Eski çağlarda her toplum gözlemlediği dünya düzenine, gecenin gündüzü takip ettiği döngüye hayranlık duyarken bu düzenin nasıl oluştuğuna akıl sır erdiremediği için bir açıklamaya ihtiyaç duymuştur. İnsanların o zaman sahip oldukları bilgi birikimiyle ortaya koydukları evrenin oluşumu hakkındaki hikayeler zamanla mit haline gelmiştir.
Tüm kültürler kendi dinleri, kahramanları, tarihleri ve benzeri unsurlarına ilişkin anlatıları barındıran kendi mitlerini zamanla geliştirmişlerdir. Bu mitlerin barındırdıkları sembolik anlamların gücü uzun süreler boyunca canlı kalabilmelerini sağlamıştır. Bugün kültürlere ait çeşitli adetlerin, geleneklerin, deyimlerin ve atasözlerinin çoğu aslında mitlerden izler taşır.
Çin'deki büyük yaşam engin bir mozaik denizi gibi. Bu mozaik denizinin derinlerine ineceğiz. Çin mitolojisinin başlangıcı olan Pangu'nun evreni ve dünyayı yaratması mitini bugün sizlerle paylaşacağım.
Her şeyin başlangıcından önce; ne gökyüzü, ne toprak, ne ışık, ne de ses vardı. Bütün evren birbirine karışmış maddelerden oluşan muazzam büyüklükte yumurta şeklindeydi. Bu hesaplanamaz büyüklükteki yumurtanın çekirdeğinde Pangu adında bir dev, 18 bin yıldır karanlığın içinde uyuyordu. Pangu birgün ansızın uyandı ve bulunduğu yerde maddeler ile sarılıp sarmalandığı için rahat nefes alamadığı gibi rahatsız da oldu. Pangu uzun kol ve bacaklarını uzatmayı denedi. Tesadüfen karanlığın içinde bir balta buldu. Baltayı vargücüyle sağa sola savuran dev Pangu bulunduğu dar ve sıkışık yerden çıkmanın yolunu arıyordu. Çekici son vurduğunda sağır edici şiddetli gümbürtü ile yumurta şeklindeki yapının kabuğu kırıldı.
Ardından nispeten daha parlak ve temiz bir madde havaya yükseldi ve her geçen gün 3 metre yükselmeye devam etti. Ve bu parlak madde aşama aşama bildiğimiz gökyüzünü oluşturmaya başladı. Tüm bunlar olurken daha ağır ve çamurlu madde çökelmeye başlamıştı ve her geçen gün 3 metre kalınlaşarak yeryüzünü oluşturmaya başladı.
Sonunda Pangu'nun ayağa kalkabileceği kadar bir alan açılınca, dev ayaklarını ve kollarını gerebildi. Ancak gördü ki gelecekte birgün gökyüzü ve toprağın tekrar birbiri içine dökülüp karışma tehlikesi vardı. Gökyüzünü yeryüzünden daha fazla uzaklaştırmaya karar verdi. Ayaklarını sıkıca yeryüzüne yerleştiren Pangu var gücüyle gökyüzünü başıyla yukarıya itmeye başladı. Gün ve gün Pangu dev vücudunu uzatarak gökyüzü ve yeryüzünü 18 bin yıl boyunca birbirinden uzaklaştırdı. Gökyüzü ile yeryüzü arasındaki mesafe 48 kilometreye ulaşınca Pangu her iki maddenin artık kolay kolay eskisi gibi karışmasının mümkün olmayacağına karar verdi. Ancak tüm bu zaman boyunca gücünü tüketen dev Pangu yere yığılıverdi.
Ölmeden önce yüksek sesle haykıran Pangu'nun bu sesi daha sonra yıldırımlı havalarda duyulan gök gürlemesi haline geldi. Onun parlak görme gücü kör edici ışık haline geldi. Son nefesi bulutlar ve rüzgarları oluşturdu. Sol gözü güneşe dönüşürken sağ gözü ay oldu. Yeryüzüne yayılan kolları, bacakları ve vücudunun geri kalan kısmı dağları, ovaları oluştururken kanından nehirler meydana geldi. Onun etinden verimli araziler, saçlarından çimen ve ağaçlar türedi. Dünyadaki değerli madenler ve mineraller onun dişlerinden ve kemiklerinden meydana geldi.
Pangu ölmeden önce tüm gücünü gökyüzünü ve yeryüzünü oluşturmak için harcadı. Ölümünden sonra ise bedeni dünyadaki yaşamın gerek duyduğu tüm elementlere dönüştü.
Çin kültüründe Pangu'nun dünyayı yaratması, evrenin oluşumunu açıklayan büyük patlama teorisinden önceleri bilinen bir inançtı.
Bugünlerde Pangu ile ilgili bir deyim de bulunuyor. Çinliler sohbet arasında çok eski bir olaydan bahsetmek istediklerinde "Pangu dünyayı yarattığından beri" (盘古开天地) sözünü kullanırlar.
Çin'deki Büyük Yaşam hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz turkish.china.com ve turkish.cri.cn web adreslerinden ulaşabilirsiniz.
Hoşçakalın, zaijian !