Hakkımızda | CRI  Hakkında | Eski Versiyonumuz
 
Türkler'den Çin'e Bakış | Ekonomi, Bilim ve Sağlık | Xinjiang | Çin Ansiklopedisi
Ana sayfa | Haber & Gündem | Kültür & Sanat | Yaşam Panoraması | Spor | Çin'i Gezelim | Çince Öğreniyoruz | Sanal Türk-Çin Dostluk Kulübü | Ankara Radyosu

Ankara'nın taşı, Beijing'in dimdik başı

(GMT+08:00) 2008-05-07 17:28:28 cri

    Çin'in başkenti Beijing'e gelen bir Türk'ün buradaki gelişmelere gıpta etmemesi mümkün mü?

    "Gıpta etmek" derken, sadece son yıllarda kaydedilen dev ekonomik atılımlardan söz etmiyorum. Zaten, ekonomi alanındaki gelişmeleri öğrenmek için buralara kadar gelmeye hacet yok. Bütün ülkelerdeki gazetelerin ekonomi sayfaları, bütün radyo ve televizyonlardaki ekonomi programları hergün Çin'e ilişkin haberlerle dolup taşıyor. Böyle olması da doğal, çünkü Çin'deki ekonomik gelişmeler artık dünya ekonomisi üzerinde belirleyici bir etkiye sahip. Kısacası, ekonomik gelişme herkesin malumu. Öyleyse, izlenimlerinde ekonomik gelişmelerden söz eden biri, mâlumu ilândan başka birşey yapmış olmayacaktır.

    "Gıpta ederken" aklımda, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonraki ilk yıllarda, yeni başkent Ankara'nın küçük bir kasaba olmaktan çıkıp modern bir şehre dönüşmesi için yapılan planlar var. Yaşım itibarıyla o yılları sadece kitaplardan biliyorum. Genç Cumhuriyetin yöneticileri, yabancı ülkelerden uzmanlar da getirerek, planlı gelişen güzel bir başkent yaratmayı tasarlamışlar. O yılların canlı bir betimlemesini, üç tarihsel kesit halinde Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun "Ankara" adlı kitabında da okuyoruz. Romana konu olan olayların örgüsü üç farklı Ankara'da geçer. Önce Ankara'nın eski hâli, ardından kitabın yazıldığı yıllar, yani Cumhuriyetin ilk dönemi, son olarak da tasarlayıcılarının hayâlindeki yeni Ankara anlatılır. Ankara'nın ilk hâlini ve daha sonraki dönemini Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Beş Şehir" adlı kitabında da okuyabiliriz.

    Bunu şunun için yazıyorum: Ankara'nın eski hâlini, kuruluş dönemi ve sonrası ile şimdiki içler acısı durumunu biliyoruz. Ama insan düşünmeden edemiyor: Eğer tasarlayıcılarının zihnindeki Ankara gerçekleşmiş olsaydı nasıl olurdu? Bunu bilemiyoruz. Gerçi elde planlar var, ama gözümüzle görmediğimiz için, olsa olsa Ütopya adasının planı kadar işe yarıyor. Belli bir aşamadan sonra yeni Ankara tasarısı yarım kaldı. Kent planlı olarak ancak belli bir yere kadar gelişebildi; 1950'lerden sonraki gelişmeleri ise yaşayanımız da, tarih kitaplarından okuyarak öğrenenimiz de, hepimiz biliyoruz. Ankara'nın planlı gelişmesi durunca önce çevresini gecekondular sardı, yeşil alanlar küçültüldükça küçültüldü. Belli bir döneme kadar planlı gelişmenin kalıntıları en azından kent merkezinde izlenebiliyordu. Son yıllarda artık onlar da adeta hınç alırcasına tahrip edildi. Özet olarak, şehir çağdaş bir ülkenin başkenti olarak özlenen bir Ankara olamadı. Gelişmesi planlanan rotayı izleyemedi.

    Yukarıda, "Eğer tasarlayıcılarının zihnindeki Ankara gerçekleşmiş olsaydı nasıl olurdu?" dedim. Gerçekten de insan bunu sormaktan alamıyor kendini. İşte o "gıpta etme" duygusu burada ortaya çıkıyor. Çünkü Beijing de böyle bir başlangıç yapmış. Ama Ankara'da olanın tersine, burada işler planlandığı gibi gelişmiş. Gelişmesi kesintiye uğramamış ve ortaya bugünkü etkileyici modern Beijing çıkmış. İnsan Beijing'e bakınca, sanki yukarıdaki sorunun cevabını bulmuş gibi oluyor ve "Ankara'nın planlı gelişmesi durdurulmasaydı işte böyle olabilirdi" diyor.

    1 Ekim 1949 tarihinde Başkan Mao Zedung'un Yasak Şehir'in girişindeki tarihsel platformdan Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ilân ederken yaptığı konuşma sırasında çekilmiş ünlü bir resmi vardır. Başkan Mao o konuşmayı yaparen yüzü Tiananmen Meydanına dönüktür. Ama acaba onun o sırada gördüğü Tiaanmen ile bugün bir yerinde kurulan Mozolesinde yattığı Tiananmen aynı meydan mıdır? Bugünkü Tiananmen çok güzel düzenlenmiş büyük bir meydan. Sadece meydan olarak bile turistlerin ilgisini çekiyor. Ama o zamanlar, şimdi meydanın doğu ve batı kenarlarında gördüğümüz ve yasama organı ile en yüksek düzeydeki yonetim birimlerinin yerleştiği muazzam binalar yokmuş. Meydan düzgün taşlarla bile döşenmemiş, sadece toprak bir alanmış. Zaten o zamanın Beijing'i de Tiananmen ile çevresinden ibaretmiş. Çok çok şimdiki ikinci çevre yoluna kadar yayıldığı söylenebilirmiş. Şimdi ise Beijing çevresinde 6 çevre yolu var. Beijing'in gelişmesi bu çevre yollarının dışında da devam etmiş.

    1 Ekim 1949 tarihindeki Beijing'i gözümüzde canlandıracak kimi resimler de var. Eski mahallelerle tıkış tıkış, yoksul bir kasaba gibi. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Ankara'dan daha fakir durumda. Ama yeni Çin'in yöneticileri hiçbir işi rastlantıya bırakmadıkları, ülkenin geleceğinin her yönünü planladıkları gibi, başkentin gelişmesini de belli bir düzene bağlamışlar.

    Beijing'de benim yakından bildiğim dördüncü çevre yolunun dışındaki bölgede öyle yerler var ki, konut alanları ve alışveriş merkezleri son yıllarda inşa edilmiş olmasına rağmen, yolların, bulvarların yıllar öncesinden planlandığı belli. Geniş caddelerin kenarlarındaki ağaçların yıllardır orada olduklarını, hiçbir botanik bilgisi olmayan ben bile anlayabiliyorum. Gerçi, artık park ve bahçecilik çalışmalarında sağlanan ilerlemelerle yeni kurulan yerlere sadece taze fidanların değil, yetişkin ağaçların ekilebildiğini de biliyoruz; yani bir yerde sekiz on yıllık bir ağaç varsa, onun bu kadar süredir orada bulunduğu anlamına gelmiyor. Fakat benim sözünü ettiğim ağaçlar en az 25-30 yıllık. Belki de daha eski. Ağaçlar çevresiyle beraber büyümüş. Yollar yapılırken oraya ekildiği aşikâr. Yani henüz buralarda şimdi gördüğümüz binalar yokken, yollar yapılmış ve ağaçlandırılmış. Diğer alt yapı tesisleri de kurulmuş. Demek ki, kentin gelişmesi başıboş burakılmamış. Nereye doğru büyüyeceği, nasıl büyüyeceği çok evvelinden planlanmış. Böylece sadece belli başlı yerlerde, şehir merkezinde değil, merkezden uzak yerlerde bile geniş yollar ve düzenli gelişmenin ürünü yerleşim alanları var. Ankara da gelişmesi kesintiye uğratılmamış olsaydı, demek ki böyle olacaktı.

    Beijing'deki yollar, caddeler, bulvarlardan ve etkileyici anıtsal binalardan daha önce söz ettik, ama konut alanları nasıldır? Konut alanlarının hepsi hakkında kuşkusuz bilgi sahibi değilim, ama kendi gördüklerim hakkında birkaç şey söyleyebilirim. Tabii kimi semtlerde eski filmlerden ve fotoğraflardan gördüğümüz, "Hutong" adı verilen geleneksel Çin sokaklarındaki avlulu evler az da olsa hâlâ var. Bunlardan bir kısmı kültürel koruma altında, bir kısmı da kendi normal hayatlarını devam ettiren insanların konutu. Ama çağdaş Beijing'deki konut alanları içinde sadece tarihsel-kültürel bir renk olacak kadar az bir oran oluşturuyor. Esas konut alanları çağdaş yaşam olanaklarına sahip "site" diyebileceğimiz yerleşim birimleri. Bunlardan kimileri 1960-70'li yıllarda yapılmış. Kimileri 1980'lerin izini taşıyor. Ama 2000'li yıllarda yapılanlar bir hayli fazla. Hatta şimdiki Beijing'deki konut alanlarına asıl rengini verenler bunlar.

    Benim oturduğum sitenin tatlı bir ismi var: "Yuan Yang Shan Sui". İngilizceye "Okyanus Manzarası" anlamına gelen "Ocean Landscape" sözcükleriyle çevrilmiş, ama Çincesinden Türkçeye yapılacak doğrudan çeviri, adeta o manzaranın bir betimlemesi gibi: "Ardında dağlar görünen su boyu". İtiraf etmek gerekirse biraz iddialı bir isim. Çünkü ardında dağlar görünen bir su kenarında değil. Üstelik 30 katı bulan yüksek yüksek binalarıyla bana zaman zaman bir kuluçka makinesini düşündürdüğü de olmuyor değil. Bu sitenin toplam nüfusu herhâlde Türkiye'deki orta boy bir şehrin nüfusu kadardır. Özel yönetim birimleri, özel hizmet ofisleri vb ile tam bir kent. Ama hakkını vermek gerekirse, sitenin sadece beton bloklardan oluştuğunu söylemek de büyük hata olur. Site içinde parklar yeşil alanlar, oyun sahaları, dinlenme bölgeleri, spor yapmaya ayrılmış köşeler vb var. Eski zamandan kalma tarihsel bir keşişhane bile duruyor. Ayrıca adındaki "su" sözcüğünü haketmesi için olsa gerek, küçük yapay dereler ve onların üzerinde sevimli tahta köprüler de var. Alışveriş merkezi çok yakın. Çevrede başka alışveriş merkezleri de var. Beijing Uluslararası Heykeller Parkı adlı çok hoş bir park hemen yanıbaşında. O nedenle insan isterse hiç kent merkezine gitmeden yaşamını burada geçirebilir.

    Kent merkezlerinde ise yaşam temposu her zaman farkıdır. Kent merkezlerinden başka yerde yaşayamayan insanlar vardır. Ben onlardan değilim. Ama tanıdıklarımdan kimileri öyle. Şehrin nabzının bu merkezlerde attığını söylüyorlar. Ne demek istediklerini tam anlayabilmiş değilim. Galiba şehirdeki eğlence yaşamından söz ediyorlar. Herhalde Büyükelçiliklerin ve şirket merkezlerinin burada bulunması dolayısıyla olsa gerek, Batılıların göreceli olarak fazla olduğu Chaoyang semti ve buradaki Sanlitun Caddesi, şehrin "nabzını elinde tutmak" isteyenlerin en gözde mekanlarının başında geliyor.

    Ben daha çok buradaki konutlara baktım. Büyükelçilikler ve ofisler bulunsa da konutlar da var. Buralarda oturanlar da, en azından yabancılar için söylemek gerekirse, yabancı diplomatik ve ticari temsilciliklerde çalışanlar. Bu bölgede de siteler var. Ama öyle dev kuleler şeklinde değil. Daha çok diplomatlmarın vb oturduğu kompleksler. Burası da düzgün caddeleri ile akıllıca yapılmış bir planın ürünü olarak gelişmiş. Bir de çok çok güzel bir parkı var.

    Planlı gelişme ürünü bu kente Ankara'yı düşünüp gıpta ettiğimizi söyleyerek başladık. Gıpta ettiğimiz yönlerinden biri de işte bu parkları. Ankara'da Kuğulu Park gibi adını artık haketmeyen birkaç mikroskopik nokta kaldı. Atatürk Orman Çiftliği bile imara açmak için küçültüle küçültüle yeşil alan olmaktan çıktı. Mangal yakanların çöplerini bıraktıkları bir mezbeleliğe dönüştü. İstanbul'da ilk akla gelen Gülhane Parkı. Orası da yıllarca "Hayvanat Bahçesi" adı verilen, ama gerçekte ölümü bekleyen birkaç zavallı hayvanın ahırı olarak kullanılan küçük bir arazi olarak kaldı. Son yıllarda bir düzeltme çabası var, ama başka ülkelerdeki parklarla kıyaslandığında yok farzedilebilir. Maçka'daki açıklığa ise neden "park" adının yakıştırıldığını anlayabilmiş değilim. Beijing ise eskisiyle yenisiyle, parklarıyla da Beijing olmuş. Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla başlayan gelişme, 30 yıl önce uygulamaya konan reform ve dışa açılma politikasından aldığı güçle, sadece bizim gibi gelişmekte olan ülke vatandaşları için değil, ileri sanayi ülkelerinin başkentleriyle kıyaslandığında bile, bugün herşeyiyle gıpta edilecek bir kent yaratmış. Darısı başımıza!..

    Bunları yazarken nedense zihnimde hep "Ankara'nın taşına bak" söyleriyle başlayan hüzünlü ve bize bugünkü ahvalimizi düşündüren şarkı çınladı. Ankara'nın taşı varsa, Beijing'in de dimdik başı var... Ankara'nın taşına bakıp hüzünleniyoruz, ama bizim gibi devrimle kurulan, sonra gelişmesine yeni bir atılım yaptıran Çin'in başkenti Beijing'in başı dik; bu da içimize su serpiyor.

  İlgili Haberler
  Yorumunuzu Gönderin
Yayın Çizelgesi
Günlük Konuşma
• Ders 45 Kayıt yaptırmak
• Ders 44 Kaybedilen önemli belgeler için bildirimde bulunmak
• Ders 43 Kredi kartı kullanmak
• Ders 42 Havale yapmak
• Ders 41 Ödemek
Diğer>>
Tavsiye Edilen Programlar
• Çin döviz rezervleri ve Amerika
• Amerika'yı "kazanmak" stratejisi
• "Avrupa futbol takımları 18 yaşı altındaki yabancı futbolcuları almamalı"
• Çin Seddi'nde Beşiktaş kutlaması
• "Çıplak ayaklı doktorlar"dan köy hastanelerine
• Makam sanatının "ilkbaharı" için
• Dışlanan rejimlerle ilişkiler...
• An Lee, Booker ödüllüromanını peyaz perdeye aktaracak
• Almanya Badminton Açık Turnuvası'nda en büyük galibiyet Çin takımının
• "Çirkin ördek yavrusundan güzel kuğu"ya dönüşen halterci Chen Xiexia
Diğer>>
china radio international china radio international

© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040