|
|||||||||||||||||||||
|
"Aylaklar
Bütün bir gün sırtüstü
uzanıp dere kıyısında
dinledik suyun akışıyla
kavakların hışırtısını
Mor incirler kopardık
kuşluk vakti dallardan
soğuttuk soğuk sularda
ürküterek kurbağaları
Öğleye doğru köylüler
bir sepet kehribar üzüm
ve domates getirdiler
bir topak da peynir
Onlar işlerine döndüler
biz yalnız kaldık yine
umursamaz tarlakuşları
uçuşup durdu üstümüzde
İkindiye doğru derede
taş sektirdik, yüzümüzü yıkadık
bir taş atımı ötede
sıçrayıp kaçtı bir dağ tavşanı
Akşamın bir vaktinde
köylüler sepetleriyle
ve türküleriyle gelip
kondular dere kıyısına
Meşe dalları toplanıp
ateş yakıldı orta yere
çevirdik erafını hepimiz
konuştuk şundan bundan
Sonra kıvrılıp yattılar
uyuyakaldılar hemencecik
Ortada küllenen ateş
gökte yürüyen ay kaldı
Uyuyamadık biz bir zaman
Çobanların çok ötelerden
gelen türkülerini dinledik
bir de kendi nefeslerimizi
Sabah erkenden gittiler
biz kaldık yine orada
ve yine sırtüstü uzanıp
dinledik kendimizi bir süre
Ne köylüler yüz verdi bize
ne de bütün bir gün
dere kıyısında
düdüğünü öttüren çocuk
Ahmet Telli"
Canım Kızım
Yazın maviliğinden yeniden merhaba,
Bu mektubumda sana Altay Atlı'nın "Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti Ekonomik İlişkileri İçin Bir Yol Haritası" başlıklı çalışmasından bölümler aktarmaya devam edeceğim. Çalışmanın "Çin günah keçisi haline getirilmemelidir" başlıklı bölümünde şunlar kaydediliyor:
"Küresel ticarette Çin'in "oyunun kurallarını değiştirdiği" gerçeği karşısında, Türkiye'nin yapması gereken bu değişiklikten şikayetçi olmak ve Çin'i suçlamak yerine, değişen şartlara ayak uydurarak küresel çerçevede kendisini doğru konumlamak için gerekli dönüşümü gerçekleştirmektir. Çin, bu açıdan bakıldığında bir tehdit değil, bu
dönüşümün gerçekleştirilmesi için bir itici güç, bir motivasyon unsurudur. Bu alanda en iyi örnek yine tekstil sektöründen verilebilir. Gerek iç pazarda gerekse ihracat pazarlarında üstünlüklerini Çinlilere kaptıran Türk tekstil ve hazırgiyimcileri kısa vadede bu durumdan zarar görmüşlerse de, sektör sadece korumacı önlemlerle yetinip kısa vadede günü kurtarmaya çalışmamış, fason üretim ağırlıklı bir yapıdan, katma değerli, kendi markasına ve tasarımına ağırlık veren bir yapıya yönelmiştir. Burada da devlet, sivil toplum kuruluşları ve şirketlerin eşgüdümlü çalışması başarının temeli olmuştur. Örneğin, İTKİB ve İHKİB gibi meslek kuruluşlarının moda tasarımını ve genç tasarımcıları destekleyen çalışmaları, bu çerçevede ciddi ölçüde fark yaratmaktadır. Önemli olan tekstil gibi Çin'i tehdit olarak algılayan diğer sektörlerde de benzer çalışmaların yapılarak dönüşümün sağlanması ve "bir üst kulvara" geçilmesidir."
"Doğrudan yatırım, çift yönlü bir yol olmalıdır" başlıklı bölümde ise şu sözler yer alıyor:
"1970'li yılların sonlarından itibaren Çin'in ekonomik açıdan dünyaya açılmasının en önemli sonuçlarından birisi de başta Batı ülkeleri ve Japonya olmak üzere yabancı ülkelerden firmaların bu ülkede yatırım yapmaya, fabrikalar kurmaya başlamaları olmuştur. Çin'de yatırım yapmanın başta düşük maliyetler olmak üzere birçok avantajı vardır. 2006 yılı itibariyle, Çin'de 190 ülkenin yatırımı bulunmaktadır ve ülkedeki doğrudan yabancı yatırımların kümülatif miktarı 692 milyar dolar seviyesini
bulmuştur. Yabancı sermayeli işletmeler Çin ekonomisindeki katma değerli üretimin yüzde 27'sini ve dış ticaretin yüzde 58'ini gerçekleştirmekte ve 24 milyar Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşına istihdam sağlamaktadır. Yabancı yatırımların Çin ekonomisinde
böylesine önemli bir yeri varken, ülkedeki kayıtlı 26 Türk firmasının Çin'deki toplam yatırımı sadece 25 milyon dolar seviyesindedir. Bu oran, Çin'deki toplam yabancı
yatırımın yaklaşık yüzde 0.004'üne tekabül etmektedir. Kıyaslama yapılacak olursa, Çin'deki en büyük Avrupalı yatırımcı olan Almanya'nın bu ülkede 3,300 firması faaliyet göstermektedir ve toplam 13.8 milyar dolarlık bir yatırımı söz konusudur.
Uzun vadeli, sürdürülebilir ekonomik ilişkilerin tesis edilebilmesi için, bu ilişkilerin ticaretle sınırlı kalmaması, Türk firmalarının Çin pazarına yatırımlar yoluyla
da girip burada kalıcı olmaları gerekmektedir. Sayıları sınırlı olsa da Çin'deki Türk yatırımları başarılı bir şekilde faaliyetlerini sürdürmektedir. Bunlara örnek olarak Demirdöküm'ün Dongguan Eyaleti'ndeki yağlı radiator fabrikası, Sabancı Holding'in Qingdao'daki naylon fabrikası, Çimtaş'ın Ningbo'daki fabrikası ve Fabeks'in İç Moğolistan'daki ipek ve kaşmir üretimi gösterilebilir. Son olarak da Arçelik, Changzou kentindeki bir çamaşır makinesi fabrikasının tamamını satın almıştır.
Çin'deki Türk yatırımlarının artırılması konusunda iki önemli husus söz konusudur. Birincisi, Çin'e büyük, kurumsallaşmış, sosyal sorumluluk bilinci yüksek Türk firmalarının girmesi teşvik edilmelidir; aksi taktirde söz konusu firma Çin pazarına girse bile kalıcı olamayacaktır.
Çin pazarında kalıcı olabilmenin tek yolu "en az Çin'den kazanılan kadar, Çin'e de kazandırmak"tır. İkinci olarak ise, burada yatırım yapacak olan Türk firmaları, Çin'i
artık sadece ucuz işgücü ve girdi temelinde değerlendirmekten vazgeçmeli ve Çin'in hızla artan teknolojik ve bilimsel kapasitesini de gözönünde bulunarak planlarını buna göre yapmalıdır. Çin, sadece ucuz tekstil ürünleri, oyuncak vs imal eden bir ülke değildir. Çin'in "yüksek teknoloji" ihracatı, 1989 yılından 2005 yılına kadar tam 110 katı artarak 220 milyar dolarlık bir hacme ulaşmıştır.
Diğer yandan, Çin üniversitelerinden her yıl mezun olan mühendislerin sayısı ABD üniversitelerinden mezun olanların 4 katıdır ki, bu tabloya başka ülkelerde mezun
olup Çin'e dönen mühendisleri de katmak gerekir. Türk firmalarının Çin'e sadece ucuz işgücü değil beyin gücü için de gitmeleri teşvik edilmelidir. Bu yeni yaklaşıma en çarpıcı örnek, başkent Pekin'de 100 milyon dolarlık bir yatırımla araştırma laboratuarı açarak burada Çin'in en parlak beyinlerinden 400 mühendisi istihdam etmiş olan Microsoft firmasıdır.
Dış ticaretin teşvik edilmesi ve yön kazandırılması konusunda DTM'nin oynadığı önemli rolün benzerini dış yatırımlar konusunda TÜSİAD ve DEİK gibi sivil toplum
kuruluşları tarafından üstlenilmiş olduğu görülmektedir. Nitekim, bünyesinde Türk-Çin İş Konseyi'ni de bulunduran DEİK'in resmi tanıtımında "Türk işadamları için cazip bölgelerde Türk yatırımlarının artması ve teşvik edilmesi yönünde çalışmaları da sürdürmektedir" ifadesi yer almaktadır ve her iki kuruluş da bu konuda bugüne kadar dünyanın değişik bölgelerinde önemli projelere imza atmışlardır. Bu tür sivil toplum kuruluşlarının ve meslek kuruluşlarının Çin'de daha etkili olmaları için mutlaka bu ülkede fiziksel olarak var olmaları ve aktif lobi çalışmaları sürdürmeleri gerekmektedir. TÜSİAD'ın Pekin Ofisi'nin 27 Kasım 2007 tarihi itibariyle faaliyete geçecek olması bu açıdan sevindirici bir gelişmedir. Türkiye, giderek yabancı yatırımcılar için bir cazibe
merkezi haline gelmektedir ve 2003 yılında 1.8 milyar dolar olan doğrudan yabancı yatırım girişi 2006 yılı itibariyle 20 milyar dolara yükselmiştir. Diğer yandan, Çin de diğer ülkelerde yaptığı yatırımları artırmaktadır. 2006 yılında bu ülkenin dışarıda yapmış olduğu yatırımlar bir önceki yıla göre yüzde 32 oranında artarak 16.1 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve Çin'in yurtdışındaki yatırımlarının kümülatif oranı 73.3 milyar dolara yükselmiştir. Türkiye giderek daha fazla sermaye çeker ve Çin giderek dışarıdaki yatırımlarını artırırken, Türkiye'deki Çin yatırımlarının az sayıda beyaz eşya, binek araç, hediyelik eşya, vs firmasıyla sınırlı kalmış olması şaşırtıcı bir durumdur.
Yakın geçmişte, Türk firmalarının Çin'deki yatırım imkanlarından yeterince faydalanmaması "tren kaçırma" analojisi ile değerlendirilmekteydi. Ancak küresel
ekonominini bugün gelmiş olduğu noktada, trenin asıl Çin'in giderek büyüyen sermaye ihraç potansiyelinden Türkiye'nin yeterince pay almaması nedeniyle kaçtığını
söylemek mümkündür. Çin'de yatırım yapmak Türk firmalarına şüphesiz ki kazanç sağlayacaktır, aksi taktirde yatırım zaten yapılmaz. Diğer yandan büyük Çin firmalarının
ve özellikle de dev kamu iktisadi teşebbüslerinin Türkiye'de yatırımlar yapmaları (özellikle de "greenfield" yatırımlar), sadece ilgili firmalara değil bütün olarak Türk ekonomisine de artan sınai kapasite, istihdam, vergi geliri ve ihracat geliri şeklinde fayda sağlayacaktır. Çin firmaları için ise Türkiye'de yatırım, burayı iç pazara olduğu kadar Avrupa Birliği'ne, Ortadoğu'ya ve Avrasya bölgesine ihracat yapabilecekleri bir üretim merkezi olarak değerlendirme avantajına sahip oldukları için cazip gelecektir. Yapılması gereken, iki tarafı uygun ve teşvik edici koşullarda bir araya getirmektir ki, burada yine devletin, sivil toplum kuruluşlarının ve şirketlerin eşgüdümü gerekmektedir."
Kızım haftaya bu konuyu sürdürmek üzere seni özlem ve sevgiyle kucaklıyorum.
Öptüm.
Baban Cemil Kaptan
24 Ağustos 2007
"Aşk Özeti
zaman zaman anlardın
aşk özetini
zamanın içinde aşk olmasaydı
böyle yanmazdın
böyle serzenmezdin
aşk özetinde seni
seni
bulmazdım....
Murathan Mungan"
© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040 |