Sabah gene hepimiz şehrin, yeni keşiflerin heyecanı ve merakı ile yollardayız.
Yolumuzun üzerinde devasa fabrikaları görüyoruz. Sıchuan Eyaleti, "Jiu Zhai Gou-Dokuz Köy Vadisi"nde geniş oranda yetişen hayvancılığı sayesinde deri eşyalarla hayli öne çıkmış. Çin'in neredeyse %40 ayakkabı üretimi burada oluyor ve buna bağlı olarak ayakkabı fiyatları da diğer şehirlerine göre çok ucuz.
Geniş yolları ve dev gökdelenleri ile yaklaşık on dört milyon nüfusu olan bu şehir göz alıyor. Havasının nemi şehrin yeşilliğini olumlu etkilemiş, yolculuğumuz sırasında gözümüze çarpan sonbahar renkleri buraya daha uğramamış.
Kaldığımız otele yaklaşık bir saat mesafede tarihi değere sahip bir kasabaya geliyoruz, adı "Huang Long Xi-Sarı Ejderha Deresi Kasabası", kasabanın ortasından akan dere bu adı verdirmiş. Ejderha kültürü burada çok önemli ve aynı zamanda stratejik bir konumda olması kasabanın hızla gelişmesine neden olmuş, özellikle kağıt ticareti açısından tarihi bir değeri var. Kasabanın meydanında bizi, şırıl şırıl akan bir havuz karşılıyor, çevresinde bulunan dokuz Ejderhalı sütun Ejderha'nın dokuz oğlunu simgeliyor.
Kasabanın geri kalanını gezdikçe tarihi değerlerini ve geleneklerini korunduğunu görüyoruz. Suyla çalışan eski bir değirmen, küçük köprüler, suyun yanında kurulmuş çayhaneler, yöreye has lezzetleri espri ile sunan ve satan satıcılar ve tabi ki değişik el sanatların yapılıp satıldığı dükkanlar, hepsi sıra sıra yolumuza çıkıyor. Bir kütüğün üstünde saatlerce iki kişi tarafından tokmaklarla dövülerek fındık fıstık gibi kuru yemişlerin yedirildiği "Tokmak Şekerlemeleri" yapılış şekli ile ilgimizi çekiyor. Ortaya yayılan güzel kokusu hepimize, evimize sevdiklerimize götürmek üzere biraz satın aldırtıyor, susamdan yapılmış panda resimli kos helvalar da hayli ilginç.
Kasabanın adeta bir özelliği gibi görülen taze çiçeklerden yapılmış çiçek taçları, hemen herkesin başında, bana da gruptan bir Çinli arkadaşım bu taçlardan birini hediye ediyor. Başıma taktığım bu taçla sanki kasabaya daha da ait olduğum hissi içimde uyanıveriyor.Değişik üzüm çeşitlerinin satıldığı tezgahlar görüyorum ve yörenin şarap üretiminde de ünlü olduğunu da bu arada duyuyorum. Açık bir meydanda keyifle seyrettiğimiz "Ejderha Dans Gösterisi" zamanı bir anda uçurup götürüyor. Çin'in ünlü mutfak tatlarından biri olan o ünlü acılı Sıchuan mutfağından örnekler yemek üzere, şehre tekrar geri dönüyoruz.
Bu seferki durağımız "Geniş ve Dar Hutonglar" diye adlandırılan çayhaneleri ile ünlü tarihi değerlere sahip mahalleleri oluyor. Çin'de çay kültürünü en iyi yansıtan yerlerden biri olarak kabul ediliyor ve bir halk sözüne göre "Chengdu çayhanelerinde zaman dururmuş!..". İnsanlar buralarda kendi ruhlarını dinleme imkanı buldukları için çok sayıda meşhur yazar ve şair çıkıyormuş. Öğlen yemeğimizi yediğimiz yerde, şehir hayatından kesitleri ele alarak kısa öyküler yazan Çinli kadın yazar "Jie CHEN" ile tanışıyorum. Bana Orhan Pamuk'tan bahsediyor ve onun Çinceye bir çok eserinin çevrildiğinden bahsediyor, en çok "İstanbul ve Anılar" ile "Benim Adım Kırmızı"yı beğendiğini söylüyor. Yerel halktan biri olması nedeni ile burada ki tarihi sokakları bizzat kendisi dolaştırıyor, rehberliğinden çok keyif alıyorum.
Akşama başka bir heyecanımız daha var, ünlü "Sıchuan Operası"na gidiyoruz. Hemen her kesimden bir örnek sunan operanın en ünlü ve beklenen bölümü ise göz açıp kapayıncaya kadar yüz maskelerini değiştiren sanatçılar oluyor.İçimiz mutlu, unutulmaz anılarla bir günü daha bitiriyoruz.