Hakkımızda | CRI  Hakkında | Eski Versiyonumuz
 
Türkler'den Çin'e Bakış | Ekonomi, Bilim ve Sağlık | Xinjiang | Çin Ansiklopedisi
Ana sayfa | Haber & Gündem | Kültür & Sanat | Yaşam Panoraması | Spor | Çin'i Gezelim | Çince Öğreniyoruz | Sanal Türk-Çin Dostluk Kulübü | Ankara Radyosu

ABD'de değişim... Ama ne yönde?

(GMT+08:00) 2008-01-07 16:57:57 cri

Sami Kohen-Milliyet 05.01.2008

    ABD'de Başkanlık seçimi, çok uzun ve çetin bir yoldur. Tevekkeli değil, Amerikalılar seçim mücadelesine "yarış" ("race") derler...

    Gerçekten aday adaylarının belirlenmesi ve seçim kampanyası, genelde kasım başlarındaki seçim gününden aylar (neredeyse bir buçuk yıl önce) başlar.

    Aday adayları oraya çıktıktan sonra geleneksel "start" işareti, aslında ufak bir eyalet olan Iowa'da verilir.

    Iowa'da iki partiyi, yani Demokratlar ile Cumhuriyetçileri destekleyenler, ayrı ayrı kendi favorilerini seçerler. Tabii birinci olan Demokrat ve Cumhuriyetçi aday, kendi partisi ve taraftarları arasında daha avantajlı duruma gelir, yarışa morali daha yüksek girer. Ama bu, "uzun ve çetin yol"un sonunda galip geleceği anlamına gelmez.

    Bu bakımdan Iowa'daki ön seçimleri Demokratlardan Barack Obama'nın, Cumhuriyetçilerden de Mike Huckabee'nin kazanmasını, kasım ayındaki "final"e kalacaklarının garantisi olarak görmemeli...

* * *

    Ama Iowa önseçimlerinde Demokrat cephede Hillary Clinton ve John Edwards, Cumhuriyetçi cephede de Mitt Romney, John McCain ve Rudy Giuliani gibi tanınmış aday adayları varken, Obama ve Huckabee gibi ulusal düzeyde politikaya yeni giren isimlerin öne geçmesi, üzerinde durulması gereken önemli bir gelişme.

    Bu önemi birkaç noktada özetleyelim:

    Demokrat cephede

    Barack Obama zenci olduğu halde Iowa gibi siyah veya göçmen sayısı az olan bir eyalette geniş (yüzde 37.6 oranında) destek gördü. Daha 30-35 yıl öncesine kadar birçok eyalette ırk ayrımına karşı mücadele verilirken bugün bir zencinin ABD başkanı olarak düşünülmesi dahi gerçekten büyük bir zihniyet değişimi ve sosyal bir devrim...

    Obama'nın, şimdiki görevi olan senatörlük dışında, örneğin Hillary Clinton ile kıyaslandığında, fazla bir deneyimi yok. Hillary'nin, kocası Bill Clinton'un aktif desteğine rağmen (yüzde 29 oranındaki oyla), üçüncü duruma düşmesi oldukça anlamlıdır.

    Obama başarısını "değişim" sloganına ve programına borçlu. İşte bu sözcük, bir tılsım gibi, kamuoyu ve Demokrat Parti taraftarlarını etkiledi. Bu aynı zamanda, Amerikan halkının, siyasette (ve partilerde) statükodan bıktığını, yeni fikirler duymak ve yeni simalar görmek istediğini ortaya koydu...

    Obama şimdiye kadar yaptığı konuşmalarda, ABD'nin iç ve dış politikasında köklü değişiklikler yapacağını açıkladı. Bu değişim programı, onu Demokrat Parti'nin daha liberal (sosyal demokrat) kanadına taşıyor. Bu bakımdan Iowa'daki oylar, Amerikan toplumunun bir kesimindeki "merkez-sol" eğilimi yüzeye çıkarıyor.

Cumhuriyetçi cephede

    Mike Huckabee, daha birkaç hafta öncesine kadar (ABD'de dahi) duyulmayan bir isim! Bu eski rahip koyu bir dinci ve konuşmalarında da muhafazakâr görüşleri savunuyor. Partide Giuliani ve McCain gibi önemli ve deneyimli isimler varken, Huckabee'nin bu kadar geniş destek görmesinde (yüzde 34) onun da siyasetteki statükoya karşı tavır almasının ve kendine göre "değişim" istemesinin büyük payı var. Diğer bir deyişle, Huckabee'ye verilen destek, Amerikan toplumunun bir kesiminde muhafazakârlık (ve bu arada Evanjelist) akımın güç kazandığını gösteriyor.

* * *

    Iowa'daki "start" ile yola çıkan "yarışçılar"dan sonunda hangisinin öne geçeceği, "final"de kimin galip geleceği şu anda tabii ki belli değil. Ancak bir şey açık: Amerika "değişim" istiyor. Ama hangi yönde? Bunu anlamak için "yarış"ın sonunu beklemek gerekiyor.

Asya rövanşı alıyor

31.12.2007 | Kerem Alkin | Referans

    1997'de Asya ekonomileri krize girdiğinde ve Asya'nın reel sektör ve finans kurumları değer yitirdiğinde, bunu söz konusu şirketleri satın almak için bulunmaz bir fırsat olarak gören Batı finans kurumları, bugün yaralarını sarabilmek için, taze kaynak bulmak adına, Asya ekonomilerinin devlet fonlarına ve finans kurumlarının imkanlarına muhtaçlar. Yani, 10 yıl önce kendisine yapılanları unutmamış olan Asya ekonomileri, 10 yıl sonra adeta 1997'nin rövanşını alıyor. 1997 Asya Krizi ve 1998 Rusya Krizi ile birlikte, dünya petrol ve hammadde fiyatlarındaki ciddi gerilemeden ağır darbe almış olan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin, 10 yıl sonra Batılı ekonomilerin en önemli korkusu haline gelmiş durumdalar. O dönemde, petrol fiyatlarındaki gerileme nedeniyle hayli zor günler geçirmiş olan Körfez ülkeleri ve Norveç ise, petrol fiyatlarının 9 dolardan 90 dolara tırmandığı bir periyotta, 10 yılın acısını fazlasıyla çıkarmış durumdalar.

Körfez'e turist akını

    Batılı finans kurumları, bugün kurtuluş için Asya ve Orta Doğu fonlarının elindeki kaynakların peşindeler. Birleşmiş Arap Emirlikleri'nin fonu ADIA 875 milyar doları, Singapur'un GIC'ı 330 milyar doları, Norveç'in GPFG'si 322 milyar doları, Çin'in CIC'ı 200 milyar doları, Rusya'nın SFRF'si 127 milyar doları ve Kuveyt'in KIA'sı 70 milyar doları yönetmekteler. Batılı finans kurumları o kadar ümitsiz ve o kadar söz konusu fonlara ihtiyaç duyuyorlar ki, Noel tatilinde Atlantik'te ABD ile Avrupa arasındaki havayolu taşımacılığında uçakların üçte biri boş kalırken ve otellerin doluluk oranı düşerken, Körfez Bölgesi'ndeki oteller dolulukta 'full' çekti. Seyahat şirketleri Körfez'in en lüks oteli Burj el Arap'ın şubat sonuna kadar dolu olduğunu ifade ediyor. Turizm sektöründeki haberler, Noel tatilinde Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar gibi ülkelerin bugüne kadar hiç bu derece yabancı akınına uğramadıklarını teyit ediyor.

    Referans'ın 27 Aralık Perşembe günkü sayısında birinci sayfada yer alan habere göre, Asya'nın Warren Buffet'ı Suppiah Dhanabalan'ın ve onun yönettiği Singapur devlet fonu Temasek'in 4.4 milyar dolara Merrill Lynch'in 91.7 milyon hissesini satın alırken, gerçek Warren Buffet, yüklü pozisyon boşaltma emriyle, yani yatırımlarını küçültme kararıyla, kendi şirketlerinde emrinde çalışan profesyonellerini şaşırtıyordu. Temasek bu yatırım öncesinde, Standart Chartered'ın hisselerinin yüzde 11,6'sını da 4 milyar dolara satın almıştı. Sözün özü, Asya ve Orta Doğu'nun kurulan devlet fonlarının kontrolündeki 3 trilyon dolarlık fon imkanı, başları fena halde dertte olan Batılı finans kurumları için bir kurtuluş ve yaraları sarma imkanı olarak gözüküyor. Ancak, bu süreç, Batılı finans kurumlarını, kontrolü artık gelişmekte olan ülkelerin önde gelen finans kurumları ile paylaşmayı kabullenmek gibi bir gerçekle de karşı karşıya getirebilir. Suudi Arabistan Devleti'nin Abu Dabi Yatırım Otoritesi (ADIA) Dubai Yatırım Otoritesi'nin kontrolündeki 875 milyar dolarlık fonu aşacak, 900 milyar dolarlık bir devlet fonu kuracak olması, söz konusu fonların gücünün nerelere ulaşabileceği konusunda ipucu veriyor. 1976'da kurulmuş olan ADIA en son 7.5 milyar dolara mortgage krizinden ciddi darbe almış olan Citigroup'un hisselerinin yüzde 4,9'unu alarak ismini duyurmuştu. ADIA, aynı zamanda dünyanın tanınmış yatırım kuruluşlarından Carlyle Group'un hisselerinin yüzde 7,5'ini de elinde bulunduruyor.

Sıra reel sektöre de gelecek

    Batılı finans kurumlarının kademeli olarak Asya ve Orta Doğu'nun yatırımcı kuruluşları tarafından satın alınması süreci, reel sektör şirketlerine de yansıyacak. 1997 Asya Krizi ve sonrasında ABD'li reel sektör şirketleri tarafından, Güney Kore ve Japonya'da, Daewoo başta olmak üzere, perakende zincirleri, sigorta şirketleri ve hatta ilaç şirketlerinin satın alındığını gözlemledik. Bugün süreç tersine işleyecek gibi gözüküyor. 10 yıl sonra Ülker, onca dünya çikolata ve şekerleme devinin arasından sıyrılarak Godiva'yı satın alırken, Hintli Tata da 2 milyar dolara Ford'dan Land Rover ve Jaguar'ı satın almak için mücadele veriyor. Batılı ekonomilerde başta mortgage krizi olmak üzere, pek çok soruna bağlı olarak reklam gelirleri azalmış olan basın kuruluşlarının da Asya şirketleri tarafından satın alınmaları gündemde. Bu arada, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Asya, Orta Doğu ve Rusya devlet fonları tarafından birlik ülkelerindeki enerji ve telekom şirketlerinin satın alınmasından ciddi endişeleri olduğunu açıkladı.

    Asya, son 10 yılın acısını çıkarıyor, gördüğü muamelenin öcünü alıyor. Bakalım, ekonomisini istikrarlaştırmayı ve cari açık sorununu azaltmayı başarması halinde, Türkiye, Ülker'in Godiva'yı satın alması gibi, Garanti'nin Bonus markasını Romanya'ya taşıması gibi örnekleri çoğaltabilecek mi?

  İlgili Haberler
  Yorumunuzu Gönderin
Yayın Çizelgesi
Günlük Konuşma
• Ders 45 Kayıt yaptırmak
• Ders 44 Kaybedilen önemli belgeler için bildirimde bulunmak
• Ders 43 Kredi kartı kullanmak
• Ders 42 Havale yapmak
• Ders 41 Ödemek
Diğer>>
Tavsiye Edilen Programlar
• Çin döviz rezervleri ve Amerika
• Amerika'yı "kazanmak" stratejisi
• "Avrupa futbol takımları 18 yaşı altındaki yabancı futbolcuları almamalı"
• Çin Seddi'nde Beşiktaş kutlaması
• "Çıplak ayaklı doktorlar"dan köy hastanelerine
• Makam sanatının "ilkbaharı" için
• Dışlanan rejimlerle ilişkiler...
• An Lee, Booker ödüllüromanını peyaz perdeye aktaracak
• Almanya Badminton Açık Turnuvası'nda en büyük galibiyet Çin takımının
• "Çirkin ördek yavrusundan güzel kuğu"ya dönüşen halterci Chen Xiexia
Diğer>>
china radio international china radio international

© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040