|
|||||||||||||||||||||
|
İHSAN SÜREYYA SIRMA
Yeni Şafak 19-08-2008
Pekin son derece görkemli. Kenti gezerken bir yandan bu kentin Müslüman halkıyla vakit geçiriyoruz diğer yandan da dünya ekonomisini yönlendiren dev alışveriş merkezlerini geziyoruz.
Doğu'nun en ihtişamlı kenti Pekin'de Çin'in modern ve geleneksel yüzüne doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. New York'u hatırlatan dev binaları, kibar, çalışkan ve misafirperver insanlarıyla Çin bizi içine çekiyor. En ucuz insan gücünün üretimiyle dünyaya başkaldıran ihtişamlı Çin ekenomisinin ardında saklı günlük hayatı anlamak için Pekin'in sokaklarına dalıyoruz. Burada Müslüman lokantalarında soluklanıp, camilerinde Çinli Müslümanlarla buluşuyoruz. İşte modernizmin ve uzak doğu geleneğinin kesiştiği Pekin'den ilginç görüntüler...
Ta çocukluğumdan beri, "Çin u Maçin" olarak bildiğim ve nasıl bir ülke olduğu hakkında gerçekten çok merak ettiğim Çin'e uçuyorum. Bazılarınca "Yecüc-Mecüc ülkesi" olarak tanımlanan ülkeye...
Yanımda bir çok ülkeye beraber seyahat ettiğim ve bir bakıma benim Çin seyahatimi hazırlayan aziz dostum Nejat Bey, ve tâ Erzurum yıllarımdan beri tanıdığım, sevgili Hafız ağabeyin kardeşi Şaban Bey var... Bir taraftan bu satırları yazarken, bir yandan da, hemen önümdeki ekrandan, yolumuzun güzergâhını izliyorum. Ve şimdi Hazar Denizi'ni geçip, Türkmenistan üzerinden, Kazakistan hava sahasına girmek üzereyiz. Üzerlerinden uçtuğumuz bu tarihî Müslüman ülkelerini düşünürken; İslâm'ı Orta Asya'ya götüren Kuteybe b. Müslim'leri, Buhârî'leri, Sa'di'leri, Hafız Şirazî'leri; büyük katliamlara imza atmış olan Timur'u, Cengizhan'ı; Moğollara karşı savaş vermiş olan Harzemşahlar'ı, Necmeddin-i Kübra'ları; bu coğrafyaların meşhur edip ve şairlerini, Ömer Hayyam'ları, Cemaleddin-i Afganî'leri vs. vs.leri hatırlıyor, 11000m. yükseklikten, tarihin derinliklerine dalıp gidiyorum.
Öğlen saatlerinde Pekin hava limanına indik. Hava limanı, dünyanın sayılı modern limanlarından bir tanesi. Geçtiğimiz günlerde yeni açılmış olan bu hava limanı hem modern, hem ferah, hem de çok güzel çalışan bir sisteme sahiptir. O kadar kalabalık olmasına rağmen, pasaport işlemleri çabucak bitiyor ve otele intikal ediyoruz.
Bütün Çinliler anlaşmış gibi, yabancılara fevkalade kibar davranıyor, yardımcı olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bundan bir ay önce Avrupa futbol şampiyonasının yapıldığı Avusturya'da fazla bir şey yapılmadığını, her alanda fiyatların artırıldığını bizzat gördüğümden, ve bu yüzden de zarar ettiklerini hatırlayınca, Çin'in bu muazzam faaliyetini daha iyi anlıyorum.
Çin'in diğer özellikleri yanında, mutfağını da tanımak istiyorum. Müslüman semtindeki bir lokantaya gidiyoruz. Burası, küçük küçük yemek dükkânlarından ve uzun bir salondan oluşmaktadır. Dükkânlarda, -bunlara- açık mutfaklar da diyebiliriz-, çeşitli yemekler, sebzeler ve etler pişiyor. Öncelikle şunu belirteyim ki, Çinlilerde, bizde olduğu gibi, diğer yemeklerden farklı olarak bir "kahvaltı" anlayışı yoktur. Çinli aileler, kahvaltı olarak akşamdan kalan yemekleri yerler. Lokantada öğlen yemeği yiyen Çinlilere bakıp biz de parmakların marifetiyle hamurdan yapılan ince makarnalı değişik tatda yemeklerini yiyoruz. Çatal-kaşık olmadığı için, zar zor Çin çubuklarını kullanarak, karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Bu arada benim çubuklarla yeme acemiliğime gülen Çinlileri de fark etmiyor değilim.
Olimpiyatlar için, bütün Pekin seferber olmuş adeta... Her tarafta, üniversiteli öğrencilerden kurulmuş olan "gönüllü yardım komiteleri", mavi-beyaz giysileriyle, Pekin'in her köşesinde karşınıza çıkmaktadırlar. Öyle ki, Pekin'in büyük merkez camisinde bile, bu komitelerden bir tanesi görev yapıyor.
Öğlen saatlerinde Pekin hava limanına indik. Çin'de Pekin'e "Pekin", değil, "Beijing", "Kuzey'in Başkenti" diyorlar. Bisikletlere binmiş binlerce insan ve Çin inşaat sanatını üzerinde gösteren o rüya-evleri göremediğimden, "acaba burası gerçekten Pekin mi?" diye espri yapıyorum arkadaşlara. Evet, burası hayalimdeki Pekin değil, her tarafı gökdelenlerle dolmuş, küçük bir Amerika'yı andırıyor: Sanki Paris, ya da New York'tayım...
Öğlen namazını, Sultan II. Abdülhamid adına yaptırılmış olan ve ileride ayrıntılı bir şekilde anlatacağımız Pekin Hamidiyye Üniversitesinin yanında bulunan camide kıldık. Abdest alınan yerler, tıpkı klasik dönemdeki düşünceyle yapılmış veya yenilenmiş. Yani tuvaletler ve abdest alınan musluklardan ayrı olarak, isteyenin rahatlıkla duş alabileceği kabinler yapılmış. "Acaba bunlar göstermelik mi?" diye dikkat edince, bu kabinlere, yıkanmak üzere girenleri müşahede ettim. İmam, Namazı Hanefi mezhebine göre kıldırdı. Büyük bir ihtimalle bu gelenek, Sultan Abdülhamid'in buralara gönderdiği hocalardan kalmadır. Çünkü tesbihatları bile aynı... Nitekim namazdan sonra yaşlı, ve adı Osman olan bir Müslüman'la tanıştık ki onu okutan Hoca, Sultan Abdülhamid'in Çin'e gönderdiği Muhammed Ali adındaki âlime mihmandarlık yapmış olan İmâm Wang'mış...
Çin'e gelişimizin bu ilk gününde, Nejat Bey'in ortağı olan Çinli Zhen, bizi öğle yemeğine davet etti. Gittiğimiz lokanta, Pekin'in en lüks Müslüman lokantası. Bu lokantaya, küçük bir köşk de diyebiliriz. Yuvarlak bir masaya alıyorlar. Masanın tam ortasında, sağa veya sola çevirebileceğiniz, büyük yuvarlak bir cam... Yemekler bu camın üzerine konacak ve herkes, dilediği yemeği aldıktan sonra, camı çevirecek... Zhen Bey, bizimle ilgilenen garsonlara, Müslüman olduğumuzu söyleyince, önümüze konmuş olan içki kadehleri toplandı ve yemeğe başlamak için bize şekersiz yeşil çay ikram edildi. Meğer bu bir Çin âdetiymiş. Çay seremonisinden sonra, sıra yemek seçim işine geliyor. Şaban Bey, daha önce Çin'e geldiğinden, yemekler hakkında az da olsa bir bilgisi var. Ali de kısmen yemekleri tanıyor. İçimizde bu konuda en tecrübeli olan ise Nejat Bey'di; o da kendisine bir kural icat etmiş: Yanınızda Çinli bir arkadaşınız varsa, yemek seçim işini ona bırakmalısınız! Biz de Nejat Bey'e uyduk ve yemekleri seçim işini, Zhen Bey'e bıraktık. Ancak ben Pekin ördeğini bildiğimden, "mümkünse biraz da bu ördek etinden bir yemek de olsun" dedim. Yemekler gerçekten çok nefis, fakat ben bir lezzet alamıyorum. Bu da benim, Çin işi yemek çubuklarını kullanamayışımdan kaynaklanıyor...
Pekin'in meşhur "Tienan'mın meydanı"na gittik. Burası resmi törenlerin yapıldığı, etrafında Çin için önemli olan "Yasak şehir", Mao'nun mumyasının içinde bulunduğu devasa bina, Komünist Parti binası -ki Çin Devleti buradan yönetiliyor-, ve nihayet, 1980'li yıllarda, Çinli üniversite öğrencilerinin, Mao'nun "kültür devrimi"ne karşı mitinglerini önünde yaptıkları meşhur anıtın yer aldığı, dünyanın en büyük meydanıdır. Fakat ilginçtir ki, bu meşhur meydanı gezenlerin çoğu, Çinliler, yani yerli turistlerdir...
Hayli yorgun olmamıza rağmen, yol arkadaşlarımın fazla vakti olmadığından, öğle yemeğini erteliyor, bazı ihtiyaçlarımızı temin için alışverişe çıkıyoruz. "Silk-Market"(İpek Pazarı) denen çarşıya gidiyoruz ki, burası Pekin'in en maruf halk pazarı. Ben ona "Çarşamba Pazarı" dedim. Her türlü eşyanın satıldığı bu çarşıda, alışveriş yapmak, gerçekten zordur. Çünkü Çinli satıcılar, dükkânlarının önünden geçenleri öylesine alışverişe zorluyorlar ki, ellerinden kurtulmanın tek çaresi, alacağınız eşyaya verdikleri fiyatın yarısını söylemektir...
© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040 |