|
|||||||||||||||||||||
|
Yeşil pencerenden bir gül at bana
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına,
Gözlerimde bulut, saclarimda çiğ.
Açılan bir gülsun sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana.
Tozlu yollardan geçtiğim uzak
iklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen ağır
Goncanın altında bükülmüş her sak;
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin yasemin, karanfil, zambak...
Bir kuş sesi gelir dudaklarından
Gözlerin gönlümde açar nergisler,
Düşen bin öpütür yanaklarından
Mor akasyalarla ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıklarla dolacak kalbimin içi..
Geçiyorum mevsim gibi kapından,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Ahmet Muhip Dranas"
Canım Kızım,
Yeni umutların yeni yıla taşındığı günlerden merhaba,
Sana son mektuplarımda Çin'deki reform ve dışa açılma uygulamalarının 30'uncu yıldönümünden bahsetmiştim. Bu mektubumda da Barış Adıbelli'nin "Çin başarısının sırrı" başlıklı makalesinden bölümler aktaracağım:
"18 Aralık 2008 günü Çin'de çok önemli bir anma günü gerçekleştirildi. Çin halkı, 1978 yılında başlatılan reform ve dışa açılım sürecinin 30. yıldönümünü kutladı. Geçen 59 yılda Çin Komünist Partisi liderliğinde Çin'e özgü sosyalizm yolunu keşfederek, modernleşme yolunda büyük adımlarla ilerleyen Çin Halkı kapısını tüm dünyaya açan bir sosyalist ülke oluşturmuştur. Özellikle 30 yıl süren reform ve dışa açılma uygulamaları Çin'de tarihi değişimler yaratmıştır. Çin halkının yaşamı orta halli refah düzeyine ulaşırken, ülke ekonomisi dünyada dördüncü sıraya yükselmiş ve bütün alanlarda büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Bir zamanlar, uluslararası toplumdan izole edilerek Birleşmiş Milletlerin üyesi dahi olmayan ve 1971'e kadar Çin halkının meşru temsilcisi olma hakkı gasp edilmiş Çin Halk Cumhuriyeti, bugün ortalama yüzde 9,8'lik ekonomik büyümesi ve 1.3 milyarlık nüfusu ile dünya ekonomisinde ve siyasetinde söz sahibi olan önemli aktörlerden biri haline gelmiştir. Tarım devletinden sanayi devletine geçerek, dünyanın yeni süper gücü olarak gösterilen Çin'in 1990 sonrası Sovyetler Birliği gibi yıkılmayıp aksine güçlenmesinin arkasında yatan en önemli itici güç reform ve dışa açılma sürecidir. Kuşkusuz, dünyada finansal krizin şiddetli bir şekilde yaşandığı şu günlerde dünya ekonomisinin en büyük umudu 2 trilyon dolar döviz rezerviyle Çin'dir. Geçmişte kalkınabilmek için dış yardıma ihtiyaç duyan Çin, şimdi dünyaya kredi verebilecek bir seviyeye ulaşmıştır. Çin'in bu duruma gelmesinin ardında 30 yıllık bir süreç yatmaktadır. Reform ve dışa açılma olarak adlandırılan bu süreç Deng Xiaoping'in 1978'de iktidara gelmesiyle birlikte başlamıştır.
"Aslında, Çin'de son 30 yıldan beri uygulanmakta olan reform ve dışa açılma sürecinin iyi anlaşılması için Mao önderliğindeki komünist devrimin öncü rolünü unutmamak gerekir. Her ne kadar, reform süreci 1970'lerin sonunda başlamış olsa da bu süreci başlatan en önemli gelişme Mao önderliğinde ayağa kalkan Çin halkının gerçekleştirdiği halk devrimidir. Çin'deki reform süreci alınan dersler ve yaşanan tecrübelerden oluşmaktadır. Bu nedenle, 1978 öncesi gelişmeler reform sürecinin altyapısını hazırlamıştır.
"Bundan 30 yıl önce, 10 yıl süren "Kültür Devrimi" döneminden çıkan Çin, dünya nüfusunun yüzde 20'sini barındırırken, milli gelirinin dünyadaki payı yalnızca yüzde 1.8 dolaylarındaydı. Yoksulluk ve geri kalmışlık içindeki Çinlilerin en büyük arzusu, değişim ve gelişmeydi. Aralık 1978'de düzenlenen ve çağdaş Çin'in gelişmesine damga vuran Çin Komünist Partisi (ÇKP) 11. Merkez Komitesi 3. Genel Toplantısı'nda Deng Xiaoping'in temsil ettiği yeni Çin'in ikinci kuşak lider kadrosu, Çin ulusunun kaderini değiştirerek güzel yarınları yaratmak amacıyla ülkede reform ve dışa açılma politikasının uygulanmasına karar verdi. Toplantıda alınan kararla Çin, o güne kadar izlediği "her şey sınıflar arası mücadeleye dayanır" çizgisinden vazgeçerek, bütün güçleri sosyalist modernleşme inşasına yoğunlaştırmaya başladı ve ekonomik yapılanmayı ülke gelişmesinin çekirdeği olarak benimsedi. Böylece, Çin, reform ve dışa açılma yoluna girdi.
"ÇKP'nin 1992'de düzenlenen 14. Kongresi'nde, ülkedeki ekonomik yapısal reformun hedefi olarak sosyalist piyasa ekonomisi sistemi oluşturulmasının belirlenmesiyle yeni Çin'in yapılanmasında önemli rol oynamış olan planlı ekonomi sistemi, yeni ihtiyaçları karşılayamadığı için tarih sahnesinden adım adım çekilmeye başladı. Çin'in 2001'de Dünya Ticaret Örgütü'ne katılmasıyla ise, reform ve dışa açılma uygulamaları yeni bir tarihi döneme girdi. Çin gayri safi yurt içi hâsılası bakımından dünyanın 10. sırasından dördüncü sırasına yükselirken, 250 milyonu bulan yoksul nüfus bugün 20 milyona indi, Çin halkının yaşam, eğitim ve sağlık düzeyleri ile hukuk devleti bilinci büyük ölçüde arttı. Dünyayla temas ve işbirliği yoğunlaşırken Çin, iklim değişikliği ve Birleşmiş Milletler'de reform yapılması gibi uluslararası konularda etkin ve önemli bir rol oynuyor.
"Çin'deki reform ve dışa açılma 30 yıl önce köylerde başlatıldı. Ancak kentlere göre kırsal kesimlerin gelişmesi son yıllarda geride kaldı. 9-12 Ekim 2008 tarihleri arasında yapılan Çin Komünist Partisi (ÇKP) 17. Merkez Komitesi 3. Genel Toplantısının ana gündemini, beklendiği gibi, köy reformu konusu oluşturdu. Toplantıda, köy reformunun 2020 yılına kadar temel hedefleri belirlendi. Bu hedefler doğrultusunda kentsel ve kırsal kesimlerin gelişmesiyle ilgili birleşik bir mekanizma kurulacak; devletin gıda güvenliği ve temel tarımsal ürünlerin tedariki güvence altına alınacak ve köylülerin kişi başına düşen net geliri bir misli artırılacak. Kırsal kesimlerin gelişmesini hızlandırmak için ÇKP toplantısında, buralarda sistem inşasının güçlendirilmesi, çağdaş tarımın geliştirilmesi ve kamu davalarının ilerletilmesi açılarından düzenlemeler yapıldı. Çin'de kentsel ve köysel olmak üzere iki etkenli ekonominin kent ekonomisinde modern sanayi üretimini ve köy ekonomisinde tarıma dayalı doğal ekonomiyi kapsamaktadır ve iki ekonomi arasındaki çelişki köylerin, hatta tüm ülkenin gelişmesini sınırlamaktadır.
"Sanayileşme, kentleşme ve çağdaşlaşma sürecinin henüz tamamlanmadığı bir ülke olan Çin'de tarım önemli bir temeldir. Çin nüfusunun çoğu kırsal kesimlerde yaşıyor. Çin ekonomisi iki bölümlü bir yapıdan oluşuyor. Bu bağlamda, ÇKP 17. Merkez Komitesi 3. Genel Toplantısı'nda köy reformuna ilişkin olarak tam zamanında kararlar alındı. Sosyal güvence paylaşımı alanında kentliler ile köylüler arasındaki mesafenin kapatılması ve iki bölümlü ekonomik yapının kırılması için toplantıda, kamu maliyesinin kapsadığı kırsal kesimlerin boyutunun genişletilerek, sağlık, eğitim ve kültür gibi alanlara yapılan yatırımların artırılması ve köylülerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi kararlaştırılmıştır. ÇKP 17. Merkez Komitesi 3. Genel Toplantısı'nda 2020 yılına kadar köylülerin kişi başına düşen net gelirinin 2008 yılına göre bir misli artırılması, tüketim seviyesinin büyük ölçüde yükseltilmesi ve mutlak yoksulluğun ortadan kaldırılması da dahil olmak üzere çeşitli hedefler ortaya kondu.
"Sonuç olarak, reform ve dışa açılmayla uzun süren dışa kapanıklığa, geri kalmışlığa ve durgunluğa son verilerek üretici güçlerin azami derecede özgürleştirilerek ülke yaşamında başta ekonomik ve toplumsal alan olmak üzere bütün dünyada takdir toplayan büyük başarılar kazanılmıştır. Reform ve dışa açılma sürecinin en önemli somut sonucu Pekin olimpiyat oyunlarında ortaya konmuştur. Çin, son 30 yılda geldiği aşamayı olimpiyat tarihinin en başarılı ve gösterişli açılış töreniyle tüm dünyaya sergilenmiştir. Liberalizmin zaferi olarak adlandırılan Soğuk Savaş sonrası dönemde Çin, kendine özgü sosyalizm temelinde oluşturduğu sistemini ABD ve Batı'nın eleştirilerine rağmen bugüne kadar getirmeyi başarmıştır. Çin'in uygulamış olduğu ekonomik sistemi ve rejimini her zaman eleştirmiş olan Batı'nın, bugün gelinen noktada dünyada yaşanan finansal krizden kurtulmak için ortaya attığı çözüm yolları aslında Çin'in son 30 yıldan beri uygulamakta olduğu ekonomik sistemi işaret etmektedir. Çin, tek parti iktidarı ile kontrollü ve güvenli bir ekonomi yaratarak 1997'deki Asya finansal krizinden hasar alamadan çıkabilen tek Asya ülkesi olmuştur. Çin'in güçlü ve istikrarlı bir ekonomiye sahip olması ve macera peşinde koşmaması tek parti iktidarı nedeniyledir. Bugün ABD'de ve Batı'da ekonomiye devletin daha fazla müdahale etmesi gerektiği vurgulanırken Çin, günün koşulları içerisinde bu sistemi reform döneminde güçlü bir şekilde inşa etmiştir. Güçlü döviz rezervi Çin'in sadece yaptığı ihracata değil, aynı zamanda farklı bir ekonomik ve siyasi sisteme sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Amerikan modelinin ve rüyasının çöktüğü şu günlerde Çin modeli giderek daha önem kazanmaya başlamıştır. Geçmişte Çin'in sistemini eleştirenler bugün Çin'i incelemeye başlayarak kendilerine örnek olarak almaktadır.
"Reform ve dışa açılma süreci beraberinde askeri işlerde devrim sürecini getirerek Çin ordusunun dünyanın en güçlü üç ordusu içine girmesini sağlamıştır. Bu gelişme özellikle dünyadaki istikrar ve barış için önemli bir unsur haline gelmiştir. Ekonomik büyüme Çin ordusunun da caydırıcı ve modern bir konuma yükselmesine neden olmuştur. Çin, askeri gücünü kötüye kullanmak yerine bölgesel ve küresel barış ve istikrarı korumak için kullanmaya başlamıştır. Birleşmiş Milletler çatısı altında barışı koruma operasyonlarında aktif görev almıştır. Zaman zaman bu operasyonlar sırasında -2006 yılında Lübnan'da olduğu gibi- askerlerini kaybetmiştir. Dünyanın üçüncü büyük nükleer gücü olan Çin, nükleer silahsızlanma ile ilgili bütün uluslararası sorumlulukları derhal yerine getirmiş, hiçbir zaman pazarlık konusu yapmayarak dünya barışına verdiği önemi göstermiştir. Çin, tüm bu süreç içerisinde uzay çalışmalarına da ağrılık vererek uzayın barışçıl amaçlarla kullanılması için birçok girişimde bulunmuştur. Uzaya insanlı uzay aracı gönderen üçüncü ülke olmuş ve uzay yürüyüşü gerçekleştirmiştir. Bunun yanında Çin, yakın zamanda aya gitmek için de çalışmaktadır.
"Reform ve dışa açılma Çin dış politikasını da yakından etkilemiştir. Hu Jintao iktidarı ile birlikte Çin, barışçıl kalkınma kavramını daha sık kullanmaya başlayarak komşularla sıfır sorun sloganını dış politikasının temel çıkış noktası yapmıştır. Bu kapsamda, Japonya ve Hindistan ile ilişkiler geliştirilmiştir. Çin, bölgesel güvenlikle ilgili mekanizmalara da oldukça önem vermiştir. Bu kapsamda 2001 yılında Şanghay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) kurulmasına öncülük ederek Avrasya coğrafyasında alternatif bir kolektif güvenlik mekanizması oluşturmuştur. Çin, İran, Pakistan ve Hindistan gibi bölgenin önemli ülkelerinin Şanghay İşbirliği Örgütü çatısı altına alınmasında önemli rol oynamıştır. Bugün gelinen noktada ŞİÖ başta Türkiye olmak üzere birçok ülkenin ilgisini çekmektedir. Çin dış politikasının yapıcı rolü kendisini İran konusunda, Kuzey Kore'nin nükleer silahlardan vazgeçmesinde, Myanmar'a yönelik baskılara karşı konulmasında, Filistin sorununda ve Darfur sorununda kendisini göstermiştir. Çin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi mekanizmasının büyük güçlerin küçük devletleri ezmek için kullanacakları bir araç olmasını veto gücüyle engellemiştir.
"Sonuç itibari ile ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi köylü milletin efendisidir. Dolaysıyla şu tarihi gerçeği de unutmamak gerekir: Günümüz Çin'i, köylülerin omzunda yükselerek bugünkü konumuna gelmiştir. Çin, dünyada ikinci sınıf olarak görülen köylü sınıfının gerçek devrim başarısıdır."
Haftaya devam etmek üzere seni özlem ve sevgiyle kucaklıyorum.
Öptüm.
Baban Cemil Kaptan
9 Ocak 2009
"Giderayak
Handan,hamamdan geçtik
Gün ışığındaki hissemize razıydık
Saadetinden geçtik
Ümidine razıydık
Hiçbirini bulamadık
Kendimize hüzünler icadettik
Avunamadık
Yoksa biz...
Biz bu dünyadan değil miydik?
Orhan Veli Kanık"
© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040 |