Önceleri algıda seçililik sanmıştım ama durum hiç de öyle değilmiş! Dünya küçük derlerdi de inamazdım. Türkler akın akın Çin'e geliyor, nereye gitsem en az bir Türkle karşılaşıyorum. Zamanla anlayacaktım, bu durumun sadece Türkler için geçerli olmadığını. Koreliler, Amerikalılar, Afrikalılar, Avrupalılar, Orta ve Batı Asyalılar, Çin'in diğer komşu ülkelerinden gelenler... Dünya Çin'e akıyor, Çin'de yeni bir dünya kuruluyor.
Olimpiyatlara geri sayım tabelasına her gün bakmayı alışkanlık haline getirdim. İlk geldiğim günlerde ne uzak görünmüştü Olimpiyatların düzenleneceği gün. Ya şimdi! Kaç gün kaldı? Tamı tamına 275 gün. Geri sayım devam ediyor, Beijinglilerle geri sayıma devam. 2008 Beijing Olimpiyat oyunları şiarı anlamlı, anlamlı olduğu kadar da düşündürücü : "Bir Dünya Bir Rüya" Evet, belkide bu bir dünya, bir rüya kadar yakındır, neden olmasın!
Sınıf arkadaşım Emrah'la aynı liseden mezunuz, aynı havuzda yüzücülük yapmışız, aynı şehirde aynı havayı solumuşuz. Zafer, Kayseri Erciyes Üniversitesi Çin Dili ve Edebiyatı mezunu, onunla aynı kışlada vatani görevimizi ifa etmişiz. Çok değerli Afife ablamız, azmin ve iradenin simgesi; Ankara Üniversitesi Sinoloji bölümünden mezun olduktan sonra kalkıp buralara kadar gelmiş; bizim komşumuz, aslan gibi iki oğul yetiştirmiş; tez konusu Çin Mutfağı. Beijing'e geldikten sonra tanıştığımız, şimdi aynı evi paylaştığımız Ali Can'ın çocukluğu, yaz tatillerimizi ailecek geçirdiğimiz Mersin şehrimizin muz bahçesi şirin Anamur ilçesinde geçmiş; kardeşimle orada tanışmışlar, ailelerimiz orada kaynaşmışlar.
Yarınlar daha nelere gebe bilinmez ama bu kadarı bile oldukça şaşırtıcı, heyecan verici. Geleceğe ilişkin planlarımız farklı farklı da olsa, hepimiz hayatımızın Çin kavşağında, Çinceyi öğrenmek, Çin'i daha yakından tanımak için buluştuk. Dünyaya farklı gözlerle de baksak, hepimizin gözbebeğine yansıyan gerçek aynı : Çin'de yeni bir dünya kuruluyor. Ve hepimizin yüreği tek bir amaç için çarpıyor : Türkiyemiz eninde sonunda, Avrasya coğrafyasında hakettiği onurlu yeri alacak.
Cumhuriyetimizin 84. kuruluş yıldönümünü kutladığımız 29 Ekim günü, Beijing Geleneksel El Sanatları müzesinin bahçesinde, türkülerimizin ezgisi eşliğinde, yemeklerimizin tadı damağımızda... Beijing'in sert soğuna karşı, kimilerimiz lezzetli Çin şaraplarıyla kimilerimiz Türk rakısıyla içini ısıtırken, geleneksel el sanatları sergisini gezip bol bol fotoğraf çekmek geceye ayrı bir anlam kattı.
Geçen yılki 29 Ekim kutlamalarına katıldığımda, Çin'e geleli iki ayı geçmişti. Elçilik binamızı, daha önce oraya giden arkadaşlarımız sayesinde rahatça bulmuştuk. Beijing'in Sanlitun semtinde yer alan elçiliğimize daha sonra çeşitli vesilelerle tekrar tekrar gitmiştim.
Sanlitun, tüm elçiliklerin bir arada bulunduğu, bundan dolayı çok sayıda yabancının ikamet ettiği, ünlü barlar sokağıyla da tanınan, Ankara'daki Kavaklıdere semti benzeri bir yerleşim.
İlk iki ayım, biraz sıkıntılı geçmiş de olsa, yeni yerlerin keşfi, yeni arkadaşlıkların başlangıcı ve Çince öğrenmenin tatlı heyecanı sayesinde güzel anılara dönüştü. Bu ilk iki ay Çince çok kolay görünmüştü gözüme. Çin'e gelmeden önce, bir kaç ay Çince özel ders almış olmamında etkisiyle, hiç zorlanmadan iki aylık Çince öğrenimimi geride bırakmıştım.
O zamanlar okulumda, yabancı öğrenci sayısı yedi bin sınırını aşmamıştı. Türk öğrencilerin sayısı yaklaşık otuz kadardı. Bizden sonra en çok göze çarpanlar Avrupalılardı ve onları Afrikalılar izliyordu. Zamanla kasketli uzak doğulular dikkatimi çekmeye başladı. Sonradan öğrenecektim onların Koreli olduğunu. Milli bir sembol gibi taktıkları kasketlerini kullanmadıkları gün sayılıdır. Koreli öğrencilerin sayısını öğrendiğimde, şaşkınlığımı gizleyememiştim. Yaklaşık iki bin civarında Koreli öğrenci! Ama ne çok! Neden bu kadar çok Koreli öğrencinin Çince öğrenmek için Çin'e geldiğini merak ede dururken, Koreli akınının öğrencilerle sınırlı kalmadığını, çevremi daha iyi tanımaya başladıkça daha iyi anlayacaktım. Çin'de "Kore Cumhuriyeti"ni de tanımak oldukça şaşırtıcı bir deneyim oldu benim için. Kendilerine ait restoranlar, marketler, barlar, kurs binaları...
Şimdi Korelilerle aynı dersliklerde ders görüyoruz, aynı restoranlarda yemek yiyoruz, aynı barda eğleniyoruz, aynı takımda maç yapıyoruz, birbirimize kulak misafiri oluyoruz... Peki birbirimizi ne kadar tanıyoruz? Biz onlar hakkında ne biliyoruz, onlar bizim hakkımızda ne biliyor? Evet, 1950'de talihsiz Kuzey-Güney Kore savaşı başladığında, askerlerimiz Güney Korenin safında savaşmış, onların iç savaşında dokuz yüzden fazla şehit vermişti. Bu tarihi gerçeği çoğu Koreli öğrenci bilmez ama bizim unutmamıza imkan yok. O savaşta Güney'in yanında yer alan BM kapsamındaki askeri güç içinde, on beş ülkenin askerleri yer alıyordu; Kuzey'in yanındaysa Mao Zedong önderliğinde, Kore Savaşından bir yıl önce kurulmuş genç, dinamik Çin Halk Cumhuriyeti'nin Kızıl Ordusu. Savaşın sona erdiği günden bu güne tam 54 yıl geride kaldı. Köprünün altından çok sular aktı. Çin tüm halklara kucak açtı. En hızlı gelişmekte olan ülke olarak Çin, dünya ekonomisinde söz sahibi olamaya başladı; dünyanın istihdam sorununa umut olurken, diğer gelişmekte olan ülkelere de güç verdi. Dünyadaki güç dengeleri değişmeye başlıyor. Dünya tersine dönüyor. Dünyada Çince öğrenmek isteyenlerin sayısı çığ gibi büyüyor.
Koreli öğrenciler bizi aslında en çok, 2002 Kore/Japonya Dünya Kupasından tanıyor. O Dünya Kupasında aldığımız üçüncülük başarısı, Güney Kore'yi 3-2 malup ettiğimiz üçüncülük maçının ardından gelmişti.
Çince düzeyim ilerledikçe, Korelileri daha yakından tanıyacağım bir gerçek. Çünkü üst sınıflara yükseldikçe, Koreli ve Japon öğrencilerin sayısı artıyor. Yani Çince sınıfının düzeyi yükseldikçe, diğer milletlerden öğrenciler hazan yaprakları gibi dökülmeye başlıyor. Örneğin, bizim on kişilik sınıfımızın yarısı Koreli öğrencilerden oluşuyor. Bu yıl öğrenim görmeye başladığım bu yeni okulumda kayıtlı yaklaşık yetmiş civarındaki yabancı öğrencinin üçte ikisini Koreli öğrenciler oluşturuyor.
Koreli öğrenciler, Uzak Asya'nın milliyetleri içinde gerçekten çok farklı özelliklere sahipler. Kışın bile terlikle dolaşıyor olmaları, etkinliklerini gruplar halinde sürdürmeleri, aksesuarlara düşkünlükleri, modayı yakından takip etmeleri, konuşurken bazı kelimeleri uzatarak kullanmaları ve ünlemlere olan düşkünlükleri, damak tadları... Mutfaklarındaki çok ünlü tadlardan biri, bizim damak tadımıza uygun, turşuya çok benzeyen Kimçi. Onların deyişine göre, "Kimçi"yi bilmeyen Korelileri bilemez. Onların kullandıkları en dikkat çekiçi aksesuarların başında kasket geldiğinden, onlara "Maozi Zu" demeyi uygun buldum.
Maozi, kasket, şapka demek; Zu ise milliyet. Min, halk demek; Minzu ise millet, ulus anlamlarına karşılık geliyor.
Dünyanın dört bir yanından gelen insanlara ve kültürlere ev sahipliği yapan Çin'in, ahenkli bir dünyanın kurulmasında üstlendiği önder rolle, insanlığa büyük bir hizzetmette bulunduğu kanısındayım. Kanım odur ki, Çin uzun vadede bunu başaracak. 56 milliyetli ve kültürlü bir toplumun uyum içinde yaşamasını sağlayan Çin, ilk sınavını başarıyla verdi zaten.
Halklar hep kardeşti, bundan sonra da hep kardeş kalacak, tüm savaşlara rağmen...
Gelecek programda tekrar buluşmak ümidiyle, hoşça kalın, sağlıcakla kalın...
Ulaş Özer