Hakkımızda | CRI  Hakkında | Eski Versiyonumuz
 
Türkler'den Çin'e Bakış | Ekonomi, Bilim ve Sağlık | Xinjiang | Çin Ansiklopedisi
Ana sayfa | Haber & Gündem | Kültür & Sanat | Yaşam Panoraması | Spor | Çin'i Gezelim | Çince Öğreniyoruz | Sanal Türk-Çin Dostluk Kulübü | Ankara Radyosu

Tevazuun yarattığı ihtişam

(GMT+08:00) 2008-04-23 20:33:02 cri

   Çin'e ilk kez gidecek olan herkese, daha önce bu ülkeye gitmiş olanların muhakkak yaptığı bir tavsiye vardır: "İster olumlu, ister olumsuz olsun, Çin ile ilgili bütün bilgi ve önyargılarınızı bir yana bırakın." Böylece, bu tavsiyeyi dikkate alacak olanların, Çin'e ilk ayak kez ayak bastıklarında yaşayacakları şaşkınlığı bir ölçüde önceden hafifletmiş olacakları varsayılır.

    Bu iyi niyetli yardımın başkaları üzerindeki etkisi ne olmuştur bilemem; pek fazla kişiye sorma olanağım da olmadı. Ama bana pek yardımı olduğunu söyleyemem. Çin ile ilgili bütün olumlu ve olumsuz önyargılarımı, mümkün olduğunca bir yana bırakarak uçağa binmiştim. "Mümkün olduğunca" diyorum, çünkü bir insanın kişisel yargı ve inançlarından vazgeçmesinin ne kadar güç olduğunu en azından kendi öznel dünyamda bildiğimden, burada konuyla doğrudan ilgisi olmayan bir tartışmaya, çağrışım düzeyinde bile olsa kapı aralamaktan kaçınmak istiyorum. Evet, kendimi Çin ile karşılaşmaya hazırlamıştım diyelim... Böylece mümkün olduğunca az şaşkınlığa kapılacaktım.

    Uçağımız Beijing Uluslararası Havalanı'ne indi. Olağan iniş ve bagaj alma süreci sorunsuz tamamlandı, polis ve gümrük kontrolünden de kayda değer bir şaşkınlık yaşamadan geçtik. Beijing'de kalacağımız yere bir otomobille gidecektik. Bu da normal işlemlerden biri olarak başladı. Başladı, ama sadece başlangıcı böyle oldu. Hayır. Otomobil yolculuğunda bir rahatsızlık yaşamadık. Biz taksiyle gitmedik, ama herhalde havaalanından kente ilk kez taksiyle gitmiş olanlar da benimle aynı fikirdedir: Beijing'deki taksiler bol ve yeni. Taksi şoförleri de ellerinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorlar. Ama havalanından kente giden yolda ilerledikçe ve kente yaklaştıkça gördüklerim, Türkiye'den ayrılmadan önce yapılan tavsiyenin ne kadar az işe yaradığını bana zaman geçirmeden hissettirdi. Evet, bütün olumlu ve olumsuz önyargılarımı bir yana bırakmaya çalışmış, artık ne kadar olabiliyorsa, zihnimi adeta yepyeni bir sayfa haline getirmişitim. Ama buna rağmen o "yepyeni" sayfaya düşen ilk izlenim gene de şaşkınlık oldu.

    Şimdi bu satırları yazarken, o ilk izlenimi niteleyecek tek bir sözcük bulmak istediğimde, fazla aramadan aklıma ilk gelen sözcük "İhtişam" oldu.

    Neden mi ihtişam?

    Havalanından kente giden yol tek sözcükle muhteşemdi! Ama yol kente yaklaştıkça, arabanın ön camından ve iki tarafından akan görüntüler giderek daha da göz alıcı, daha görkemli hâle geldi.

    Kocaman, güzel planlanmış, gösterişli harika bulvarlar boyunca sıralanmış devasa binalar...

    Beijing'de yeni yapılmış binaları görmeyenler, kocaman kocaman binalardan, hele bunlar için "devasa" sıfatını uygun gördükten sonra, nasıl olur da sanki olumlu birşeymiş gibi söz ettiğimi sorabilir. Devasa binaların başka ülkelerdeki örneklerini görenler, haklıdır bunu sormakta.

    Olumlu söz edişimin en önemli nedeni, bütün bu binaların dikdörtgen yükseltiler şeklinde dikilmiş kutu kutu beton kuleler olmak bir yana, her birinin ayrı bir mimarı kaygıyla yapılmış olması. Kutu kutu kuleleri Batı ülkelerine gitmiş olanlar, hele ABD'nin büyük kentlerine yolu düşmüş olanlar bilir. Neredeyse hepsi birbirine benzer. Son yıllarda yapılmış olanlar da, çelik ve camdan olduğu için hemen hemen hepsi aynı görüntüyü yansıtır. Ama Bejing'dekilerin hepsinin ayrı bir mimari özelliği vardı.

    Mimarlık, estetik ile işlevselliği birleştiren uygulamalı bir dal olduğu için hem sanat hem bilim olarak kabul edilir. Bu bakımdan üzerinde konuşulması en zor alanlardan biridir. O nedenle burada mimari değerlendirmelerde bulunacak değilim. Ne bilgi birikimim, ne de ilk izlenimlerin kalıcı olmayan doğası, bana bunu yapabilme olanağı veriyor. Ama Beijing'e gelen sıradan bir insan olarak, ilk izlenimlerim içinde en belirgin olanın mimari yapılar olduğunu söylemem hoşgörülmeli.

    İstanbul'da doğmuş büyümüş bir insan, çocukluğundan yetişikinliğe eriştiğinde, kentin mimari yapısı hakkında şöyle bir düşünecek olsa neler söyleyebilir?

    Tarihsel yapılar dışında kente damgasını vuran ne var?

    Boğaz Köprüleri.

    Peki! Başka

Kentin belli semtlerinde birkaç tane yüksek bina yapıldı. Bir İstanbullu olarak itiraf etmesi zor gelse de, bu binalar birer çirkinlik anıtı olarak dikilmiş gibi değil mi?. Üstelik bu artık pek öznel bir yargı da sayılmamalı, çünkü mimarından sıradan vatandaşına kadar bu binaları beğenen birini bulmak pek kolay olmamalı. Zaten kente mimari özellik kazandırdıkları iddia edilecek olsa bile, olumlu değil olumsuz özellik kazandırdıkları söylenmeli. Evet, İstanbul'un mimari açıdan olumsuz yönde değiştiğini babalarımızdan çok dinledik, ama yaşı 30 cıvarında olanlar da bu süreci kendi gözleriyle gördüler. Boğaz'daki yeşillikler budanarak beton yapılarla örtüldü. Uzatmayalım: İstanbul mimarisi hakkında birşeyler söyleyecek bir kişi, söyleyecek olumlu birşeyler bulmak için çok düşünmeli. Ama olumsuzluklardan söz etmek istediğinde hiç de zorlanmaz.

Beijing'deki durum ise bunun tam tersi. Öyle yapılar var ki, sadece boyutlarıyla ihtişam duygusu yaratmıyor; geleneksel Çin mimarisinin özelliklerini de çağdaş bir anlayışla yansıtıyor. Bunu, mimari konusundaki donanımının yetersizliğini zaten itiraf etmiş birinin söylemesi tuhaf kaçabilir. Genel olarak mimari hakkında fazla bilgsi olmayan biri geleneksel Çin mimarisi hakkında birşeyler söylemeye kalktığında iyice içinden çıkılmaz bir durumda bulabilir kendini. Ama bütün bunları geleneksel Çin mimarisi hakkında birşeyler bilme iddiasıyla değil, meraklı birinin zihnindeki imgelerden yola çıkarak konuşması olarak kabul edip hoşgörülsün. Söylemek istediğim şu: Bu ülkeye hiç gelmemiş olanlar bile, Çin binalarını filmlerde ve dergilerde görse hemen tanır. Yani hepimizin aklında şöyle ya da böyle Çin mimarisinden bir izler vardır. Modern, devasa ve etkileyici binalarda, öyle özellikler görüyorsunuz ki, "Evet, işte geleneksel Çin mimarisinden de birşeyler de var" diyorsunuz. Kastettiğim bu. Bu bakımdan Beijing'deki büyük binaların oluşturduğu kensel silüetin New York'taki Manhattan manzaralarıyla tam bir karşıtlık oluşturduğu hemen farkediliyor. Benim gibi mimariden pek anlamayan birini bile, ilk izlenim olarak en çok etkileyen şeyin bu binalar olmasını, en azından kendim için bir ölçü sayıyorum. Eh, kendimi ölçü sayma ölçüsüzlüğünü bir kez yapınca, artık kendimi ölçü olarak kabul edilebilecek başka bir şey daha söylemekten alamıyorum. Hemen hemen bütün Beijing'de görülen bu harika binaların en mütevazı bir tanesi, bir mucize olsa da İstanbul'a taşınsa ve anlı şanlı holdinglerin merkezi ya da büyük basın kuruluşlarından birinin "plaza"sı olsa, hemen ünlü olur. Buradaki binalarla karşılaştırıldıklarında ortalamanın çok altında sayılması gereken holding merkezi "İkiz Kuleler" ve "Media Plazalar"ı, büyük banka merkezleri aklımıza gelince gülümsemeden edemiyoruz.

Bütün bu binalardan söz edince, bunların üzerinde yer aldığı bulvar ve caddeleri de anmak gerekiyor. Son derece iyi düzenlenmiş, geniş, ağaçlar ve çiçeklerle, yer yer heykellerle süslenmiş bu kent kesimlerini görünce, İstanbul'da "ana ulaşım arteri" gibi cafcaflı isimlerle adlandırılan cadde karikatürleri aklımıza geliyor gene.

Hele İstanbul'daki alışveriş merkezleri ile buradaki alışveriş merkezlerinin karşılaştırılması bile yapılmamalı... Tabii, Buradaki alışveriş merkezlerinden ayrıca söz edilmeli. Ama, apayrı bir programın konusu olacak bambaşka bir dünya Beijing'in alışveriş merkezleri. Onun için bu konuda bu kadarla yetinelim.

Her iki kenti de tanıyanlardan kimileri "İstanbul ile Beijing kıyaslaması böyle yapılmamalı" diyecektir belki de. Bu itirazın haklı yönleri de var kuşkusuz. İstanbul dünyanın en güzel coğrafi noktalarından birinde kurulmuş, bir zamanlar mimari harikalarla bezenmiş bir yerdi. Ama bugün, diyelim, Tepebaşı'ndan Halice doğru ve Kasımpaşa ile Dolapdere taraflarına bir bakalım. Gördüğümüz silüet, çağdaş bir kentin çizgileri mi? Beijing ise doğa tarfından İstanbul kadar ödüllendirilmemiş. Fakat tarih boyunca ve günümüzde yapay göllerle, kanallarla ve insan eliyle yapılmış yeşillikler, bahçeler, parklarla süslenmiş. Şimdi de modern mimari ile önümüzdeki yüzyıllara hazırlanıyor. Ülkemizde hep söylenir: Dünyanın en güzel coğrafyasında oturuyoruz. Doğrudur da. Ama Beijing'i görünce, o en güzel coğrafyanın ne olabilecekken ne olduğunu düşünmeden edemiyor insan; düşününce de içini bir hüzün kaplıyor. Üstelik Beijing, bugün kendini hâlâ gelişmekte olan bir ülke olarak tanımlayan, hedefini orta hâlli bir refah toplumu olmak olarak belirleyen bir ülkenin başkenti. Beijing, işte bu tavazuyla yaratılan bir ihtişam. "Tevazu" ile "ihtişam" kavramları yanyana uyumlu durmuyor olabilir. Ama muhteşem işler çoğu zaman tevazuyla çalışarak yapılıyor.

Beijing ile ilgili olarak anlattığımız bütün bu olumlu şeyler, sadece yaklaşmakta olan Olimpiyat Oyunları'na bağlanmamalı. Kuşkusuz kent bu önemli spor şenliğine bütün gücüyle hazırlanıyor. Bir yetkilinin dediği gibi, evinize yabancı konukların geleceğini önceden biliyorsanız etrafa çeki düzen vermenizden doğal birşey olamaz. Beijing de bunu yapıyor. Ama Beijing'i bugünkü Beijing yapan sadece olimpiyatlar değil. Belli ki herşey 1 Ekim 1949'da başlamış. O tarihte çok daha küçük olan Beijing'in, bugün 16 milyonluk dev bir metropol olurken, 30 yıl önce yapılan atılımın da katkısıyla, planlı, ileriyi hesap eden insan merkezli bir düşüncenin ürünü olarak geliştiği her halinden belli. Sorun yok mu? Başta hava kirliliği olmak üzere tabii ki sorunları da var Beijing'in. Ama Beijing'i Beijing yapan irade bu sorunu halletmek için de kolları sıvamış. Belki ilk izlenimlerin coşkusuyla denecektir, ama Beijing, kendini görenleri bu sorunun da halledileceğine ikna ediyor.

Tekrar başa dönelim. Çin'e gelirken olumlu ya da olumsuz her türlü bilgi ve önyargının bir kenara bırakılması gerçekten de yararlı. Çünkü, günümüze ilişkin bilginin en çabuk eskidiği ülke herhalde Çin'dir. Bizatihi gelip görmüş olsanız bile, aradan biraç yıl geçtikten sonra, buraya ilişkin izlenimleriniz ve bilginiz tekrar geldiğinde artık eskimiş olacaktır.

Nitekim bizim başımıza gelen de bu oldu. Çünkü bu Çin'e ilk gelişimiz değildi. Unutma tavsiyesini o zaman almıştık. O zaman yararını görmüştük. Aradan geçen yıllarda buraya geleceklere, Çin'i görmüş olan biri olarak de biz şişine şişine o tavsiyeyi tekrarladık. Ama bilmediğimizi birşey varmış: Bu tavsiye asıl, biraz değiştirilmiş hâliyle, daha önce gelmiş olanlara yapılmalıymış. İlk kez 1999 yılında geldiğimiz bu ülkeye ikinci gelişimize kadar, aradan geçen yıllar içinde, bizim izlenimlerimizin ve "birinci elden" gözlemlerimizin hiçbir hükmü kalmamış. Çin o kadar hızlı gelişiyor ve değişiyor ki, burada bulunmayan birinin bunu anlaması çok zor. Her yıl gelmek değil, burada yaşayan biri bile, Beijing'de bir süre gitmediği yerlere yeniden gittiğinde hızlı değişimin temposunu görebiliyor. Görebiliyor sözcüğünü bilerek kullanıyoruz, çünkü görülüyor.

Evet, Çin'de herşey değişiyor. Ama bir nokta çok önemli ve asla atlanmaması gerek: Bu değişim içinde kalıcı olanı da hissettirerek değişiyor. Kalıcı olan da, Çin'i Çin yapan şey olmalı.

Onun ne olduğunu, hele burada yeni yaşamaya başlayan birinin birkaç cümleyle tanımlaması çok zor.

Burada yıllardır yaşayan birinin, Çin'in ömür boyu devam etmesi gereken bir uzmanlaşma alanı olduğunu söyleyediğini okumuştum. Ama, biraz pervasız davranmayı göze alıp da çok bilmediği bir konuda yine de kendini birşey söylemekten alamayan birinin tavrından kaçınmayacak olursam, belki şöyle birşey söyleme cüretini gösterebilirim: Kalıcı olan, beşbin yıldır kesintisiz devam eden Çin ruhudur!

Çin kalıcılığını değişmesine, değişmesini de kalıcılığına borçlu.

  İlgili Haberler
  Yorumunuzu Gönderin
Yayın Çizelgesi
Günlük Konuşma
• Ders 45 Kayıt yaptırmak
• Ders 44 Kaybedilen önemli belgeler için bildirimde bulunmak
• Ders 43 Kredi kartı kullanmak
• Ders 42 Havale yapmak
• Ders 41 Ödemek
Diğer>>
Tavsiye Edilen Programlar
• Çin döviz rezervleri ve Amerika
• Amerika'yı "kazanmak" stratejisi
• "Avrupa futbol takımları 18 yaşı altındaki yabancı futbolcuları almamalı"
• Çin Seddi'nde Beşiktaş kutlaması
• "Çıplak ayaklı doktorlar"dan köy hastanelerine
• Makam sanatının "ilkbaharı" için
• Dışlanan rejimlerle ilişkiler...
• An Lee, Booker ödüllüromanını peyaz perdeye aktaracak
• Almanya Badminton Açık Turnuvası'nda en büyük galibiyet Çin takımının
• "Çirkin ördek yavrusundan güzel kuğu"ya dönüşen halterci Chen Xiexia
Diğer>>
china radio international china radio international

© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040