|
|||||||||||||||||||||
|
Kuşkusuz kısa bir ziyaret sırasında yaptığımız gözlemler ve edindiğimiz bilgilerle, adeta sözünü ettiğimiz ikilemin aşılması için reçetenin hazır olduğunu ilân edercesine, böylesine kesin konuşmak mümkün değil. Ama benim görebildiğim kadarıyla, bende kalan izlenim, bunun şimdiye kadar başarılmış olduğu şeklinde. Bu uzak eyalette yaşayan insanların elektriğinden suyuna, yolundan telefonuna, televizyonuna, internetine kadar her türlü hizmeti kullandığını, pirinç tarımı için teraslanmış dağlarda tek başına duran bir çiftçi evinde bile televizyon seyredilebildiğini kendi gözlerimizle gördük. Yani gelenekler, o herşeyi dümdüz eden "iletişim devrimi" buralara uğramadığı için hasbelkader hayatta kalmış değil...
Bizim gelişimiz dolayısıyla gençkızlar ve delikanlılar ile kızlı erkekli çocuklar, çeşitli danslardan oluşan bir gösteri yaptı. Dans edilirken uyulan ritmi, hep bir ağızdan söylenen şarkılarla birlikte büyük bir davula vurarak tutturuyorlar. Dört ayak üzerine yatay konumda yerleştirilmiş bu davulu benim de çalmamı, Türk müziğinden bir ritm vurmamı istediler. Herhângi bir müzik aletinde, hele hele davulda bir ustalığım yok. Ama ne de olsa Osmanlı ahfadındanız. Tokmakları elime aldım, kulaklarımda Mehterbaşının "Ya Allah, Bismillah" nidasını duymaya çalışarak davula vurdum. Çıkan ses Mehteran bölüğünde kös davulu dövülürken çıkan sese ve ritme hiç benzemedi, ama yine de evsahiplerimizin hoşuna gitti. Hatta alkışlar gibi bile yaptılar. Belki de nezaketlerinden başarısızlığımı yüzüme vurmak istemediler... Öteki Çinliler gibi Miaolar da nazik insanlar.
Çocuklar ve konuklar bir araya gelip okul bahçesinde topluca bir "aile resmi" çektirdikten sonra, sıra oradan ayrılmaya geldi. Otobüse gitmek üzere çıkışa yöneldiğimizde Miao çocukları etrafımızı sarıp ellerimizden tuttu. Kimisi Çince "Zai jien", kimisi de "Bye Bye" diyordu. Ben birkaç tanesine "Gülegüle" demesini öğretebildim. Çocuklardan bir tanesiyle daha yakın arkadaş olduk. Tepesi açık ve sadece siperlikten oluşan Miao şapkasını başıma geçirip belime sarıldı. Bir elim onun omuzunda, öteki elim onun elini tutarak okul bahçesinin sonuna, kapıya kadar beraber yürüdük. Hangi ülkeden olduğumu artık öğrenmiş olduğundan, ayrılırken bana "Tuerqi, Tuerqi, Gülegüle" dedi. " Biz otobüse binip ayrılırken arkamızdan uzun süre el salladılar.
Miao okulu ziyaretimiz öğleden önce oldu. Akşam bizi başka bir hoş gösteri bekliyordu. Bu defa bir çocuk kulübüne gidecektik. İki ziyaret arasında Guizhou'nun merkezi Guiyang'a dönmüştük. Guiuang'daki bu çocuk kulübünde de ağırlık sahne sanatlarına veriliyordu. Ana okulundan başlayıp daha yüksek sınıflara kadar her çağdan çocuğun devam ettiği bu kulüpteki sanat eğitimi, geleneksel sanatla birlikte, farkı belirtecek başka bir terim bulamadığımdan "evrensel ve çağdaş" diyebileceğim sanatlar üzerinde de yoğunlaşıyordu. Miniklerin dansları herkesi coştururken, daha ileri sınıftaki çocukların dansları izleyenleri hayran bıraktı. 10 yaşlarında bir çocuğun Batı melodileri çaldığı kısa saksafon resitali ise herkese çok genç bir ustayla karşı karşıya olduğumuzu düşündürdü. Yine tango figürlerinden esinlenmiş kısa bir bale gösterisi de bizlere, dans sanatının burada ciddiye alındığını kanıtladı.
Dünyanın en hızlı gelişen ülkesi Çin'de spor ve sanat eğitiminin de büyük ilerlemeler kaydettiği biliniyor. Önümüzdeki yıllarda dünyadaki en önemli sporcular, sanatçılar ve bilim adamları bu ülkeden çıkacak. Aslında ben bunu söylemekle yeni birşey söylemiş olmuyorum. Çin'den söz eden hemen hemen herkes bir yandan ekonomik gelişmeye vurgu yaparken, bir yandan da bilim, sanat ve spordaki gelişmelere dikkat çekiyor. Benim bu öngörüyü tekrarlamamın nedeni, şunu eklemek isteyişim: Dünyaca ünlü olacak bu bilim adamları, sanatçılar ve sporcular arasında, Han milliyetinden olanlarla birlikte, Miao, Bouyei, Dong, Yi, Hui, Gelao, Zhuang, Yao, Bai, Tujia milliyetlerinden Çinliler de muhakkak bulunacak.
© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040 |