|
|||||||||||||||||||||
|
Bir gün bir yalnızlığa düştüm yine. Başımı
ellerimin arasına aldım, sessizce ağlamaya başladım .
Önümde yarıya gelmiş bir konyak şişesi 'beni iç'
diye fısıldıyordu, 'beni iç'. Sonra yalvarmaya başladı:
'Ne olur' dedi 'ne olur haydi iç beni'.
Bir bardak doldurdum, tepeme diktim .
Şişe rahatladı, sustu. Hani ellerimiz birbirine
değince nasıl oluyorduk? İşte öyle oldum .
Hani bakışlarımız buluştuğu zaman, bir başka
türlü atması vardı yüreklerimizin. Onu hatırladım .
Sonra bir tren hareket etti. Sabahtı. Karşıkarşıyaydık .
Konuşuyorduk. Ben sevmek diyordum durmadan.
Gözlerim gözlerine soruyordu: 'seviyor musun?' diye.
Hep evet diyordu gözlerin, ellerin, dudakların hep
evet diyordu. Oysa ki, bir çok hayır diyen insan vardı
çevremizde. Örneğin: bir çocuk hayır, diyordu, bir kadın,
bir adam ve bir başkası, bir başkası hayır diyordu.
Hayır'lar arasında ezilmeğe mahkûmdu evet'lerimiz .
Tren ilerliyordu. Gözlerin gözlerime soruyordu
ne olacak diye. Sigara üstüne sigara yakıyordum,
kadeh kadeh içki içiyordum, fakat bilmiyordum
ben de ne olacağını. Bizi sürükleyen bir akıntıydı.
Durduramazdık onu, hükmedemezdik ona.
Bir anafora rastlayıp yok oluncaya kadar akıp
gidecektik işte. Peki anafor nerdeydi? Uzak mıydı?
Belki çok yakındı kimbilir. Biz onu
göremiyecektik. O, gözlerimizi kör ettikten sonra
saracaktı bizi buz gibi kollarıyla.
Tren ilerliyordu. Pencereden deniz görünüyordu.
Denize akşam güneşi vurmuştu. Renk renk
kayıklar gördük kıyılarda. Denize taş atan çocuklar
gördük. Uzakta bir balıkçı ağlarını topluyordu.
Ve tren ilerliyordu. Kadere yaklaşıyorduk .
Bir alacakaranlık bastı zamanı. Gözlerim gözlerindeydi.
Ellerini tuttum, titredin. Acı acı bir düdük öttü.
Bir şeyler koptu içimizden.
Sonra tren durdu, indik, yollarımız ayrı ayrıydı.
Şimdi, o gün verdiğin yalnızlığı yaşıyorum .
Ümit Yaşar Oğuzcan"
Canım Kızım,
Yağmurların güneşi serinlettiği günlerden merhaba,
Spor ve olimpiyat tartışmaları gündemdeki yerini yine siyasi tartışmalara bıraktı. Bu mektubumda sana Drç Burak Çınar'ın "ABD-Rusya çekişmesi-Yeni Soğuk Savaş'ın şekillenme süreci" başlıklı makalesinden bölümler aktaracağım:
"Gürcistan ile ortaya çıkan ve gelişmekte olan mevcut durum Soğuk Savaş'ın alevlenip alevlenmediği konusundaki tartışmaları gitgide artırırken, bugünkü tek kutuplu dünya düzeninden iki kutuplu ya da çok kutuplu bir düzene geçileceği konusu da artık daha detaylı irdelenmeye başlamıştır. Mevcut tek kutuplu düzenin değişeceğine çoğunluk kesin gözüyle bakmaktadır. Bunun nedeni kuşkusuz pax-Americana'dan bıkan dünyanın tek kutuplu düzende azamileşen sömürünün kısa zamanda dengelenmesine ihtiyaç duymasıdır. Ancak yeni düzenin iki kutuplu mu yoksa çok kutuplu mu olacağı hala tartışma konusudur."
"Sovyetler Birliği'nin ve Varşova Paktı'nın çöküşü ekonomi temelli olmuştu. Ancak eğer ŞİÖ eski Varşova Paktı'nın yerini alırsa, ekonomi konusu zayıflığın aksine paktın gücünün sürekliliğini sağlayacak şekilde kuvvetli olacaktır. Çünkü ŞİÖ Orta Asya'daki enerji kaynaklarının güvenliği üzerine oluşturulmuştur. Bu durum NATO için ciddi bir dezavantajdır. Çünkü ABD hariç tüm NATO ülkeleri doğalgazda önemli ölçüde Rusya'ya bağlı olacaktır. Bugün % 30'lar civarında seyreden AB'nin bu bağımlılık oranının 2020'de % 70'leri bulmasından korkulmaktadır. Yani paktlaşması muhtemel bir ŞİÖ, NATO üzerinde enerjiye dayalı ciddi bir ekonomik etkiye sahip olacaktır. Bunun Rusya, Hazar ve Orta Asya'ya yönelik politikalarda ABD ile NATO Avrupa'sı arasında ikilik yaratması beklenmelidir."
"ŞİÖ gerçek bir savunma paktına dönüşüp NATO'nun karşısına dikilirse, Çin ve Rusya'nın arasındaki savunma ortaklığı sayesinde güç dengesi Rusya ve müttefiklerinin tarafına kayabilir. Bu durumda ABD'nin NATO'yu Atlantik'in çok daha ötesine taşıyarak güçlenmiş bir Japonya ya da Hindistan'dan en az birini NATO bünyesine katması, diğerinin de ŞİÖ'ye katılmasına engel olması gerekmektedir. Burada özellikle Hindistan'ın ciddi bir belirleyiciliği olabilir. Dolayısıyla Hindistan'ın bundan en verimli şekilde yararlanabilecek şekilde bağlantısız olarak denge siyaseti gütmesi beklenebilir."
"Aslında bir süredir dünyanın çok kutuplu bir düzene doğru gitmekte olduğu söylenmektedir. Alvin Toeffler'in süper güç olma şartlarını kaba kuvvet, ekonomik güç ve bilgi gücüne sahip olmak şeklinde yansıttığını biliyoruz. Ancak bu tarif bile bugün yetersiz kalmaktadır. Bu üçünü önşart olarak kabul ederek, buna hedefe yönelik kültürel gelişmeyi de eklemek gerekir. Bu yüzden büyük güçlerin bugünkü durumlarına bakıldığında süper güç olan ABD ile süper güç eğiliminde olan Rusya'nın haricinde üçüncü bir süper güç adayı gözükmemektedir. Dolayısıyla çok kutuplu bir sisteme geçilmesi zor gözükmektedir. Bunda etkin olacak iki güç Çin ve AB'dir."
"ABD ve Rusya'ya en yakın üçüncü güç Çin olsa bile, Çin'in kültür yapısının tarihe yansıması, bu ülkenin sadece bölgesel güç olarak kalacağı görülmektedir. Bununla birlikte Çin dengeleri değiştirebilecek bir yarım güç durumunda olup son derece önemli bir konumdadır. Her zaman ABD ile Rusya ararsında bir tercihe ya da tercihsizliği başvurabilir. İlk olarak tercihini ŞİÖ çerçevesinde Rusya olarak yapmıştır. Çin'in iki güç arasında böylesine idealist diyebileceğimiz bir tercih yapması, bulunduğu çevrenin güvenliğinin sağlanmasını öncelikli olarak düşündüğünü göstermektedir. Zaten tarihte sürekli kendi çekirdeğini ve çevresindeki etki alanını muhafaza etmiş olan Çin, savunmacı bir askeri kültür yapısına sahip olmuştur. Denizaşırı kolonicilik gibi bir planları da olmamıştır. Örneğin onca zaman aralarında aşılabilecek bir deniz bulunan Japonya'yı istila etmeye kalkmamışlardır. Dolayısıyla Atlantik'te ya da Karayipler'de savaş gemisi bulundurmak gibi düşüncelere sahip oldukları söylenemez. Hedefi Asya'da bulunduğu toprakların çevresindeki barışı kendi bakış açısından sağlamak, bunun içinde sahip olduğu ekonomik gücü ise en verimli biçimde kullanmaktır. Bunun Tayvan, Kore ve Afganistan gibi Çin'in bölgesel güvenliğine doğrudan yönelik sorunlardan öteye geçmesini beklemek biraz hayalcilik olur."
"AB ise bugün dişleri sökülmüş aslan gibidir. Ekonomik gücü oldukça gelişmiş, ancak kaba kuvveti eksilmiştir. Kâğıt üstünde kuvvetli bir ordu kurabilir. Ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra düşüncelerde başlayan demilitarizasyon dönemi, Soğuk Savaş'ın bitmesiyle birlikte Avrupa'da askerliğin son derece göz ardı edilmesine neden olmuştur."
"ABD ve AB kalitesi yüksek teknolojik orduya sahip olup, asker sayıları stratejik hedeflerin başarılması için düşüktür. Bu tarihi bir gelişimin sonucu olup, buna paralel olarak askeri kültürleri de zayıflamıştır. Bu tarz bir orduyu yenmek için çare sürekli beslenen bir asimetrik savaş halidir. Belli bir coğrafi ortamda kayba karşı hassasiyet hedeflenerek, bireyselleştirilmiş çarpışmaların -ki, bunun en etkin yöntemi intihar bombalamalarıdır- sonuçları medyaya net bir şekilde yansıtıldığında, bu ülkelerin kamuoylarında yapacağı deprem etkisinin beklenmesi yeterlidir. Yani karşılarındaki süper gücün kendileriyle doğrudan savaşa girmek yerine var olan başka bir savaşı desteklemesi ya da yürütmesi yeterlidir. Bunun en önemli örneği şüphesiz Vietnam olmuştur.
"Rusya ise kalitesi yüksek olmakla birlikte savaş ekipmanı batı kadar kaliteli olmayan bir teknolojik orduya sahiptir. Asker sayısı stratejik hedeflerin başarılması için düşük gözükmektedir Askeri kültürü ise batılılara göre çok daha sağlamdır. Rusya'da da kayba karşı hassasiyet artma eğiliminde olup, sorun oluşturabilecek düzeydedir. Aynı zamanda kuvvetli devlet yapısının medya üzerindeki kontrolü bunu erteleyebilecek güçte olması sayesinde bu konuda batıdan daha avantajlıdır.
"Çin ise kalitesi yeterince yüksek olmayan teknolojik bir orduya sahiptir. Asker sayıları abartılacak kadar büyük olmamakla birlikte stratejik hedeflerin başarılması için yeterlidir. Çünkü stratejileri kendi bölgesi ve çevresindeki etki alanıyla sınırlıdır. Askeri sistemi savunma üzerine oturmuştur. Hem kayba karşı hassasiyet ile ilgili ciddi sorunları yoktur hem de devletin medya üzerindeki kontrolü güçlüdür. Dolayısıyla askeri kültürü savaşabilirlik açısından hem batılılara hem de Rusya'ya göre çok daha sağlamdır."
"İkinci bir Soğuk Savaş'ın ortaya çıkma sürecine girilmesi sanıldığı kadar korkunç bir şey değildir. Unutulmamalı ki, Soğuk Savaş'ı getiren dehşet dengesi tehlikeli politikalara rağmen bir Üçüncü Dünya Savaşı'nın ortaya çıkmasını önlemiştir. "
"Tarihi gelişimi göz önünde bulunduracak olursak iki kutuplu düzenin en azından bugün dünyanın artık nefret ettiği pax-Americana'dan daha iyi olacağını söyleyebiliriz."
Haftaya devam etmek üzere seni özlem ve sevgiyle kucaklıyorum.
Öptüm.
Baban Cemil Kaptan
26 Eylül 2008
"Beşinci Mektup
Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.
Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.
İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!
Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.
Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
Ümit Yaşar Oğuzcan"
© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040 |