
(Xinjiang Müzesi araştırmacılarından Wang Bo): Taş heykelleri, bu etnik gruptan insanların yapıp yapmadığı hâlâ kesinleşmedi. Çünkü Sailerin faaliyet gösterdiği esas bölge, İli bölgesiydi. Fakat Sailer'in yaşadığı İlkbahar ve Sonbahar Dönemi ile Savaşan Devletler Dönemi'ne ait taş heykeller İli bölgesinde bulunmadı.
İster Sailer olsun, ister "kel insanlar", Xinjiang'daki atalar olarak onlar tarih yaptı ve geniş çayırlıklarda parlak bir kültür yarattı. Bu anlaşılınca, taş heykeller sanki burada yaşayan insanları koruyormuş gibi yeniden yaşama dönüyor. Ruh koruma anlamı taşıyan bu heykeller, aslında taş tapıncından kaynaklandı. Belki bu nedenle taş heykellerin arkasındaki mezarlar da taştan yapılmıştı.
Bu taş yığınları arasında, yer yer başka bazı taşlar görülüyor. Aslında bunlar, taş yığınlarının çevresinde eşmerkezli daireler oluşturuyor. Daireler ve taş yığınları, merkezden dışarı doğru yayılan hatlarla birbirine bağlı. Oluşan şekil, sadece yüksek yerlerden görülebiliyor.
Bazı mezarlıklarda taş heykellerle aynı sırada ya da tek başına garip taş sütunlar bulunuyor. Bugün bu taş sütunlar, müzelerde saklanıyor. Sütunlara esas olarak geyik figürleri oyulmuş. O nedenle geyik taşı olarak adlandırılıyorlar.
Geyik taşları üzerindeki geyiklerin soyut bir güzelliği var. Daha da garip olanı, bütün geyiklerin ağızlarının kuş gagası şeklinde çizilmiş olması... Geyik bedeni ve kuş gagası ile bu görüntü, tanrısal anlam taşıyor.
Uzmanlar, geyik taşı ile taştan yapılma insanın aynı döneme ait olduğunu tahmin ediyor. Ama taş heykellerden daha erken döneme ait olduğu anlaşılan geyik taşının, taş insanın ilk şekli olması olasıdır.
Geyik taşları arasında tipik olmayanlar da bulunuyor. Çünkü bu taş sütunlarda sadece bazı soyut işaretler var. Üstünde üç eğik çizgi, ortasında küçük daireler, altında ise bir kılıç var. Bu, şöyle anlaşılabilir mi: Eğik çizgiler, insan yüzünü veya yüz hatlarını; küçük daireler, takılan kolyeleri; kılıç ise insanın alt kısmını temsil ediyor. Böylece üç bölüm, tamamen soyut bir insan vücudu oluşturuyor.
Ama bu açıklama beraberinde şöyle bir soru da getiriyor: Geniş çayırlıklarda, mezarların önüne taştan insan heykelleri ve geyik taşları dikme âdeti, birkaç bin yıl boyunca hangi inançla devam ettirildi?
Xinjiang Müzesi araştırmacılarından Wang Bo şöyle dedi: Taştan insan heykelleri, büyük ölçüde atalara tapınma anlamı taşıyordu. İnsanlar, atalarının heykellerini yapıyor, ataları da onları koruyor ve kutsuyordu. Örneğin, bir kişinin bir dileği olunca, taş heykelin önüne gelip bazı etkinlikler yapıyordu. Sonra belki dileği yerine geliyordu. O nedenle çayırlıklarda taştan insan heykelleri dikilmesinin, Şamanizm ile yakın ilişkili bulunduğu söylenebilir.
Şamanizm, atalara tapmaya dayalı çok tanrıcı, ilkel bir inanç… Hun, Göktürk, Qidan ve Moğol gibi eski çağlarda Çin'de yaşamış birçok etnik grup, Şamanizm'e inanıyordu. Her şeyin ruhu bulunduğuna inanan Şamanistler doğaya tapıyor. Ama bu inancın en önemli özelliği, atalara tapmadır. Şamanistler, bir kişinin öldükten sonra ruhunun yaşadığına inanır; yani atalar ölmüş olsa da ruhları yine yaşayan insanlarla birliktedir. Xinjiang çayırlarındaki taş insan heykelleri ve geyik taşları işte bu inancın birer göstergesidir.
Ancak bu yüksek geyik taşları ve taştan insan heykellerinin, erkek cinsel organlarına tapmanın simgesi olduğunu düşünen kişiler de var. İnsan heykellerinin değişiminden, Tunç Çağı'nda çayırlıklarda yaşayanların, kadın ve erkek atalara taptıkları anlaşılıyor. Ama Sui ve Tang hanedanlarından sonra kadın taş heykeli hiç görülmedi. Göktürklerin yaptıkları savaşçı heykelleri arasında hiçbir kadın heykeli bulunmadı. Böylece başlangıçta cinsel organlara tapılırken, giderek atalara tapmaya geçildi.
Kısacası, atalara ve kahramanlara tapmanın putu olan bu taş heykeller, çayırda yaşayan etnik gruplara güç verdi. Heykeller buralarda yaşayanların tarih sahnesinde etkinlik gösterdikleri döneme de, bu sahneden adım adım ayrılmalarına da tanık oldu.