Hakkımızda | CRI  Hakkında | Eski Versiyonumuz
 
Türkler'den Çin'e Bakış | Ekonomi, Bilim ve Sağlık | Xinjiang | Çin Ansiklopedisi
Ana sayfa | Haber & Gündem | Kültür & Sanat | Yaşam Panoraması | Spor | Çin'i Gezelim | Çince Öğreniyoruz | Sanal Türk-Çin Dostluk Kulübü | Ankara Radyosu

Bush'tan Erdoğan ve Gül'e mesaj

(GMT+08:00) 2007-09-24 17:10:45 cri
                                   Milliyet 20.09.2007

    ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı Büyükelçi Nicholas Burns, dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından ayrı ayrı kabul edildi. ABD Başkanı Bush'tan dostluk ve saygı mesajı getirdiğini ifade eden Burns, "Terörle mücadelesinde tamamen Türkiye'nin yanındayız ve destekliyoruz" dedi. Burns, İran'a uygulanan yaptırımlara katkı sağlamak amacıyla Asya, Ortadoğu ve Avrupa'daki tüm ülkelerin desteğine ihtiyaçları olduğunu vurguladı.

    İlk gezisine geleneklere uygun olarak KKTC'ye giden Gül, dönüşte ayağının tozuyla Burns'ü kabul etti. Burns, görüşme sonrası Erdoğan'a ABD Başkanı Bush'tan dostluk ve saygı mesajı getirdiğini söyledi.

                                                             Ermeni teminatı

    ABD'nin Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğine tam destek vermeye devam edeceğini yinelediklerini belirten Burns, ABD'nin, 1915 olaylarına yönelik bir kararın kongrede alınmasına karşı olduğuna ve karşı olmaya devam edeceğine dair Erdoğan'a teminat verdiklerini kaydetti.

    ABD'nin İran'ın nükleer çalışmalarını durdurma ve müzakerelere katılma konusunda tüm dünya ülkeleriyle birlikte çalışmayı umduğunu ifade eden Burns, İran'ın bugüne kadar işbirliği yapmayı reddettiğini kaydetti. ABD için bu konuda Türkiye ile çalışmanın iyi olacağını ifade eden Burns, hedeflerinin Avrupa ülkeleri, Rusya ve Çin'le de işbirliği yaparak İran'ı ikna etmeye çalışmak olduğunu belirtti.

    Burns, ABD Dışişleri Bakanı Condelezza Rice'ın da ekim sonunda İstanbul'da düzenlenecek Irak'a komşu ülkeler genişletilmiş toplantısına katılacağını belirterek, "Türkiye'yi Ortadoğu'da barış sağlanması çabalarında merkezi, vazgeçilmez aktör olarak görmek istiyoruz" diye konuştu.

                                                ABD'nin Türkiye politikası değişiyor

                                                                                                                           Semih İdiz -Milliyet 20.09.2007

    Uluslararası ilişkilerde "ebedi dostluklar" gibi, "ebedi düşmanlıklar" veya yazımızın konusu açısından konuşacak olursak, "ebedi soğukluklar" yoktur. Sadece "ebedi çıkarlar" vardır. Devletler de çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yaparlar.

    Gelişmeler, Türkiye ile ABD'nin, Irak savaşı nedeniyle sarsılan ilişkilerini yeni ve yapıcı bir zemine oturtma ihtiyacını duyduklarını ortaya koyuyor. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın üç numaralı ismi Nicholas Burns'un Ankara'da dün gerçekleştirdiği temasları da bu açıdan değerlendirmek gerekiyor.

    Burns, Washington'dan ayrılmadan önce, Ankara'yı ziyaret etmesinin temel amacını zaten ortaya koymuştu. Washington'un etkin düşünce kuruluşlarından Atlantik Konseyi'nde konuşarak Ankara ile stratejik ortaklıklarını canlandırma ihtiyacını duyduklarını belirtmişti.

                                                                          Kibirli tavırdan gerçekçiliğe

    "Irak, İran ve Suriye'ye komşu olan Türkiye'nin, 2008 yılında ABD ile bağlantısının çok daha önemli hale geleceğini" söyleyerek şöyle devam etmişti:

    "Türkiye, Ortadoğu'daki olayları daha derin bir şekilde anlamamıza yardım edebilir. Türk yetkililerinin, dünyanın bu bölgesindeki stratejik zorluklara cevap verilmesinde katılımcı olmasına ihtiyacımız var."

    Bu sözler Irak işgali öncesinde Washington'da görülen kendinden emin ve kibirli tavrın yerini daha mütevazı ve gerçekçi bir tutuma bıraktığını gösteriyor.

    İşgal öncesinde Türkiye'nin uyarılarını ciddiye almayan, 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesinden sonra bu konuda "meydan okuyucu" bir tutum sergileyen Washington, "dost tavsiyeleri"ne ihtiyaç duyduğunu artık açıkça yansıtıyor.

                                                                           Yeni dönemin işareti

    Nitekim, ABD'nin BM Büyükelçisi Zalmay Halilzad da, bundan kısa bir süre önce verdiği bir demeçte, "Irak'taki sorunun komşu ülkelerin katkısı olmadan çözülmesinin zor olacağını" itiraf etmişti.

    Bu durumda Washington'un Türkiye ile ilişkilere yeniden ağırlık vermesi son derece doğal. Burns da zaten, Atlantik Konseyi'ndeki konuşmasında, "tezkere döneminin ardından yaşanan sıkıntıların artık geride kaldığı inancının hem Ankara hem de Washington'da kuvvetlendiğini" söyleyerek yeni bir dönemin işaretini vermişti.

    Burns ayrıca, "Türkiye, Müslüman bir toplum içindeki en başarılı laik demokrasidir" sözleriyle "ılımlı İslam ülkesi" tanımının Ankara'da yarattığı sıkıntının farkında olduğunu da ince bir şekilde yansıtmıştı. Böylece "Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan laik bir ülkedir" tanımına daha yakın bir duruş sergilemişti.

                                                                              Erdoğan'ın ziyareti

    Öte yandan, ilişkilerin daha da kötüye gitmesinin Ankara için de bir yarar sağlamadığı ortada. Nitekim Dışişleri çevreleri de, başta PKK meselesi olmak üzere, ciddi sorunların üstesinden gelmek için Washington ile çalışmanın daha yararlı olacağını ifade ediyorlar.

    Başbakan Erdoğan'ın kısa bir süre sonra yapacağı Washington ziyaretinin de bu çabalara olumlu katkıda bulunacağı kesin. Tabii, ABD Kongresi bu arada Ermeni tasarılarıyla gelişen yapıcı ortamı zehirlemezse. Burns da kuşkusuz Bush yönetiminin bu konuya özel bir ağırlık vermesi gerekeceğini daha iyi anlayarak Washington'a dönüyor.

                            

                                                                            ABD'nin mesajı (1)

                                                                                                                                     Soli Özel/Sabah 19.09.2007

    Geçen hafta, Türkiye'nin iç ve dış politika gündemini tanımlayacak gelişmelerle doluydu. Yeni Anayasa taslağının ortaya çıkması Anayasa'nın genel çerçevesi, metne hakim olan felsefe ve Anayasa hazırlamada tercih edilen yöntem konuları daha çok tartışılacak. Kuşku duyulmayacak nokta Türkiye'nin katılımcı bir yaklaşımla hazırlanmış, özgürlükçü, kuvvetler ayrılığını sağlayarak hukuk devletini güçlendiren bir anayasaya ihtiyaç duyduğu. Anayasa tartışması bu bakımdan ne erken ne de gereksiz.

    Cumhurbaşkanı Gül'ün güneydoğu ziyareti ve Başbakanlık müsteşarlığına Efkan Ala'nın atanmasıyla yeni AKP hükümetinin Kürt sorununa yaklaşımının bazı ipuçları da ortaya çıktı. Bu daha özgürlükçü ve haklara saygılı yaklaşımın gerektirdigi davranış ve tavra karşı ilk işaretler de gelmekte gecikmedi. Baskın Oran ve İbrahim Kaboğlu'nun beraat kararının Yargıtay tarafından esastan bozulması ve DTP hakkında savcılığın soruşturma başlatması fikir özgürlüğü tartışmalarında ilk salvo sayılabilirdi. Hükümetin 301. madde hakkında bir adım atmaya pek hevesli olmaması ise ifade özgürlüğü açısından kaygı vericiydi.

    Hafta içinde ABD Kongre'sinde yaşanan gelişmeler de Türkiye'yi yakından ilgilendiriyordu. Irak'taki Amerikan kuvvetlerinin komutanı Petreaus ile büyükelçi Crocker'in durum değerlendirmeleri ardından Başkan Bush'un konuşmasıyla ABD'nin gelecek yıl asker çekmeye başlayacağı belli oldu. Ancak ABD'nin Irak'tan hemen çekilmeyeceği, muhtemelen askerlerini farklı şekilde konuşlandırarak bölgede varlığını sürdüreceği de anlaşıldı.

    ABD'nin kuzeydeki Kürt bölgesinin siyasi kimliğini korumayı istediğinin yeni işaretleri de var. Başkan Bush'un dış istihbarat danışma kurulunun üyesi petrolcü Ray Hunt'un şirketi geçen hafta, Irak petrol yasasının Meclis'ten geçemediği günlerde, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle anlaşma imzaladı. ABD'nin gelecek dönemde Atlantik ötesi ilişkileri düzeltmek için, iktidara kim gelirse gelsin, büyük çaba göstereceğine dair de işaretler çoğaldı.

                                                                       Üslubun yeniden tanımı

    İşte böylesi bir bağlamda ABDAvrupa ilişkilerine odaklanan Atlantik Konseyi adlı düşünce kuruluşunda ABD Dışişleri Bakanlığı'nın üçüncü adamı Nicholas Burns bir konuşma yaptı. Kuruluşun yeni başkanı, Frederick Kempe Türkiye ile yakından ilgilenen ve Türkiye'nin Atlantik ittifakı açısından önemine vurgu yapan bir kişi. Türkiye'nin demokratik niteliğini mutlaka muhafaza etmesi konusunda da tutarlı bir çizgisi var.

    Burns'un konuşması, zamanlaması, ABD'nin İran politikasını yürüten Burns'un yakında Türkiye'ye gelecek olması ve ikili ilişkilerdeki tüm meseleleri ele alarak Amerikan stratejik düşüncesinde Türkiye'nin nereye oturtulduğunu çok açıkça tanımlaması nedenleriyle hayli önem taşıyor.

    Burns söze "Türk-Amerikan ilişkilerine, devletler arası ilişkilerden öteye halklarımız arasında özel sektör bağlarının güçlenmesini de kapsayan bir şekilde, geniş anlamda stratejik ortaklık havasını yeniden kurmaya çalışmak ABD açısından önümüzdeki ayların başta gelen önceliklerindendir" diyerek başlamış. Zira "Ortadoğu'nun 21. Yüzyılda Amerika'nın temel güvenlik çıkarları açısından en kritik bölge haline gelerek 20. Yüzyılın Avrupası'nın yerine geçtiği bir dönemde Türkiye'nin ABD açısından önemi daha da arttı".

    ABD'nin Türkiye'yi kendi çıkarları açısından bu denli önemli bir konuma yerleştirmesi ikili ilişkilerin ve bu ilişkilere hakim olan üslubun yeniden tanımlanmasını elzem kılıyor.

                           

                                                                         ABD'nin mesajı (2)

                                                                                                                                       Soli Özel/Sabah- 20.09.2007

    Amerikan Dışişleri Bakanlığı siyasi müsteşarı Nicholas Burns dün Ankara'da temaslarda bulundu. Türkiye'ye gelmeden önce yaptığı konuşmada Burns Amerikan yönetiminin Türkiye'ye bakışını detaylı şekilde ortaya koymuştu.

    Çoktandır tedavülde olmayan "stratejik ortaklık" kavramını yeniden gündeme getirerek ABD'nin stratejik öncelikleri içinde Türkiye ile nasıl bir ilişki istediklerini, Türkiye'nin neden önemli olduğunu açıklamıştı.

    Amerikalı diplomata göre "Türkiye Avrupalı ve Ortadoğulu ikili kimliğiyle tekildir." Bu nedenlerle de ABD Türkiye'nin AB üyeliğine destek vermekte. Zira "Avrupa'nın Türkiye'yi tümüyle kucaklaması Avrupa'nın diğer Müslüman toplumlarına İslam ve demokrasinin pekala birarada varolabilecekleri, Avrupa toplumuyla İslami kimliği kaybetmeden kaynaşabilecekleriyle ilgili de güçlü bir mesaj verecektir".

    Kısacası Washington Türkiye-ABD ilişkilerini 2002-2005 aralığındaki dibe vurmuş halinden çıkarmak isterken; Türkiye'yi uzun vadeli stratejisi içinde yanında görmek istemektedir. Bunun sebebi de yalnızca Türkiye'nin coğrafi konumu değil nitelikleridir. Türkiye'nin kapitalist, laik hukukun üstünlüğüne saygılı AB üyesi demokratik olması ve bu nitelikleri Müslüman kimliğiyle taşıması önem taşımaktadır.

    Aslında bu söylemin temelinde yenilik yok sayılır. En azından Başkan Clinton'un Türkiye ziyaretinden beri Türkiye'nin nitelikleri ve bu nitelikleriyle Atlantik ittifakı içinde yer almasının önemi üst düzeyde dile getiriliyordu. Bu konuşma bir bakıma o stratejik perspektifin aradaki karanlık döneme rağmen değişmediğini gösteriyor.

    Burns bu stratejik perspektif içinden Türkiye ile hangi konularda işbirliği aradıklarının altını da çiziyor. Bunların başında kuşkusuz enerji konuları geliyor. Hem Avrupa'nın Rusya'ya bağımlılığının azalması hem de Türki Cumhuriyetlerin bağımsızlığının pekiştirilmesi açısından Burns Türkiye'den geçecek güney enerji koridoruna vurgu yapıyor. Karadeniz'de işbirliği arzusunu ve bir dizi dileği de sıralıyor.

                                                                       Stratejik perspektif şart

    Bunların ötesinde Burns Türkiye'den üç somut talepte bulunuyor. Birincisi İran ile enerji anlaşmalarının daha ileri götürülmemesi ve İran konusunda ABD'ye daha yakın durulması; ikincisi Ermenistan sınırının açılması; üçüncüsü de NATO-AB güvenlik işbirliğinde Türkiye'nin Kıbrıs Rumlarına uyguladığı vetonun kalkması. Bu konuların Ankara'daki temaslarda konuşulduğuna ve meselelere farklı bakan Türkiye açısından bir hayli netameli olduklarına kuşku yok.

    Burns konuşmasının sorunları da burada başlıyor aslında. Talepleri çok açık olan Burns Türkiye'ye bir şey sunmuyor. Türkiye kamuoyunun ve dış politika/güvenlik bürokrasisinin en hassas olduğu konuda yani PKK'ya yönelik kuzey Irak'ta somut adımlar atılması hakkında konuşma yetersiz. Her ne kadar Türkiye'nin Irak'ta ABD'ye verdiği lojistik destek ve diplomatik yardımlarına teşekkür etse de durum bu. Benzer şekilde Türkiye'nin enerji konularındaki çıkarlarının ne şekilde gözetileceği konusunda geçmişin başarılı projesi Bakü-Ceyhan dışında bir öneri yok.

    Burada dikkat edilmesi gereken nokta stratejik perspektifle tekil konulardaki anlaşmazlıkların birbirinden ayrılması gereği. Türkiye kendi çıkarları doğrultusunda ABD'den taleplerde bulunacak, bazı isteklere cevap verirken bazılarını es geçecektir. Asıl gerekli olan Türkiye'nin kendi stratejik perspektifini netleştirerek nereye ait olduğunu ve müttefiklerinden ne beklediğini tanımlamasıdır. Bunu başarmak içinse takıntılara saplanıp kalmamak şarttır.

  İlgili Haberler
  Yorumunuzu Gönderin
Yayın Çizelgesi
Günlük Konuşma
• Ders 45 Kayıt yaptırmak
• Ders 44 Kaybedilen önemli belgeler için bildirimde bulunmak
• Ders 43 Kredi kartı kullanmak
• Ders 42 Havale yapmak
• Ders 41 Ödemek
Diğer>>
Tavsiye Edilen Programlar
• Çin döviz rezervleri ve Amerika
• Amerika'yı "kazanmak" stratejisi
• "Avrupa futbol takımları 18 yaşı altındaki yabancı futbolcuları almamalı"
• Çin Seddi'nde Beşiktaş kutlaması
• "Çıplak ayaklı doktorlar"dan köy hastanelerine
• Makam sanatının "ilkbaharı" için
• Dışlanan rejimlerle ilişkiler...
• An Lee, Booker ödüllüromanını peyaz perdeye aktaracak
• Almanya Badminton Açık Turnuvası'nda en büyük galibiyet Çin takımının
• "Çirkin ördek yavrusundan güzel kuğu"ya dönüşen halterci Chen Xiexia
Diğer>>
china radio international china radio international

© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040