Bunlar, olimpiyat oyunlarından manzaralar. Bir de onun sonrası var. Neden bilmiyorum, ama kimsenin olimpiyatlar kadar ilgi göstermediği, yorum yapmadığı, izlemediği, anlatmadığı, takdir etmediği, yazıp çizmediği bir olay olarak kaldı bu "sonrası". Sözünü ettiğim şey "engelli olimpiyatları". Bence, normal olimpiyatlardan çok daha fazla üzerinde durulması, takdir edilmesi gereken bir olay, azmin, iradenin zaferi. Engelli olimpiyatlarına normal olimpiyatlar kadar değer veren, deyim yerindeyse aynı şekilde "muamele yapan" en önemli güç, yine Çin oldu. Birçok kişinin dikkatinden kaçmıştır eminim, fakat nedense insanlar engelli olimpiyatlarıyla ilgili yazıları bile okumuyor. Fakat satır aralarına biraz dikkat ettiğiniz ya da herkesin takip ettiği "popüler" kanal ve yayınların biraz dışına çıktığınız zaman göreceğiniz önemli bir ayrıntı, Pekin'in engelli olimpiyatlarına da gerektiği, hak ettiği, normal olimpiyatlardan eksik kalmayacak kadar önem vermiş olması ve birçoklarının da esas olarak bu yüzden takdirini kazanmış olması. Maalesef Türkiye de bu eleştirdiğim kısmın içinde kaldı. Normal olimpiyatlarda güreşçimiz ya da haltercimiz madalya kazandığı zaman günlerce herkes onu konuştu, göklere çıkardı. Fakat engelli olimpiyatlarında okçumuzun altın madalya kazandığını birçok insan öğrenemedi bile. Ben normal olimpiyatları izlerken elbette başarı ve hayal kırıklıklarıyla duygulandım, üzüldüm, fakat hiçbiri, basketbol oynarken topu alabilmek için yaptığı hamle sonucunda tekerlekli sandalyesinden yere düşen ve sonra takım arkadaşlarının yardımıyla, deyim yerindeyse sandalyesine "tırmanıp" oturarak aynı hırs ve coşkuyla oyuna devam eden birçok sporcu gibi ağlatmadı beni. Ya da şu haber gibi: "Görme engelli yüzme yarışmalarında, bütün sporcular, bir tek sporcu için başlangıç çizgisine döndü ve yarışa yeniden başladı, çünkü silah sesinin duyulmasıyla birlikte diğer herkesle birlikte havuza atlayıp yarışa başlamamış olan biri vardı. O, görme engelli olmasının yanı sıra aynı zamanda işitme engelliydi ve herkes silah sesiyle birlikte havuza atlayıp yüzmeye başladığı sırada, o halen yarışın başlamasını bekliyordu". Evet olimpiyatlardaki hiçbir başarı ya da fiyasko, bu sahneler kadar dokunaklı olamaz. Fakat bu sahneleri çok az kişi öğrendi ya da ilgilendi. Ama her olumsuzluğun içinde bir olumlu yan vardır, bu da, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu TRT'nin, altın madalya olan engelli okçu kızımız ile yapmak istediği röportajdı.
TRT çalışanları, TRT Haber ve Spor Daire başkanlığından yetkililer, ofisim ve patronum aracılığıyla benden bir sokak röportajı için çevirmenlik yapmamı istediklerinde açıkçası biraz gerginleşmiştim. Çünkü sokaktan çevireceğimiz herhangi birisi ile röportaj yapacaktık ve herkesin Çincesini anlamak aynı derecede kolay değildi. Ama en azından konu belliydi, olimpiyatlarla ilgili sorular sorulacak ve yorumlar istenecekti. O yüzden kabul ettim. Zaman kararlaştırılıp buluştuğumuzda gerginliğim bir anda geçti, çünkü TRT ekibinin yanında, benim yakın arkadaşım, Uygur bir kız da vardı çevirmenlik için. O an omuzumdan büyük bir yük kalktı.
Röportajın ilk durağı Tian'anmen Meydanı'ydı. İlk olarak meydanda her akşam yapılan bayrak çekme töreni izlenecek ve çekim yapılacaktı. Meydana sorunsuz bir şekilde girdik, fakat öncesinde gerekli protokol izinleri alınmamış olduğu için bayrağın çok yakınına kadar giremedik, tüm halkın izlediği yerden izledik biz de. Tören bittikten sonra, beni çok sevindiren bir şey oldu, engelli olimpiyat kafilesinden de bir grubun oraya geleceğini ve onlarla röportaj yapılacağını öğrendim. Ancak, gelecek olan kişinin okçulukta altın madalya alan okçumuz olduğunu öğrenince çok utandım, çünkü Türkiye'nin okçuluktan altın madalya kazanmış olduğunu ben de o an öğreniyordum. Kafile geldi, fotoğraflar çekildi, röportaj yapıldı. Eminim Çin'in en ünlü meydanında kendisi ile yapılan röportaj, şampiyon okçumuzu olması gereken şekilde onore etmiştir. Sonrasında ise bizim planımız başladı. İlk aşamada, yani meydanda, sokak röportajı yerine planlı röportaj tercih edildi. Bunun için, daha önce Türkiye'ye gitmiş olan ve Türk kültürünü ve dilini az çok tanıyan bir Çinli arkadaşımızdan röportaj vermesini rica ettik, o da memnuniyetle kabul etti. Ben de onun tercümanlığını yapacaktım, o yüzden bir sorun olmayacaktı. Röportajda, olimpiyatların Pekin'e, Pekin halkına, yaşamına, kültürüne katkıları, olumlu ve olumsuz yönleri soruldu. Olumsuz bir yön görmüyordu hiç kimse kuşkusuz, olumlu yönler ise röportaj süresini aşacak kadar çoktu, o yüzden her şeyin kısa ve özet olarak söylenmesi gerekiyordu. Ben çeviri yaparken adeta kendimden de bir şey katmak, kendi hissettiklerimi de söylemek istiyordum, fakat görevim çevirmenlik olduğu için bunu yapamıyordum. Röportaj bittikten sonra, Türkiye'ye daha önce gitmiş olan Çinli arkadaşa, Türkçe olarak söyleyebileceği bir şey olup olmadığı soruldu, arkadaş da Barış Manço'nun "Arkadaşım Eşek" parçasından bir bölüm söyledi, herkes alkışladı. Çeviri görevim bittikten sonra, TRT Haber ve Spor Daire Başkanı Mahmut Bey, benim duygularımı hissetmiş olacak ki bana da birkaç soru sordu, ben de bir şeyler söyledim. Sonrasında, orada bulanan bazı öğrenci Türk arkadaşlarla da röportaj yapıldı. Bu şekilde Tian'anmen Meydanı'ndaki görev tamamlanmıştı. Sırada, Pekin'in belki de en lüks alışveriş merkezi olan "The Place" vardı. The Place'de bana düşen görev ise, hep elinde kamera, mikrofon ya da fotoğraf makinesiyle haber peşinde koşan ve diğer insanları çeken, o yüzden kendini çekmeye fırsat bulamamış olan Mahmut Bey'in fotoğrafını ve videosunu çekmek oldu. Bu da küçük bir görev değildi, ne de olsa TRT muhabirini filme alıyordum. Profesyonel birini filme almak kolay değil, The Place'deki devasa gökyüzü ekranını ve Mahmut Bey'i, kendisinin istediği açıda ve pozisyonda görüntüleyebilmek 5-6 dakikamı almış da olsa, sonunda "çok güzel oldu" diyeceği şekilde görevimi tamamladım. Bunun ardından, bahsettiğim Uygur arkadaşım Patigül'ün çevirmenliğiyle başarılı iki sokak röportajı yapıldı. Sonrasında onlar yemeğe gideceklerdi. Benim başka işim vardı ve yemeğe katılamayacaktım. O yüzden her şey için teşekkür ettim, vedalaştık ve evime döndüm.
Biraz önce de söylediğim gibi, Çin yönetimi, engelli olimpiyatlarına da gereken önemi verdi, tüm gönüllüler aynı güler yüzle görevlerini sürdürdü, güvenlik aynı şekilde yüksek tutuldu, trafik ve hava kirliliği olmaması için alınan önlemler sürdürüldü, televizyon yayınları aynı şekilde devam etti. Tabii, açılış ve kapanış törenleri de normal olimpiyatlar kadar görkemliydi. Ben, engelli okçumuzun altın madalya almış olduğunu o röportaj sırasında öğrenmiş olduğum için o an kendimden çok utandım, sonrasında ise bu bilinci kazandığıma inanıyorum. Umarım herkes, engelli olimpiyatlarının, normal olimpiyatlara göre çok daha büyük azim, kararlılık, çalışma, şevk, irade gerektirdiğini ve çok daha yüksek saygı ve takdir hak ettiğini yavaş yavaş anlar. Tıpkı benim gibi. Normal ve engelli olimpiyatlarındaki başarısından dolayı hem Pekin halkını, hem de Çin Devleti'ni tebrik ediyorum.
Evet sayın dinleyiciler, bir programımızın daha sonuna geldik. Çincesini öğreneceğimiz kelimelerle programı noktalayalım. Engelli olimpiyatlarının Çince söylenişi, can(2) ao(4) hui(4). Röportaj demek için de Çince cai(3) fang(3) diyoruz. Şatafatlı alışveriş merkezi The Place'in Çince adı shi(4) mao(4) tian(1) jie(1). Çevirmen demek içinse Çincede fan(1) yi(4) diyoruz. 1 Ekim, Çin'in ulusal günü, bu hafta ise ulusal haftası. Bu festivalin Çince adı da guo(2) qing(4) jie(2).