Sıcakkanlılığı, misafirperverliği ve geleneklerine bağlılığıyla tanınan Kazaklar, birbirleriyle karşılaştıklarında ilk önce karşı tarafın aile ve hayvanlarına iyilik dileyerek selamlaşırlar. Bu, Kazakların kuşaklar boyunca hayvancılıkla uğraşmalarından kaynaklanır.
Tarihten beri mevsimler ve otlakların sürekli değişmesiyle göçen Kazaklar, evine gelen, tanıdıkları olsun tanımadıkları olsun tüm misafirleri hep çok sıcak biçimde ağırlarlar. Kazak çobanlara göre, gün battıktan sonra misafir gitmek, çok ayıp bir olaydır.
Misafirlere genellikle sütlü çay, kımız, peynir, kesme şeker, tereyağı ve diğer süt mamûlleri ikram eden Kazak çobanlar, değerli misafirler gelince koyun ve at keserler. Ev sahibi yemekte önce misafire koyunun başını verir. Misafir, koyun yüzünden bir parça et kesip evin en yaşlısına ve sonra koyun kulağından bir parça kesip en küçüğüne ya da ev sahibesine verir. Bunlar bitince kendisi koyun başının herhangi bir yerinden bir parça et kesip yedikten sonra koyun başını ev sahibine geri verir.
Misafir ve ev sahibi aile üyeleriyle beraber oturarak, bir yandan tabaktaki koyun etini yerler, diğer yandan da ev sahibinin yaptığı kımızı içerler. At sütünden mayalanarak yapılan kımız, besin değeri yüksek özel bir içki türüdür. Tadı güzel olan kımızı, susadığınızda içebilir, açlık duyarken yiyebilirsiniz.
Kımız aynı zamanda, hafif mide, bağırsak ve diğer kronik hastalıkları tedavi edebilir. Vitamin oranı, süte göre birkaç kat fazla olan kımız, soğuk aylarda çobanların ideal içeceğidir. Fazla içildiğinde ise vücuda zarar vermez. Akşamüstü sakin otlaktaki çadırlarda sıcak hava hüküm sürer.
Konuksever ev sahipleri, yemekten sonra misafirler için ya Dumbura çalarak türkü söylerler, ya da fıkra veya masallar anlatırlar. Ev sahibi, genellikle misafirleri en rahat yatakta yatırır. Herhangi bir misafir, Kazakların evinde çok güzel bir gece geçirebilir.