Hakkımızda | CRI  Hakkında | Eski Versiyonumuz
 
Türkler'den Çin'e Bakış | Ekonomi, Bilim ve Sağlık | Xinjiang | Çin Ansiklopedisi
Ana sayfa | Haber & Gündem | Kültür & Sanat | Yaşam Panoraması | Spor | Çin'i Gezelim | Çince Öğreniyoruz | Sanal Türk-Çin Dostluk Kulübü | Ankara Radyosu

Hanzi Evreni

(GMT+08:00) 2007-12-05 17:29:11 cri

Karekter deyince aklınıza ilk ne gelir? Çoğumuzun aklına yanılmıyorsam insanların kişilik yapısı, bireyleri birbirinden ayıran temel davranış biçimleri, kişinin huyu suyu; kimimizin aklına oyuncular, yani sahnede, televizyonda, beyaz perdede rolleri icabı canlandırdıkları, büründükleri, benzedikleri kişiler gelir; ya da, karikatürlerde çizgileşen tiplemeler...

Ama eğer Çin'de yaşıyorsanız, Çince öğreniyorsanız imge dünyanıza bir yenisini eklemeniz kaçınılmazdır. Çince karakterlerden bahsettiğimi hemen anladığınıza eminim; insan usunun son dört bin yıllık yolculuğunda, beyin kıvrımlarında yontulan tüm gerçekliğin karekterleştiği semboller sisteminden yani.

Onlarla ilk tanıştığımda çok heyecanlandım. Her birinin farklı bir ruha sahip olduğunu hissettim. Elbette sonradan, hepsinin hammaddesinin aynı ama varoluş hikayelerinin farklı farklı olduğunu farkettim. Oturup hepsiyle tek tek sohbet etmeye kalksak, ömür yetmez ne denli uzun da yaşasak.

İlk tanıştığım karakter, her sabah kahvaltıda sofralarımızın vazgeçilmezi çayın uslara yansıyan imgesi oldu. O karakteri uzun uzun incelediğimi, sonrada benzerini çizmek için dakikalarca uğraştığımı hiç unutamam. Tabi o zamanlar, benim için bir karakteri yazmak değil ancak çizmek mümkündü. Sonradan öğrenecektim, her bir karakterin temel bazı parçacıkların bir araya gelmesinden oluştuğunu, yazarken belli bir kuralı takip etmek gerektiğini, her karakterin sınıflandırılmasını kolaylaştırmak için anahtar bir imin kullanıldığını; ve şaşırarak bir şey daha öğrenecektim, binlerce farklı karakterden oluşan Çince'de abece olmadığını.

İlk olarak çay karakteriyle tanışmış olmam büyük bir tesadüf. Aslında bir yönüyle tesadüf de olsa, bir yönüyle de oldukça anlamlı olduğu kanısındayım. Bir aile dostumuzun, Çin'den gelirken getirip bize hediye ettiği; özel yeşil çay kutusunun üzerine özenle yazılmış, parıltılı, gösterişli çay karakterinin dikkatimi çekmesi uzun sürmedi. Otun suya verdiği renk bildiğimiz anlamda yeşil olmasa da, tadı yeşilimtırak olan bu çay, ailemizde de önemli bir yere sahip çay içme kültürünün etkisinden dolayı özel bir değer kazandı. Bu güzel tesadüften yaklaşık bir yıl sonra, Çin'e üç haftalık bir turistlik gezi yapan teyzemin, Çin dönüşü bizimle paylaştığı anılarının başında, yine Çinlilerin çay kültürünün gelmesi; çayın binbir çeşidinin yanında, binlerce yıllık köklü kültürünün etkisiyle oluşan çayı pişirme, sunma ve içme tekniklerinin de zengin olması, Çin'e ve Çince'ye olan ilgi ve merakımı daha da arttırdı. Çayı şekersiz içmeye, Türkiye'deyken yeşil çay içmeye başladığım sıralarda alıştım. Bu sayede Çin'de şeker aramak zahmetinden kurtuldum. Bu alışkanlığım, beni bir zahmetten kurtarmanın ötesinde, çayın kendine has tadını almanın yegane yolunun çayı şekersiz içmek olduğunu keşfetmemi sağlamış olmasıyla da, çay içme keyfime bambaşka bir anlam kazandırdı.

Çay, Çin'in Kuzeyinden Anadolu'ya ulaştı ve Çince'deki sesletimine çok yakın bir sese karşılık geldi. Ben de ilk tanıştığım çay karakteri rehberliğinde, kalktım Anadoludan vardım Çin'e.

Şimdi bu bu sevimli karakteri huzurlarınıza çağırıyorum... "?"

Çin'in kuzeyinde Cha diyerek seslendiğimiz bu karaktere, Güney Çinli'ler ti diyerek sesleniyorlar. İngilizce'deki tea de işte buradan, Çin'in Güneyinden gitmiş İngiltere'ye. Ve tüm bu dil bağını düşündüğümüzde, çayın dünyaya Çin'den yayılmış olabileceği fikrine kapılmadan edemiyorum haliyle.

Çin'de, çay gerçekten çok ağırlıklı bir yere sahip. Çin kültürünün ayrılmaz bir parçası. Çok çeşit çayı, her birinin ayrı ayrı hazırlanışını, sunumunu ve yararlılıklarını düşündüğümüzde; bir de bunlara çayı hazırlarken, sunarken ve içerken kullanılan alet edevadı eklediğimizde, çayın Çin kültüründeki ağırlığı daha kolay hissedilecektir.

Sınıfımızda Koreli öğrenciler ağırlıkta. Onların da dilleri, Çince'den çok farklı da olsa, karakterlerden oluşuyor. Japonca da karakterli bir dil. Hatta Japonlar, yaklaşık iki bin civarında Çince karakteri günlük dillerinde kullanıyorlar. Bu ortak karakterlerin, yanılmıyorsam anlamları aynı ama okunuşları farklı. Çok daha önceleri Japonca'da kullanılan Çince karakterlerin sayısı, şimdikinin neredeyse iki katıymış.

Ve Çin'e diğer komşu ülkelerde de benzer şekilde resim yazı diyebileceğimiz yazı sistemleri kullanılıyor. Bu coğtafyada latin harflerine rastlamak pek olası değil. Tüm bu küçük benzerlikler bir yana, Çince'yi tüm diğer dillerden ayıran en büyük iki özellikten biri, Çince'nin en eski yazılardan biri olması; diğeri ise, programımızın başında da belirttiğim gibi, Çince'nin ebecesi olmayan tek dil olması. Durum böyle olunca, Çince, bir yönüyle karakterler evreninden ibaret, sonsuzluk algısı yaratan çok ilginç bir dil olma özelliği gösteriyor; bir yönüyle de, estetiğiyle sanatsal faaliyetlere ilham veriyor.

Latin harflerini kullananlar için Çince'yi öğrenmek gerçekten büyük bir sabır gerektiriyor. Öyle ki, Hanzi saldırısını bıkıp usanmadan büyük bir cesaretle göğüslemek gerekiyor. Zaman zaman Hanzilarla etkileşim büyük bir işkenceye de dönüşse, zaman zaman büyük yılgınlık da yaratsa; Hanzilarla mücadeleye devam etmek, yani onları tanıyıp yazabilmek, yani kuralıyla, estetiğini unutmadan, dengesini bozmadan yazabilmek; yazabilmekle kalmayıp okuyabilmek, hani okuyabilmişken de anlayabilmek, Çince'nin olmazsa olmazıdır. Kısaca söylemek gerekirse; Hanzi yoksa Çince'de yoktur.

Gramer hocamız, Hanzilara özel bir önem veriyor. Her ders sınıftaki tüm öğrenciler olarak bizleri kara tahtaya kaldırıp, ünitenin yeni Hanzilarini bizlere dikte ediyor. Dikte bittikten sonra tüm öğrenciler olarak bizler, hocamızın klavuzluğunda, tahtaya büyük özenle yazılmış Hanzilarin doğruluğunu kontrol ediyoruz. Hocamız, yazımını beğendiği hatasız Hanzilari özellikle belirterek, o Hanziyi yazan öğrenciye övgüler düzerken; Hanzisini beğenmediği öğrenciye de, daha çok Hanzi yazması gerektiğini sağlık vererek, bir anlamda her dersinde, Hanzi evrenini yeni keşfetmeye başlamış bizleri, bu uzun keşif yolculuğumuzda cesaretlendiriyor.

Hanzi, iki karekterden oluşan, yani diğer bir deyişle iki sözcükten oluşan, Çince karakterlerin genel adı.

Han, karakterinin ilk anlamı Çinlilerin yaklaşık yüzde doksan ikisini oluşturan Han milliyetinin özel ismi; ikinci anlamıysa Çince dili. Zi, karakter ya da bizim alışık olduğumuz anlamıyla sözcük anlamına karşılık geliyor. Hanzi ise, Çince karakterler ya da Çince sözcükler anlamına karşılık geliyor.

Gökteki yıldızlar kadar çoktular

Her biri farklı parlaklıkta göz alıcıydılar

Yerdeki karıncalar kadar sabırlıydılar

Her biri farklı derinlikten geliyordular

Bir aradayken daha güçlü oluyorlar

Tek başlarınayken bir çok anlam yükleniyorlar

Ödün vermeden yaşıyorlar

Sonsuz bir kaynaktan besleniyorlar

İnsanlığın sonsuz arayışında, başka evrenlerin keşfinde tekrar buluşmak ümidiyle, hoşça kalın, sağlıcakla kalın...

Ulaş Özer

  İlgili Haberler
  Yorumunuzu Gönderin
Yayın Çizelgesi
Günlük Konuşma
• Ders 45 Kayıt yaptırmak
• Ders 44 Kaybedilen önemli belgeler için bildirimde bulunmak
• Ders 43 Kredi kartı kullanmak
• Ders 42 Havale yapmak
• Ders 41 Ödemek
Diğer>>
Tavsiye Edilen Programlar
• Çin döviz rezervleri ve Amerika
• Amerika'yı "kazanmak" stratejisi
• "Avrupa futbol takımları 18 yaşı altındaki yabancı futbolcuları almamalı"
• Çin Seddi'nde Beşiktaş kutlaması
• "Çıplak ayaklı doktorlar"dan köy hastanelerine
• Makam sanatının "ilkbaharı" için
• Dışlanan rejimlerle ilişkiler...
• An Lee, Booker ödüllüromanını peyaz perdeye aktaracak
• Almanya Badminton Açık Turnuvası'nda en büyük galibiyet Çin takımının
• "Çirkin ördek yavrusundan güzel kuğu"ya dönüşen halterci Chen Xiexia
Diğer>>
china radio international china radio international

© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040