Yazar: Çin'in eski Ankara Büyükelçisi Wu Keming
(Editörden: Çinliler Türkiye'ye "Tu Er Qi" der. Bu Çince adın ilk kelimesi "Tu", Çince'de "toprak" ve "geri kalmış" gibi değişik anlamlar taşıyor. Ancak Türkiye'yi görmüş olan bütün Çinliler, arkadaşlarına hep "Türkiye, hiç de geri kalmış bir ülke değil" derler. Emekli bir diplomat olan Çin'in eski Ankara Büyükelçisi Wu Keming, programımız için yazdığı makalelerin ilkine şöyle bir başlık koydu: "Türkiye, hiç de geri kalmış değil")
Türkiye'de yaklaşık 10 yıl kaldım. Bana Türkiye hakkındaki izlenimlerimi soranlara hep aynı yanıtı verdim: "Türkiye, hiç de geri kalmış değil." Bu yanıtımda Türkiye'de uzun süre yaşamaktan kaynaklanan bir duygusallığın payı tabii ki var. Ancak bu yanıt, aynı zamanda Türkiye'ye yönelik nesnel bakışımın ve bu ülke hakkında sahip olduğum bilgi birikiminin de bir ürünüdür.
Asya kıtasının batı ucunda yer alan Türkiye ile aynı kıtanın doğu ucunda yer alan Çin arasında çok sayıda dağ bulunmasına karşın, Türkler bir zamanlar Çin ulusunun yakın komşusuydu. Altay Dağları bölgesinde yaşayan Türklerin ataları, Çinlilerin atalarıyla yan yana yaşayarak yakın ileşimde bulunmuştu, aralarında evlilik bağları bile olmuştu. Bugün Türkçe'deki birçok kelimenin, örneğin "Su", "Don", "Çay", "Bohça", "Mantı", "Soğan", "Tunç" ve "Yansı"nın ya doğrudan Çince'den geldiği, ya da gerek ses, gerekse anlam bakımından Çince kelimelere benzediği biliniyor.
Orta Asya bölgesinde güçlü bir hanlık kuran Türkler, 7. yüzyılda batıya göç etmeye başladı ve daha sonra Anadolu'ya yerleşerek Osmanlı İmparatorluğu'nu kurdu. 16. yüzyılın sonlarında zirve dönemine ulaşan Osmanlı İmparatorluğu, Akdeniz'i kuşatan, üç kıtada bulunan ve yaklaşık 20 milyon kilometrekarelik alanı kapsayan kocaman bir imparatorluk haline geldi. Ancak 17. yüzyıldan itibaren Avrupa ülkeleriyle giriştiği savaşlarda ağır darbe almaya başlayan Osmanlı İmparatorluğu, 1. Dünya Savaşı'nda yenilerek parçalandı. Ulusun bu zor döneminde Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğindeki Türk halkı, yabancı işgale karşı Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Bu büyük mücadelenin başarıya ulaşarak Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla Türk ulusunun tarihinde yepyeni bir sayfa açıldı...
Orta Asya'dan Anadolu'ya yolculuk sırasında göç güzergahında yaşayan çeşitli uluslarla kaynaşan Türkler, bu ulusların birçok özelliğini taşıyan oldukça güzel bir fiziki yapıya sahiptir. Nitekim 1984'te Türkiye'ye resmi bir ziyaret yapan dönemin Çin Cumhurbaşkanı Li Xiannian, Türk kızlarının güzelliğine, eşi Lin Jiamei ise Türk delikanlılarının yakışıklılığına hayran kalmıştı. Türk kızlarının ve delikanlılarının birçok uluslararası güzellik yarışmasında başarılı dereceler alması da bunun kanıtıdır. Ben de Türkiye'de yaşadığım yıllarda her yerde güzel kızlara ve yakışıklı delikanlılara rastladım.
Bir ayağı Asya'da, diğer ayağı Avrupa'da olan Türkiye, yaklaşık 3500 kilometre uzunluğunda kıyı şeridine sahip. Çok sayıda doğal limanı ve zengin deniz kaynakları bulunan Türkiye'de, aynı zamanda gelişmiş bir karayolları ağı da kurulmuş durumda. Özellikle Türkiye'nin doğusundan batısına uzanan E-5 karayolu, Asya ile Avrupa kıtaları arasındaki önemli bir ulaşım koridoru durumundadır. Gelişmiş tarım sektörüne ve başta tekstil, gıda ve otomobil yedek parça sanayisi olmak üzere hızla gelişen sanayi sektörüne sahip olan Türkiye, ağır dış borcu başta olmak üzere ekonomik gelişmenin dengesizliğinden kaynaklanan çeşitli sorunlarla da karşı karşıya bulunuyor.
Doğu ile Batı arasında bir köprü olan Türkiye, hem Doğu kültürünün, hem de Batı kültürünün özelliklerini bir arada topluyor. Türkler, yaşlılara saygı, küçüklere sevgi, aile bağlılığı, çalışkanlık, dürüstlük ve misafirperverliği gibi Doğululara özgü örf ve adetleri sürdürmektedir. Türkiye'de yaşadığım yıllarda ortak özelliklerimizden kaynaklanan yakınlıkla çok sayıda dost edindim. Gezilere çıktığımızda hiç tanımadığımız insanlar bize selam verir, piknik için kurdukları yer sofrasına davet ederek yemeklerini ikram eder ve sık sık bizi dansa davet ederdi.
Söz dansa gelmişken, Türklerin büyük bir çoğunluğunun doğuştan şarkıcı ve dansçı olduğunu belirtmek isterim. Türkü, Türklerin sevinç ve mutlulukları ile özlem ve üzüntülerini ifade eden önemli bir araçtır. Ayrıca Türkler, dans etmeye de çok yatkındır. Bir köy düğününe katılmıştım. Metrelerce uzanan düğün sofrasına oturan davetliler, müzik çaldığında hemen ayağa kalkıp göbek atmaya başlamışlardı. Hatta bazıları, sofranın üzerine çıkıp dans etmişti. Türklerin bu coşkusu karşısında, doğuştan çekingen olan bizler bile dayanmayıp bu neşeli dansa katılmıştık...
Topraklarının bir kısmı Avrupa kıtasında olan Türkiye, uzun süreden beri Batı'ya yönelme politikasını izleyerek "Avrupa Kulübü"ne katılmak için yoğun çaba harcıyor. Avrupa'ya, Amerika'ya, hatta Avustralya'ya giden milyonlarca Türk göçmen de, Türkiye'ye yüklü miktarda dövizin yanı sıra Batı'nın kültürünü de taşıdı. Bütün bunların sonucunda başta İstanbul ve İzmir olmak üzere Türkiye'deki büyük şehirler, en son modayı takip eden insanlarıyla, cıvıl cıvıl mağazalarıyla, rengarenk reklam panolarıyla, lüks otelleriyle ve yüksek gökdelenleriyle Avrupa şehirlerini hiç aratmayan bir modern görünümüne sahiptir. Türkiye'nin eşsiz doğası, parlayan güneşi, tertemiz plajları, masmavi denizi, lezzetli yemekleri ve güzel şarkı ve dans gösterileri, dünyanın her köşesinden turistlerin ilgisini çekiyor...
