Hakkımızda | CRI  Hakkında | Eski Versiyonumuz
 
Türkler'den Çin'e Bakış | Ekonomi, Bilim ve Sağlık | Xinjiang | Çin Ansiklopedisi
Ana sayfa | Haber & Gündem | Kültür & Sanat | Yaşam Panoraması | Spor | Çin'i Gezelim | Çince Öğreniyoruz | Sanal Türk-Çin Dostluk Kulübü | Ankara Radyosu

ABD mi, AB mi?

(GMT+08:00) 2008-01-14 18:08:49 cri

Sami Kohen 12.01.2008 Milliyet

    Başlıktaki soruyu sormaya gerek var mı acaba? Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ABD ziyaretine, Türkiye'nin yeni eğilimi veya tercihi olarak bakanlar var.

    Bu görüş, TV ekranlarına yansıyan bazı açık oturumlarda da ifade edildi.

    İlk bakışta, ABD ile temasların sıklaştığı, işbirliğinin geliştiği, buna karşılık AB ile ilişkilerin durgunlaştığı bir ortamda, Türk dış politikasının ibresinin Washington'a doğru kaymakta olduğu izlenimini edinmek mümkün.

    Ama bu, gerçekten Ankara'nın temel tutumunda bir "sapma" -yani ilişkilerindeki önceliği ve tercihi ABD'den yana koyma- anlamına mı geliyor?

    Hükümetin böyle bir niyeti olduğunu sanmıyoruz. Doğrusu da olmamasıdır.

    Türk dış politikasında uzun yıllardan beri ABD'nin de, AB'nin de, önemli, fakat ayrı ve birbirleriyle örtüşmeyen bir yeri olmuştur. Ulusal çıkarlar da, bu dengeli ve çok boyutlu stratejinin aynen devam ettirilmesini gerektiriyor.

    ABD ve AB ile ilişkileri birbirinin karşı "alternatif"i olarak değil, "tamamlayıcı"sı olarak bakmakta yarar vardır...

    ABD ile işbirliği

    Cumhurbaşkanı Gül'ün Washington'daki görüşmelerinin sonucu, Türkiye-ABD ilişkilerinin yeniden rayına oturmakta olduğunu gösteriyor. Bu ilişkilerin "stratejik ortaklık" düzeyinde olup olmadığı tartışmasını bir yana bırakırsak, birçok önemli alanda ortak çıkarlara dayalı işbirliğinin kurulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kuzey Irak'ta PKK ile mücadele bu alanların başında geliyor. Genel olarak Irak başta olmak üzere birçok bölgesel meselede ve enerji gibi konularda da benzer bir ortak anlayış oluşmuş görünüyor.

    Türk-Amerikan ilişkileri yıllardan beri inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. 2003'ten sonra "iniş"e geçen ilişkiler, şimdi tekrar "çıkış"a yöneliyor. Ama bu demek değildir ki, bu ilişkiler her konuda, her zaman bu "trend"i izleyecek. Ankara ile Washington'un farklı düşüneceği ve davranacağı (örneğin Ermeni tasarısından İran politikasına varıncaya kadar) olaylar pekâlâ çıkabilir...

    Ancak Washington'daki son temaslar şunu gösterdi ki, iki taraf da, ilişkilerin iyi ve işbirliğinin canlı tutulması konusunda güçlü bir siyasi iradeye sahiptir. Çünkü ikisi de, birbirine ihtiyaç duymakta, birbirinin dostluğunu ve desteğini kaybetmek istememektedir.

    AB ile durgunluk

    Böyle bir kararlılıkla Türkiye-ABD ilişkileri tekrar öne çıkarken, AB ile ilişkiler açıkçası durgunluğunu koruyor. Her ne kadar "müzakere süreci" kesilmediyse de, AB üyelik yolu tıkanmış görünüyor. İşte bazı yorumcuları, Ankara'nın giderek ABD yörüngesine kaydığı ve AB "hevesi"nin zayıfladığı sonucunu çıkarmaya sevk eden tablo budur...

    Aslında yukarıda belirttiğimiz gibi, Türk diplomasisi böyle bir tercih (ve dolayısıyla sapma) yapmış değil. Ama kabul etmeli ki, AB ile ilişkiler (çoğu Türkiye'den kaynaklanmayan malum nedenlerden ötürü) gevşemiştir, yavaşlamıştır.

    Ancak AB'nin Türkiye için ifade ettiği değerler ve çıkarlar, bu ilişkilerin geri plana itilmemesini gerektiriyor.

    ABD ile yakınlaşma sağlanırken, AB'den uzaklaşmak için sebep de, yarar da yoktur.

    Türkiye'nin rolü ne kadar önemli?

    Sami Kohen 10.01.2008_ Milliyet

    TÜRKİYE'nin bölgesel anlaşmazlıkların çözümünde oynadığı rolün önemi nedir? Ankara bu çabalarında ne kadar etkili oluyor, ne ölçüde sonuç alıyor.

    Bu soru Cumhurbaşkanı Gül'ün, Washington'da Başkan Bush ile yaptığı görüşmeler vesilesiyle tekrar tartışılıyor.

    Görüşmelerin bir bölümünde Gül, Bush ile (tam da Amerikan liderinin Ortadoğu seyahatine çıkmasına saatler kala) Filistin sorunundan Pakistan'daki krize varıncaya kadar, çeşitli problemler üzerindeki görüşlerini ve kişisel deneyimlerini paylaştı, bu konularda Türkiye'nin inisiyatiflerini ve katkılarını anlattı...

    Washington'dan gelen haberler, Amerikan tarafının, bu bilgileri ve tespitleri ilgi ve takdirle karşıladığına işaret ediyor. En azından Türk tarafında hâkim olan izlenim bu...

    Aslında Türk diplomasisinin bölgesel sorunlarla ilgili son çabaları, uluslararası camianın -ve yabancı medyanın- dikkatini çekiyor. Ancak Türkiye'nin bu çabaları ne kadar etkili oluyor? İlgili ülkeler ve özellikle Batı, bu role ne kadar değer veriyor?

    Bölgesel aktör

    Bush-Gül görüşmesi vesilesiyle gördük ki, Türkiye'de "kanaat liderleri" -ve siyasetçiler- arasında farklı iki görüş hâkim.

• Kimine göre, Türkiye gerçekten bölgesel sorunların hallinde rol sahibi önemli bir aktör. Coğrafi, tarihi, kültürel faktörlerin dışında, Ankara'nın genellikle anlaşmazlık halindeki tüm taraflarla iyi ilişkiler içinde olması ve güvenilir bir ülke olarak bilinmesi, onu bu tür çabalar için diğer ülkelere oranla çok daha avantajlı duruma getiriyor. Nitekim bu nitelikleri sayesinde Türkiye son dönemde İsrail-Filistin, Pakistan-Afganistan, Lübnan-Suriye gibi birçok karmaşık meselede inisiyatifini kullanıp "kolaylaştırıcı rolü"nü oynamıştır.

• Karşıt görüşü savunanlara göre ise, Türkiye bu tür sorunlar üzerinde çalışan ve girişimlerde bulunan tek ülke değil. Zaman zaman başka ülkelerin de devreye girdiği görülüyor. Kaldı ki Ankara'nın edindiği bilgileri, başkaları da -örneğin ABD- sağlayabiliyor... Ayrıca Türkiye'nin giriştiği bu çabaların şimdiye kadar çözüm anlamında somut bir sonuç verdiği de söylenemez...

    Rolün sınırları

    Bu iki karşı görüş arasında gerçeği orta yerde aramak gerek.

    Bizce, Türkiye'nin bu bağlamda oynadığı rolü ve yaptığı katkıyı ne abartmalıyız, ne de küçümsemeliyiz.

    Türkiye'nin gerçekten bu tür çabalar için diğer birçok ülkeden daha avantajlı konumda olduğu açık. Türkiye'nin bir özelliği de bu alanda aktif olmak, inisiyatifini kullanmak konusunda başkalarından daha istekli olması ve dinamik davranmasıdır. Ona "bölgesel aktör" niteliğini kazandıran da budur.

    Kuşkusuz söz konusu olan sorunlar o kadar karmaşık ve çözümü o kadar zor ki, Türkiye'nin tarafları bir araya getirmesi ve onları uzlaştırmaya çalışmasıyla, bir çırpıda sonuç almak mümkün değil. Benzer çabalarda bulunan başka ülkelerin ve uluslararası kuruluşların da bu alanda daha başarılı olduğu söylenemez...

    Öte yandan, açıkçası, "Bunu en iyi biz biliriz, biz çözeriz" havasına girmek ve herkesin Türk liderlerinin fikir ve tavsiyelerini öğrenmek için gözlerinin içine baktığını sanmak da safdillik olur.

    Tekrar edelim: Bölgesel rol bağlamındaki etkinliğimizi küçümsemeyelim ama, abartmayalım da...

  İlgili Haberler
  Yorumunuzu Gönderin
Yayın Çizelgesi
Günlük Konuşma
• Ders 45 Kayıt yaptırmak
• Ders 44 Kaybedilen önemli belgeler için bildirimde bulunmak
• Ders 43 Kredi kartı kullanmak
• Ders 42 Havale yapmak
• Ders 41 Ödemek
Diğer>>
Tavsiye Edilen Programlar
• Çin döviz rezervleri ve Amerika
• Amerika'yı "kazanmak" stratejisi
• "Avrupa futbol takımları 18 yaşı altındaki yabancı futbolcuları almamalı"
• Çin Seddi'nde Beşiktaş kutlaması
• "Çıplak ayaklı doktorlar"dan köy hastanelerine
• Makam sanatının "ilkbaharı" için
• Dışlanan rejimlerle ilişkiler...
• An Lee, Booker ödüllüromanını peyaz perdeye aktaracak
• Almanya Badminton Açık Turnuvası'nda en büyük galibiyet Çin takımının
• "Çirkin ördek yavrusundan güzel kuğu"ya dönüşen halterci Chen Xiexia
Diğer>>
china radio international china radio international

© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040