Veda ederken...

    2008-03-12 17:03:33                cri

    Yaklaşık yedi aydır, Çin'le ilgili gözlemlerimi sizlerle paylaşıyorum. Bu kısa zaman aralığında bir Türk öğrencinin gözüyle Çin'in, daha doğrusu Beijing'in, nasıl göründüğünü anlamanıza yardımcı olmaya çalıştım.

    Gözlemlerim belki sizi şaşırttı, belki biraz hayal kırıklığına uğrattı, belki Çin'e duyduğunuz ilgiyi daha da arttırdı, belki de sizin bildiğiniz, duyduğunuz, izlediğiniz Çin'le örtüştü. Tüm bunlar bir yana, ben bu programımız sayesinde, Türkiye ile Çin arasındaki mesafenin, yani kafalardaki mesafenin, bir arpa boyu dahi olsa azaldığına inanıyorum. Çünkü biliyorum, kilometrelerce mesafe katedilip, dünyanın bir ucundan diğer ucuna kolaylıkla varılabilir çağımızda, ama ya kafalardaki mesafeler...Aşılabilir mi kolayca? Ne kadar zamanda aşılabilir? Ne ölçüde ortadan kaldırılabilir? İşte amacımız da bu değil mi zaten, yani bu sorulara en kısa zamanda en doğru cevabı verebilmek, yani kafalardaki soru işaretlerini noktaya dönüştürebilmek...

    "Çin, o uzak diyar..." diye başladığım ilk programımızda, Türkiye'deyken gidilmesi imkansız gibi görünen Çin'e gitmeye nasıl karar verdiğimi, Çin'deki ilk izlenimlerimi anlatmaya çalışmıştım.

    Sonra, Çin'de öğrenci olmaya değindim, üniversiteler hakkında bilgilendirmeye çalıştım sizleri. Üniversite yaşantısını, tanık olduğum ölçüde aktarmaya çalıştım sizlere. Türkiye'deki üniversitelerle kıyaslamaya çalıştım, Beijing'in üniversitelerini. Çin'in en büyük ve en önemli iki üniversitesi olan BeiDa ve QingHua üniversitelerinden de söz etmeyi ihmal etmedim.

    Bir başka programımızda, Çince karekterlerin ruhunu anlamanıza yardımcı olmaya çalıştım. Bu karekterlerin göründüğü kadar korkutucu olmadığını; eğer onlarla gerektiği ölçüde iyi savaşılırsa, sırtımızın yere gelmeyeceğini ve her biri üzerinde özenle durulması gerektiğini söylemiştim.

    Bir başka programımızdaysa, Beijing parklarını tanıtmaya çalıştım ve bu parklardaki etkinliklerden kısaca bahsettim. Beijing'in parklarını gezerken duyduğum mutluluğu paylaştım sizlerle. Özellikle mahalle parklarının, Çinlilerin yaşamındaki vazgeçilmez yerini vurgulamaya çalıştım. Parkların havasını solumanızı istedim, her ne kadar mümkün olmasa da...

    Ya bisikletler!.. Bisikletin, Çinlilerin yaşamındaki yerine değinmeden olur muydu hiç! Özellikle, bisiklet sahibi olduktan sonra "Beijing Bisikleti"nin önemini daha iyi anladım. Bu koca şehirdeki mesafeler, bisikletli yaşama geçer geçmez, görece de olsa kısalıverdi. Henüz bisiklet sahibi olmayan Çinliler de var elbet. Ama onlar, ya araba sahibi, ya bisiklet kullanamayacak durumdaki Çinliler ya da bisikletin önemini henüz kavrayamamış olanlar. Bir sözü hatırlatmak isterim sizlere : "Bisikleti çalınmayan kişi Pekinli olamaz". Ne yazık ki, ben henüz Pekinli olamadım ama, acelesi yok bisikletimden memnunum hala...

    Bir yabancının en çabuk alışmak zorunda olduğu şey, elbette bulunduğu ülkeye özgü yemekler. Damak tadlarımız çok farklı da olsa, Çin yemeklerine alışmakta fazla zorluk çekmediğimi nedenleriyle açıklamaya çalışmıştım sizlere, önceki programlarımızın birinde. Çin'de yemek deyince, aklınıza sekiz ana mutfak, yerel tadlar ve dünya mutfakları gelmeli. Durum böyle olunca, herkesin kendi damak tadına uygun lezzeti bulması epey kolay oluyor. Yaklaşık bir buçuk yıldır Beijing'de yaşıyorum. Çin yemeklerine hemen hemen alıştım. Bugüne kadar, Çin mutfağının yüzde onunu bile tadabilmiş değilim belki ama, yine de Çin mutfağına ilişkin genel kanımı üç kelimeyle özetleyebilirim : Ucuz, zengin ve lezzetli.

    Daha nelerden mi söz etmiştim, bir düşüneyim... Evet, mesala Çinli kadınlardan. Her yerde, her şartta erkeklerle omuz omuza yaşamaya gayret eden, özgür Çinli kadınlardan... Olimpiyat şehri Beijing'den de söz etmiştim. Olimpiyat şiarının yeni baştan yarattığı bir şehir olma yolunda, çekiç seslerinin ritminde hızla gelişen Beijing'den... Çin'in uzay çalışmaları hakkında da bilgiler vermiş, bir kaç ay önce fırlatılan Ay Keşif Uydusu : Chang'e-1'in tüm ülkede yarattığı büyük çoşkuyu aktarmaya çalışmıştım. Programımıza reklam almayı da ihmal etmemiş, tüm dünyayı kuşatan reklamların Çin'e yansımalarını ve Çinlilerin reklam anlayışlarından bahsetmeyi de gerekli görmüş, hazır derslere de ara vermişken, "10 dakika ara..."yı siz sevgili dinleyicilerimize çok görmemiştim.

    Ve bayramlar... Bahar Bayramı'nın tüm güzelliklerini, havai fişek çılgınlığını, bayram panayırlarını, televizyonlardaki bayram özel programlarını, bende bıraktığı etkiler ölçüsünde paylaştım siz değerli dinleyicilerimizle.

    Evet, yaşam akışını sürdürüyor. Beijing'deki öğrencilik yaşantım, kaldığı yerden devam ediyor. Yeni dönem derslerim tüm hızıyla başladı. Yeni dönemde, yeni bir üniversite, yeni öğretmenler, yeni arkadaşlıklar, yeni deneyimler ve tabi her şeyden önemlisi, yeni başarılar beni bekliyor.

    Şimdi, Çince'yi kökünden sökme zamanı. En çok ihtiyacım olan şey zaman, gerisi ayrıntıdan ibaret. Artık orta düzeye yükselmiş bir öğrenci olarak, sadece Çince'yle meşgul olmam gerektiğinden, sizlere bu programımızla veda ediyorum.

    Bu yıl, olimpiyat yılı. Olimpiyat yılında biz öğrencilere düşen en büyük görev, Çince Seviye Tespit sınavına, yani kısa adıyla HSK'ye, var gücümüzle hazırlanmak. Bu sınav, dünya genelinde geçerliliği olan tek Çince Seviye Tespit sınavı olduğundan, önemi her geçen gün artıyor.

    Çince'de, kalıplaşmış, halka malolmuş, atasözleri diyebeleceğimiz söz gruplarının hepsi, dört kelimeden, yani dört Çince karakterden oluşur. Çinli öğretmenlerimizin, Çincemizin hızlı bir şekilde gelişmesi için, biz öğrencilere sık sık söyledikleri bir dört kelime var ki, bence atasözü kadar etkili :

    DİNLE KONUŞ OKU YAZ

    Aydınlık yarınlarda tekrar buluşmak ümidiyle, sağlıcakla kalın...

Ulaş Özer

© Copyright by www.cri.cn, 2007