Beijing'de Ebedi Tango

    2008-06-18 13:47:54                cri
    Daha önceki günlüklerden birinde gösterişli yapılardan söz ederken "Beijing'in çarşıları başlı başına ele alınmalı" demiştim. Eğer Beijing, birçok yüzü ışıl ışıl parlayan bir elmassa, bu elmasın yüzlerinden biri de kendine özgü apayrı yaşamları olan çarşılardır. "Elmasın yüzlerinden biri" diyorum, çünkü kendi içlerinde birçok farklılıklar barındırmakla birlikte, çarşılar özellikle yabancılar için yine de ortak özellikler taşıyan mekanlar. Tabii, "yabancılar" deyince, öncelikle dış ülkelerden gelenlerin rağbet ettiği çarşıları düşündüğüm anlaşılmıştır sanırım.
    Beijing'deki çarşılar hakkında bir istatistik muhakkak vardır, ama sayılarını en azından ben bilmiyorum. Burada kaldığım süre içinde, gerek çektikleri müşterilerin profili, gerekse sundukları mal bakımından büyük bir çeşitlilik arzettiklerini gördüğüm gibi, sayılarının "azımsanmayacak kadar çok" olduğunu da  farkettim. Beijing'in çeşitli kesimlerinde semt sakinlerinin hergün uğradığı sebze-meyve çarşılarından giyim-kuşam satan küçük dükkanların toplandığı çarşılara kadar her türden alış-veriş mekanını bulmak mümkün. Ama buralara, yabancılar pek uğramıyor.
    Kuşkusuz, Beijing'de yaşayan yabancılar da alış-verişlerini bir yerden yapmak zorunda. Örneğin yabancıların yoğun olarak yaşadığı Chaoyang semtinde, Batılıların tüketim alışkanlıklarına uygun mal ve hizmet arzeden yerler var; yabancılar ihtiyaçlarını daha çok buralardan karşılıyor. Ama dış ülkelerden gelmiş bir kişi eğer yabancıların yoğunlaştığı yerler dışında bir semtte oturuyorsa, süpermarketten alış-veriş etme seçeneğinin yanısıra, semt çarşılarına uğrama olanağına sahip. Ne var ki, semt çarşılarının hemen hemen tamamına yakınında yabancılara rastlamak nadir bir olay. Zaten, ben de bazen bu çarşılara girdiğimde satıcıların davranışlarından, buralarda nadir görülen bir türe mensup olduğumu anlıyorum.
    "Yabancıların rağbet ettiği çarşılar" derken, yolunu şaşırmış göçmen kuş misali bir yabancının nadiren görüldüğü çarşıları kastetmediğim anlaşılmıştır, ama şunu da belirtmek gerek: Bunu söylerken, Beijing'de yerleşik yabancılara hizmet veren alış-veriş yerlerini de kastetmiyorum. "Yabancılar" derken aslında aklımda daha çok Beijing'e kısa süreliğine gelmiş insanlar var. Beijing'e iş için, ya da turistik amaçla gelen yabancıların muhakkak dolaşmaları gereken yerler vardır. Yasak Şehir, Gök Tapınağı, Çin Seddi'nin Badaling kesimi gibi... Bu "gidilmesi gereken yerler" arasında birkaç çarşı da yer alıyor. Farklılık arz etse de ortak özellikler taşıyan yerlere tipik iki örnek olduğu için İpek Çarşısı ve İnci Çarşısı'nı anacağım. Belki biraz farklı olduğu için üçüncü bir örnek olarak Panjiayuan Antika Pazarı'ndan söz edilebilir. Fakat Antika Pazarı, mekan olarak açık pazar türünde olduğundan burası apayrı bir alış-veriş yeri. O nedenle belki başka bir günlüğün konusu olmalı.
    İsimlerinden de hemen anlaşılabileceği gibi, İpek Çarşısı daha çok ipek ve ipekli mallar, İnci Çarşısı da ağırlıklı olarak inci ve benzeri takılar ile süs eşyalarının satıldığı yerler. "Daha çok" ve "ağırlıklı olarak" diyorum, çünkü bu çarşılarda özellikle birinci ve ikinci katlarda başka mallar da satılıyor. Örneğin İnci Çarşısı'nın zemin katında çanta, kemer, ayakkabı gibi mallar satılıyor. İpek Çarşısı'nda da, ipekli olmayan giysiler alabileceğiniz dükkanlar kadar, elektronik eşyalar satan yerler de var. Ama yukarı katlara çıkıldıkça satış yerlerinin büyük ölçüde, çarşılara isimlerini veren malların satıldığı dükkan ya da tezgahlara ayrıldığı görülüyor.
    Chongwen semtinde yer alan İnci Çarşısı gibi, Chaoyang semtindeki İpek Çarşısı da, açık olduğu saatler boyunca kente kısa süreliğine gelmiş yabancılarla tıklım tıklım dolu. Yine Chaoyang'da bulunan Yashow Çarşısı da gün boyu otobüsler dolusu turistin geldiği bir mekan. Fakat burayı daha çok ünlü giysi markalarının kaliteli taklitlerini almak isteyen yabancı turistler tercih ediyor. Bütün bu çarşılar, bizim tarihi kentlerimizde bulunan kapalıçarşılar gibi eski mekanlar, ya da cadde boyunca sıralanmış küçük dükkanların oluşturduğu geleneksel alış-veriş yerleri değil. Buraları bir tür modern iş hanları gibi düşünmek gerek. Büyük ve modern binalarda kurulmuş bu çarşılarda yan yana sıralanmış dükkan ya da tezgah diyebileceğimiz küçük satış yerleri var.
    İpek Çarşısı ve İnci Çarşısı'nda üst katlara çıkıldıkça fiyatlar da yükseliyor. En üst kata çıkıldığında artık özel üretim ürünlerinin sunulduğu mağazalar var. Evet, bu satış yerlerine "dükkan" değil, "mağaza" denmeli. Çünkü kapladıkları alan aşağı katlardaki benzerlerine göre çok daha büyük. Tek fark kapladıkları alanda değil, satıcıların müşterilerine davranışları ve fiyatları da hayli değişik. Alt kattaki satıcılar siz önlerinden geçerken neredeyse üzerinize uğrayıp, hatta zaman zaman kolunuzdan çekerek "Şunu alın, bunu alın" diyor. Göz ucuyla bakacak olursanız hemen bir pazarlık süreci başlıyor. Ama yukarı katlardaki mağazalara siz kendi ayağınızla giriyorsunuz. İçeri girince saygılı bir satış görevlisi yanınıza yaklaşıp buyur ediyor. İlgilendiğiniz malı söyleyince rahatça inceleyebileceğiniz şekilde önünüze getiriyorlar. Fiyatlar aşağı katlara göre epey yüksek olduğundan pazarlık marjı da dar.
    "Pazarlık" demişken, bunun nasıl yapıldığını da anlatmak gerek. "Pazarlığın nesi anlatılır? Pazarlık pazarlıktır!" denmemeli. Buralardaki pazarlık çok özgül. Türkiye'de perakende satış yerlerinde giderek ortadan kalkıyor, ama kaldığı kadarıyla bir pazarlık nasıl olur? Satıcı 25 lira dediyse, pazarlıkla çok çok 20 liraya düşer. Fakat bu çarşılarda başlangıç fiyatı ile nihai fiyat arasında astronomik farklar var. Diyelim ki, bir mala baktınız ve beğendiğinizi belli ederek fiyat sordunuz. Satıcı, örneğin 800 yuan dedi. Bu rakamın fiyatla bir ilgisi olduğu düşünülmemeli, sadece müzakere süreci için bir başlangıç noktası olarak alınmalı. Neden "işlem" değil de "müzakere süreci" dediğim birazdan anlaşılacaktır. Ben ilk zamanlar bunu kavrayamadığımdan, "Pazarlıkla inilse inilse ancak bunun yüzde 10'u, yüzde 20'si kadar daha ucuza alınabilir, ama bu fiyatın yüzde 20 ucuzu bile çok yüksek" deyip içimden kızarak yürüyüp gidiyor, satıcının arkamdan seslenmesine de aldırış etmiyordum.  Ama tanıdıklarımın uyarması ve "pazarlık süreci" hakkında bilimsel olduğu dahi iddia edilebilecek kimi teorilere dayalı aydınlatıcı bilgiler vermesiyle durumun böyle olmadığını anladım.
    Kısmen kendi gözlelerimle de doğrulayabileceğim bazı bilgilere göre, pazarlık denen bu özel mücadele biçimi şöyle özetlenebilir: Pazarlık, alıcı ile satıcı arasında bir tür psikolojik savaştır. Bu konularda uzmanlaşmış olan ve geliştirdiği pazarlık teorileriyle bu sahada bir üstad kabul edilmesi gereken Mısırlı dostum Ahmed Ebu Zeit'in söylediğine göre, satıcının bildirdiği fiyatı kabul etmeyen alıcı ilk aşamada herhangi bir karşı fiyat ortaya atmaktan çok, belirli davranışlar sergilemeye öncelik vermeliymiş. Pazarlık sürecinin bir tür peşrevi sayılabilecek olan bu evrede alıcı, malla aslında çok da fazla ilgilenmediği ve almaktan her an vazgeçebileceği izlenimi vermeyi amaçlayan tavırlar ortaya koymalıymış. Bir başka hamle de malda kusurlar bulmakmış. Alıcı peşrevde başarılı olursa elenselere geçip ilk hamlesini yapabilirmiş. İlk hamle satıcının söylediği fiyatın yirmide biri kadar bir miktarın telaffuz edilmesiyle yapılıyor. Tabii bu hamlenin satıcıda yarattığı değişmez tepki, isyana benzer bir itiraz hareketi oluyor. Bu isyan karşısında istifinizi bozmayacaksınız. Önerilen ideal davranış biçimi, ilgisiz davranıyor gibi yapmaya devam etmek. "Pazarlıkta Ebu Zeyt Modeli"ne göre, bu noktada satıcının sizden fiyatı yükseltmenizi istemesi beklenmeli. Deneyimli pazarlık rehberimiz, bu aşamada fazla acele etmeyerek, belki yukarı doğru çok az bir fiyat ayarlaması yapmanızın uygun olabileceğini söylüyor. Böylece satıcıya esnek davranabileceğinizi sezdirmiş oluyormuşsunuz. Tabii satıcı, bu küçük tavizinizi kabul etmeyecek. Sizi daha büyük tavizler vermeye teşvik etmek için o da bir miktar daha indirim yapacak. Ebu Zeyt bu aşamada çeşitli taktikler uygulanabileceğini söylüyor. Ama önemli olan satıcının psikolojik yapısını doğru tahlil edebilmekmiş. Ayaküstü ve alelacele nasıl bir psiko-analiz yöntemi izlediğini tam anlatmadı, ama satıcıların davranışları belli modeller halinde gruplanabilirmiş. Kimi satıcılar "bir adım geri, iki adım ileri" veya "bir adım ileri, iki adım geri" gibi yürüyüş modelleriyle açıklanabilecek bir yöntem izlerken, kimileri alış-verişi satıcıyla alıcı arasında bir tür tango olarak görürmüş. Tangonun özellikle kadınlar tarafından pek çekici bir dans türü olarak görüldüğünü duymuştum, alış-veriş de kadınlar için son derece arzulanan bir etkinlik türü. Tango ile alış-veriş arasındaki bağlantıyı "Ebu Zeyt Teorisi" sayesinde nihayet kavrar gibi olduğumu sanırken, pazarlık rehberim bu aşamada gerekirse malı bırakıp satıcının yanından ayrılır gibi hareketler de yapabileceğime dikkat çekiyor. Tangoda da buna benzer figürler var. Erkek kadını iter gibi yapıp, sonra zarif bir hareketle kendine çekiyor. Demek ki, satıcıyı da bırakır gibi yaptıktan sonra, bunu bir kavuşma figürünün izlemesi gerekiyor. Ebu Zeyt "Doğru" diyor. Nitekim birazdan satıcının çağrısıyla geri dönüp kavuşma aşaması da tamamlanmış olacakmış. Bu aşamada herkes eteğindeki taşı dökmeli, birden bire olmasa ve kademeler halinde yapılsa da artık hem alıcı hem satıcı kabul edebilecekleri son fiyatı sonunda karşılıklı olarak deklare etmeliymiş. Ben bunları böyle bir çırpıda anlatıyorum, ama aslında bu noktaya gelınceye kadar bir hayli zaman geçmiş oluyor. Diyelim ki, fiyatta anlaşır gibi oldunuz son çekişme ayinlerini de eda edip tamamlayarak sonunda malı aldınız. Ama yine de içinizde bir kuşku hep kalacak. Acaba sinirleriniz daha sağlam olsaydı ve ritüellere devam edebilseydiniz, fiyatı biraz daha indirebilir miydiniz? Açılış fiyatı ile nihai fiyat arasındaki fark ne kadar büyük olursa olsun, bu kuşku içinizi hep kemireceği için en iyisi parayı verip malı aldıktan sonra satıcının yüzüne hiç bakmamakmış. Çünkü yüzüne baktığınızda her zaman, satıcının gözlerinde bir an kurnazca bir ışığın yanıp söndüğünü muhakkak görürmüşsünüz. 800 yuanlık malı 80 yuana aldığınıza sevinirken, sevincinizin kursağınızda kalmaması için gözünüz gibi kulağınızı da kapatmanız gerekiyormuş. Çünkü satıcının yüzüne bakmasanız bile, kıs kıs güldüğünü duyabilirmişsiniz. Hatta kimi zaman bu gülme sesi, volümü ve yankısı yükselerek eve kadar size eşlik edebilirmiş.
    Ben Ebu Zeyt Teorisi'nin biraz abartılı olduğu kanısındayım. Mısırlı dostum yarım yamalak Arapça bilgimi takdir ettiğini göstermek amacıyla itirazını kendi dilininde yaparak "Vallahi lâ mubalaga" dedi. Tamam, şu kadarını ben de kabul ediyorum: Pazarlık, alıcı ile satıcı arasında uzun ve yorucu bir süreç. Sinirleriniz çok sağlam değilse, bu çarşılara gitmek için cüzdanınızın kabarık olması gerekir. Çünkü sonucu her ne kadar ödüllendirici de olsa, bu kahırlı sürecin meşakketlerine katlanmak istemiyorsanız, satıcı açılış fiyatının yarısına inince istediği parayı verip kurtulmak tek çare. Tabii, bir kurtuluş yolu da pazarlığı benim gibi ciddi bir iş gibi görmek yerine, Ahmed Ebu Zeyd gibi zevkli bir oyun, eğlenceli bir hobi olarak görmek. O zaman alış-veriş stres kaynağı olmak yerine gevşemenizi sağlayan bir etkinliğe dönüşüyormuş. "Kimi bilimadamları alış-veriş sırasında kadınların beyinlerinde serotonin hormonu salgılandığını, bu yüzden alış-verişte mutlu olduklarını söylüyor" diye malumatfüruşluk edince, Ebu Zeyt, kallavi Kahire Arapçasıyla bir "Fesuphanallah" çekti ve kendi dilinde birşeyler söyledi.
    Ebu Zeyt bu pazarlık teorilerini Kahire çarşılarında edindiği deneyimleri titizlikle irdeleyerek geliştirmiş olabilir, ama İpek Çarşısı ve İnci Çarşısı pazarlığın olağan bir uygulama  olmadığı Batı ülkelerinden gelen yabancılarla dolu. Gördüğüm kadarıyla pazarlıktan zevk de alıyorlar. Çoğunun pazarlık sırasında gevrek gevrek gülerek eğlendiğini kendi gözlerimle gördüm. Hatta, eğer kimi gözlemlerime dayanarak çakardığım sonuçlar beni yanıltmıyorsa, buraya sırf pazarlık zevkini yaşamak için gelenler bile var. Dahası, Batılı turistlerin çoğu Ebu Zeyt Teorisi'ni bilerek hareket ediyor. Pazarlığın belli bir yerinde Tango Modeli'ne göre davranıp malı bırakıyor ve birkaç adım attıktan sonra satıcının çağrısıyla tekrar onun kollarına atılıyor. Pazarlıkla ucuz mal almayı beceremesem de, ucuz benzetmeler yapmaktan yana bir sıkıntım yok: Paris'te Son Tango çoktan bitmiş olabilir, ama Beijing'de Ebedi Tango hiç bitmeyecek...
    Şaka bir yana, günlüğün bu bölümünü, Beijing çarşılarının bana düşündürdüğünü özetleyerek sonuçlandıracak olursam şunları söylemek isterim: Köklü bir uygarlığa sahip bu topraklarda ticari ustalık ipek yetiştiriciliğinden de eski olmalı. Çin ticaret adamlarının dehasını bugun bütün dünya görüyor. Bizim İpek Çarşısı ve İnci Çarşısı gibi kısıtlı mekanlarda tanık olduğumuz ticari zeka, artık sadece dünyayı giydiren bir etkinlik olmaktan çoktan çıktı. Merkezi planlamanın da desteğiyle, Çin girişimciliği her alanda dünya çapında bir güç haline geldi. Beijing çarşılarını ziyaret etmek kuşkusuz makro dünya ekonomisinde Çin'in oynadığı rol hakkında herhangi bir fikir edinmenizi sağlamaz, ama mikro planda Beijing'in değişik yüzlerinden birini tanımak için buraları muhakkak görülmeli.
© Copyright by www.cri.cn, 2007