Türkiye Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Çin Maliye Bakanı Xie Xuren'in davetlisi olarak kısa süre önce Çin'e resmi bir ziyaret yaptı. Ziyaret kapsamında Çin'de geniş temaslarda bulunan Bakan Şimşek, Çin Uluslararası Radyosu'na verdiği demeçte, iki ülke arasında işbirliği için geniş potansiyelin bulunduğuna dikkat çekti. Şimdi bu söyleşiyi aktarıyoruz:
Sayın bakan, öncelikle Çin'e hoş geldiniz. Bu ziyaretiniz hakkında genel bir bilgi verebilir misiniz?
Hoş bulduk. Çin'de bulunmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Ben Maliye Bakanı olduktan sonra Çin Halk Cumhuriyeti Maliye Bakanı Sayın Xie Xuren beni Çin'e davet ettiler ve ziyaretimiz bu haftaya denk geldi. İki gündür çok verimli çalışmalarda bulunduk. İki ülke arasında hem ticaretin geliştirilmesi, hem karşılıklı yatırımların artırılması ve iki ülke maliye bakanlıkları arası iletişimin güçlendirilmesi amacını taşıyan bir ziyaret. O anlamda başarılı bir ziyaret oldu.
İki ülke arasında işbirliği alanları oldukça geniş ve iki ülkenin bu işbirliğinden elde edebileceği imkanlar, fırsatlar çok büyük. Şu anda biz potansiyelin çok altındayız. Her ne kadar iki ülke arasındaki ticaret hacminde son yıllarda çok büyük bir artış yaşandıysa da, daha kattedeceğimiz çok mesafe var. Onun için biz potansiyeli çok büyük görüyoruz. Türkiye olarak biz dünyada ağırlık merkezinin doğuya doğru kaydığını görüyoruz. Dolayısıyla Çin, bizim için çok önemli bir ülke, çok önemli bir pazar. Biz Çin'le bir stratejik ortaklık peşindeyiz. Yani biz stratejik bir ortaklık geliştirmek istiyoruz. Cumhurbaşkanımızın Çin Halk Cumhuriyeti ziyaretiyle birlikte iki ülke ilişkilerinde önemli bir ivme sağlandı. Bu ivmenin devam ettirilmesini arzuluyoruz.
Bu ziyaretinizden bir somut sonuç çıktı mı? Bir anlaşma, veya bir mutabakat sağlandı mı?
Aslında gündeme gelen bir çok konuda, bir genel mutabakat söz konusu. Önümüzdeki bir iki hafta içerisinde Türkiye-Çin Karma Ekonomi Toplantıları yapılacak. O toplantılar süresinde muhtemelen gündeme gelen bazı konular, anlaşmaya bağlanabilir. Onun da ötesinde, biz gerek Çin'e, gerekse Çin'den Türkiye'ye daha üst düzeyli, önümüzdeki 3-6 aylık bir süreçte, ziyaretleri ön görmekteyiz. Bu ziyaretlere kadar, gündeme gelen birçok konu somutlaşabilir.
Biz Çin'le birlikte tabii ki enerji alanında işbirliğini sıkılaştırmak istiyoruz. Ben buradayken, sadece kamu sektörünün temsilcileriyle görüşmedim, birçok Çin firmasıyla bir araya geldim. Ve o Çin firmalarından bir tanesi de yenilenebilir enerji konusunda Çin'in en büyük firması. Biz gerek Türkiye'de ortak üretim, gerekse Türkiye'nin yenilenebilir enerji alanındaki ihtiyaçlarını karşılamak konusunda epey bir mesafe kat etmiş olduğumuzu düşünüyoruz. Önümüzdeki dönemde bunun sonuçları ortaya çıkar. Çünkü Türkiye enerji konusunda önemli bir pazar, bizim enerji tüketimimiz neredeyse yılda yüzde 10 oranında artıyor. Tabii ki hem Türkiye başlı başına bir pazar, hem de Çin için, özellikle Avrupa, Kafkaslar, hatta Orta Doğu için çok önemli bir lojistik merkez olabilir, bir üretim üssü olabilir, ortak üretim imkanları araştırılabilir. Bu konuda bence genel olarak iyi bilgi alışverişinde bulunduk ve muhtemelen o konularda adımlar atılabilir diye ümit ediyoruz.
Yine Çin'le bizim ticaret hacmimizde önemli bir artış oldu. Fakat henüz her iki ülkede de banka şubeleri yok veya bankacılık hizmetlerini direkt sağlayacak bir sistem yok. Bizim amacımız Çin'de Türk bankalarının şube açması veya bir Çin bankasının gelip Türkiye'de faaliyet göstermesi. Bu bizim için önemli. Çünkü artan ticaret hacminin finansmanında tabii ki Exim Bank'ın rolü çok büyük, ama Exim Bank'ın rolünün ötesinde ticari bankacılık hizmetlerinde aracılık yapacak bankalara ihtiyacımız var.
Türkiye'nin altyapı konusunda, çok büyük yatırım projeleri var, yatırım ihtiyacı var. Çin bazı yatırımlarda çoktan ortak haline gelmiş durumda. Örneğin Ankara-İstanbul arasında bir hızlı tren projesi yapılıyor. O projenin bir partneri bir Çin firması, CRC(Çin Demiryolları İnşaat Şirketleri Grubu). Bir de gerek Çin Exim Bankası, gerekse Sinosure(Çin İhracat ve Kredi A.Ş), bu projenin finansmanında da başrol oynuyorlar. Yani bu projenin finansmanı 720 milyon dolarlık uygun koşullu, uygun vadeli kredi sağlandı Türkiye'ye. Biz bu türden altyapı projelerine mesela İstanbul'da 3. köprü olsun, Çanakkale'deki yeni bir köprü ve otoyol olsun veya Ankara-İzmir arası hızlı tren projesi, yani bir çok projede, büyük altyapı projelerinde biz Çin'den daha fazla katılım olmasını ümit ediyoruz. Çünkü Çin firmaları bu konuda tabii ki önemli bir birikime sahip, Çin'de uygun finansman koşulları var. Ve Türk firmaları da aslında müteahhitlik alanında çok büyük bir birikime sahip. Örneğin, bu yıl yayınlanan en büyük 225 müteahhitlik firması var, o listede Çin en çok müteahhitlik firmasıyla birinci sırada, Türkiye de ikinci sırada. Dün Çin Exim Bankası'yla bir araya geldim ben. Dedim ki, gelin sadece Türkiye'deki veya Çin'deki ortak projelere finansman sağlamanın ötesine geçelim. Türk-Çin firmalarının işbirliği yapması halinde 3. ülkelerdeki yatırımları dahil finans edelim. Çünkü biz güçlerimizi bir araya getirebilirsek, çok önemli başarı sağlayabiliriz. O konuya da prensipte olumlu yaklaşıldı.
Çin Yatırım Şirketi'yle bir araya geldim. Çin Yatırım Şirketi'nin bu yeni dönemde bir yatırım stratejisi var. O strateji, daha çok reel ekonomiye, reel yatırımlara yatırım yapmayı düşünüyorlar. Biz de dedik ki Türkiye, eğer uzun vadeli bakıyorsanız, diğer gelişmekte olan ekonomiler gibi uzun vadelerdeki görünümü çok olumlu, büyüme potansiyeli yüksek, nüfusu genç bir ülke. Bir tür Avrupa için üretim merkezine dönüşüyor. Biz Avrupa'yla arayı hızlı bir biçimde kapatıyoruz. Sadece kişi başına düşen milli gelir olarak değil, aynı zamanda bizim yasal altyapımız sürekli iyileşiyor. Gelin, Türkiye'ye daha fazla yatırım yapın, daha yüksek getiri imkanları var diye kendilerine sunduk.
Ben şunu söylemek istiyorum:
Çin ile Türkiye arasında ticaret ve yatırım ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda olsun, diğer konularda olsun, diğer alanlardaki işbirliği olsun, çok güçlü bir siyasi iradenin söz konusu olduğunu söyleyebilirim. Cumhurbaşkanımızın buraya ziyaretiyle beraber, benim ziyaretim, daha önce Başbakanımızın özel temsilcisi olarak buraya gelen Devlet Bakanı Zafer Çağlayan Bey... Bütün bu ziyaretler aslında iki ülke arasında ilişkilerin daha önemli bir noktaya getirilmesi konusunda güçlü bir siyasi irade var. Dediğim gibi biz Çin'le bir stratejik ortaklık peşindeyiz.
Bu arada Çin, büyük bir başarı hikayesi. Onu da söylemeliyim. Bir kere 60. yıldönümünü kutlayan Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşları hakikaten kendi devletleriyle gurur duyabilirler. Çünkü bakıyorsunuz çok büyük bir gelişme içerisinde. Barış içerisinde refah seviyesi yükseliyor. Büyük bir tolerans var. Ve hakikaten de çok büyük projelere de imza atıyorlar. Mesela dün biz buradan Tianjin'e bir hızlı tren yolculuğu yaptık. Hakikaten büyük bir başarı var ortada. Benim Çin'den edindiğim izlenimler şunlar: İnsanlar çok çalışkan. Gerçekten çok samimiler. Bizim gerek şirketlerle yaptığımız toplantılarda, gerekse hükümet yetkilileriyle yaptığımız toplantılarda ben olumlu intibalarla, olumlu izlenimlerle ayrılıyorum. İki ülke arasında ilişkileri geliştirmek için hem irade var, hem de bir çaba da var. Benim ziyaretimi o çerçevede görmek lazım.
İki ülke bakanlık arasındaki iletişimin güçlendirilmesi, bir de Çin Maliye Bakanı Xie Xuren'le dünya ekonomisini de konuştuk. Kendileri bana bir akşam yemeği verdiler. Biz o resmi toplantıya ek olarak verilen akşam yemeğinde de dünya finans krizini konuştuk, dünya finans piyasalarının yeniden düzenlenmesini konuştuk, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası, çok taraflı kuruluşlarda gelişmekte olan ülkelere daha fazla söz hakkının, daha fazla oy hakkının, daha fazla temsil hakkının verilmesi konusunda zaten işbirliği içerisindeyiz, görüş birliği içerisindeyiz. O nedenle işbirliği yapabileceğimiz alanlar çok geniş. İkimiz de G-20 üyesiyiz ve ikimiz de gelişmekte olan bir ekonomiyiz. Aslında bu son krizle birlikte, dünyadaki bu son büyük krizle birlikte, Çin ve Türkiye gibi ülkelerin işbirliği daha fazla önem kazanıyor. Neden? Çünkü Amerika'da hanehalkı, biliyorsunuz eskiden dünya ekonomisinin büyümesinin motoruydu. Fakat şimdi hanehalkının borcu yüksek. Zaten para politikasına baktığımızda faizler sıfırlanmış durumda, bütçe açığı patlanmış durumda, sürdürülebilir bir durum yok. Yani Amerika'nın dünya ekonomisini eskiden olduğu gibi tek motorla sürdürmesi çok zor. Benzer şeyi İngiltere için de söyleyebiliriz. Amerika'da, İngiltere'de bankaların sermaye yapısı çok zayıf. Aslında dünyada gelişmiş ülkeler, bu krizle birlikte bunların toparlanması zaman alacak. Oysa, Türkiye gibi ülkeler, Çin gibi ülkeler çok büyük dinamizme sahip ülkeler. O nedenle bu yeni dönemde bu ülkeler arasındaki ekonomik işbirliği, ticaret işbirliği, siyasi işbirliği, birçok alandaki işbirliği çok önemli olacak. Biz olaya böyle bakıyoruz.
Bizim Türkiye olarak, her zaman zaten bilinen bir "Tek Çin" politikası var. Biz hiç bir şekilde bu son olaylarda Çin'in içişlerine karışmak gibi pozisyonumuz söz konusu değildir. Biz Çin'in bir bütün olarak gelişmesini yakından takip ediyoruz. Ve bu başarı hikayesini izliyoruz ve daha büyük başarılar olmasını biz bir gelişmekte olan ülke olarak kendi menfaatimize görüyoruz. İki ülke arasındaki ilişkilerin karşılıklı menfaat, karşılıklı saygı çerçevesi içerisinde yürütülmesini benimsemiş bir ülkeyiz. Dolayısıyla biz olaylara o şekilde yaklaşıyoruz. Özetle bu gezimizden edindiğimiz izlenimler ve aldığımız sonuçlar bunlar.
Somut olarak, tabii bir de Türkiye'de kamu bankaları ile Çin Exim Bankası arasında yeni kredi imkanları konusunda yine bir ortak fikir var. Muhtemelen önümüzdeki dönemlerde mesela Halk Bankası gibi, yani devlet bankası olan bankalarla ÇHC Exim Bankası arasında muhtemelen daha büyük kredi imkanları olacak. Benim görüştüğüm birçok firma, ya Türkiye'de iş yapıyor, ya da işbirliği yapmayı planlıyor. Mesela Huawei, zaten Türkiye'de geçen sene 400 milyon dolarlık iş yaptı, iş hacimlerini bu sene 600 milyar dolara yükseltecekler. Türkiye'de 3G altyapısını kuruyor. Yine bazı otomotiv firmalarıyla bir araya geldik. Türkiye otomotiv üretiminde giderek önemli bir yer kazanıyor dünyada. Ve bizim ümidimiz, yine özellikle Avrupa'ya yönelik ve Türkiye'nin iç piyasasına yönelik olarak bu firmaların üretim yapması, öyle de bir düşünceleri var. Çok güçlü bir ilgileri var. İnşallah o ilgi somut yatırıma dönüşür, o ümit içerisindeyiz.
Ulaştırma konusunda dediğim gibi zaten somut bir işbirliği var. Finansman konusunda somut bir işbirliği var. Mesela gerek Çin Maliye Bakanı'yla yaptığım görüşmeler, gerekse Çin Exim Bankası ve Sinosure veya Çin Yatırım Şirketi'yle yaptığımız toplantılarda, hepsinin bizim uygun koşullu finansman taleplerimize son derece olumlu yaklaştıklarını gördüm. Zaten işin bir somut boyutu da şirketlerin birbirleriyle diyaloğuyla ortaya çıkacak. Mesela şu anda Çin, aslında dünyaya yatırım yapan en büyük ülkelerden birisi. Fakat Türkiye'ye yaptıkları yatırımlar oldukça düşük seviyede kalmış. Türkiye de yavaş yavaş sadece yatırımları çekmekle sınırlı kalmıyor, dışarıya yatırım da yapıyor. Belki Çin'e göre daha düşük ölçekte ama, yine de giderek artan oranda. Mesela geçen sen biz yurt dışına neredeyse 2-2.5 milyar dolar civarında yatırım yaptık. Bizim bir Türk şirketi Shenyang'da şu anda büyük bir alışveriş merkezi yapıyorlar örnek olarak. Aslında bu türden işbirliklerinin, bu türden diyalogların artırılması lazım. Özetle böyle.
Siz iki ülke arasında stratejik ortaklık ilişkilerinden söz ettiniz. Bunu Türk devlet adamlarından son günlerde hep duyuyoruz. Peki bu stratejik ortaklık ilişkilerinin ana hatlarını çizebilir misiniz?
Ana hatları aslında benim belirlediğim bir çerçevede. Tabii Çin, hâlâ önemli ölçüde yatırım anlamında olsun, finansman alanında olsun hâlâ devletin ağırlıklı olduğu bir modele sahip. Türkiye de her ne kadar, tabii ki bizde her şey özel sektörün eliyle yapılıyorsa da, büyük yatırım gerektiren alanlarda işbirliğinin yapılması bunun bir parçası. Üçüncü ülkelerde yapılabilecek ortak girişimler de, yani Türk pazarıyla sınırlı kalmayıp, bu da aslında bir stratejik işbirliği gerektirir. Yani gelin, örneğin, biz Irak'ta beraber iş yapalım. Suriye'de beraber iş yapalım. Veya herhangi bir Avrupa ülkesinde, Rusya'da veya başka bir tarafta güçlerimizi birleştirelim dediğiniz zaman, bu bir çerçeve anlaşmasını gerektirir. Mesela biz Çin'e orta vadeli mali işbirliği çerçeve anlaşmasını önerdik. Mesela nükleer enerjide, Türkiye'nin enerji ihtiyacı büyük, biz enerji konusunda kaynaklarımızı çeşitlendirme çabası içerisindeyiz. O alanlardan bir tanesi yenilenebilir enerji. Güneş veya rüzgar, ama aynı zamanda, tabii ki her zaman rüzgar esmez, güneş normalde var ama...o nedenle biz biraz da elektrik üretiminde nükleer enerjiden de yararlanmak istiyoruz.
Yine dediğim gibi, ulaştırma konusunda, daha fazla hat... bütün bunları içerebilir. Yani bunun çerçevesi...
Ekonomi üzerinde epey durdunuz, bunun siyasi ayağı ve kültürel ayağı...
Biz belki diyebiliriz ki biz dost, kardeş ülkeyiz deriz. Ama içini ekonomiyle doldurmazsanız, zaten somutlaşmıyor. Çok uzakta, "iyi, bizim ilişkilerimiz iyi, siyasi anlamda iyi diyalog var, uluslararası arenada mesela yeni uluslararası mimarisinin oluşmasında benzer düşünürüz" dememiz yeterli olmaz. O nedenle ben ekonomi üzerinde daha çok durdum. Çünkü sonunda iki ülkenin refah düzeyinin, vatandaşlarının daha yüksek bir refah düzeyine ulaşmasının temel koşulu, tabii ki ticaret ve ekonomi alanında, yatırımlar alanında daha fazla işbirliğini gerektirir. O nedenle.
Yoksa siyasi anlamda da biz dediğim gibi, şu an itibariyle biz olumlu bir noktadayız. Biz Çin'in hasasiyetlerine karşı büyük bir saygı içerisindeyiz. Çin de uluslararası arenada bizlerle iyi bir diyaloga sahip. Ve biz yeni dönemde kültürel anlamda daha büyük işbirliği istiyoruz. Daha çok Çin vatandaşının Türkiye'yi yakından tanımasını istiyoruz, daha çok Türk vatandaşının Çin'i tanımasını istiyoruz. Karşılıklı daha fazla uçuş...Bakın şu anda THY haftada beş gün Pekin'e, beş gün Şanghay'a gidiyor. Biz diyoruz ki, haftada 7 gün Pekin'e, haftada 7 gün Şanghay'a, haftada 7 gün Guangzhou'ya, hatta haftada 7 gün de kargo yapsın. Neden olmasın? Bir de Air China da yapsın. Niye? Çünkü böylece daha fazla diyalog, birbirlerimizi daha iyi tanımamıza.
Şunu söyleyeyim size: Türk basınında bu son olaylar konusunda çok yanlış değerlendirmeler çıktı. Bazı olaylar yanlış yansıtıldı. Neden? Çünkü yeterince diyalog olmamasından kaynaklandı. O nedenle hem Çin'e bir görev düşüyor, hem bize görev düşüyor. Yani ülkelerin doğru bir şekilde, gelişmelerin doğru bir şekilde yansıtılması, bu işbirliğinin bir parçası olur. Türkiye tarih açısından çok zengin, ama Çin de muazzam zengin bir kültür. Geldiğinizde bu derinliği, bu birikimi görüyorsunuz. İnsanlarda, her tarafta... o nedenle oturup bir çok alanda, ama bu işin somut kısmı, yani biz bu kadar turist gelsin diyemeyiz. Turistin gelip gelmemesi kendi tercihi. Ama biz diğer alanlarda yapacağımız işbirliklerimizle daha fazla gidip gelmelerine imkan sağlayabiliriz.
Askeri alanda da işbirliği olabilir. Savunma sanayii konusunda işbirliği olabilir. Neden olmasın. Yani bir çok konuda
O nedenle ben genelde şöyle baktım olaya: Ben Maliye Bakanı olduğum için daha çok ekonomi konular üzerinde yoğunlaştım. Ama öbür arkadaşlarımız daha geniş bir perspektifte konulara yaklaşıyorlar.
Siz de biraz önce üzerinde durdunuz. İki ülke arasında ciddi bir bilgi eksikliği var. Bu bilgi eksikliğinin giderilmesi için basından ne bekliyorsunuz?
Basından olayları tabii ki doğru bir şekilde yansıtmasını istiyoruz, hem Türk basınından, hem de Çin basınından. Aslında bu zaten basının sorumluluğudur. Beklentinin ötesinde olması gereken bir tavır. Ama bazen yarım yamalak bilgilerle veya duygusal olarak bir şeyler yansıtılıyor. Onu biz doğru bulmuyoruz. Çünkü o kamuoyunu da yanlış yönlendiriyor. Burada büyük bir görev var. Onun için sorumlu basın, zaten olayları doğru bir şekilde sunar, kamuoyunu yanlış yönlendirme çabası içinde olmaz, sansasiyonel haberler peşinde olmaz.
Ekonomik krizin aşılmasında her iki ülkenin yapılabilecek çok şey var dediniz. Bugüne kadar Çin'in krizle mücadele konusunda sergilediği tavır ve aldığı önlemler hakkında kısa bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Doğrusu orada da Çin hükümetinin, hatta bize de oranla çok daha başarılı adımlar attıklarını söylemek zorundayım. Çünkü bu ekonomiyi canlandırma paketi, kredi mekanizmalarını çalıştırmak yoluyla. Yani ortaya bir ekonomi canlandırma paketi konuldu, bir de kredi mekanizması kullanıldı, ve ekonominin bir resesyona girmesi engellendi. Hatta bu sene ekonomik hedeflerini çok rahat bir şekilde yakalayacak bir noktada. Yani dışarıdan bakan bir gözlemci olarak baktığımız zaman, bence yeni bir başarı hikayesi ortada. V Shape Recovery dediğimiz, yani V türlü çok az bir şekilde. Tabii ki az da olsa reel ekonomi etkileniyor Türkiye'de de, Çin'de de. İhracatta düşüş var. Niye? Çünkü gelişmiş ülkelerin talebinde bir azalma var. Onun için ne yapıyor? Üretimi ve istihdamı olumsuz etkiliyor. Ama ona rağmen, Çin, tabii ki Çin'in imkanları da iyi; tabii ki Çin'in büyük döviz rezervi söz konusu. Çin'in mali dengeleri iyi. Çin finans sektörünü iyi düzenleyip iyi denetliyor. İyi süpervise ediyor. Şimdi bu sağlam bir yapıya, yani Çin zaten sağlam temellere sahip olduğu için bu krizde hem büyük dayanıklılık gösterdi, hem de çok hızlı hareket ederek, doğru politikalarla ekonomideki büyümenin çok fazla düşmesini engelledi. Başarı ortada! Ben sayın Maliye Bakanı'na da söyledim. Yani hakikaten, zamanlama olarak, içerik olarak iyi kararlar verildi ve ortada bir başarı var. Ve Belki de Çin sayesinde sadece Çin ekonomisi bir resesyona girmekten kurtulmadı, dünya ekonomisinin daha derin bir bunalıma, daha derin bir resesyona girmesi de engellendi. Çünkü Çin, son dönemde çok yapıcı bir yaklaşım içerisinde, dünya ekonomisinin, global ekonominin en büyük aktörü olarak kendi üzerine düşen sorumlulukları da, iç tüketimi de bir miktar artırmak çabası içerisinde. Sosyal güvenlik, sağlık, sosyal güvenlik konusunda, vatandaşlara daha fazla imkan sağlayarak daha fazla iç tüketimi canlandırmaya çalışıyor. Bu önemli. Olaya o şekilde bakarsak, bence o da bir başarı.