|
|||||||||||||||||||||
|
Sami Kohen- Milliyet - 5 Kasım 2008
ŞU satırları okuduğunuz saatlerde ABD'de kimin başkan seçildiğini hepimiz öğrenmiş olacağız. Ama büyük saat farkı nedeniyle bu yazıyı yazarken, Beyaz Saray'a Barack Obama'nın mı, yoksa John McCain'in mi gireceğini bilemiyoruz.
Yeni başkanla ilgili değerlendirmeyi yarına bırakıp şimdi bu liderin -kim olursa olsun- selefi George W. Bush'tan nasıl bir miras devraldığına bir bakalım.
Basit bir deyişle, bir enkaz devralıyor!
Bu seçimlerin en önemli yanlarından biri, 8 yıllık "Bush döneminin sonu" anlamını taşımasıdır.
"New York Times"ın deyişiyle, George W. Bush'un başkanlığı, "Amerikan tarihinin en kötü dönemi" olarak hatırlanacaktır.
Bush, halefine gerçekten altından kalkılması zor, ağır bir miras bırakıyor.
Ters tepen doktrin
Demokrat Obama'nın başkanlığı gerçekleşirse, Bush yönetiminin pek eleştirilen politikalarına sünger çekileceği ve ABD için yeni bir dönem başlayacağı muhakkak.
Cumhuriyetçi McCain başkan olsa dahi, bu politikalarda bazı önemli değişiklikler olabilir. Nitekim seçim kampanyasında 72 yaşındaki Senatör, Bush'un izlediği yoldan farklı görüşler ortaya atmış, hatta rakibi Obama'nın gerisinde kalmamak için, konuşmalarında onun "Değişim" sloganını da zaman zaman kullanmıştır.
Bu kampanyada ilginç olan hususlardan biri, Başkan Bush'un kendi partisinin adayı olan McCain'i alenen desteklemekten çekinmesidir. Daha önceki seçimlerde, giden başkan kendi partisinin adayına hep arka çıkardı. Aslında Bush'un böyle bir jest yapması, herhalde McCain'e bir şey kazandırmayacak, hatta belki aleyhinde olacaktı. Kim, Amerikan tarihinin en düşük popülaritesine sahip (son anketlere göre sadece yüzde 25) bir başkanın desteğini ister ki?
George W. Bush'un başkanlık dönemini tarih yargılayacaktır. Ancak bu dönemin sadece ABD'ye de çok şey kaybettirmekle kalmadığı, aynı zamanda dünyayı da çok sarstığı ve sıkıntıya soktuğu açık...
Bunun esas nedenini, Bush'un ve etrafındaki Cumhuriyetçi "şahinler"in düşünce ve inançlarında aramak gerek.
Bush yönetimi ABD'nin tek süper devlet olarak üstün gücüne güvenerek, anlaşmazlık halinde "tek yanlı hareket" ve "önleyici müdahale" unsurlarını içeren bir doktrin ortaya koymuştur. 11 Eylül faciasından sonra bu doktrini (dost ve müttefiklerinin ve uluslararası kurumların görüşlerini hiçe sayarak) Irak'ta uygulamaya koymuştur.
Bush kendinden çok emin, kibirli tutumunu sürdürürken, kendisine (adeta evanjelist bir inançla) küresel bir "misyon" da vermiş, Asya'dan Afrika'ya kadar dünyanın çeşitli bölgelerindeki ülkelere "demokrasi ve özgürlük" getirmeyi vaat etmiştir. Tabii çoğu zaman bu yöndeki çabaları ters tepmiş, üstelik pek çok milletin Amerika'dan nefret etmesine yol açmıştır.
Bozulan imaj
Başkan Bush'un şimdi halefine bıraktığı kötü miraslardan biri Irak ve Afganistan'daki durumdur. Yeni başkan bu iki ülkeden de "yenilmiş bir süper güç" görüntüsüyle çekilmek istemeyecektir, ama ABD'yi bu bataktan kurtarmanın yollarını aramak zorunda kalacaktır.
Yeni başkan, Bush döneminin hatalarının sonucu olan ciddi ekonomik krizi de devralacaktır ki bunun etkilerini gidermesi herhalde epey zaman alacaktır.
Bu arada Bush'un bıraktığı en kötü miraslardan biri de, ABD'nin dünyadaki imajının bozulması, sevilmeyen, hatta nefret edilen bir ülke durumuna düşmesidir.
Yeni başkanın devraldığı en zor işlerden biri de, ABD'ye eski gücünü olduğu kadar, güvenilirliğini ve itibarını da kazandırmak olacaktır.
© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040 |