|
|||||||||||||||||||||
|
Çin'e inmeden birkaç saat öncesinden itibaren kendimi şanslı hissediyordum çünkü uçakta, 3 senedir Çin'de yaşamakta olan ve çok iyi Çincesi olan bir Türk arkadaşla tanışmıştım. Bu sayede, "indiğim zaman ne yapacağım, okulumu nasıl bulacağım, taksiciler beni anlayacak mı" şeklindeki endişelerim bir miktar da olsa hafiflemişti. Uçaktan inip gerekli formları doldurduk, pasaport kontrolünden geçtik ve havaalanının çıkış kapısına geldik. Evet işte Çin'e gelmiştim, ve yepyeni bir hayat, çeşitli zorluklar, heyecanlar beni bekliyordu.
Havaalanından Türk arkadaşla birlikte çıktığımız zaman, onun da başka arkadaşlarıyla birlikte geldiğini öğrendim ve onları bekledik. Toplam 4 kişi olduk ve o kadar eşyayı götürmek için 3 taksi gerekeceği açıktı, o yüzden orada bizi çağıran bir minibüs kiraladık. Minibüste giderken arkadaşım şoförle sohbet ediyor, espriler yapıyor, bazen gülüyor bazen şoförü güldürüyor, halinden gayet memnun görünüyordu. Ben bir miktar şaşkın, bir miktar tedirgin, onun konuşmasını hayranlık ve tedirginlikle izliyor, dilin bana çok yabancı ve çok zor gelen gırtlak yapısını dikkatle dinliyor, benim de bir gün onun gibi sohbet edebilir hale geleceğimi düşünerek kendimi rahatlatmaya çalışıyor fakat bunu hayal etmekte bile zorlanıyordum. Bir taraftan da, yokuşlar, virajlar, düzensiz bir şekilde nerede boşluk bulunursa oraya dikilmiş binalar, kurallara uymamayı marifet sanan şoförlerle dolu İstanbul'da geçen hayatımın son 7 yılından sonra karşılaştığım ve insanı ilk görüşten itibaren şaşırtan ve hayran bırakan düzene, dümdüz yollara, şerit ihlali bile yapmayan şoförlere, farklı şekilde konumlandırılmış trafik ışıklarına, ve hiçbirşey anlamadığım ve ne zaman anlayacağımı düşündürerek tedirginliğimi büyüten tabelalara bakıyor, bütün bunlara kendimi alıştırmaya çalışmaya çalışıyordum. Sorunsuz geçen yakşalık 40 dakikalık bir yolculuk sonunda şehir merkezine ve arkadaşın evine geldik. Eşyalarını çıkarması için ona yardım ettim, sonra da birlikte benim okuluma ve yurduma geldik. Ben, beni karşılayacak kişinin ingilizce biliyor olacağını düşünerek ingilizce olarak selam verdim, adımı söyledim, odamın hangisi olacağını sordum. Arkadaşım benim düşüncemde yanıldığımı anladığı için Çince olarak beni tanıttı ve dediklerimi çevirdi. Bunun üzerine görevli hemen beni odama götürdü, beden diliyle televizyonu, kumandasını, klimanın nasıl çalıştığını, 2 kişilik oda boş olduğu için istediğim yatakta yatabileceğimi, sivrisinek çok olduğu için mutlaka tablet kullanmam gerektiğini, banyodaki su ısıtıcısının nasıl açıldığını anlattı bana. Evet bütün bunları tek kelime söylemeden anlattı, ben de anladım. Demek ki her an Çince şart değilmiş diye düşünüp gülümsedim kendi kendime. Sonra arkadaş geldi, internet bağlantısını halletmemiz gerektiğini söyledi, onu da sorunsuz bir şekilde hallettik. Sonra bana ofisin yerini gösterip kendisinin gitmesi gerektiğini söyledi. Çok teşekkür edip kendisini uğurlayacağım sırada açık bir kapıdan Türkçe sesler duyduk. Hemen gidip baktık ve bir tanesi 2 senedir Pekin'de yaşayan, diğer ikisi de benden 1 gün once gelmiş olan 3 kişiyle tanıştık. Biraz sohbet ettikten sonra bana ofise gidip kayıt olup olmadığımı sordular. Bunu tamamen unutmuştum. Dün gelen arkadaşlardan biri ofisteki hocaların ingilizce bildiğini, sorun yaşamayacağımı söyledi ve ben ofise gittim. Hocalar çok güleryüzlü ve sıcaktı. Birkaç form doldurdum, sohbet ettik. Sonra para bozdurmak için bankaya gittim. Bankada ingilizce bilen yalnızca bir kişi varmış, ona yönlendirildim, para bozdurdum, ofise tekrar gidip kaydımı yaptırdım, işlemleri tamamladım, duşumu aldım, ve artık Çin'deki ilk günüme başlamak için hazırdım. Gerçi bütün bunları yapana kadar saat akşam 5'e yakşalmıştı ve acıkmıştım. Türkler'in yanına gittim. Onlar da beni bekliyormuş, aılşverişe ve yemeğe gideceklermiş. Gerçi biraz uykuya çok ihtiyacım vardı ama bu fırsatı kaçırmak istemedim. Önce alışverişe gittik. Alışveriş kültürü benim alışık olduğumdan çok farklıydı. Hiçbir şeyin net bir fiyatı yoktu. Çin'de pazarlık etmem gerektiğini Türkiye'de bana söyleyenler olmuştu, fakat Çin'de iki senedir bulunan arkadaşım sürekli şunu diyordu : "80 yuan dedi, fakat 25'e alırız, 100 dedi, hiç bakmadan yürüyelim, 20 dedi, eğer 10'a çekersek alır mısın?"... Ben sürekli şaşırıyordum. Gayet güzel bir çift terliği 6 yuane aldım, yaklaşık 1 lira 10 kuruş, bir masa lambasını 10 yuane aldım yani 2 liradan az, sabun, şampuan, havlu, çarşaf, birçok şey aldım ve toplam ödediğim fiyat 80 yuan civarıydı yani 15 TL civarı. Bu şaşırtıcı ucuzluk, ve bana hep söylendiği gibi çok da düşük görünmeyen kalite keyfimi biraz yerine getirmiş ve yorgunluğumu unutturmuştu. Arkadaşlarla birlikte bana Çin hattı aldık, bu beni çok rahatlattı, en azından bir sorun olduğunda telefon açabilme şansım ve iyi Çincesi olan birileri vardı artık. Onlar biraz gezinmek istiyordu fakat ben çok yorgundum, onlardan ayrılıp yurda döndüm, biraz kestirdikten sonra açıkmış şekilde uyandım. Hemen arkadaşı aradım, bana yemeği yeni sipariş ettiklerini, uzakta olmadıklarını, bir taksiye binip kendisini arayıp telefonu şoföre vermemi söyledi. Ben biraz tereddüt ettim ama dediğini yaptım. 15 dk. içinde yanlarındaydım. Sofrada birçok lezzetli görünen yemek vardı, ama çatal yoktu. Sordum, 'çatal yok burada' dediler. Çubukla yemeye de ben alışık değildim, kaşıkla idare ettim. Yemeklerin bu kadar lezzetli olmasına şaşırdım, fakat sonradan buranın geleneksel Çin lokantası değil, Müslüman ve Uygur lokantasi olduğunu öğrendim. 4 kişi tıkabasa, farklı et yemekleri, şişler, yoğurtlar, salatalar, pilavlarla doyup 80 yuan hesap ödeyince tekrar şaşırdım, Türkiye'de olsa o lezzette o miktarda yemeği 4 kişi en az 60-70 TL'ye yerdi, fakat biz 15 TL ödemiştik. Kişi başı 4 TL bile değil, inanılmazdı. Sonra beni daha da şaşırttılar ve dediler ki, 'Çin yemeklerine alışıp oralarda yemeye başladığın zaman, buraya pahalı diyeceksin…'
Yemeği bitirdiğimiz zaman 2 yıldır Pekin'li olan arkadaş artık dönmesi gerektiğini söyledi. Zaten saat akşam 10'u geçmişti. Son olarak bir yerde oturup Nescafe içtik, sonra yurda döndük. Yurda döndükten sonra herkes odasına çekildi. Ben bir yarım saat kadar kendi kendime düşündüm. Bir gün içinde birçok şey yapmıştım, çok zorlandığım söylenemezdi, yurttaki hayatımı sürdürecek eşyaları da almıştım, internetim de vardı, şu an ortada bir sorun gözükmüyordu. Kendi kendime mutlu oldum. Alışmanın o kadar da zor olmayacağını hissettim. Yalnızca dilde, tabelalarda, insanlarla kendi başıma iletişimde zorlanacağımı, ama diğer herşeye kolay adapte olacağımı biliyordum, zorluklara da hazırdım, hiçbir yeni başlangıç kolay olmasa gerek. Internete çok girmek istiyor olmama karşın çok uykum vardı, ve geçirdiğim günü düşünerek uyudum…
© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040 |