Çinli Noel Baba'nın memleketinde
Noel Baba neden Çinli oluyor?
Türkiye'de Erzurum'un soğuğu ünlüdür. Evliya Çelebi Seyahatname'sinde, Erzurum'da kedilerin damdan dama atlarken donduğunu yazmış. Bunu bir abartma sayanlar Beijicun'a gelmeli. Orada kaldığımız gece hava sıcaklığı eksi 47 derece oldu. Bu Cehennemi bir soğuk.
Soğuk cehennemle özdeşleştirilir mi? Hele turistik merkez olarak tanıtılmaya çalışılan bir yer için söylenecek söz mü? Aslında bunu söylerken aklımda Dante'nin ünlü eseri İlahi Komedya'daki cehennem var. Orada dibe inildikçe hava soğur ve dayanılmaz bir hal alır. Ama buradaki tesisler böylesi bir havada bile kış turistlerine rahatlık sağlayacak şekilde planlanıyor. Sonuçta, pazarlanacak olan iklim. O iklime uygun tesisler olmalı ki, turist gelsin…
Beijicun'dan arabayla Mohe'ya, oradan da uçakla Harbin'e geldik. Harbin Beijicun'a göre sıcak sayılır. Termometre sadece eski 20'yi gösteriyor. Eksi 20 insana sıcak gelir mi? 27 derecelik bir farkla hissediliyorsa gelirmiş! Bunu yeni öğrendim.
Harbin'e gideceğimi öğrendiğim zaman kentin resimlerine bakmış, en çok Zhaolin Parkını sevmiştim. Biz Harbin Uluslararası Buz ve Kar Heykel Festivali'ne yetişemeyeceğiz. Görmek isterdim, ama hakkında bilgi edinmekle yetinmek zorundayım.
Harbin'deki, dünyada bu kategoride yapılan en büyük dört festivalden biriymiş. Diğerleri, Kanada'nın Quebec Şehri Kış Karnavalı, Norveç Kayak Festivali ve Japonya'nın Sapporo Kar Festivali. 1985'ten beri yapılan Harbin festivali her yıl 5 Ocak'ta başlıyor ve bir ay sürüyormuş. Festivale dünyanın çeşitli ülkelerinden pek çok mimar ve heykeltıraş katılıyormuş.
Geçen kış (2010) Disney temalı bir alan varmış. Yine geçen kış, 24 metre yüksekliğinde, dünyanın en büyük buzdan Noel Baba'sını yapmışlar.
Harbin'de buzdan heykellerin sergilendiği başka parklar da var. Kışın buz tuttuğu için üzerinde yürünebilen, ortasında bulunan adacıklara arabalarla gidilebilen Songhua Nehri'nin güneyinde bir şerit gibi uzanan Stalin Parkı var. Parkın ortasındaki yolu çevreleyen buzdan heykeller de güzellikleriyle insanın içini ısıtıyor.
Harbin, Çin'in 10. büyük şehri. Yeni bir şehir diye biliniyor, ama aslında tarihi M.Ö. 2200'lere kadar dayanıyormuş. Eski adı Pinkiang. Heilongjiang eyaletinin haritadaki şekli kuğuya benzediği için, Harbin'e "Kuğunun Kanadındaki İnci" diyorlar. Mimarisindeki Rus ve Avrupa etkisi olduğu için de "Doğu'nun Moskova'sı" ve "Doğu'nun Paris'i" de deniyor.
Harbin 19. yüzyılda küçücük bir köymüş. Rusya'nın Vladivostok şehri ile deniz üssü Port Arthur arasındaki mesafeyi kısaltan Trans-Sibirya Demiryolu'nun uzantısı Doğu Çin Demiryolu'nun yapılmasından sonra, 1898'den itibaren Rus etkisiyle gelişmeye başlamış. 1904-05 Rus-Japon Savaşı'nda Rusların yenilmesiyle bu etki azalmış, ama başkaları gelmiş. ABD, Almanya ve Fransa başta olmak üzere 33 ülkeden birkaç bin kişi buraya yerleşmiş. 16 devlet Harbin'e konsolosluk açmış. Burada uluslararası şirketler ve bankalar kurulmuş.
İstanbul'dan binlerce kilometre uzakta Aya Sofya adını duymak da beni şaşırttı. Burada da bir Aya Sofya Müzesi var. Ruslar 1905 yılında Rus-Japon Savaşı'nda yenilince, yenilen askerlerin moralini yükseltmek için buraya bir kilise yapmışlar. Aya Sofya Kilisesi, 1920 yılında yapılan yenileme ile Doğu'daki en büyük Ortodoks Kilisesi haline gelmiş. Bugün kentin simgelerinden biri sayılıyor ve müze olarak kullanılıyor.
Ekim Devrimi'nden sonra da Bolşevik karşıtı Rus göçmenler buraya yerleşmeye başlamış. Böylece Harbin, Rusya dışındaki en büyük Rus yerleşim yeri olmuş. 1930'ların sonunda da Nazi Almanya'sından kaçan Alman Yahudileri gelip buraya yerleşmişler. Böylece Harbin, daha geçen yüzyıl başında uluslararası nitelikte bir metropol halini almış.
Japonya 2 Eylül 1945'te imzaladığı teslim belgesiyle bölgeyi SSCB'ye bırakmış. Nisan 1946'da Sovyet ordusu çekilmiş ve bölgenin yönetimini Çin Halk Kurtuluş Ordusu'na devretmiş. Rusya ile Çin arasındaki sınırı Amur ya da Heilongjiang Nehri belirliyor. Bugün buraya gelmeden önce bulunduğumuz yer, Rusya topraklarına doğru bir yarımada gibi uzanıyor. Çin'in en kuzey noktası da burası. Bu nokta bir anıtla işaretlenmiş. Karşıda gene Rusya görünüyor.
100 yıldır başına bunca şey gelen Harbin ve çevresinde Noel Baba'nın dolaşması normal sayılmalı. Ama artık Noel Baba da Çinlileşiyor. Giderek Noel Baba'nın sadece buralarda dolaşması değil, buralı olması da doğal sayılacak.
Fenerlerin sıcak olduğu düşünülür; buz ile fener insan zihninde çok ayrı çağrışımlar yapar, bir arada düşünülmesi zordur. Fakat buralarda ateş ve buz bir arada. Harbin'e gideceğimi söylediğim bir yakınım "Buzdan fenerler diyarına gidiyorsun" demişti. Gerçekten de festivalin çıkışı bu buzdan fenerlere dayanıyormuş. Eskiden o bölgede yaşayıp da dışarıda çalışmak zorunda olan köylüler ve nehirlerde balıkçılık yapanlar, buzdan fenerler yaparlarmış. Bir kovaya su doldurup donması için dışarı koyarlarmış. Su tam olarak donmadan kalıbı kovadan çıkarıp, üzerinden bir delik açarak içindeki suyu boşaltırlarmış. Böylece buzdan bir tas halini alan kalıbın ortasına mum dikerek buzdan fenerler yaparlarmış. Rüzgârdan etkilenmediği için çoğu durumda hayat kurtaran bu ışık kaynağı, sonradan bu şehre ün kazandırmış.
Ateş ile buzun birlikteliğinden kristal şehirler doğmuş. Dünyanın dört bir yanından binaların buzdan kopyalarını yapıp, dünyayı bu kristal kente sığdırmışlar. Burada sanat ile doğa birleşmiş. Belki de insanlar o yüzden burada pek üşümüyor. Heykellerdeki incelik ve ışıltı insanın içini ısıtıyor. Festival henüz başlamadı, ama kentte gördüğümüz buzdan heykeller, yüzlerce, binlerce sanat eserinin insanın içini nasıl ısıtabileceği konusunda bir fikir veriyor.
Burada hava soğuk, ama insanların yüreği sıcak.