|
|||||||||||||||||||||
|
Batı için yeni büyük strateji...
Yeni NATO'ya doğru
Batılı emekli genelkurmay başkanlarının NATO'nun dönüştürülmesi ve Batı'nın çıkarlarını savunacak şekle getirilmesi konusunda hazırladıkları rapor 'yayılmacı' bir amaç güdüyor. Batı ile Doğu'nun 'ara kesiti'nde yer alan Türkiye'nin gelişmeleri ciddiyetle değerlendirmesi gerekiyor.
Nejat ESLEN
Emekli Tuğgeneral
ABD'nin ünlü düşünce üretim merkezi CSIS, (Center for Strategic and Inernational Studies) Noaber Vakfı ile birlikte Emekli Orgeneral Klaus Nauman (Almanya eski Genelkurmay Başkanı ve eski NATO Askeri Komite Başkanı), Emekli Orgeneral John Shalikashvili (ABD eski Genelkurmay Başkanı ve eski NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanı), Emekli Mareşal Lord İnge (Birleşik Krallık eski Genelkurmay Başkanı), Emekli Oramiral Jaques Lanxade (Fransa eski Genelkurmay Başkanı) ve Emekli Orgeneral Henk van den Breemen (Hollanda eski Genelkurmay Başkanı) tarafından hazırlanan "Belirsiz Bir Dünya İçin Büyük Stratejiye Doğru: Transatlantik Ortaklığını Yenilemek'' (Towards a Grand Strategy for an Uncertain World: Renewing the Transatlantic Partnership) başlıklı raporu açıklarken ciddi bir inisiyatif başlattı.
YENİDEN YAPILANDIRMA
Raporda, seçkin beş asker, asimetrik tehditlerin ve küresel meselelerin oluşturduğu belirsizliklere, giderek büyüyen karmaşık küresel güvenlik sorunlarına ve bu sorunlara karşı koyması gereken uluslararası kurumların yetersizliklerine dikkatleri çekiyor; çözüm için askeri ve askeri olmayan tedbirlerin daha iyi entegrasyonunu sağlayan yeni bir "Transatlantik büyük stratejisine'' olan ihtiyacı vurguluyor. Raporda, yeniden yapılandırılacak ve AB ile sıkı işbirliği yapacak NATO'nun, geleceğin güvenlik yapısının çekirdek unsuru olarak görev yapabileceği sonucuna varılıyor.
Raporu hazırlayan uzmanlar, küresel güvenlik sorunlarını karşılamak, NATO ile Transatlantik arasındaki gayret birliğini artırmak için kısa, orta ve uzun vadeli tedbirler öneriyor. Kısa vadede, Afganistan'da NATO'nun başarısı için alınması gereken tedbirler sıralanıyor. Orta vadeli bir tedbir olarak, NATO için yeni bir stratejik konsept geliştirilmesi, NATO ile Avrupa Birliği arasındaki rekabetin sona erdirilmesi; uzak vadeli tedbir olarak da ABD-Avrupa ilişkilerindeki ikili yapı konseptinin, Finlandiya'dan Alaska'ya kadar uzanan yeni bir demokrasi ittifakı ile değiştirilmesi; ABD, AB ve NATO arasındaki işbirliğinin daha iyi koordinasyonu için bir direktörlük kurulması öneriliyor.
Demografik değişim, iklim değişikliği, egemenliğin düşüşe geçmesi (ulus devletlerin ve uluslararası örgütlerin zayıflaması), akılcılığın yok oluşu, savunma ve güvenlik sorunlarındaki ölçütün değişmesi ve bu sorunların daha karmaşık bir karakter kazanması raporda küresel eğilimler olarak belirtilirken; nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların yayılması, kıt kaynaklar için yapılan mücadele, devlet dışı aktörler ve asimetrik savaş, finans kaldıracının kötü amaçlar için kullanılması küresel sorunlar; Asya'nın yükselişi, tehlikelerle dolu Ortadoğu, Afrika ve Afrika'daki devletlerin başarısızlığı, Rusya'nın yeniden ortaya çıkışı ise bölgesel sorunlar içinde sayılıyor. Rapora göre eğilimler, riskler ve tehditler küresel değerlendirmeleri, askeri yetenekler ile birlikte askeri olmayan yeteneklerin geliştirilmesini gerektiriyor.
Rapor, Batı için yeni bir büyük strateji öneriyor ve stratejinin reaktif değil koruyucu (protective) ve proaktif olmasını öngörüyor. Tehditlere, risklere ve tehlikelere karşı korunma yolu ile küresel sorunlara karşı koymak, müttefik ülkelerin çevresinde ve stratejik ilgi alanlarında güvenliği sağlamak, çoklu işbirlikleri ile istikrarlı bir uluslararası ortam için çaba göstermek yeni büyük stratejinin hedeflerini oluşturuyor. Doğasının ve kapsamının koruyuculuğa dayanması stratejinin ilk prensibini oluşturuyor; ancak, koruyucu olmak reaktif olmak anlamına gelmiyor. Stratejinin, inisiyatifi ele geçirmesi ve koruması esas alınıyor. İnisiyatifin, vazgeçilmez bir prensip olan denge (proprtionality) ile uyumlu hale getirilmesi de gerekiyor. Ancak, önerilen stratejiye göre, nükleer silahların kullanılması gündemde olduğunda denge prensibinin uygulanmasının ve tahribatın sınırlandırılmasının kolay olmayabileceği raporda vurgulanırken, kitle imha silahlarının kullanılmasını önlemek için nükleer silahların ilk kullanımının (first use), nihai araç olarak, tırmanmanın seçenekleri arasında bulundurulması gerektiği belirtiliyor. Meşruiyet ve kararlılık ise önerilen stratejinin diğer prensiplerini oluşturuyor. Çatışmaya neden olan sebeplerin azaltılması, proaktif kriz yönetimi, zorlama ve müdahale sonrası istikrar önerilen stratejinin uygulamadaki safhalarını oluşturuyor.
Raporda, öngörülen stratejinin uygulama alanlarına dönüşümünde, NATO için jeostratejik anlamda, merkezde birleşen, ittifakı ve ortaklıkları temsil eden üç ayrı daire konseptinin ortaya çıktığı ifade ediliyor: Birinci, yani en içteki daire NATO antlaşması bölgesini veya "Kolektif Güvenlik Bölgesini''; ikinci daire, daha geniş bir bölgedeki ortaklıkları kapsayan "Müşterek Güvenlik Bölgesini''; üçüncü daire ise daha uzaktaki ortakları ve müttefikleri kapsayan "Dış İstikrar Bölgesini''oluşturuyor.
Beş seçkin emekli askerin hazırladığı raporun ses getirmesini, NATO'nun dönüştürülmesinde ve ABD-Avrupa ilişkilerinin geliştirilmesinde zemin oluşturmasını beklemek gerek.
YAYILMACI YENİ NATO
Raporun, Soğuk Savaş dönemine benzemeyen güvenlik eğilimlerinin ve risklerinin egemen olduğu yeni ortamda, küresel jeopolitiğin ve ekonominin ağırlık merkezi Atalantik'ten Pasifik'e kayarken, Batı'nın (ABD ve Avrupa) stratejik çıkarları için NATO'nun dönüşümünü, örgütün Batı'nın "küresel amaçlarına'' hizmet eden bir örgüte dönüştürülmesini ve bu amaçla yeni bir stratejinin geliştirilerek uygulanmasını amaçladığı söylenebilir. Bir başka ifade ile, Avrasya'da Rusya, Çin ve Hindistan Batı'nın çıkarları karşısında yükselirken, jeopolitik dengeler değişirken, tek kutuplu dünya düzeni yerini çok kutuplu düzene bırakırken ve ABD 11 Eylül sonrasında kendi imkanları ile başlattığı jeostratejik hamlelerinde yetersiz kalırken, NATO içindeki ABD-Avrupa işbirliğinin müşterek bölgesel ve küresel çıkarlara göre etkinleştirilmesi ve NATO'nun yeni jeopolitik şartlara uyum sağlaması isteniyor.
Yani rapor, yayılmacı "yeni NATO'yu'' tanımlıyor ve yayılmacı yeni NATO için alt yapı oluşturmayı amaçlıyor. Nitekim, önerilen stratejide, Müşterek Güvenlik Bölgesi ve Dış İstikrar Bölgesi tanımlamaları ile Avrupa'ya ilave olarak Asya ve Afrika kıtaları da NATO'nun jeopolitik nüfuz alanının içine sokuluyor. Raporda, demografik değişim, iklim değişikliği ve küreselleşmenin olumsuz etkileri küresel güvenlik sorunları olarak vurgulanmasına rağmen, bu konularda alınması gereken tedbirlere yer verilmemesi; askeri olmayan araçların da kullanılacağı yeni büyük stratejiye olan ihtiyaç gündeme getirilirken, önerilen stratejik konseptte, nükleer silahların ilk kullanımı dahil olmak üzere askeri tedbirlerin ön plana çıkarılması dikkatleri çekiyor.
NATO İttifakının üyesi olduğu halde, AB tarafından dışlanan; konumuyla Batı ile Doğu coğrafyalarının ve Batı ile Doğu arasında gelişmesi beklenen güç mücadelelerinin "ara kesitinde'' yer alan Türkiye'nin, yayılmacı yeni NATO'nun kendisi için ne anlama geleceğini sorgulaması gerekiyor.
Batı'nın seçkin emekli generallerinin, ülkelerinin ve Batı'nın çıkarları için ortaya koyduğu ve küresel boyutta etki oluşturan entelektüel çalışmalarının Türkiye'nin eski bürokratlarına örnek oluşturması da gerekiyor.
Irak'ta durum
Sami Kohen Milliyet 15.02.2008
TÜRKİYE'deki iç gelişmeler ve dış meselelerdeki öncelikler, Irak'ta olup bitenleri adeta unutturdu. Ancak bir süredir Irak genelinde nispi bir sükûnetin hüküm sürmesi de kamuoyundaki bu ilgi eksikliğinde rol oynadı.
Bunu belki de iyiye yorumlamak lazım. Gerçi zaman zaman saldırılar oluyor, bombalar patlıyor, insanlar ölüyor, ama bunları dünya medyası bile "rutin haber" sayıp pas geçiyor...
Dün Dışişleri Bakanlığı Irak Özel Temsilcisi Oğuz Çelikkol'u dinlerken, bu paradoksu düşündük. Atina'ya büyükelçi olarak atanan Çelikkol, dün İstanbul'da köşe yazarlarıyla yaptığı bilgilendirme toplantılarının sonuncusunda, Irak'ın bugünkü "tablosu"nu kendi deyişiyle "iyimser" bir açıdan çizdi.
Gerçekten son dönemde Irak'taki durumda bir düzelme var: Irak 2 yıl önce bölünme aşamasına girmişti. Mezhep çatışmalarının durmayacağı sanılıyordu. Ülkede tam bir kargaşa hüküm sürüyordu...
Şimdi durum epey farklı: Çelikkol'a göre Irak'ın bölünmesi riski çok azaldı. Son olarak yeni bir Irak bayrağının bütün ülkede (Kuzey Irak dahil) göndere çekilmesi, anlamlı bir gelişme. Irak parlamentosu çalışıyor. Nitekim önceki gün, üç önemli yasayı kabul etti.
Evet, terör eylemleri kesilmedi. Ama saldırılar daha çok El Kaide'nin işi. Ve çoğu hallerde hedef -ve de kurban- hem Şii hem Sünni siviller oluyor...
Nispi düzelme...
Türkiye açısından da, tabloda belirgin bir düzelme var.
Çelikkol'un deyişiyle, Kuzey Irak'ta özellikle son aylarda olumlu gelişmeler oldu: Her şeyden önce, PKK'ya karşı başarılı operasyonlar başladı. Bunun uluslararası destek açısından altyapısı önceden hazırlandı, özellikle ABD ile işbirliği kuruldu. Sonuçta PKK Kuzey Irak'ta çöküyor...
Diğer önemli bir gelişme de, Kerkük'te geçen aralıkta planlanan referandumun yapılmaması. Bu, Türkiye kadar, Türkmenlerin de gücünü ve etkinliğini artırdı. Uluslararası camia, Kürt liderliğinin arzuladığı biçimde bir referandum yapılmasına karşı çıkmaya devam ediyor.
Bu arada Türkmenler siyasi alanda daha etkin hale gelmiş bulunuyorlar. ABD Dışişleri Bakanı C. Rice'in son Irak gezisinde Türkmen liderlerini ziyaret etmesi bunun bir göstergesi.
Daha az kötü
Bütün bunlar, Çelikkol'un çizdiği tablodaki olumlu noktalar.
Kuşkusuz Irak genelinde sayılabilecek birçok olumsuz durumlar da var. Ülkede barış, güven ve düzen kurulmuş değil. Şiddet devam ediyor. Ekonomik ve sosyal durum perişan. ABD'nin yakın bir gelecekte çekileceğine dair hiçbir işaret yok...
Ama buna rağmen, iki hatta bir yıl öncesiyle mukayese edildiğinde, Irak'ın genel durumunda bir düzelme var. Veya daha vahim bir kötüleşme yok..
Kuzey Irak'a gelince, gerçekten PKK'ya karşı açılan cephe başarılı şekilde devam ediyor. Türkmenler açısından da durum cesaret verici. Kerkük'te referandumun bu yıl da Kürtlerin istediği tarzda yapılmayacağı açık. Talabani ve Barzani'nin yaptığı bazı jestler, Türkmen varlığını ve etkinliğini pekiştiriyor.
Ne var ki, Türkmen Cephesi Ankara Temsilcisi Ahmet Muratlı'nın deyişiyle, Türkmenler Kürt liderlerine güvenmiyor çünkü onlar Türkmenlere "Kürdistan'ın bir azınlığı" olarak bakıyorlar. Oysa Türkmenler kendilerini Irak'ın asli bir parçası sayıyorlar ve Kürdistan'ı da tanımıyorlar.
Irak'ın genelinde olduğu gibi, Kuzey Irak'ta da, yeni bir düzenin kurulması ve durumun tam olarak düzelmesi için, daha uzun zamana ihtiyaç olacağa benziyor...
skohen@milliyet.com.tr
© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040 |