Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline gelen ve giderek yüksek katma değerli üretim alanlarına yoğunlaşan Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler son yıllarda giderek daha da artıyor.
Özellikle Çin'in Türkiye'deki ekonomik mevcudiyeti, büyük çaplı altyapı ve enerji yatırımları alanlarında kendini gözle görünür oranda hissettiriyor.
Peki, dünya ekonomisinin büyüme motoru olarak görülen ve küresel yönetişim platformlarında ağırlığını arttıran Çin ile proaktif dış politikası ve ekonomik açılımları ile bölgesel bir çekim merkezi olarak dikkat çeken Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler nasıl ilerliyor?
Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Koordinatörü Dr. Altay Atlı ile Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) İstanbul'da Ekonomi Araştırmaları Koordinatörü Doç. Dr. Sadık Ünay'ın birlikte hazırladıkları ve geçtiğimiz hafta yayınladıkları "Küreselleşme Sürecinde Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri" başlıklı raporunda da bu sorunun yanıtını aranıyor.
Raporda, başta karşılıklı ticaret dengesi, doğrudan dış yatırımlar, teknoloji transferi gibi kritik konular olmak üzere Türkiye-Çin ilişkileri pek çok açıdan masaya yatırılıyor.
Raporda, Çin'in ekonomik gelişmesini uzun uzadıya özetleyen Dr. Atlı ve Doç. Dr. Ünay, "Orta ve uzun vadede Çin ekonomisinin büyüklük açısından ABD ekonomisini geride bırakacağına kesin gözüyle bakılmakta" yorumunu anımsatıyor.
Çin'in yıllara göre, ihracat profilini de değerlendiren ikili, "Çin yönetimi, imalat sanayi içerisinde odağını emek yoğun sektörlerden sermaye ve teknoloji yoğun sektörlere kaydırmayı; daha yüksek katma değerli ürünler ihraç etmeyi hedefliyor" diyor.
Ekonominin, Türk-Çin ilişkilerinde tarih boyunca başat bir unsur olageldiğinin belirtildiği raporda, bu ilişkiler siyasi açıdan gel-gitlerle dolu olsa da ticaretin daima iki toplumu bir araya getiren etken olarak ayrıcalıklı yerini koruduğu belirtiliyor.
Dr. Atlı ve Doç. Dr. Ünay, raporlarında, "Gelirleri artan ve tasarruftan tüketime yönelen Çin orta sınıfı, tüm dünyadaki üreticiler için potansiyel bir pazar olacak" öngörüsünde bulunuyorlar.
Raporda, Çin'in halen ikili ticarette Türkiye'nin başlıca ortaklarından birisi olduğu kabul edilirken diğer yandan yatırım ilişkilerinde oldukça gerilerde kaldığı belirtiliyor. Ancak tam bu noktada raporda bir gerçeğe vurgu yapılıyor ve Çinli firmaların üstlendikleri Ankara-İstanbul hızlı tren projesi benzeri projeler anımsatılıyor.
Buradan hareketle raporda, "Çin Ticaret Bakanlığı verilerine göre Türkiye'de toplam 406 milyon dolarlık Çin sermayesi vardır ve bu rakam Çin'in tüm dünyadaki yatırımları içerisinde oldukça küçük bir paya tekabül etmektedir. Ancak bu rakam doğrudan yabancı yatırım tanımına girmeyen büyük ölçekli proje, altyapı ve diğer taahhüt hizmetleriyle birlikte alındığında Çin'in, Türkiye'deki ekonomik varlığının önemli bir seviyeye ulaştığı görülmektedir" tespiti yapılıyor.
Dr. Altay Atlı ve Doç. Dr. Sadık Ünay, "Küreselleşme Sürecinde Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri" başlıklı raporlarında ayrıca "Türkiye ile Çin arasındaki yatırım bağlantıları vasıtasıyla kurulacak olan uzun vadeli ilişkiler, tarafların birbirlerini, kültürlerini, iş yapma şekillerini daha iyi anlamalarına yardımcı olacaktır" diyor.
Raporun,"Sonuç" bölümünde, Türkiye'nin, Çin ile ekonomik ilişkilerini 1990'lı yıllarda büyük ölçüde heba ettiğini, 2000'li yıllarda ise Çin'i yapıcı bir şekilde ele aldığı ve önemli adımlar attığı vurgulanıyor.
Raporun aynı bölümünde, "Geldiğimiz çağda küresel ekonominin başat aktörlerinden birisi haline gelen Çin ile bu şekilde yapıcı, üretken ve uzun vadeli ilişkiler kurmak, bir tercih ya da lüks değil, küresel bir aktör olabilmenin olmazsa olmaz şartıdır. Türkiye'nin bu doğrultuda daha kat etmesi gereken oldukça uzun bir yolu olsa da; doğru yönde ilk adımların atılmış olması ve güçlü bir siyasi iradenin daha sistematik ilişkileri destekliyor olması oldukça sevindiricidir" deniyor.