Hakkımızda | CRI  Hakkında | Eski Versiyonumuz
 
Türkler'den Çin'e Bakış | Ekonomi, Bilim ve Sağlık | Xinjiang | Çin Ansiklopedisi
Ana sayfa | Haber & Gündem | Kültür & Sanat | Yaşam Panoraması | Spor | Çin'i Gezelim | Çince Öğreniyoruz | Sanal Türk-Çin Dostluk Kulübü | Ankara Radyosu

Devin 30 yılı

(GMT+08:00) 2008-11-05 14:40:12 cri
    Çin'e ilk geldiğimde büyük bir şaşkınlık geçirmiştim.

    Şaşıracağımı gelmeden önce de biliyordum.

    Ama yine de şaşırdım. Üstelik bu kadar şaşırdığıma da şaşırdım.

    Burası sosyalist bir ülkeydi, ama her yerde sebil gibi mal bolluğu vardı.

    Dahası, alışveriş yerlerindeki satıcılar, başka sosyalist ülkelerde olduğu gibi birşey istediğinizde size ters ters bakıp sırtlarını dönmek şöyle dursun, tam tersine, birşeyler satmak için canla başla uğraşıyorlardı.

    Ne önce, ne de sonra bir ülkeye ilk kez gittiğimde yaşadığım şaşkınlık bu kadar büyük oldu.

    DIŞARIDAN GÖRÜLMEYEN ŞEY

    1999 yılıydı. Çin'e gelen bir heyetin üyesiydim. Gelirken, zihnimizde bu ülkeyle ilgili olarak ne varsa silmemiz gerektiği uyarılarının yapıldığını hatırlıyorum. Çünkü herşey büyük bir hızla değişiyordu. Heyette daha önce çeşitli defalar Çin'e gelmiş kıdemli üyeler vardı. En son birkaç yıl önce geldikleri bu ülkeyi yeniden görünce, aradan geçen sürede meydana gelen büyük değişiklikler onları da hayrete düşürüyordu.

    Ama bu kadarını ben medyadan da biliyordum. Radyolar, televizyonlar, gazeteler, dergiler hep Çin'de meydana gelen muazzam ekonomik gelişmeyi anlatıyordu. Yani, bu dev ülkede meydana gelen hızlı değişiklikler haber olarak malumumdu.

    Ama meçhulüm olan şeyler varmış ki, şaşkınlığım bu kadar büyük oldu.

    Çin'e gelince, dışarıdan görülmeyen birşey görmüştüm.

    ÇOK OKUYAN MI, ÇOK GEZEN Mİ...

    Dışarıdan görülmeyen şey, bu baş döndürücü gelişmenin tek tek insanların yaşamı üzerindeki etkisiydi. Buna ilişkin birşeyler okumuş, ya da seyretmiş olsanız bile, sadece etiyle kemiğiyle değil, duygularıyla da karşınızda olan bireylerin yaşamına yansıyan ekonomik dönüşümü görmek afallatıcı bir etki bırakıyor insanda.

    Galiba bunca şaşırmamdaki en önemli etken, Çin'in sosyalist bir ülke olmasıydı.

    "Bunu zaten bilmiyor muydun?" diye sorulabilir.

    Bilmesine, herkes gibi ben de biliyordum... Bildiğim başka şeyler de vardı. Örneğin, ekonomide dışa açılma dönemiyle birlikte özel girişime izin verildiğini bilmiyor değildim. Üstelik yabancı sermayenin de ülkeye girişine yeşil ışık yakılmıştı. Dolayısıyla katı uygulamalardan uzaklaşıldığı herkesinin bildiği birşeydi.

    Ama sonuçta, Çin sosyalist bir ülkeydi.

    Bireyin mutluluğuna önem veriliyordu tabii, ama tek tek bireylere değil, topluma öncelik tanınıyor olması gerekiyordu. Bunu olumsuz birşey olarak söylemiyorum. Üstelik, toplam bilançoda toplumsal gelişmeye öncelik vermenin doğru olduğuna inananlardanım.

    Ne demek istediğimi galiba en iyi, karşılaştırmalı olarak anlatabileceğim.

    Çünkü bazı şeyleri okuyarak öğrenmek yetmiyor. Görmek de lazım...

    YOKLUK KOŞULLARINDA YABANCILAŞMA

    Daha önce birçok sosyalist ülkede bulunmuştum. Doğu Avrupa'daki sosyalist ülkelerde toplumsal yaşamı izlemiş ve bireylerin gündelik yaşamına ilişkin gözlemlerde bulunma olanağı elde etmiştim. Bireylerin hali vakti genel olarak çok kötü değildi, ama yaşamlarından memnun olmadıkları da ortadaydı. Doğrusunu söylemek gerekirse, o zaman pek öyle düşünmesem bile, şimdi geriye bakıp daha nesnel değerlendime yapmaya çalışarak konuştuğumda, memnun olmamaları için pekçok nedenin olduğunu görüyorum. İnsanlar günlük yaşamlarında ihtiyaç duydukları birçok şeyi bulamıyorlardı.

    "Hayat gündelik tüketim maddelerinden ibaret değildir" diyenler olacaktır.

    Doğrudur, bunlardan ibaret değil.

    Ama hâlden anlamak lazım! Delikanlılığa eriştiği yıllarını 1970'lerin Türkiye'sinde yaşamış biri olarak en basit ihtiyacınızı karşılayamamanın, kıtlıkların, yoklukların, karaborsanın, tezgah altı alışverişlerin, bir paket tuz için bakkal efendiye dil dökmelerin ne kadar alçalatıcı olduğuna tanık olmuş bir kişi olarak, o sıkıntıyı sosyalist ülkelerde de çekenleri anlayabiliyorum.

    İtirazlar olacaktır. O zamanın şartları altında, sosyalist ülkelerin kendilerine dayatılan silahlanma yarışı karşısında önceliği savunmaya vermek zorunda kaldıkları için gündelik tüketim malları üretiminin zorunlu olarak eksik kaldığı anlatıcaktır. Bunlara hak vermemek de mümkün değil.

    Ama, nedenleri anlasak da, tek tek bireylerin çektikleri sıkıntıların ruhlarında bir daralma yaratmasına engel değil bu.

    O sıkıntı, satış tezgahının her iki tarafındaki insanları da etkiliyordu. Yarıyarıya boş rafların bulunduğu dükkanlarda, mağazalarda çalışanlar, hergün karşılarına kuyruklar dolusu çıkan insanlara eldeki sınırlı malı verdikten sonra "yok" demek zorunda kala kala bezmişler, yaptıkları işe yabancılaşmışlardı. Üstelik kendileri de birer tüketici olarak başka tezgahların öte tarafında aynı sıkıntıları yaşıyordu.

    Hele Çin, sosyalizm yoluna Doğu Avrupa ülkelerinden çok daha zor koşullarda koyulmuştu. Ülkede köylü nüfusu ezici bir çoğunluğu oluşturuyordu ve üretim güçleri çok geri durumdaydı. Dolayısıyla bütün bu yokluklar ve kıtlıklar Çin'de katmerli olarak hissedildi. Sıkıntılar devrimden sonra uzun zaman insanların yakasını bırakmadı. Yüzmilyonlar yiyecek pirince muhtaçtı.

    Ama şimdi işte buradaydık ve karşımızda inanılmayacak bir mal bolluğu vardı.

    Satıcılar da güler yüzlüydü ve hizmet için çırpınıyordu.

    İŞİN SIRRI NE?

    Aradan zaman geçti, sekiz yıl sonra Çin'e tekrar geldim. Bu defa sadece kısa bir gezi için değil, daha uzun bir süre kalıp burada yaşamak için... Bu gelişimde, ilk gördüğüm kadarki kadar olmasa da yine şaşırdım. Geçen süre içinde meydana gelen değişim gerçekten göz alıcıydı. Bolluğun yerini neredeyse ihtişam alıyordu. Başkent Beijing son derece albenili bir kent olmuştu. Hele düzenlenen Olimpiyat Oyunları bütün dünyayı hayran bıraktı. Çin Halk Cumhuriyeti ilan edildiği zaman tek bir traktörü olan ülke artık uzaya insanlı araç gönderiyor, uzay yürüyüşüne çıkıyordu.

    Peki ne olmuştu da bu değişim gerçekleşmişti?

    Herkese parmak ısırtan bu başarının sırrı neydi?

    Ne olduğunu genel bilgi olarak hepimiz biliyoruz. Sıkıntılı ve çalkantılı yılların ardından, Çin Komünist Partisi'nin Aralık 1978'de toplanan 11. Merkez Komitesi 3. Genel toplantısı'nda alınan kararlarla ülkede bir dışa açılma sürecine girilmişti. Böylece ekonomide önce yavaş yavaş, sonra temposu gittikçe hızlanan değişimler başlamış, daha sonra bugün akıllara durgunluk veren bu gelişme yolu açılmıştı.

    OLGU TEK, RİVAYET MUHTELİF

    Bu kadarında herkes hemfikir. Çünkü ortadaki sonuç bir olgu. Kimsenin reddedecek hâli yok.

    Ama sıra ortaya çıkan sonucun yorumlanmasına gelince, rivayet muhtelif oluyor.

    Örneğin, Türkiye'de kimi tanıdıklarım izlenen gelişme rotasının Çin'i sosyalizm yolundan çıkaracağı kaygısını dile getirerek, özel girişimciliğe kapı açılmasını hoş karşılamıyor.

    Bu kişilerin görüşünü değerlendirecek değilim. Haklı olup olmadıklarını tartışmanın yeri burası değil.

    Ama bildiğim birşey var: Fukaralıkta eşitlik sağlayarak sosyalizm olmuyor.

    Sosyalizm, sonunda herkesten yeteneğine göre alınan, herkese ihtiyacı kadar verilen bir düzene götüren yol ise, üretim güçlerini geliştirmeden o yolu döşemek mümkün değil.

    OBJEKTİFİN GÖRDÜĞÜ

    Evet, bu noktadan sonrası yorum olur. Oysa benim amacım tarihsel bir gelişme sürecini öznel yorumlarla değerlendirmek değil.

    Fotoğraf karesi bir ânı tesbit eder. O karede, resmin çekildiği ândan öncesini ve sonrasını göremeyiz.

    30 yıl önce başlayan sürece ilişkin tabiî benim de kendi görüşlerim var, ama burada sadece bugün gördüklerimi bir kamera gibi tesbit edersem aktaracağım şu olur:

    Ortada bolluk, gelişme ve refah görüyorum.

    İnsanların karnı tok, sırtı pek olduğunu görüyorum.

    Çocukların ve gençlerin sağlıklı, yaşlıların güler yüzlü olduğunu görüyorum.

    Arada hoşuma gitmeyen şeyler de görüyorum. Örneğin, birkaç kez çöp kutularını karıştıran ihtiyarlar gördüm.

    Ama çok büyük çoğunluğun hallerinden memnun oldukları ve geleceğe güvenle baktıkları belli. Konuştuğunuzda da bunu söylüyorlar. Üstelik kimi eski sosyalist ülkelerde olduğu gibi resmi makamların duymasından korkarak konuşmuyorlar. Fikirlerini açıkça söyleyen insanlar, komünist olmasalar da, Komünist Partisi'nin yönetiminden memnun olduklarını ifade ediyor. Büyük çoğunluğuyla karını doymakla kalmayıp durumu hergün düzelen insanların bunu sağlayan yönetim hakkında böyle düşünmesi doğal. Sabahları sebze pazarında ucuza doldurdukları alışveriş çantalarını taşırken yüzleri ışıl ışıl parlayan insanları kendi gözlerimle görüyorum.

    KERAMET KAPİTALİZMDEYSE...

    Batılı ülkelerde en çok dile gitirilen yorum ise, Çin'in kapitalizimin yöntemlerini kullanarak bu gelişmeyi sağladığıydı.

    Doğrusu, buna pek katılamıyorum.

    Bunu söylerken nesnellikten uzaklaşma kaygısı da taşımıyorum. Çünkü nesnel ölçülerle bakıldığında şunu söylemek pekala mümkün: Eğer keramet kapitalizmdeyse, sapına kadar kapitalist olan ülkelerde neden bu gelişme görülmüyor. Zengini olsun fakiri olsun, kapitalist düzenin hakim olduğu bütün ülkeler sıkıntıyla, bunalımla sarsılıp duruyor. Ekonomilerindeki gerilemenin üzerini, icat edilen "negatif büyüme" terimiyle bile gizleyemiyorlar. İşletmeler birbiri ardınca batıyor, ya da ancak halkın vergileriyle oluşturulan fonlarla hükümetler tarafından ayakta tutuluyor. İnsanlar ev sahibi olmak için aldıkları borcu ödeyebilmek bir yana, işlerinden atılıp atılmayacaklarını bilmeden yaşıyor.

    Madem Çin'deki gelişmenin tılsımı kapitalizm, neden onlar gelişmeyip "negatif büyüyor"?

    Bu soruya nesnel temellere dayalı olarak inandırıcı bir cevap verilmeden, Batılı ülkelerde dillendirilen yorumu ciddiye almak mümkün değil.

    DEVLET DENETİMİNDE KARMA EKONOMİ

    Evet, her iki cenahta yapılan eleştirilere üstünkörü belli bir karşılık verdikten sonra, ikisine de sırt çevirip ortadan bir yol tutturmak kimilerine denge ve nesnelliğin gereklerini yerine getirmiş olmak için yeterli gelebilir. Ama nesnelliğin yolu her zaman iki ucun tam ortasından geçmiyor. Ben de iki zıt eleştiriyi tam orta yola kapı açmak için gündeme getirmedim. Bunları anlatmaktan amacım, bir yandan Çin'in 30 yıl önce koyulduğu yolun sonuçlarına ilişkin gözlemlerimi aktarmak olduğu kadar, kendi yakınçağ tarihimizle de bir ilişki kurmak.

    Önce, kulağa tumturaklı gelmesi riskini göze alarak "teorik bir saptama" yapayım:

    Üretim güçlerinin zayıf olduğu yerlerde devlet denetimindeki özel girişimcilik bu güçleri geliştirici bir rol oynayabiliyor.

    Bunu birçok ülkenin tarihinde görebiliyoruz. Örneğin sosyalizm yoluna ilk koyulan Sovyetler Birliği'nde Lenin yönetiminde uygulanan Yeni Ekonomi Politika böyle bir uygulamaydı. O zaman üretim güçlerinin gelişmediği Rusya'da özel girişimciliğe izin verilmişti.

    Ama sözünü ettiğimiz uygulamanın en parlak başarı örnekleri, herhalde Türkiye'de yaşanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün yönetimde bulunduğu yıllarda uygulanan karma ekonomi politika sayesinde, önceleri topluiğne dahi üretemeyen Türkiye uçak yapıp satan bir ülke haline gelmişti. "İleri memleketler" 1929 ekonomik buhranında inim inim inlerken, biz misli görülmemiş bir kalkınma hamlesini gerçekleştiriyorduk. Artık satılıp savrulmuş olan bütün milli varlıklarımız o zaman yaratılmıştı.

    KAPTANIN MARİFETİ

    Bugün Batı alemi finans kiziyle çalkalanıyor. Çin ise hızlı büyümesine güvenle devam ediyor. Hatta Batı, dünyanın ekonomik büyümesinin sürmesi için gözlerini Çin'e çevirmiş durumda. Teşbihte hata olsa ve tarihsel sahne farklı olsa da, durum 1929 koşullarına benzemiyor mu?

    Peki, madem benzeri ekonomik politikalar uygulandı da, neden Türkiye bugün ekonomik sıkıntılarla cebelleşirken Çin almış başını gidiyor?

    "Karma ekonomi" deyince, adı üzerinde, ikili birşeyden söz ediyoruz. Her iki cepheden de birşeyler içeriyor. Rotayı biraz şaşarsanız ya oraya ya buraya saparsınız. Belki de güzergâhın belli bir yerinde kesin seçim yapmak zorunda kalırsınız. O zaman kaptanın dümeni ne tarafa çevireceği geminin kaderi üzerinnde belirleyici rol oynar. Yanlış bir seçim gemiyi kayalıklara çarptırabilir, karaya oturtabilir...

    Herhalde işin püf noktası, bütün güzergahı bilip nihai hedefi akıldan çıkarmamakta. Gemininin murat edilen limana varıp varmayacağı kaptanın marifetine kalmış.

    SADECE ÇİN'E DEĞİL, BÜTÜN DÜNYAYA YARARLI

    Bizim ülkemizde Atatürk'ün ölümünden sonra rotamız şaştığı için bugün bunca sıkıntıyla karşı karşıyayız. Ama Çin, dünyanın başka örneklerinden olduğu kadar Türkiye'nin tarihsel deneyimlerinden de ders çıkarmışa benziyor. Ortaöğretim ders kitaplarında Mustafa Kemal'e yer verılmesi ve gençlere Atatürk'ün öğretilmesi bunun göstergelerinden biri. Benzetmelere meraklı olduğum ileri sürülebilir, ama keza ülke ve Parti yöneticilerinin sık sık "uyumlu toplum inşaası"ndan söz etmeleri, benim aklıma Atataürk döneminin "Sınıfsız zümresiz kaynaşmış bir kitleyiz" sloganını getiriyor.

    Bugün parlak sonuçlarını gördüğümüz ekonomi politikası Çin'de 30 yıldır uygulanıyor. Bizim ülkemizin bu kadar şansı olmadı. Gerçi Çin çok daha büyük ve çok daha dezavantajlı koşullarda işe koyuldu. Ama ölüm onu aramızdan alana kadar Atatürk 15 yıl ülke yönetiminde kalabildi. Onun ardından İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Sonrasında ise bambaşka bir yola girildi.

    Çin'de ise 30 yıl önce belirlenen politika kurumsallaştırılmış durumda. Bugün çektiğimiz resimde sonuçlar çok parlak görünüyor. Geleceğin ne getireceğini hiç birimiz bilmiyoruz. Ama Çin geliştikçe yurduna bağlı bir Türk olarak seviniyorum. Çünkü Çin'in gelişmesi sadece bu ülke için değil, ülkemiz için de yararlı. Batı'nın hakim olduğu bir dünya düzeninin yerini çok kutuplu bir alemin alması ülkemize manevra alanı sağlayacak. Çok kutuplu bir dünyada, ülkemize yapılan dayatmalar eskisi kadar etkili olmayacak.

    O halde içinde bulunduğumuz dünyanın önemli bir gerçeğimi saptayalım: Çin'in gelişmesi sadece kendisi için değil, bütün dünya için yararlıdır

  İlgili Haberler
  Yorumunuzu Gönderin
Yayın Çizelgesi
Günlük Konuşma
• Ders 45 Kayıt yaptırmak
• Ders 44 Kaybedilen önemli belgeler için bildirimde bulunmak
• Ders 43 Kredi kartı kullanmak
• Ders 42 Havale yapmak
• Ders 41 Ödemek
Diğer>>
Tavsiye Edilen Programlar
• Çin döviz rezervleri ve Amerika
• Amerika'yı "kazanmak" stratejisi
• "Avrupa futbol takımları 18 yaşı altındaki yabancı futbolcuları almamalı"
• Çin Seddi'nde Beşiktaş kutlaması
• "Çıplak ayaklı doktorlar"dan köy hastanelerine
• Makam sanatının "ilkbaharı" için
• Dışlanan rejimlerle ilişkiler...
• An Lee, Booker ödüllüromanını peyaz perdeye aktaracak
• Almanya Badminton Açık Turnuvası'nda en büyük galibiyet Çin takımının
• "Çirkin ördek yavrusundan güzel kuğu"ya dönüşen halterci Chen Xiexia
Diğer>>
china radio international china radio international

© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040