dogantilic@birgun.net / 15:09 30 Eylül 2010
Urumçi'den Turfan'a giderken, Çin Radyosu Türkçe Servisi'nde çalışan tercümanımız Nuray (bu ona 'r'leri söyleyebilmesi için Türkçe öğretmeninin taktığı ad), burada kimi insanlara Çinli, kimilerine Uygur, Kırgız, Moğol dememize "Ama bu biraz bölücü gibi oluyor" diye itiraz ediyor. "Çinli bir etnik grubun adı değil. Bu topraklarda yaşayan hepimiz Çinliyiz. Ben Han etnik grubundanım. Bu arkadaş Hui etnik grubundan, yani Müslüman Han. Ülke nüfusunun yüzde 70 kadarı Han, ama siz sadece Hanlara Çinli diyorsunuz, bu yanlış."
Etnik konular her yerde hassas tabii. Ancak, geçen yıl Urumçi'deki olaylar sırasında biraz da Batı medyasından çevirerek aktardığımız Han Çinlisi ifadesi Nuray'ın açıklamasıyla anlam kazanıyor. Buranın etnik söylemine göre, bir yanda Han Çinlisi varsa, diğer yanda da Moğol Çinlisi, Uygur Çinlisi var. Çinli hepsinin üst kimliği.
Çin'deki 56 etnik gruptan 47'si Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşarken, Sincan'ın 600 bin nüfuslu Turfan bölgesinde de 24 etnik grup yaşıyor. Çoğunluk yüzde 71'le Uygurlarda.
Bizdeki "turfanda" lafı buradan geliyorsa şaşmam. Antik çağlardan beri, İpek Yolu üzerindeki en verimli topraklardan olmuş burası. Sıcak iklimi, etrafı dağlarla çevrili verimli toprakları, suyla da buluşunca her zaman her şeyin yetiştirilebildiği, ama asıl olarak "üzümün başkenti" olan bir yerleşim çıkmış ortaya.
Turfan'da 70'den fazla antik kültürel nokta var gezip görmeye değer. Alev Dağları ve dünyanın deniz seviyesinden en aşağıdaki ikinci noktası olan ve çoğu kuruyan göldeki tuz kristallerinin parlamasından dolayı Uygurların "Ayışığı Gölü" dedikleri -154 metredeki Aiding Gölü gibi doğal güzellikleri ayrıca saymak gerek.
Turfan'ın kısa süre sonra her biri önemli birer turizm destinasyonu olacağından kuşku duyulmayan, bugün Batı'da bir yerde olsa günde on binlerce turistin akınına uğrayacak noktalarından birisi antik Jiaohe şehri. İki nehrin birleştiği yer anlamına da gelen bu eski kent 2000 yıldır en iyi korunmuş toprak yapıların bir arada bulunduğu ve biraz Kapadokya'yı andıran bir yer.
Karez Kanalları ise insanoğlunun suya ulaşmak, suyu kendisine ulaştırmak için neler yapabildiğinin en çarpıcı örneği. Ferhat aşkı Şirin uğruna Amasya'da dağ delerken, 2000 yıl önce buralarda yaşayan insanlar elleriyle toplam 5,272 km yer altı kanalı kazarak Tanrı Dağları'nın sularını Turfan'a ulaştırmışlar. O 2000 yıllık kanallar, bugün hala buranın en önemli içme, sulama ve ekolojik sistem kaynağı. Turfanlılar içme sularının yüzde 30'unu atalarının 2000 yıl önce kazdığı kanallardan sağlıyorlar.
1.5-1.7 metre yükseklinde 60-70 cm genişliğinde tünellerden oluşan kanallar, belli aralıklarla yukardan dikey olarak açılmış kuyulardan toprak tahliye edilerek kazılmış. Arazinin eğimi kullanılarak Tanrı Dağları'nın 1-2 derecelik soğuk suları buralara kadar getirilmiş.
Kadez ve insanın suya ulaşma çabası, beni 9,999 odalı imparatorlar mekanı Yasak Şehir'den ya da korunma amaçlı inşa edilmiş Çin Seddi'nden daha fazla etkiledi. Kim bilir, belki de bu 2000 yıldır işlevselliğini yitirmemiş yapının yaratılışının altında sıradan insanın da en temel gereksinimi olan suya ulaşmak gibi pozitif bir temel neden yatmasından.
Urumçi Moğolca "güzel ova" demekmiş. O güzel ova'dan bir başka güzellik diyarına, bereketli toprakları ile yüzlerce çeşit üzümün yetiştiği Turfan'a 3-4 saatlik bir otobüs yolculuğu ile ulaşıyor insan. Ama değer.
Geçen yıl Çin'e 64 bin Türk gelmiş. Çin'den Türkiye'ye gelenlerin sayısı ise sadece 33 bin. Birbirine uzak ama yakın bu iki ülke için son derece küçük rakamlar bunlar.
İki hafta kadar sonra Ankara, İstanbul ve Kayseri'de "Çin'i Türkiye'de yaşayın" etkinlikleri olacak. Müziği, dansı, edebiyatı, yemekleri, sanatçıları ve bilim insanları ile Çin Türkiye'ye taşınacak. Fırsat bulup da gidenler mutlaka etkilenecektir.
Babam, "sevmek tanımakla başlar" derdi, insan tanıdıkça seviyor Çin'i.
www.birgun.net