|
|||||||||||||||||||||
|
23.06.2008
Afganistan'daki birliklerin takviyesi ve genişleme sorunları...
'Terörle mücadele'yi Afganistan'da NATO'ya devretmek isteyen ABD, bu konuda başarılı olamadı. NATO üyelerinin bu ülkedeki birliklerini çatışma bölgesinde görevlendirmek istememesi, ABD, İngiliz ve Kanada askerlerinin bu konuda yalnız kalması ittifak içinde ciddi tartışmalara neden oluyor.
NATO'nun genişlemesi de ittifakın en çok tartışılan konularının başında geliyor. Makedonya'ya Yunanistan itiraz ediyor. Ukrayna ve Gürcistan'a ise Rusya, çevrelenme kaygısı ile karşı çıkıyor. Karadağ ve Bosna-Hersek'le de görüşmeler sürüyor. Fransa'nın yeniden askeri kanda dönme isteği ve Kıbrıs Rum Kesimi'nin bu çabası Türkiye'yi zora sokabilir
Ali KÜLEBİ
TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri
Araştırma Merkezi Başkanvekili
Kaybedilmek üzere ya da belki de çoktan kaybedilmiş bir savaşın sorumlusu olan NATO'nun Afganistan sorununun yanı sıra bir dizi başka çözüme muhtaç problemleri varken, NATO'nun genişlemesi için can atan ülkeler de var. Bu olgu giderek genişleyen bu ikilemi söz konusu ederken örgütün içinde farklı çıkar gruplarının oluşmaya başladığı ve Türkiye, Yunanistan örneği klasik anlaşmazlıkları öteden beri söz konusu olanların dışında ülkesel çıkarlarını ön plana taşıma alışkanlığını benimseyen yeni ülkelerin de ortaya çıktığını söylemek doğru bir tespit olacaktır. Bütün bu hususların belirtileri NATO'nun 2-4 Nisan 2008 tarihindeki Bükreş Zirvesi'nde gün yüzüne çıktı. Zirve NATO'nun tarihteki en büyük toplantısı idi ve temelde örgütün genişlemesini, Afganistan harekâtına ek kuvvet sağlamasını ve Avrupa Füzesavar Sistemi'ni gündeme almıştı. Polonya ve Çek Cumhuriyeti'nde kurulması planlanan Füzesavar Savunma Sistemi konusunda ABD'nin söz konusu ülkeler ile ikili görüşmeler yapması kesinleşirken, genişleme ve Afganistan'a ek kuvvet gönderilmesi konusu gibi bıçak sırtı konular çok somut sonuçlar vermedi ve bunların bir kısmı üzerindeki görüşmelere 2009 yılında NATO'nun 60'ıncı zirvesinde, StrasburgKehl'de devam edilmesi kararlaştırıldı.
AFGANİSTAN BOZGUNU
Irak'ta tek başına batağa batan ABD'nin Afganistan'da Irak'takinden farklı olarak NATO müttefiklerini de işin içine çekmiş olması başta Avrupalı birçok müttefiki rahatsız etmiş bulunuyor. ABD artık bu savaşta Avrupalı müttefiklerine giderek güvensizlikle bakmağa başlarken Orta Asya'da varlığını sürdürdüğü tek yer olan Afganistan'dan çekilmeyi düşünmediği gibi müttefiklerini ek kuvvet gönderme konusunda zorlamayı sürdürüyor. Hatta ABD'nin 3.000 kadar ek deniz piyadesi gönderme kararı alması muharip güç gönderen Kanada, Hollanda ve İngiltere dışında muharip güç göndermeye yanaşmayan NATO ülkelerine Afganistan konusunda kararlılığını göstermesi açısından da önemli bir husus. ABD'ye Afganistan'daki sıkıntısını çözme konusunda son zamanlarda beklenmedik bir yardım eli uzanması NATO çevrelerinde ilgiyle karşılandı. De Gaulle'ün aksine, onun bağımsız Fransa çizgisini zedeleyecek şekilde ortaya çıkan Sarkozy 1966'da NATO'nun askeri kanadından çıkan Fransa'yı yeniden buna sokmaya çalışırken bir yandan da Afganistan'da görevli ISAF kuvvetlerine 700'ün üzerinde asker vermeyi vaat etti. Hatta bu kuvvetlerin, çarpışmaların sürdüğü Doğu Cephesi'ne gönderileceği haberi birçok NATO üyesi ülke tarafından hayretle karşılandı. Fransa'nın bu stratejik uygulaması, aynı miktardaki Amerikan güçlerinin Güney Bölgesel Komutanlığı emrine aktarılmasını sağlayacağından bu cephede görev yapan ve sıkıntıda olan Kanada kuvvetlerine moral destek verecektir. Ama bu stratejik girişimin Fransa açısından bir önemi vardır ki, o da Fransa'nın NATO'nun askeri kanadına dönmesi konusunda ABD'nin son derece memnun olmakla kalmayıp Türkiye gibi yeniden katılmaya karşı çıkacak ülkelere baskı yapmasını sağlaması olacaktır.
Bükreş Zirvesinde Fransa dışında eski müttefiklerinden ek asker gönderilmesi konusunda destek alamayan ABD'nin yeni müttefikleri olan Polonya'dan 400 asker ve 8 helikopter, Çek Cumhuriyeti'nden 120 özel kuvvet askeri, NATO üyesi olmayan ancak olmaya çalışan Gürcistan'dan 500 ve Azerbaycan'dan 45 asker vaadi alması da önemliydi. Bu gelişmelerin yanı sıra Amerikalıların Avrasya politikasını açığa çıkarması açısından "Irak'ta ne olursa olsun gelecek yıl Afganistan'daki kuvvetlerimizin sayısını artıracağız" diyen ABD'li Savunma Bakanı Robert Gates'in düşünceleri de zirvede Afganistan ile ilgili konulara damgasını vurdu.
GENİŞLEME VE NATO
2008 Bükreş Zirvesi'nin beklentileri örgüte yeni katılımlar konusunda kararlar alınması ve en azından bu yönde belli işaretlerin verilmesiydi. Genişlemenin bölgesel uzanımı da genişleyecek başka yer kalmadığı için kaçınılmaz olarak Avrupa'nın Doğusu, Balkanlar ve Karadeniz'in çevresi olacaktı. Arnavutluk, Hırvatistan ve Makedonya'nın beklenen üyelik görüşmeleri ele alındığında söz konusu ülkelerin üyelik koşullarını yerine getirdikleri hususu genelde kabul görüp Arnavutluk ve Hırvatistan konusunda uzlaşma sağlanırken Makedonya konusu Yunanistan'ın, bu ülkenin ismine itirazı nedeniyle askıda kaldı. Ne var ki bu ülkelerin üçünün de üyeliği konusunun en geç 2009 AlmanyaFransa'daki (StrasburgKehl) NATO Zirvesi'nde çözüme kavuşturulması planlanmakta.
Zirve görüşmelerinin genişlemeyle ilgili bir diğer önemli konusu da Gürcistan ve Ukrayna'nın NATO'ya girmesi idi. Her ne kadar bu ülkelerin NATO Üyelik Harekat Planı'na dahil edilmesi kabul görmediyse de ileride NATO üyesi olacaklarına dair dile getirilen fikirler her iki ülkeyi de memnun etmiş gibi gözüktü. Ne var ki yine de, özellikle Gürcistan Devlet başkanı Saakaşvili'nin "Rusya'nın Vetosu" nedeniyle Üyelik Harekat Planı'na giremedik" demesi zirveye gölge düşüren hususlardandı. Bu iki ülkenin ABD ve Romanya'nın özel ısrarlarına karşın üyelik planına alınmamasında Rusya'nın tehditleri ve doğalgaz açısından başta Almanya olmak üzere Rusya'ya enerji bağlamında bağımlı olan öteki ülkelerin ABD'nin ısrarlarına karşı koymaları önemli bir gelişmeydi.
Üyelik konusunda Bosna Hersek ve Karadağ'ın da örgüt ile yoğunlaştırılmış görüşmelere çağrılması kararının alınmış olması, yakın gelecekte Sırbistan dışında bütün Balkanlar'ın NATO üyesi olacağını göstermesi nedeniyle özellikle Rusya açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü bir zamanlar Sovyetler Birliği'nin kontrolü altında olan bu bölgenin hemen hemen tamamının Transatlantik Cephesi'ne katılıyor olması Rusya için yenilir yutulur, hazmedilir bir gelişme olmayacaktır. Yine, NATO'nun üye ülkelerle olan genişleme ile ilgili sorunlarının yanı sıra Kosova konusunda AB ile ayrı düştüğü konular da vardır. Kosova'da BM'nin fonksiyonlarının süreç içinde AB kurumları tarafından üstlenileceği ortadayken, AB ile NATO Barış Gücü'nün başta istihbarat paylaşımı olmak üzere çoğu konuda birbirleriyle anlaşamadığı bilinmektedir.
Genişleme ile ilgili bizi Fransa'nın da ötesinde ilgilendiren en önemli konu ise "Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRK)'nin NATO üyeliğidir. Genelde AB üyeliğinden sonra ülkeler açısından gerçekleşme teamülü haline gelen NATO üyeliğinin GKRK için, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile olan ilişkilerinin 1959-1960 LondraZürih anlaşmaları çizgisinde Türk soydaşlarımızın haklarının ve yaşamlarının garantiye alınmadan gerçekleşmesi kabul edilebilir değildir. Bu konunun öte yandan TürkiyeAB ilişkilerine de bağlı olduğu ve bu nedenle GKRY'nin NATO üyeliğinin Milli bir politika gereğince gerçekleşemeyeceği hususu açıkça ortadadır. Bu tür konuların çok hızlı bir genişleme süreci ve arzusunda olan NATO için ülke sayıları arttıkça daha çok gündeme geleceği açıktır.
NATO İÇİ ÇELİŞKİLER
Üyelik ve özellikle Afganistan konusunda Avrupalı müttefikleriyle görüş ayrılığı ve hatta ciddi sıkıntılar içinde olan ABD'nin siyasal ve askeri açıdan Avrupalı müttefiklerine olan gereksinimi çok açıktır. Bunu, "bugün müttefiklerimizle sürdürdüğümüz savaş halinden daha kötü bir senaryo müttefiklerimiz olmadan sürdürebileceğimiz bir savaş olacaktır" diye dile getiren bir Amerikalı yetkiliye göre Afganistan'da NATO ve ABD'nin yaşadığı sorunlar Taliban'ın gücünden ziyade Afgan Devleti'nin güçsüzlüğünden ileri gelmektedir. Her ne kadar NATO üyesi ülkelerin ordularınca Afgan Ordusu eğitilmekte ve bu Ordu süreç içinde NATO güçlerinin yanında daha çok görev almaktaysa da şimdilik yetersizliği ortadadır. ABD'nin Transatlantik sistemi içinde Avrupalı müttefiklere olan gereksinimi ortadayken bu ülkelerin askeri standartları, ortaklığa bakış açıları, halklarının ABD'nin küresel ihtiraslarına karşı duruşu ve bunun sonucu ortaya çıkan siyasal uzlaşmazlıklar, ortaklığın dengesizliğini ve hele hızlı büyümeden etkilenip standartlarını düşürebileceği olgusunu ortaya koymaktadır. Zaman zaman ABD'nin olumsuz bakışı ve el altından kösteklemesine karşın ortaya çıkan Avrupa Güvenlik ve Savunma Siyaseti çizgisindeki Avrupa Ordusu hevesleri de her zaman ABD tarafından bir israf ve gereksiz bir girişim olarak yorumlanmıştır. Gerçekte ise bir zamanlar General De Gaulle'un gayretleriyle "Avrupa Avrupalılarındır" anlayışı şeklinde alevlenme gösteren ABD dışında bir Avrupa Ordusu'nun gerçekleştirilmesi pek de kolay değildir. Her şeyden önce Avrupa ülkeleri, Sovyetlerin ortadan kalkmasıyla askeri açıdan rehavete kapılmışken, öte yandan yaşlanan nüfusları, giderek sona eren doğal kaynaklarının yetersizliği ve pahalı enerji bağımlılığı nedenleriyle ekonomik sıkıntılar içindedir. Avrupa ülkelerinin çoğu, askeri harcamalarını kısıtlamaktadırlar. ABD savunma bütçesine GSMH'sinin yüzde 4'ünü ayırırken, NATO kriteri olan "savunmaya minimum yüzde 2 harcama yapma" şartını ancak Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Fransa ve Bulgaristan gibi beş ülke yerine getirebilmektedir. NATO üyeleri içinde ABD 550 milyar, İngiltere 63 milyar, Fransa 60 milyar, Almanya 48 milyar, İtalya 37 milyar, Kanada 18.5 milyar, Türkiye 13.5 milyar, İspanya 17.5 milyar doları savunmaya ayırırken, kalan 16 ülke savunma harcamalarına ancak toplamda 45 milyar dolar ayırabilmektedir.
Avrupa ülkelerinin orduları standart olmayan araç ve silahlara sahiptirler ve çoğunun silahları demode olmuştur. İleri ülkeler ile ötekiler arasındaki uçurum oldukça derindir. Bir çok NATO ülkesi yakın gelecekte beşinci nesil (F-35 ve Typhoon gibi) savaş uçakları kullanıyor olacak iken bir çok ülke bunlardan mahrum kalacaktır. Almanya gibi gelişmiş bir ülkenin ordusu bile taktik helikopter, istihbarat gözetimi, elektronik keşif ve taktik ağır nakliye platformlarından yoksundur. Bu yoksunluk kendini Afganistan'da göstermekte ve Almanya buradaki kuvvetlerine bu platformları sağlayamamaktadır.
Standartları açısından Amerikan Ordusu tek tip tanka yoğunlaşmış iken Avrupalıların 4 çeşit tank modeli, Amerikalılarının üç çeşit zırhlı muharebe aracı varken Avrupalıların 16 çeşit platformu, Amerikalıların tek çeşit firkateynine karşı da Avrupalıların 11 çeşit firkateynleri vardır. Bu çeşitlilik, eski platformlar ve silahlar ile Avrupalıların, değil kendi ordularını kurmak NATO Müdahale Gücü'ne bile yeterli katkıda bulunamayacakları ortadadır. Esasen şu anda az bir şekilde bile olsa denizaşırı operasyonlara katkıda bulunabilen Avrupa ülkelerinin artık askeri anlamda limitlerde oldukları uzmanlarca ifade edilmektedir.
Avrupa'nın NATO ve dolayısıyla ABD'ye daha çok fayda sağlayamayacağı ortada iken Fransa'nın aniden ortaya çıkıp Afganistan'a askeri güç göndereceğini açıklaması ABD açısından adeta bir cankurtaran simidi olarak görülmüştür. Sarkozy bu kıvrak manevrayla ABD'nin soğuk baktığı, Avrupa Ordusu konusunda destek almak gibi bir strateji uygulamanın peşindedir. Geçmişte NATO'ya yeniden katılmak için askeri komuta kademesinde önemli görevlerin çoğuna talip olan ve bu talepleri reddedilen Fransa'nın, bu sefer, ABD'nin karşı çıkmayacağı şekilde Avrupalıların kendi savunma örgütlerini geliştirmeleri konusunda ABD'nin de desteğini alabileceği konusunda işaretler vardır. Hatta Afganistan ve Irak'ta bulanan Amerikalıların Fransa'nın askeri desteği nedeniyle bu gelişmeye sıcak bakar mahiyette söylemlerde bulunmaları da gözle görülür hale gelmiştir. Yine bu paralelde geçmişte Avrupa Ordusu konusunda engelleme politikası uygulamış olan İngiltere'nin bile Amerika etkisiyle yumuşadığı anlaşılmaktadır. Fransa'nın AB'deki altı aylık başkanlık döneminde Avrupa'nın kendi savunma örgütüne ağırlık vereceği tahmin edilmektedir. Fransa ile geleneksel bir rekabet içinde olan İngiltere'nin ise bu konuda ABD'nin telkinlerine rağmen yumuşamadığı açıkça görülüyor. Hatta belki de İngiltere'nin, Fransa'nın AB bağlamında Türkiye'ye yönelik karşı duruşuna bir karşı duruş olarak Türkiye ile ilişkilerini iyileştirmeye çalışmasını yine bu bağlamda Kraliçe'nin Türkiye ziyaretini ve İngiliz Dışişleri Bakanı'nın Türkiye ile iyiye dönük yoğunlaşma emareleri gösteren girişimlerini bir de bu açıdan okumak gerekiyor. Zira İngiltere, Türkiye'ye karşı her kademe ve fırsatta düşmanlık göstermekten kaçınmayan Fransa'ya karşı Türkiye'nin, bu ülkenin NATO'nun askeri kanadına dönmesi konusunda zorluk çıkaracağını hesaba katabilecek kadar uluslararası ilişkilerde deneyimli bir ülke.
Türkiye açısından bakarsak ise Fransa'nın NATO'nun askeri kanadına dönüşü meselesi milli bir konu olacaktır. NATOTürkiye ilişkilerinde Güney Kıbrıs'ın NATO'ya ve Fransa'nın bu örgütün askeri kanadına girmeleri konusu milli bir olgu olarak önümüzdeki 2009 NATO Zirvesi'nde ortaya çıkacaktır. Umarız Rogers Planı'ndaki gibi bir yanlışlık yapmadan bu konularda milli çıkarlarımıza aykırı kararlar alınmaz, dış politikamız yabancı ve kötü emellilerin çıkarlarına teslim edilmez.
© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040 |