nisi2
|
Türkler ile Çinliler arasında günlük hayatta pek çok benzerlik var. Yemek sonrası hesap kavgası, bu benzerliklerden sadece biri.
Çin'de bir restoranda yemek yerken, hemen yanınızdaki masada bir gürültü kopar ve insanlar kavga eder gibi birbirlerinin ellerini kollarını tutarlarsa telaşlanmayın; hesabı kimin ödeyeceği tartışmasıdır bu ve kimi zaman hesap defterini kapmak için yemek masasında başlayan mücadele, kasaya kadar bir yumak halinde devam eder.
Hesap kavgası öyle bir vakadır ki, bu işin terminolojisi bile oluşmuştur. Vallahi olmaz, Allah aşkına, ölümü gör, sizin paranız burada geçmez, sen misafirsin gibi sözler bu esnada sıkça sarfedilir. Fiziki müdahale de hat safhadadır. Bazıları abartarak parayı birbilerinin eline tutuşturmaya veya önüne atmaya kalkar. Nezaket gösterisi olarak başlayan süreç, birbirini aşağılamaya dönmüştür ama kimin umrunadır...
Batı'da hesap ödemek için çeşitli usuller var. Alman usulü (Dutch treat) bunlardan biri, yemek bitiminde herkes kendi yediğinin parasını veriyor. İlk bakışta 'adil düzen' gibi görünse de, Çin ve Türk kültürlerinde bu tarz pek samimi değil. Alman usulü, Türk ve Çin kültürlerinde, taraflar arasındaki hukuku ve gönül bağını yok saymak olarak algılanıyor olabilir. Senin paran sana, benim param bana... Sana hiçbir şey borçlu değilim, sen de bana hiçbir şey borçlu değilsin...
Alman usulü, Çin'de ve Türkiye'de gençler arasında uygulansa da, toplumun genelince kabul görebilecek bir usul olduğu söylenemez. Kimin ne yediğinin hesaplanması, hesabı bu kez kimin ödeyeceğinin sıraya bağlanması, ''gönül toplumları''nda kırıcıdır.
'Hesap kavgası' dediğimiz şey özünde alicenaplık göstergesidir. En azından Türkler ve Çinliler böylesi bir cömertlik gösterisi için bu kavgaya tutuştuklarına inanır. Hesap masaya geldiğinde, ödemek için bir girişimde bulunmamak hoş karşılanmıyor ve cimrilik olarak görülüyor. Bu sosyal kodların baskısıyla, aslında hesabı ödeyemeyecek durumda olan ya da ödemek istemeyen birisi de hesap kavgasına dahil oluyor. Diğerleri kadar atak olmasa bile hesap defterinin bir ucundan tutmaya çalışıyor. Bazıları için burada amaç, deftere dokunmak suretiyle cimri olmadığını göstermek...
Çincede, cimri kişileri tarif etmek için bir deyim vardır, tie gongji (铁公鸡). Türkçeye ''demir horoz'' olarak çevirebileceğimiz bu ifade, hesap ödemek için tek bir tüyünü bile çıkarmayan ''demir horoz'' metaforu üzerinden pintiliğe gönderme yapıyor.
Böyle kişiler için Türkçede de pek çok deyim ve atasözü var. Çok cimriler için ateşe vursa duman vermez denir. Eli cebine gitmemek, çok sık kullanılan bir deyimdir. Bazılarının cimriliği o boyuttadır ki, üç kuruşun hesabını yapan bu tipler, kimseye günahını vermez. Bir de her durumda eli cebine giden kişiler vardır. Yani eli açık kişiler. Her konuda yardımı esirgemezler.
Her ne kadar Alman usulü bizim kültürümüze göre değildir desek de, istisnai durumlar yok değildir, zira atasözlerimizden biri şudur: Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı yaratmış!
Hesap kavgasının temelinde pek çok kültürel ve psikolojik sebep var. Yaş ve statü, özellikle geleneksel toplumlarda hesap konusunda belirleyici rol oynuyor. Hatta bu belirleyicilik, hangi tarafın yemek davetinde buluncağı konusunda da etkili. Genellikle davet eden kişi, garsonun getirdiği hesap makbuzunun doğal muhatabı oluyor.
Yemek yiyen taraflar sevgili ise, sonuç değişmiyor, Türkiye'de de Çin'de de, içi boşalan erkeğin cüzdanı veya erkeğin kredi kartı oluyor... Hatta şahsi gözlemlerime dayanarak, Çinli erkeğin bu konuda Türk erkeğinden daha mağdur durumda olduğunu söyleyebilirim.