Türkiye Cumhuriyeti Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Çin Uluslararası Radyosu'nun (CRI) sorularını yanıtladı.
CRI-Sayın Bakan, öncelikle Çin'e hoş geldiniz. Ziyaretiniz hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
Ali Babacan-Çin ziyaretimizin iki ana amacı var. Bir tanesi, Nianjing'de yapılan G-20 toplantısına iştirak etmek. G20 toplantısında, biliyorsunuz, bakanlar ve merkez bankası başkanları vardı. Ama bir seminer formatında olduğu için iş dünyasından temsilci ve akademisyenler de vardı. Uluslararası para sistemiyle ilgili güzel bir tartışma yaptık, bir beyin fırtınası gerçekleştirdik. Çok önemli fikirler ortaya kondu. Açılışını dönem başkanı olması vesilesiyle, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy yaptı.
Diğer neden de, ikili temaslarda bulunmak. İkili görüşmelerde hem Türkiye ile Çin arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri ele alıyoruz, hem de iki ülkenin üçüncü ülkelerle ilgili bazı konuları var, bunları değerlendiriyoruz. Üçüncü ülkelerle işbirliğini de geliştirmek istiyoruz.
Biliyorsunuz, son zamanlarda Çin-Türkiye arasındaki ziyaret trafiği oldukça yoğunlaştı. Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül de Çin'e bir resmi ziyaret gerçekleştirdi. Yine Çin Başbakanı Sayın Wen Jiabao, Türkiye'yi ziyaret etti. Aynı zamanda, karşılıklı olarak çok sayıda bakan ziyaretleri de gerçekleşiyor. Önümüzdeki dönemde, özellikle Türkiye'deki seçimlerden sonra, Sayın Başbakanımız Erdoğan'ın da Çin'e gelme ihtimali var. Çin Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı'na da Türkiye'ye ziyaretleri için davetimizi iletmiş bulunuyoruz. Oldukça yoğun bir trafik söz konusu… İlişkilerde güzel bir ivme yakalamış durumdayız. Burada olmamızın, dediğim gibi, iki sebebi var. Birincisi G20, ikincisi de ikili temaslar.
CRI-Daha önce de belirttiğiniz gibi, Nianjing'deki toplantıya katıldınız. Küresel finans sistemindeki reform konusunda Türkiye'nin tutumu hakkında bilgi verir misiniz? Ve bu konuda Türkiye ile Çin'in tutumlarında bir benzerlik tespit ettiniz mi?
Ali Babacan-Dünyadaki ekonomik dengeler çok hızlı değişiyor. Özellikle son krizden sonra, ekonomik gücün hızla Batı'dan Doğu'ya doğru kaydığını görüyoruz. Bu yeni ekonomik düzende, gelişmekte olan ülkelerin ağırlığı kuşkusuz artıyor. Dünyada şimdiye kadar ağırlıklı olarak kullanılan rezerv niteliği taşıyan para birimleri var. Biz bu birimlerin artık daha çok çeşitlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kaldı ki, Çin'in para birimi yuanın da dünyada daha çok kullanılan ortak para birimleri arasına girmesi gerektiğini düşünüyoruz. Öte yandan, G20 seminerinde sıkça karşılaştığımız sermaye hareketliliği konusu var… Özellikle ABD ve Avrupa'daki gibi gelişmiş merkez bankalarının çok yüksek miktarda para basması ve yüksek miktarda likiditeyi piyasaya sürmesi, yine gelişmekte olan ülkelerin bazılarında dengesizliklere sebep olabiliyor. Bizim buradaki görüşümüz, her ülkenin kendi içerisinde makro ekonomik reformları gerçekleştirmesi, "macro-production" dediğimiz makro ihtiyati tedbirleri gerçekleştirmesi, ama öte yandan, sermaye hareketlerinin kısıtlanmasıyla ilgili herhangi bir uygulamaya gidilmemesi… Bizim tercihimiz, politikalarımız bu yönde. Biz, başından beri Türkiye'de serbest ticareti, serbest sermaye hareketlerini ve serbest kur rejimini savunduk ve bunu şu anda da ısrarla yürütmekteyiz. Dünkü G20 seminerinde bu görüşlerimizi çok açık bir şekilde ortaya koyduk. Önemli olan, ülkelerin kendi ekonomik yapılarını sağlam tutmaları ve sermaye giriş çıkışlarında olabilecek olumsuz etkilere karşı kurumlarını daha güçlü hale getirmeleri. Bizim böyle bir tercihimiz var ve bu yolda başarılı bir şekilde devam ediyoruz.
