Hakkımızda | CRI  Hakkında | Eski Versiyonumuz
 
Türkler'den Çin'e Bakış | Ekonomi, Bilim ve Sağlık | Xinjiang | Çin Ansiklopedisi
Ana sayfa | Haber & Gündem | Kültür & Sanat | Yaşam Panoraması | Spor | Çin'i Gezelim | Çince Öğreniyoruz | Sanal Türk-Çin Dostluk Kulübü | Ankara Radyosu

Ekonomi sıkışıyor, türban tartışması 2008'de rafa kaldırılmalı

(GMT+08:00) 2008-01-21 16:48:51 cri

Taha Akyol Milliyet 19.01.2008

    TÜRBAN yasağının kaldırılmasını istemek parti kapatmak için bir sebep teşkil ediyorsa, AKP'yi de MHP'yi de kapatın!

Bir tek CHP yeter!

    1930'larda bir tek CHP yetiyordu da, şimdi mi yetmeyecek?!

    Hatta önce MHP'yi kapatın! Çünkü MHP sözlü beyanlardan öteye, anayasa değişikliği için harekete geçti!

    Şaka bir yana; başörtüsü yasağını MHP'nin önerdiği gibi, Anayasa'nın 10. maddesinde "eşitlik" vurgusunu güçlendirerek kaldırmak biraz zor gözüküyor. Çünkü hukukun "eşitlik, adalet, eğitim hakkı, kamu hizmetlerinden yararlanma" gibi evrensel ilkelerine öncelik verilseydi, zaten başörtüsü yasağı konulamazdı!

    Bu yasak 'üniversitede kılık kıyafet serbesttir' türü bir hükümle kaldırılabilir.

MHP'nin girişimi

    Ancak MHP'nin anayasa değişikliği talebinin 'teknik' yönü ne olursa olsun, siyasi yönü önemlidir.

    Ünlü mitinglerde kürsüden konuşmalar yapılmıştı: Solcular CHP'ye, sağcılar MHP'ye oy versin diye...

    Evet işte, sadece AKP değil, MHP de bu yasağın kalkmasını istiyor; hatta yıllardan beri istiyor.

   MHP'nin devlete ve laikliğe sadakati hakkında kimse bugüne kadar şüphe ifade etmedi üstelik.

    Kimse Bahçeli'ye "ov avcısı" falan da demedi!

    MHP, çok geniş bir kitlenin talebini karşılamak için yasağın kalkmasını istiyor.

    Demek ki sadece AKP değil!.. Daha önce ANAP ve DYP de yasağın kalkmasını istemişti. Halkın yüzde 76'sı üniversitelerde bu yasağın kalkmasını istiyor.

    Halkı "kapatma"nın bir yolu var mı?!

    Yoksa, bu talep elbette siyasete, Meclis'e yansıyacaktır.

    Burada en önemli husus, en zor husustur: Türban yasağının bir itikat haline gelmiş olması! Türbanlıları tehlike olarak gösterenler ve bu yasağı otoriter devlet kurulları yoluyla dayatanlar, hiçbir bilimsel araştırma gereği duymuyorlar; Türkiye'nin modernleşme düzeyi, din algısındaki değişmeler, türbanla modernleşme arasındaki ilişkiler... Hiç araştırmıyorlar...

    Başörtüsü yasağı öyle bir husumetle uygulanıyor ki, bu konuda "en hakiki mürşit" bilim değil, 'laiklik itikadı'dır maalesef.

    Çözüm, yasağı sürdürmek değildir; toplumda gerginlik yaratmak da değildir. Baykal, Kemal Derviş kadar anlayışlı olmalı, "yasağın sadece üniversitelerde kaldırılması" gibi ortalama çözümler için mutabakat sağlanmalıdır.

    2008, kritik yıl

    Sayın Başsavcı'nın parti kapatma imasında bulunmasının hukuki dayanağı yoktur. Bu gerekçeyle, hukuki değere sahip bir iddianame bile yazılamaz!

    Sadece toplumsal gerilimi tırmandırır.

    Laiklikle başörtüsü yasağını eşitlemek hukuka ve siyaset bilimine aykırıdır. Yasağın konulduğu 1989'a kadar Türkiye laik değil miydi? Üniversitelerde kılık kıyafetin serbest olduğu Avrupa ülkeleri laik değil mi?

    AİHM kararı yasağın "gerekli" olduğunu değil, "mümkün" olduğunu gösterir; yasağın kaldırılabileceğini AİHM hâkimi Rıza Türmen de açıkça ifade etmiştir.

    Fakat şunu da önemle belirteyim: Dünyada ve Türkiye'de ekonomi gittikçe sıkışıyor. Türban, hatta anayasa tartışmaları 2008'de rafa kaldırılmalı, Türkiye ekonomiye ve ekonominin gerektirdiği yasal ve anayasal reformlara odaklanmalıdır.

    Bush uğraştı, Sarko kazandı!

    Sami Kohen 17.01.2008 Milliyet

    BAŞKAN George W. Bush'un dün tamamladığı 8 günlük geniş Ortadoğu turu sırasında, Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy de bölge ülkelerinden üçünü kapsayan 3 günlük bir geziye çıktı.

    Rastlantı olsun ya da olmasın, aynı zamanda gerçekleşen bu ziyaretlerden Sarko'nun George W.'den daha kârlı çıktığı görülüyor.

    Fransız liderinin kazancı hem diplomatik, hem ekonomik...

    Sarkozy, Birleşik Arap Emirlikleri Başkanı Şeyh Zayid el Nuhayyan ile önemli bir askeri işbirliği anlaşması imzaladı. Buna göre Fransa ilk kez Körfez'de, Abu Dabi'de bir askeri üs sahibi olacak. Hürmüz Boğazı'na "nazır" bu üste 500 kadar Fransız askeri görev yapacak. Sarkozy'nin ifadesine göre, bu görev "Bölgede istikrarın korunmasına yardımcı olmak". Daha açık bir deyişle, bölgedeki Arap ülkelerinin elini, İran'a karşı güçlendirmek...

    Bu anlaşmayla Fransa, Körfez'de askeri ve diplomatik bir varlık gösterme olanağına sahip oluyor.

    Bu gezide "kısa zamanda çok iş" başaran Sarko, Arap muhataplarıyla kârlı bazı anlaşmalar da imzaladı. Bunlardan biri, 2 milyar dolarlık bir nükleer reaktör anlaşması. Diğeri ise, 3.4 milyar dolarlık "Mirage" uçakları ve bir o kadar maliyetli bir "Leclerc" tankları anlaşması...

    Bu anlaşmaların stratejik boyutları bir yana, Fransa için taşıdığı ekonomik değer, ortada...

    Gezinin bilançosu

    Çok daha büyük iddialar ve tantanayla yola çıkan ABD Başkanı'nın gezisinin bilançosu o kadar göz kamaştırıcı değil.

    İki liderin ziyaretleri arasında şöyle bir fark göze çarpıyor: Sarkozy "alan" taraf oldu. Muhatapları ondan nükleer teknoloji, silah, hatta asker istedi, ona kârlı kontratlar ve ayrıca üsler önerdi...

    George W. ise daha çok muhataplarından "talep eden" taraf oldu. Seyahatinin ilk bölümünde Bush, İsrail ve Filistin liderlerinden, Annapolis mutabakatını hayata geçirmelerini, müzakereleri sürdürmelerini istedi... İkinci bölümde ise Bush, Körfez ülkelerinden "İran tehdidi"ne karşı uyanık olmalarını, birleşmelerini talep etti. Nihayet son durağı olan Mısır dahil, gezdiği Arap ülkelerinin liderlerinden "demokrasi"ye yönelmeleri çağrısında bulundu...

    Bush'un istediklerinin ne ölçüde gerçekleşeceği, zamanla görülecek. İsrail-Filistin'in "barış süreci" hızla somut sonuç verecek gibi görünmüyor... Körfez ülkelerinin "İran tehdidi" karşısında endişeleriyle birlikte çekinceleri de var. Yani gözü kapalı olarak ABD'nin peşinden gitmek eğiliminde değiller... Arap kral ve şeyhleri de Bush'un "demokrasi tutkusu"nu tatmin etmeye pek hazır görünmüyorlar...

    Müttefik mi, rakip mi?

    Sarkozy'nin Bush'un turuna denk gelen gezisinin esas amacı neydi? Daha açık bir deyişle, Fransa Ortadoğu'da ve Körfez'de ABD'ye rakip olmak niyetinde midir? Yoksa ABD'ye paralel bir strateji izlemek, ama bu arada da kendi çıkarları doğrultusunda bazı boşlukları doldurmak mı istiyor?

    Sarkozy'nin Ortadoğu sorunları ve İran meselesindeki temel duruşu, ayrıca ABD'ye kişisel yakınlığı, ikinci şıkkın daha geçerli olduğu izlenimini veriyor. Nitekim bu konularda Paris ile Washington'un tutumları halen birbirine oldukça yakın.

    Ancak bazı Arap ülkelerinin Fransa'ya, Bush yönetiminden çok daha fazla sempatisi ve güveni var. Nitekim "Le Figaro"nun belirttiği gibi, Şeyh El Nuhayyan'ın Sarkozy'den askeri destek istemesinin nedeni Arap kamuoyunun ABD'den hoşlanmaması, buna karşılık Fransa'ya sempati beslemesidir.

    Sarko işte bundan yararlanarak Ortadoğu'ya yeni açılımlar yapıyor. Ve de kazançlı çıkıyor!

  İlgili Haberler
  Yorumunuzu Gönderin
Yayın Çizelgesi
Günlük Konuşma
• Ders 45 Kayıt yaptırmak
• Ders 44 Kaybedilen önemli belgeler için bildirimde bulunmak
• Ders 43 Kredi kartı kullanmak
• Ders 42 Havale yapmak
• Ders 41 Ödemek
Diğer>>
Tavsiye Edilen Programlar
• Çin döviz rezervleri ve Amerika
• Amerika'yı "kazanmak" stratejisi
• "Avrupa futbol takımları 18 yaşı altındaki yabancı futbolcuları almamalı"
• Çin Seddi'nde Beşiktaş kutlaması
• "Çıplak ayaklı doktorlar"dan köy hastanelerine
• Makam sanatının "ilkbaharı" için
• Dışlanan rejimlerle ilişkiler...
• An Lee, Booker ödüllüromanını peyaz perdeye aktaracak
• Almanya Badminton Açık Turnuvası'nda en büyük galibiyet Çin takımının
• "Çirkin ördek yavrusundan güzel kuğu"ya dönüşen halterci Chen Xiexia
Diğer>>
china radio international china radio international

© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040