Birlikte çalıştığım kişilerin yarısı mutsuz mu?
Araştırmaya göre, sağlık ve mutluluk ilişkisine bakınca, sonuçlar olumlu. Mutluluk ve gelir arasında doğrudan bir ilişki olmadığına yer verilen araştırmada, eğitimin de mutluluğu doğrudan etkilemediği ifade ediliyor.
Profesör Wo Jianzhong, insanların mutluluğunu arttırmak için, hükümetin, halkın yaşam koşullarını ve ekonomiyi geliştirmesi; çalışma şartları ve sağlık hizmetlerinin seviyesini yükseltmesi ve iş imkânlarını çoğaltması gerektiğini söylüyor. Profesör Wo, aynı zamanda, vatandaşların iyimserliklerini ve akıl sağlıklarını muhafaza etmeleri, iyimserlik aşılayan kitaplar okumaları ve daha çok arkadaş edinmeleri gerektiğini belirtiyor.
Araştırmaya bakınca, ofisimdeki arkadaşlarıma, hatta aynı binada çalıştığım Çinli arkadaşlarıma bu gözle bakmaktan kendimi alamadım. Ankette söylediğine göre, birlikte çalıştığım kişilerin yarısı mutsuz! Aynı katta, farklı ofislerde 150 kişi çalışıyorsa örneğin, demek ki bunlardan 80'i mutsuz. Anketi ciddiye alırsak eğer, göz ardı edilecek bir sayı değil.
Beijinglilerin mutsuzluğuna inanmayan yazar
Araştırmayla ilgili haberin ardından, bu konuyla ilgili bir de köşe yazısı okudum ve orada da Beijinglilere "ayağa kalkmaları", yahut Türkçede söylemeyi sevdiğimiz şekliyle "silkinip kendilerine gelmeleri" tavsiye ediliyordu.
Gerekçe ise, Beijing'de olmak yerine, İngiltere'de olabilirlermiş; televizyonları başında Olimpiyat oyunlarını izleyebilir, karşılaşmalar için bilet alamaz, alsalar bile kalabalığı kaldıramayan toplu taşıma sistemi nedeniyle müsabakalara gidemezlermiş. Ya Yunanistan'a gelince; bir zamanın gurur verici Yunan medeniyetinin topraklarında, Atina'da, 18-25 yaş arası kişilerin yarıdan çoğu işsizmiş.
Yazar, bu yüzden Beijinglilerin neden mutsuz olduklarını anlayamamış…
Yazar, ankete katılan 20'li yaştaki Beijingli gençlerin cesurca bir tutum takınarak, kendilerine güveniyor gibi konuştuklarını söylüyor. Yani, 20'li yaşların çok travmatik olduğunu, o yaşlarda ilişkilerinizi ve kariyerinizi şekillendirmenin çok zorlu olduğunu söylüyor. Bu güvenin ise aslında gençliğin kibrinden kaynaklandığı, yazarın bir diğer iddiası.
Yazar, yaşlandıkça mutsuzluğun artması konusunda da, Beijing'deki parklarda rastladığı manzaralara dikkat çekiyor, Parklarda şarkı söyleyen, dans eden, tai chi yapan, kart oynayan yaşlılar mı mutsuz diye soruyor...
Beijing'de şehir içi ulaşım inanılmaz ucuz ve şehrin her yanına metroyla 2 yuana, otobüsle de -kartınız varsa eğer- 1,4 yuana gidebiliyorsunuz, diyor yazar. Memleketi Glasgow'da metro bileti 12 yuan imiş, Londra metrosuna biniş ise 43 yuan imiş.
Hem araştırmanın hem de yazının yüzeyselliği
Gayet tabii ki, çok kişisel vurguların olduğu bir yazıydı. Bundan öte, tüm değerlendirmeler çok yüzeyseldi. Ben Glasgow'da dışarıda yemeği pahalı yiyorum, fakat Beijing'de ucuza, gibi… Tabii araştırmanın kendisi de böyle.
Modern hayatta, belki mutluluk diye aranılan şey, böyle sabun köpüğü, yalnızca görmeye ve -daha ötesi- göstermeye dayalı sözde ihtiyaçlarla karşılanabiliyor. Bu yüzeysel yaklaşımların üzerinde pek de durmamak gerekiyor belki de. Mutluluk algısı, maneviyatın tamamen yok sayıldığı bir noktaya konduğunda, söylenecek pek söz kalmıyor.
Şunlar da sorulabilir: Yaş arttıkça, mutluluk algısı değişiyor olamaz mı; yahut, insanlar yaşlandıkça hislerini ve fikirlerini lafı dolandırmadan ve kimseden çekinmeden söylüyor olamazlar mı? Yaşlanınca, doğruyu söylemenin yanı sıra, doğruyu daha açık görmek mümkün olamaz mı?
Ya da, köşe yazısındaki, dışarıda ucuza yemek veya toplu taşıma araçlarına ucuza binmek gibi hatırlatmalarda; en basitinden, fiyat seviyesi değil de, alım gücü gerçeği göz önüne alınarak bir mukayese yapılması bir yana, bunun hiç mi kültürel bir geri planı yok, diye insan düşünmez mi?
Mutluluğu ölçmek mümkün mü?
Tamam, mutluluk ve mutsuzluk nedir diye sormaya başladığımızda, işin içinden çıkamayız ve bu tür anketlerin, laf olsun için değilse bile, derine inebilecek bir mahiyet taşıyamayacağını biliyoruz.
Yine de, bu olan bitende hiç mi maneviyatın etkisi yok? Kültürün ve özellikle hem kişisel hem de toplumsal anlamda inancın, yani dinin, mutlulukta, daha doğrusu mutluluk algısında hiç mi payı yok?
Son olarak, Beijinglilerin yüzlerine bakarak ne anlayabilirim acaba, diye düşündüm kendi kendime... Birçok gülen yüz, birçok da gölgesiyle kavgaya hazırmışçasına asık surat... Yüzler, maalesef zihnimdeki belirsizliği kaldırmak yerine, mutluluğun ölçülemezliğine olan inancımı kuvvetlendirmiş oldu. Mutluluktan ne zaman bahis açılsa, Adorno'nun, anlattıklarıma destek aldığım şu satırları geliyor aklıma: "Hakikat için geçerli olan mutluluk için de geçerlidir: Kişi ona sahip olmaz, onun içinde olur."