|
|||||||||||||||||||||
|
Mehmet Ali Birand
10 Ekim 2008
Posta
Yandaki kutulara bir göz atın lütfen.
1,5 milyarlık bir Çin ile Türkiye arasındaki ticari ve ekonomik işbirlikleriyle ilgili rakkamlara bakın.
Ne kadar komik değil mi?
Bence bu durum komikliğin ötesinde. Hiçbir şekilde nedenlerini de anlayabilmiş değilim. DEİK'in raporları gerekçelerini özetlemiş, ancak inandırıcı değil.
Ben, dünya'nın dört bir köşesinde Türk girişimcilerle karşılaştım. Vietnam'da fransız ekmeği üreten Türklerle, Tacikistan ve Özbekistan'ın güç koşullarında çalışan girişimcilerle, Afrika'nın uçsuz bucaksız yerlerinde yatırım yapanlarla tanıştım.
Ancak bu kahramanları Çin'de bulamadım.
Çin belki küçük ve orta boy işletmeler için, iş kurmak açısından kolay bir yer değil. Buna karşılık, aynı küçük ve orta boy işletmeler batıdan elde ettikleri hammadde varsa, mutlaka Çin'e gitmeli ve aynı malı yarı fiyatına alıp alamayacaklarını incelemeliler.
Çin kendi başına bir kıta. Çin'i görmeden ölmemelisiniz.
Herşeyi var. Yeter ki, gidip görün ve seçiminizi yapın. Sadece iş adamları için değil. Bu tavsiyem benim gibi, bu ülkeyi hiç görmemiş gazeteciler, turizme meraklı kişiler, bilim adamları, özetle herkes için geçerli.
Bugüne kadar neden Çin'i keşfedemediğimizi (burada, hala Çin'e gitmemiş, hiçte ilgilenmemiş olanlara haykırmak istiyorum) bir türlü anlayabilmiş değilim. Kendi kendime, "Orta Asya'nın derinliklerine Avrupa ve Amerika'nın en ücra köşelerine giren Türkler neden yeterince burada değil?" diye sordum.
Acaba, kanımızdaki gizli bir ırkçılık dürtüsü mü bizi Çin'den uzak tutuyor, anlayabilmiş değilim.
Gerekçesi ne olursa olsun, Çin'i hala keşfedememek, doğru dürüst ticaret yapamamak bizler için büyük bir kayıptır.
AB, 40 yıl sonra Türkiye ve Ukrayna'sız bir hiçtir
İnanamazsınız, Çin'de geçirdiğim her an Avrupa Birliği'nin (AB) kulaklarını çınlattım.
Neden biliyor musunuz?
Zira, Çin çok büyük ve geleceğin süper gücü. Avrupa ise, zengin şişman ve birşeyler yapmadığı taktirde yavaş yavaş eriyebilecek bir dev.
Eğer AB, bundan 40-50 yıl sonra hala bir güç olmak ve erimemek istiyorsa, o zaman Türkiye'yi tam üyeliğe kabul etmek zorundadır.
Eli mahkumdur.
Bugünkü kafayla, Avrupa hiçbir yere varamaz.
Çin'den baktığınızda, ne İngiltere, ne Almanya ne de Fransa... Hiçbirinin eski ağırlığı veya etkinliği var.
Eğer AB, Türkiye'yi içine almazsa, 40 yıl sonra. Çin'in veya ABD'nin küçük bir müttefiği olarak kalır. Sadece Türkiye değil, bu global büyümeye ayak uydurabilmek için, Ukrayna'yı da hesaplarına katmak zorundadır. Bugünün global dünyasında, Türkiye'yi ve Ukrayna'yı içine almamış bir Avrupa, istediği kadar kültür sömürüsü yapsın, bir yere varamaz.
AB artık hasaplarını yeniden yapmak ve küçük düşünmek yerine global yaşamda kendine yer açabilmek istiyorsa, küçümsediği ülkeleri de içine sindirmenin yollarını aramalıdır. Ancak, Türkiye ve Ukrayna'nın da, "Bizim özel koşullarımız var. AB'nin demokrasi kurallarına aynen uyamayız" kolaylığından vazgeçip, temel değerleri biran önce içlerine sindirmeleri gerekiyor.
Özetle, fazla zaman harcamadan hepimiz hesaplarımızı yeniden yapmalıyız. Benden çok daha uzun yaşayacak olanlar eminim " M.Ali Birand demişti..." diyeceklerdir.
Taklit, Batının sömürüsünü bozuyor...
Çin'de insanı dehşete düşüren şey, batının en ünlü markalarının taklitleriyle karşılaşmak ve kaça satıldıklarını görmek.
Bir markanın taklidini yapmak ve onu da çok ucuza satmak kötü birşey. Bir yazar veya sanatçı yıllarca uğraşıp bir değer yaratıyor, sonra birileri gelip onu alıyor ve aynını yapıp satıyor.
Bunun basit bir hırsızlıktan hiç farkı yok.
Ancak, madalyonun bir de öbür yanı var.
Eğer biz bir değer yaratıyor ve bu değeri, son derece abartılı şekilde bir kazanç sağlamak için inanılmaz bir fiyata satıyorsanız, işte o zaman "taklitler" kendi kendilerine bir pazar bulabiliyorlar.
Örnek vereyim.
Eğer bir Cartier saati, 10 bin dolara satıyorsanız ve maddi ve manevi değeri bu değilse ve de biri hemen hemen aynı kalitede taklidini yapıp 100 dolara satıyorsa, suçu kendinizde aramalısınız.
Çin'deki taklit sanayii, bir yerde batının marka sömürüsüne önemli bir darbe indirmiştir. Alkışlamıyorum, ancak ortada bir de açık gerçek var. Çin gibi ülkeleri, taklit nedeniyle cezalandırırken, kendi sömürü düzenimizi de sorgulamamızda yarar yok mu?
Türkiye-Çin ticari ilişkileri
Türk iş çevreleri, henüz Çin pazarının sunduğu imkanlardan yararlanmıs değildir. Türk firmalarının Çin'de kord bezi, çelik, değerli madenler, plastik, inşaat, gıda ve tekstil alanında az sayıda girişimi bulunmaktadır ve bu yatırımların toplam değeri yaklasık 150 milyon dolar civarındadır. 26 Türk firmasının ofisi veya temsilciliği bulunmaktadır. Çin'de faal olan başlıca Türk firmaları şunlardır: Çimtaş, Demirdöküm, Fabeks Dış Ticaret, Akman Holding, Ünsa Ambalaj, Şişecam, Hipokrat Tıbbı Malzemeleri, Mozaik Tekstil, Zorlu Tekstil, ,goldaş, Garanti Bankası, Bahçeşehir Eğitim Kurumları, İş Bankası, Sabancı Holding, Gürel Grubu- Kütaş A.Ş.
Kaynak: TUIK, Ocak – Ağustos Dönemi rakamları
Türkiye'den Çin'e yapılan ihracatın hacmi kadar yapısı da arzu edilen görüntüyü sergilemekten bir hayli uzaktır. Büyük oranda demir-çelik ürünlerine dayanan ihracat, belirli kalemlere odaklanmıştır. Tuz, kükürt ve çimento; inorganik kimyasallar; metal cevherleri ve sentetik suni devamsız lifler ihracatı toplam ihracatın yüzde 41'ini oluşturmaktadır. İthalatta ise en fazla öne çıkan ürünler yüzde 23.6 ile elektrikli makinalar ile yüzde 22.2 ile kazanlar ve makinalardır. Dış ticaretteki dengesiz durum iki tarafın ekonomik yapılarındaki farklılığa ek olarak Türk firmalarının Çin pazarı hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaları, Türkiye ile benzer ihraç ürünlerine sahip ülkelerin Çin pazarında daha aktif ve sürekli bir varlık göstermeleri, Çin tarafından uygulanan tarife dışı ve teknik engeller, coğrafi uzaklık, lojistik ve taşımacılık sorunları, muhabir banka sıkıntıları, güvensizlik gibi çesitli nedenlere dayanmaktadır.
© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040 |