|
|||||||||||||||||||||
|
Çin'in kuzeyinde yer alan, Moğolistan devletiyle uzun bir sınır oluşturan İç Moğolistan Özerk Bölgesi, ülkedeki ilk özerk bölge olma özelliği taşıyor. Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşundan iki yıl önce, 1947'de özerkliğini ilan eden ve büyük çoğunluğu bozkır olan bölge, o günden bu yana inanılmaz bir gelişme göstermiş durumda. Kısa süre önce kuruluşunun 60. yılı geniş etkinlikler ve törenlerle kutlanan bölgenin merkezi olan Hohhot'a, biraz bu gelişmenin yansımalarını görebilmek, biraz da "gerçek Moğol kültürü"yle karşılaşmak için gitmek istiyordum. Evet, öyle deniyor... "Dış Moğolistan", yani bağımsız bir devlet olan, yaklaşık 3 milyonluk nüfusa sahip bulunan Moğolistan Cumhuriyeti'nin, yıllar boyunca Sovyetler Birliği'nin etkisiyle "fazla Ruslaştığı", Moğol alfabesinin bile kullanılmadığı, bunun yerini Rusça'nın aldığı söylenirken, İç Moğolistan'ın "her şeyiyle Moğol" kaldığı yazılıp çiziliyordu girdiğim bazı internet sitelerinde. Bu nedenle, çayır ve bozkır manzaralarına yönelik "turistik" bir gezi yapmaktan, ata ya da deveye binmekten, bulutları seyretmektense, iki gün boyunca Hohhot şehrinin kalabalığına karışmayı tercih ettim.
Zaten 11 saate yakın süren Beijing-Hohhot tren yolculuğunda da kendimi "turist gibi" hissetmemem için gerekli atmosfer fazlasıyla mevcuttu. Daha önce de yazmıştım, Çin'de tren yolculuğuna çıkmayı çok seviyorum. Bir gece boyunca, aynı dili konuşmadığınız onlarca insanla birlikte daracık bir mekanda bulunmak, arada kısa da olsa bir şeyler konuşmaya çalışmak, jest yapmak ya da jest görmek, gerçekten çok öğretici oluyor. Kendinizi "Çin'in derinliklerinde" hissediyor, Çin toplumunun kalbinin içinde yürüyor gibi oluyorsunuz. Çin'deki tren yolculuklarının bilet fiyatlarına da yansıyan kategorilerine göre, ister "yumuşak yatak" ya da "sert yatak", isterse "yumuşak koltuk" ya da "sert koltuk" yolcusu olun, bu duygu değişmiyor.
Çin'de girip çıktığım tren garları, özellikle de bayram dönemlerinde, apayrı upuzun bir yazının konusu. 24 Ağustos gecesi saat 21.00'de kalkacak Hohhot treni için Beijing'deki Batı Garı'na girdiğimde de gene "yüzbinlerce" insan varmış gibi geldi. Tipik bir arı kovanı... Koltuk kapasitesi 118 olan (iki de görevli koltuğu, 120) vagonumda ise "yüzlerce" insan vardı! Ben, "nasıl olsa bir yere oturur bu kadar insan" diye düşünür, bagaj raflarında hiç boş yer kalmadığı için sırt çantamı ayaklarımın dibine koymak zorunda kalmışken ve biraz da şaşkın şaşkın sağa sola bakınırken, tren hareket etti ve o zaman anladım ki ayaktaki yolcular, yolculuğu böyle tamamlamak zorunda. Koridorda ve vagon bağlantı bölümlerinde diz çökenler, uzun oturanlar, ayakta duranlarla başlayan yolculuk, tabii ki bir süre sonra kağıt oynamaya başlayanlar, hazır makarna yiyenler, koltukların altında, koridorda, tuvalet kapılarının önünde, lavaboların üstünde uyumaya çalışanlarla devam etti. Birbirlerine sarılmış vaziyette ayakta uyumaya çalışan genç sevgililer, kısa süreliğine de olsa ayakta duranlara yer verenler, üzerinden geçmeye çalışan kişinin ayağını kaldırarak yardımcı olmaya çalışanlar, bu sıkışık ve her şeye rağmen fazlasıyla neşeli ortamın en güzel manzaralarını oluşturuyorlardı.
Çin olsun, başka bir ülke olsun... Gördüğüm ve yaşadığım olayları ille de Türkiye'ye bağlamak ve genellikle kendi ülkemin, kendi insanlarımın aleyhine bir sonuç çıkarmak hiç hoşuma gitmiyor ve böyle düşünmemeye çalışıyorum ama bu kez söylemek zorundayım; eğer Türkiye'de bu şartlarda bir tren yolculuğu yapsam, 11 saat boyunca en az 11 kavgaya, sert tartışmaya tanık olurdum. Hohhot yolculuğunda ise onca insanın ne kendi arasında ne de görevlilerle en ufak bir tatsızlık yaşamaması ise Çin halkına yönelik hayranlığımı bir kat daha artırdı.
Yolculuğun ardından, Hohhot'a ilişkin gözlemlerim, yediklerim içtiklerim, gördüklerim ise bir sonraki programa...
TUNCA ARSLAN (30 Ağustos 2007)
© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040 |