Geçen programımda bahsetmiştim, Çinlilerde nikah, son derece basit, üzerinde durulmayan bir formalite. Bizdeki gibi büyük bir merasimle yapılmıyor. Hatta sadece bir formaliteden ibaret olma özelliği o kadar ağır basıyor ki, nikaha çoğu zaman gelin ve damadın ebeveynleri bile gitmiyor. Gelin ve damat yalnızca kendileri gidiyor, belirlenen zamanda sanki bir fuara giriş kaydı yaptırır gibi evlilik kayıtlarını yaptırıyor ve yine fuara giriş kartı alır gibi evlilik cüzdanlarını alıyor. Bütün bu işlemler en fazla on dakika içinde tamamlanıyor. Eğlence ve kutlama için bütün enerji düğüne saklanıyor.
Evet gelelim düğündeki alışkanlık, adet ve geleneklere.
Düğünden bir gün öncesinden itibaren gelinle damadın görüşmesi yasak. Her ikisi de kendi ailelerinin yanında kalıyor. Düğün merasimi sabah erken saatlerde başlıyor ve öğleden sonra sona eriyor; akşama kalan düğünlerin uğursuzluk ve mutsuzluk getireceğine inanılıyor. Sabah erkenden damat, orta kalitenin üzerinde olması beklenen sekiz arabalık bir konvoyla kendi evinden yola çıkıyor. Bu arabaların dört tanesinde yalnızca şoför, diğer dört tanesinde de damadın yakın akrabalarından birer kişi bulunuyor. Sekiz rakamı Çinlilerde mutluluğun, şansın sembolü. Bu sekiz arabalık konvoy gelinin evine geliyor. Buraya varıldığı zaman kız tarafının akrabalarının çocukları konvoyun önünü kesiyor ve damada türlü şakalar yaparak ve onu ellerinden geldiğince zor duruma sokmaya çalışıyorlar. Bilmeceler sorabilirler, yüksek sesle geline "Seni seviyorum" diye bağırmasını isteyebilirler, hayvan taklitleri yapmasını isteyebilirler, damat çocukların isteklerini yapmadan yoluna devam edemez. Zavallı damat bu aşamayı tamamladıktan sonra arabadan iniyor ve çocuklarla birlikte evin kapısına geliyor. Burada çocuklar yine önünü kesiyor ve başka bilmeceler soruyor ya da başka isteklerde bulunuyor. Bunları da tamamladıktan sonra damat, önceden hazırlamış olduğu ve içlerinde para bulunan geleneksel kırmızı zarfları teker teker çocuklara dağıtıyor. Burada paranın miktarının yüksek olma zorunluluğu yok, fakat her çocuğa mutlaka bir zarf verilmek zorunda.
Para dağıtma faslı bittikten sonra damat evin içine giriyor ve gelini aramaya başlıyor. Gelin ise üzerinde beyaz gelinlik ve tek ayağında ayakkabıyla damadı bekliyor. Damat gelini bulduktan sonra, ayrnıca gelinin aynı oda içine saklamış olduğu diğer ayakkabıyı da bulmak zorunda. Yani aynı Cinderella masalındaki gibi. Ayakkabıyı bulduktan sonra kızın ayağına giydiriyor. Bunu da başardıktan sonra damat, artık gelin ve ailesi ile birlikte fotoğraflar çektirme hakkını elde ediyor. Damadın kızın evindeki görevlerini tamamlaması yaklaşık bir saat sürüyor. Bu sürenin sonunda gelinin akrabaları, damadın getirdiği 8 araba ile alınarak düğünün yapılacağı yere doğru yola çıkılıyor. Buradan sonra iki farklı adet var. Kalan akrabalar eğer çoksa, önceden kiralanmış ikinci bir düğün salonuna da gidebiliyorlar, yani düğün yemeği iki farklı yerde de yenebiliyor fakat bu adet günümüzde yavaş yavaş geçerliliğini kaybediyor ve tüm herkes artık aynı yere gidiyor.
Düğün salonuna, ya da restorana ulaşıldığı zaman ilk olarak havai fişekler, maytaplar patlatılıyor. Daha sonra damat gelini kucağına alarak içeriye kadar taşıyor. Eğer damat çok cılızsa veya gelin biraz şişmansa damadın işi olcukça zor, çünkü içeri girene kadar kızı yere indirmesi yasak. İçeri girdiklerinde ise düğün fiilen başlamış oluyor.
Düğünün başlamasıyla birlikte sunucu gelini ve damadı anons ederek tanıtıyor. Gelin ve damat sahneye geliyor ve ilk olarak herkese, bu mutlu günlerini paylaşmak üzere buraya geldikleri için teşekkür ediyor. Daha sonra ikisi birlikte, nasıl tanıştıklarını, nasıl birbirlerine aşık olduklarını, nasıl evlenmeye karar verdiklerini, erkeğin kıza ne şekilde evlenme teklif ettiğini anlatıyorlar. Bunun ardından sunucu gelerek, gelinle damadın evlenme sertifikaları üzerindeki tarihi okuyor. Geçen programımda da bahsettiğimi gibi, bizde nikahla düğün, normal şartlarda aynı gün yapılır, hatta birçok zaman nikahtan çıkılıp doğrudan düğünün yapılacağı salona veya restorana gidilir. Fakat Çinlilerde nikahtan haftalar hatta bazen aylar sonra düğün yapılıyor. Sertifikanın üzerinde tarihin okunması da bu yüzden. Bu şekilde herkes çiftlerin ne kadar zamandır hukuken evli olduğunu öğrenmiş oluyor ve alkışlıyor.
Gelin ve damat sahnedeyken akrabaları onlara istediklerini sorabiliyor. Bu onları utandıracak sorular da olsa cevap vermek zorundalar. Örneğin aile içinde kimin ne kadar para kazandığı, bu parayı kimin kontrol ettiği, hatta haftada kaç kez seviştikleri gibi sorular bile sorulabiliyor.
Bu zor sınavdan sonra gelinin ve damadın ebeveynleri sahnede tanıtılıyor. Damat gelinin, gelin de damadın ebeveynleri için çay hazırlıyor. İlk olarak damat, hazırladığı çayı gelinin anne-babasına götürüyor ve ilk kez olarak onlara "anne, baba" diye orada hitap ediyor. Yani o ana kadarki "teyze, amca", veya "hanım, bey" şeklindeki hitaplar, oradaki çay ikramı sırasında değişerek "anne, baba" şeklini alıyor. Daha sonra gelin de aynı şekilde damadın anne babasına çay ikram ederek hitap şeklini değiştiriyor. Anne-babalar da, kendilerine çay ikram eden gelin ve damada, yine geleneksel kırmızı zarf içinde para veriyorlar.
Çay merasimi de bittikten sonra hep birlikte düğün pastası kesiliyor, mumlar yakılıyor ve şampanya patlatılıyor. Mumun anlamı sıcaklık, yani mutlu, sıcak bir yuva. Şampanya ise eğlenceyi temsil ediyor. Bu esnada gelin ve damat birbirlerine yüzük takıyorlar. Yani bizdeki gibi nikah esnasında değil, belki nikahtan aylar sonra yüzükler takılmış oluyor.
Maddi olarak daha iyi durumda olan ailelerin bu aşamada bir geleneği daha var. Eğer yüzükler oldukça lüks yüzüklerse, önceden hazırlanmış olan büyük bir buz kalıbının içinde getiriliyor ve gelinle damat ellerine bir çekiç veya sert bir cisim alarak bu büyük buz kalıbını birlikte kırıyor. Bu da zorluklara karşı birlikte direnmeyi simgeliyor. Buz kırıldıktan sonra buzun içinden çıkan yüzükleri ilk olarak damat gelinin, daha sonra da gelin damadın parmağına takıyor. Fakat bu buz kırma uygulaması dediğim gibi, lüks denebilecek yüzükler için geçerli.
Yüzükler takıldıktan sonra sunucu, tarafları karı-koca ilan ediyor ve damat gelini öpüyor. Yani fiilen de evlenmiş oluyorlar.
Bunun ardından yemek başlıyor. Yemek başlamadan önce gelin, üzerindeki beyaz gelinliği çıkararak kırmızı renkteki geleneksel Çin kıyafetlerini giyiyor ve yemeğe bu şekilde katılıyor. Yemek başladıktan sonra gelin ve damat birlikte masa masa dolaşarak herkese teşekkür ediyor ve tebrikleri kabul ediyorlar. Bu esnada ilk olarak gelin damada, daha sonra da damat geline, o ana kadar tanışmamış olduğu akrabalarını, arkadaşlarını tanıtıyor, kısa süreli sohbet ediyorlar, iyi dileklerde bulunuyorlar. Bütün bu akraba ve arkadaşlar da yine kırmızı zarf içinde hazırladıkları paraları yeni çifte veriyorlar. Normal bir arkadaş için uygun miktar 200 yuan civarı. Eğer yakın arkadaş veya akraba ise 500-600 yuan, çok yakın arkadaşsa ve maddi olarak bir problemi yoksa birkaç bin yuane kadar verilebiliyor.
Bu tanışma ve para verme merasimi bazen komik oyunların eşliğinde yapılıyor. Örneğin kıza bir yumurta veriliyor ve erkek bir sandalyeye çıkarılıyor. Kız yumurtayı düşürmeden, erkeğin bir paçasından sokup, pantolonunun içinden götürerek diğer paçasından çıkarmaya çalışıyor. Eğer yumurta düşer ya da kırılırsa kız oyunu kaybetmiş sayılıyor. Bir başka oyun da, bir tabağa yapıştırılan şekerleri ve tatlıları, gelinin ellerini kullanmadan sadece ağzı ile yapışık olduğu yerden çıkarmaya çalışması. Çıkardığı her şekeri de yine ellerini kullanmadan damadın dudaklarına götürüyor ve birlikte yiyorlar. Yine sık rastlanan oyunlardan bir başkası da, ince bir iplik bağlanmış olan bir fıstığın, gelinle damadın arasında tutulması ve ikisinden de ellerini kullanmadan bu fıstığı dudaklarıyla yakalamalarının istenmesi. Tabi oyun bu ya, birinden biri tam yakalayacak olduğunda fıstık aniden yukarı çekiliyor ve bu şekilde gelin ve damat, fıstığı tutan kişi tarafından birçok defa öpüştürülüyor.
Bu oyunlar bittikten sonra yemek devam ederken, damadın arkadaşları gelinin bardağına meyve suyu, gelinin arkadaşları da damadın bardağına alkol koyuyor ve içmesini istiyor. Erkeğin içtiği alkol genel olarak Çin rakısı oluyor, fakat zevke göre şampanya veya bira da olabiliyor. Birçok düğün yemeğinin sonunda erkeğin sarhoş olması normal karşılanıyor. Gelinin bardağına meyve suyu koyan kişi eğer sigara içiyorsa, gelinin bu kişinin sigarasını yakması bekleniyor. Bazen bu kişi sandalyeye çıkarak gelinin sigarasına yetişmesini zorlaştırıyor fakat gelin sigarayı yakana kadar bu oyun devam ediyor.
Bu oyunlar eşliğinde yemek yavaş yavaş bitiyor ve yemeğini bitiren konuklar birer ikişer ayrılmaya başlıyor. Bu da düğünün bitmeye başladığını gösteriyor. Normal olarak gelin ve damat herkes gidene kadar kalıyor. Birçok zaman damat yemeğin sonunda sarhoş olduğu için de onu odaya götürmek geline veya yakın arkadaşlarına kalıyor. Ertesi günden itibaren çift bir haftalık bir tatile giriyor ve balayına çıkıyorlar. Bu şekilde düğün merasimi de tamamlanmış oluyor.
Görüldüğü gibi, Çinliler nikah sırasında hiçbir eğlence yapmıyor da olsalar, alışkanlarıyla, gelenekleriyle, kendilerine has oyun ve eğlenceleriyle, şakalarıyla, düğün esnasında bunu kesinlikle telafi ediyorlar. Ben de Çinli arkadaşlarıma hayat boyu mutluluklar diliyorum, dilerim tüm hayatları, düğün günleri gibi tatlı geçer.
Evet sayın dinleyiciler, bir programımızın daha sonuna geldik. Program içinde geçen bazı kelimelerin Çincelerini öğrenerek programı noktalayalım. Gelin demek için Çincede xin(1) niang(2) diyoruz. Damat demek içinse xin(1) lang(2) diyoruz. Düğün demek için Çincede hun(1) li(3) diyoruz. Mum demek için Çincede la(4) zhu(2) diyoruz. Ayakkabı demek için de xie(2) zi(5) diyoruz.
Tüm dinleyicilerimizin 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutluyorum. Bir sonraki programımızda yeniden görüşmek ümidiyle hepiniz esen kalın.