Oysa sinema ve opera arasında büyük fark vardı. Sinemadaki ışık ve gölgeler, yalnızca karanlıkta görünür. Çayhanede film izleyenler için özel odalar açılarak, özel biletler satılıyordu. Bundan sonra, sinema alanında ticari anlayış, günden güne gelişti. Böylelikle "Sinema Evi" adı ortaya çıktı. Sinema'nın çayhane ve oyun bahçesinden çıkıp bağımsız bir konum kazanması, bu yüz yıl boyunca piyasa bakımından Çin sinemasının attığı önemli bir adım sayılır.
O zamanki Shanghai'da yayınlanan bir gazetede yer alan haberlere göre, o dönemde sinema evine sık sık gidenler beşe ayrılıyordu: aşık olan gençler, sahne oyunundan bıkan ve boş zamanları olan kadınlar, can sıkıntısı çeken zengin tüccarlar, gerçek hayattan kaçınan gençler ve sinema yorumcularıydı. O yıllardaki filmlerin bilgili Çinli gençler için çekiciliği, ünlü Çinli yönetmen Tang Xiaodan'ın hatıralarında görülebiliyor: "Tiyatronun yanısıra sinema evine, örneğin İspanyol tüccar Ramsey'in, Çinlilerin sinema merakına seslendiği ettiği Hong Kou Sinema Evi'ne rağbet vardı. Buradaki donatımların çok basit olmasından dolayı bilet fiyatı da diğer sinema evlerinden düşüktü. Biz, sık sık yemeklerimizi de yanımızda getirip filmi ilk sahneden son sahneye kadar izliyorduk. 10 saattan fazla bir zaman içinde bir film defalarca izlemek, bize çok yararlı oluyordu." İspanyol tüccar, düşük fiyatlı film stratejisiyle hem para kazanmış, hem de Çin sinemasındaki ilk grup sadık izleyiciyi yetiştirmişti.