16 Eylül 2011. Pekin'in doğusunda Dingfuzhuang'daki Çin İletişim Üniversitesi'nin Doğu kapısındayız. Girişte, üniversitenin 50. kuruluş yıldönümü anısına dikilmiş olan bir anıt bizi karşılıyor. Anıtın öyküsünü programın ikinci bölümünde uzun uzun anlatacağız…
Hızlanıyoruz, ders başlayacak.
Bahçeye girdik, birkaç kakvşak geçiyoruz, üniversite kampüsünü merakla gözlüyoruz, her köşede bir öykü. Ama ders başlamak üzere, adımlarımızı sıklaştırdık.
♫♪♫ RADYONUN KURDUĞU DOSTLUK KÖPRÜSÜ ♫♪♫
Nihayet bizi heyecanla bekleyen Türkçe Dili öğrencilerinin ders gördüğü binadayız. Bir kat çıkıyoruz koridoru dönüyoruz işte derslik. İşte 14 pırıl pırıl genç Türkçe İletişim öğrencisi karşımızda. Derslik mi ferah, 14 gencin gülümseyen yüzlerindeki ışık mı odayı ferahlatmış? Bilemiyoruz. Selamlaşıyoruz. Öğretmenleri hemen kürsü bölgesinden ayrılıp, öğrenci sıraları arasına karışıveriyor. Grup Şefimiz Sevgi Hanım bizi tanıtıyor. CRI Türkçe servisinden geldik, sohbet edeceğiz, soruları yanıtlayacağız. Hem Türkçe alıştırma yapmış olacaklar hem Türkiye hakkında bilmek istedikleri ne varsa soracaklar, bilgi vermeye çalışacağız.
♫♪♫ TAM 14 IŞIK KAYNAĞI ♫♪♫
Karşımızda 14 kaynaktan ışık parlıyor adeta. Üniversiteye geçen yıl başlamışlar, bu yıl daha ikinci sınıftalar. Henüz 19'undalar. Onlar geleceğin kültür elçileri. Kimi Çince eserleri Türkçe'ye kazandıracak, kimi Türkçeden Çince'ye çeviriler yapacak. Kimi televizyonda, radyoda, gazetede haber yapacak, programlar üretecek. Belki birkaçı elçilikte çalışır, ya da İstanbul ya da Ankara'daki Konfüçyüs Enstitüsü'nde öğretmen olur. Veya CRI'da çevirmen, sonra yönetici...
♫♪♫ ÇİNLİLER VE TÜRKÇE İSİMLERİ ♫♪♫
Geleceğin kültür elçileri, gençliğin tüm coşku ve heyecanıyla bize bakıyor. Ağzımızdan çıkacak her söz, davranışlarımıza yansıyacak her tavır onların elçilik hayatında birer anı olacak. Anılar kötü de olabilir, iyi de. Bugünü hoş bir gülümsemeyle de hatılayabilirler, yüzlerini buruşturarak da. Dikkatli olmalı…
Kendilerini tanıtmalarını istiyoruz. Aslı'yla başlıyoruz tanışma törenine. "Ben Aslı, Tienjin'den geliyorum. Sizinle tanıştığıma memnun oldum." Yanında oturan arkadaşına geçiyoruz: "Ben Yağmur, Beijing'e hoş geldiniz. Radyoda ne iş yapıyorsunuz?" Oov, sorular başladı bile. Hani daha ikinci sınıftaydılar, ne ara soru sormayı öğrendiler? Bu ne hız? Radyodaki işimizi anlatıyoruz. Sonra bir soru da bizden deyip, Yağmur'a adının anlamını soruyoruz. Yağmur biraz düşündükten sonra yanıtlıyor: Yağmur yağmurdur! Ee, böyle saçma soruya en münasip cevap bu olurdu herhalde. Kızcağız yağmuru başka nasıl anlatabilir ki? Yamur, bir çeşit yağıştır, hava sıcaklığının değişmesi sonucu bulutların… diye ansiklopedi açıklaması mı yapsın yani? Yağmur yağmurdur! Doğru! Geçiyoruz. Bir daha hiçbirine adının anlamını sormuyoruz. Ama bu isimleri nasıl buldular? Öğretmen Eylül yanıt veriyor: Çince konuşanlar için telaffuzu kolay isimlerden bir liste yapmış, öğrenciler bunlar arasından kendilerine uygun isim seçmişler. Ne de güzel isimleri var: Aslı, Yağmu, Defne, Bahar, Metin, Ayhan, Bülent, Oğuz, Yusuf, Erhan, Sibel, Pelin, Gülşen, Canan. Hah, diyorum, ikinci Çinli Canan'ı tanıdım. İlki radyomuzda…
♫♪♫ BEİJİNG-ANKARA HATTI ♫♪♫
Geleceğin 14 iletişim ve kültür elçisi Türkiye'yi çok merak ediyor. Türkiye ve Türkler hakkında son derece olumlu görüşleri var. Tarihini, doğal güzelliklerini çok merak ediyorlar ve bir an önce Türkiye'yi görmek istiyorlar. Şimdiden Türklerin çok misafirperver olduğunu söylüyorlar. "Nereden biliyorsunuz?" diyorum, "Hiç gittiniz mi?" Burada okuyan öğrenci Türk arkadaşlarından öğrenmişler. Arasında sporla uğraşanlar, fotoğraf ve sinema sevenler, gitar çalanlar, şarkı söyleyenler var.
Geleceğin 14 kültür elçisine Türkiye hakkında kısa bilgiler aktarıyorum. Bilmedikleri bilgiyi bulmaya çalışıyorum. Türkiye Cumhuriyeti ne zaman kuruldu, nasıl yönetiliyor, nüfusu, yüzölçümü hepsi de bilgi dağarcıklarına girmiş. Biri iklimi soruyor. Hemen çok iyi bildikleri kara iklimiyle başlıyorum. Anadolu'da Beijing'in karşılığı Ankara, çarçabuk kavrıyorlar. Peki İstanbul? En çok merak ettikleri il kaçınılmaz olarak İstanbul. Belki zihinlerinde daha iyi canlanır diye, Şanghay'la paralellik kuruyorum. Öyle değil mi? Türkiye'nin Şanghay'ı olarak İstanbul gösterilemez mi?
♫♪♫ ÖNCE İSTANBUL'DA EV FİYATLARI ♫♪♫
Gençlerle sohbet çok tatlı. Öyle akıllılar ki. Biri -sınıf başkanıymış, adı Oğuz-, İstanbul'da ev fiyatlarını soruyor. Ama öyle evler kaç para, diye bir soru değil. "evlerin metrekaresinin fiyatı nedir?" diye bir soru. E, İstanbul'da evler pahalı ama Oğuz somut bilgi istiyor. Çünkü "Pahalı" göreceli bir kavram. Oğuz'un merakını gidermez. Hızlı ve kaba bir hesap yapıp bir rakam söylüyoruz, evin yerine göre bu rakamın artıp azaldığını ekliyoruz. Oğuz, bu bilgiden sonra İstanbul'a geldiğinde kalacağı yeri belirliyor: Köyde kalacağım! Bütün sınıf gülüşüyor. Elbette Oğuz'un İstanbul'da kalacağı yeri, yurdu var. Ev fiyatlarının daha ucuz olduğu, şehir merkezine uzak bir yeri kastediyor. Gayet pratik bir çözüm: Köyde kalacağım! Yok yok, Oğuz'u da onunla birlikte değişim programıyla bu yıl İstanbul'a gelecek olan diğer 7 arkadaşını da köyde bırakmayacağız elbette. Türk misafirperverliğini boşuna öğrenmemişler, onlara kanıtlamak gerek…
♫♪♫ TANIŞTIĞIMIZA ÇOK MEMNUN OLDUK ♫♪♫
Çin İletişim Üniversitesi her dört yılda bir 15 civarında mezun veriyor. Bu yıl ikinci sınıf öğrencilerinden 8'i değişim programıyla İstanbul'a giderek bir dönem okuyacak. Öğrencilerin Türkçeleri şimdiden konuşma ve anlama seviyesine gelmiş bile. Türkiye'de rahatlıkla dertlerini anlatabilir durumdalar. Öğretmenleri Türkçe filmler izleme, Türkçe müzik dinleme konusunda onlara yol gösteriyor. Bal, Babam ve Oğlum gibi sinema filmlerini şimdiden izlemişler. Her biri gelecekte şüphesiz son derece başarılı birer kültür elçisi olarak ülkelerini temsil edecek. Bizlere de "Aa, ben onu tanıyorum, henüz 2. sınıftayken dersine girmiştim, daha o zamandan çok akıllıydı, bugünlere geleceği belliydi" diye övünmek düşecek.