Genç yazar Li Er, çağdaş Çin edebiyatının en önemli yazarlarından biri olarak değerlendiriliyor. Li Er'in yazdığı Koloratür adlı uzun roman, 2005 yılında, eski ünlü edebiyatçı Mao Dun'un adını taşıyan Mao Dun Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilmişti. Li Er'in 2. uzun romanı "Nar Ağacındaki Kirazlar" Almanya'da gayet iyi satmıştı. Hatta Almanya Başbakanı Angela Merkel, 24 Ekim 2008 tarihinde Çin'i ziyaret ettiğinde, Li Er'in de aralarında bulunduğu 4 Çinli bilgini kabul etmiş ve bir saatten fazla süren bir görüşme yapmıştı. Merkel ayrıca, "Nar Ağacındaki Kirazlar"ın Almanca baskısını Çin Başbakanı Wen Jiabao'ya hediye etmişti.
Li Er'in romanı bir açıdan çağdaş Çin edebiyatının etkilerini taşıyor. Şimdi öncelikle çağdaş Çin edebiyatının tarihini gözden geçirelim, sonra genç yazar Li Er'i tanıtalım.
*
Çağdaş Çin edebiyatı, edebiyat tarihindeki genç ve dinamik bir bilim dalıdır.
Temmuz 1949'da, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurulmasından önce, Çin genelindeki edebiyat ve sanat çalışanları Beijing, eski adıyla Beiping'de toplandı. Toplantıda Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurucusu Mao Zedong'un önerdiği, "Edebiyat ve sanat, işçi, köylü ve askerlere hizmet eder" yaklaşımı yeni cumhuriyetin edebi ve sanatsal gelişmesinin temel ilkesi olarak kabul edildi. Çin Ulusal Edebiyat ve Sanat Birliği, Çin Ulusal Edebiyat Emekçileri Derneği (daha sonra Çin Yazarlar Derneği olarak değiştirildi) kuruldu. Bu dönemde ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonraki ilk dönemde, Edebiyat ve Sanat Gazetesi, Halk Edebiyatı gibi yayınlar, çeşitli yayınevleri, Halkın Günlüğü gibi gazeteler, edebiyat ve sanat yapıtlarına ve yorumlarına önem vererek, yazar ve sanatçılar için elverişli bir mecra yarattı. Yeni Çin'de kültür ve eğitim seviyesinin yükseltilmesi, edebiyata eşi görülmemiş büyüklükte bir okur kitlesi kazandırdı. Bundan böyle, çağdaş Çin edebiyatı yepyeni bir gelişme dönemine girdi.
Çağdaş Çin edebiyatı, misyon ve sorumluluk duygularına vurgu yapan bir edebiyattır. Çinli yazarlar kendi eser ve eleştirileriyle, daima halk kitlelerinde güçlü siyasi katılım duygusu uyandırmak ister, bu amaçla gerçekçi yaratıcılıkta ısrar etmek zorunluluğu duyarlardı. Bunlar, çağdaş Çin edebiyatının özelliklerini oluşturdu.
Çağdaş Çin edebiyatının 50 yıldan fazla süredeki gelişme sürecinde ulusla özdeşleşme eğilimi korundu. 20. yüzyılda, özellikle yüzyılın 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki ikinci yarısında, üçüncü dünya ülkeleri emperyalizm ve sömürgecilikle mücadele ederek ulusal bağımsızlık arayışına girdi ve tarihin parlak sayfalarını yazdılar. Bu süreçte, geniş bir alana ve kalabalık bir nüfusa sahip olan Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşu önemli bir yer tuttu. 1. Afyon Savaşı'ndan sonra 110 yıl süren acıları yaşadıktan sonra Çin halkı kendi bağımsız cumhuriyetini kurdu. Halkın çağdaş bağımsız cumhuriyetine duyduğu özdeşleşme, şairler ve yazarlarda yeni cumhuriyetten beklenti ve onunla özdeşlik duygusu yarattı. Aynı zamanda "ideal" olan bu gerçeklere dayanan özdeşlik, Çin Komünist Partisi'nin ilan ettiği gibi halkın temel çıkarları için mücadele edip, refaha dayalı sosyalist devleti inşa etme hedefinden güç aldı. Bu nedenle 1950'li ve 1960'lı yıllarda çağdaş Çin edebiyatı, büyük zafer kazanılmasından sonraki coşkuya boğuldu, zaferden zafere ve güzel yarınlar yaratma rüyasına daldı. Çin ulusuna büyük acı getiren Kültür Devrimi'nden sonra bile, çağdaş Çin edebiyatı reform ve dışa açılma politikasını uygulayan siyasi ortamla kaynaştı. İnsanların idealizm şeklindeki ruhsal özelliği ve "Gelecek bizi çağırıyor" şeklindeki psikolojik cevabı, yine çağdaş Çin edebiyatının ana hattını oluşturdu. Ancak bu dönemde sosyalizmin özellikleri daha iyi kavrandı, ulusun modernleşme hedefi daha açık şekilde anlaşıldı. Aynı zamanda daha önce çekilen acılar unutulmadı. Bu nedenle gerçekleri eleştirmek ve üzerinde düşünmek, ideal arayışının önemli bir yönünü oluşturdu.
*
Çağdaş Çin edebiyatının tarihi izlerini incelerken, şu dönemleri görebiliriz.
1, "Çin Halk Cumhuriyeti, gök gürültüsünde doğdu" (1949-1966)
"Çin Halk Cumhuriyeti, / Gök gürültüsünde doğdu. / Bu kadar büyük bir ülkenin doğuşu, / Böylesi uzun bir sancıdan sonra oldu. / Böyle coşkulu bir doğum, / Mutlaka şiddetli yağmur ve fırtına gibi düşmana darbe indirecek, / Gök gürültüsü gibi dünyayı sarsacak bir ses çıkaracak."
Bu, ünlü şair He Qifang'ın yazdığı "En Mutlu Bayramımız" adlı şiirden alındı. Savaşın acılarından barışçı ve mutlu çağa girilmesinden dolayı, insanların neşesi artık sözle ifade edilemez duruma geldi. Yüz yıldır yabancı güçlerce işgal edilen topraklar, çekilen acılar ve rezillikler, Mao Zedong'un "Çin halkı bu durumdan böyle çıktı!" şeklindeki ünlü ilanıyla noktalandı. Bağımsız ve birleşik cumhuriyet, barışı inşa heyecanı, şehirlerin tabanındaki halkın kurtuluşu ve güzel gelecek beklentisi ünlü yazar Lao She'nin Long Xu Gou ve Çayhane adlı yapıtlarına yansıdı.
Geçmişi gözden geçirme, sadece acıları hatırlamak için değil, daha önemlisi savaş yılları ve devrim sürecine saygı göstermek için yapıldı. Yeni iktidar kongre seçimleriyle değil, silahla, sayısız insanın kanlı mücadelesiyle elde edildi. Bu nedenle devrim savaşlarını ve tarihini tasvir etmek, sanat yoluyla halka yeni hükümetin meşruluğunu doğrulayan ve edebiyatçıların gerçeklerle özdeşleşmesini gösteren önemli bir yöntem oldu. Üstelik, 1950'li ve 1960'lı yıllarda kahramanlık destanlarını yazanların çoğu zaten savaşlara veya yeraltı mücadelelerine bizzat katılmışlardı. Bu yazarlar, devrimin zaferinden büyük gurur duyardı. Yan'an'ı Korumak, Kırmızı Güneş, Gençliğin Şarkısı, Orman Denizi ve Kar Diyarı, bu dönemki yapıtlardan birkaçı...
Devrim tarihi, cumhuriyetin ilk döneminde önemli bir edebiyat konusuydu. Bunun yanı sıra, yeni karakterler, yeni çağ, yeni sosyal rejim altında halkın yaşam ve mücadelesi de çok tasvir edildi. Bugünkü insanların sıradan gördüğü olaylar, örneğin ilk Çin yapımı otomobilin fabrikadan çıkması, Yantze Nehri üzerindeki ilk köprü hep şiirlerin konusu oldu. Wei Wei'nin yazdığı, "En Sevimli İnsan Kimdir" adlı deneme, işçi, köylü ve asker kahramanı öven ilk deneme oldu.
2, "Bu çelişkili şiirleri gömelim" (1966-1976)
Yeni Çin'in kuruluşundan sonraki 17 yıl içinde ülkede edebiyat ve sanat hareketleri, edebi ve sanatsal düşünce mücadelesi hiç durmadı. Siyasetin edebiyata, hatta tüm topluma müdahalesi, sanatsal eleştiri biçimiyle gerçekleştirildi. Her seferinde somut koşullar değişik olmasına rağmen, bu süreçte edebiyat çevresindeki canlılık kayboldu. Sonunda sadece işçi, köylü ve askerlerin yaşamı tek tasvir konusu oldu. Kültür Devrimi dönemine gelince, sadece örnek olarak yaratılan az sayıdaki opera ve şarkılar görülebildi ve duyulabildi.
Bu dönemdeki edebi yapıtlar resmi yayın ürünü ve "yeraltı edebiyat" dahil iki gruba ayrılabilir. İlk grupta, çağın ihtiyacına uyan az sayıdaki roman ve şiir eserleri kasdediliyor. İkinci grup ise son yıllarda genel kabul gören bir kavramdır. Bu kategoriye, resmen yayınlanamayan şiir, şarkı, gençler arasında yayılan "el yazısı edebiyat" ve "Sisli Şiir" grubundaki şairlerin yapıtları giriyor. "Yeraltı edebiyatı", "Kültür Devrimi"nden sonra yavaş yavaş resmi yayın ürünleri olarak halkın karşısına çıktı. Bu eserler, "Kültür Devrimi" sırasında yaratılan edebiyat eserlerinin bir bölümünü yansıtmanın yanı sıra, aynı zamanda yeni dönemde edebiyatın ilerlemesine güç kattı. Ünlü şair Guo Xiaochuan'ın 1975 yılında yazdığı "Tuanbowa'nın Sonbaharı" adlı şiirde "Çelişkili bu şiiri setin altında gömelim, / Belki sonbahar mevsimine uygun düşmeyebilir, / Ama gelecek yılın baharında mutlaka filizlenecektir."
3, "Kıpkırmızı şafak yükseliyor" (1976-1989)
Çin halkına uzun bir süre acılar yaşatan Dörtlü Çete, Ekim 1976'da çökertildi. "Pratik, gerçeği ölçen tek kriterdir" kavramıyla ilgili tartışmalar, "Dar kalıplardan kurtarmak, gerçeği olgularda aramak" yaklaşımının benimsenmesiyle birlikte Çin toplumu, yepyeni bir tarihi döneme girdi. Bu dönem "Yeni Dönem" olarak adlandırıldı.
Yeni Dönem'de sayısız genç yazar ve eser ortaya çıktı. Bu dönemin edebi eserleri, gerçekleri esas almanın yanı sıra, tarihi olaylara da eleştirel bir gözle baktı. Bilimsellik, demokrasi, kişisellik, eleştirel bakış, hoşgörü, feodal mutlakiyetle ve gericilikle hesaplaşma, edebiyatın tekrar ana eğilimlerini oluşturdu. İnsanları ilerlemeye teşvik etmenin unsuru; ulus ve devletin yeni ümidi ve ideali oldu. Tıpkı şair Shu Ting'in şiirinde söylediği gibi: "Ben, senin yepyeni idealinim / Hikâyenin örümcek ağından kaçtım; / Kar altındaki eski lotus filizinim; / Gözyaşları içindeki gamzenim; / Henüz çizilmiş başlangıç çizgisiyim; / Kıpkırmızı şafağım / Yükseliyorum / Ah, anavatanım! "
Bu dönemde değişim düşüncesi çok dinamikti. Ayrıca Çin dışa açıldıktan sonra yabancı ülkelerin düşünce, kültür ve edebiyatı Çin'e tanıtıldı, bunların etkisi yayıldı. Tiyatro oyunları da canlandı.
4, "Senin bahsettiğin şafak da ne demek?" (1990-2003)
"Rüzgar doğudan batıya, kuzeyden güneye esiyor, karanlık ve şafağı hiçe sayarak / Senin bahsettiğin şafak da ne demek?" "Şiir şehidi" olarak adlandırılan genç şair Hai Zi, Mart 1989'da "Bahar, 10 Hai Zi" adlı son eserini yazdıktan sonra bir demiryolu hattına yatarak intihar etti. Hai Zi'nin bu kişisel eylemi, aynı zamanda Yeni Dönem edebiyatının dönüm noktası ve ardından piyasalaşan çağa ait edebiyat döneminin başlangıcını simgeledi. 1990'lı yıllara girildikten sonra, piyasa ekonomisi ve metalaşma eğiliminin karşısında, paraya çevirilemeyen ruh, insanın geçimini karşılamayan ideal, mal dolaşımına giremeyen edebi eser, özellikle şiir, zor bir duruma düştü. Yeni olgular yazarların kafasını karıştırdı. Edebiyat için ideal gerekir mi gerekmez mi? Yazarlar piyasalaşma çağında ne gibi seçenekler geliştirmeli?... Bu sorular üzerinde şiddetli tartışmalar yapıldı. Yazarlar değişik gruplar oluşturdu. Edebiyatta çeşitlilik ortaya çıktı.
Piyasa, edebiyatın ruhani arayışına zarar verirken, aynı zamanda yeni bir yaşam ortamı sağladı. Edebiyatın serbestlik derecesi yükselirken, bir grup bağımsız yazar ortaya çıktı. İnsanların boş zamanlarının artması ve kültür yaşamında çeşitliliğe olan ihtiyacı, yayıncılığa refah getirdi. İstatistiklere göre, Çin Halk Cumhuriyeti'nin ilk 17 yılında sadece 320 roman yaratıldı. 1994 yılına gelince tek başına bir yıldaki roman üretimi bile 400'ü aştı. Bunun yanı sıra, internet edebiyatı, yeni bir edebiyat biçimi olarak derhal gençlerin favorisi oldu. İnternet sitelerinde astonomik sayıda eser yayınlandı. Sıradan vatandaşların yaşamı tekrar edebiyatın konusu oldu. Kongfu ve aşk romanları, kitap pazarında önemli bir yer tuttu. Romanın filmle ve TV dizisiyle birleşmesi sonucu, yazarlar piyasalaşmaya daha büyük özen gösterdi.
Kısa süren şaşkınlıktan sonra yazarlar edebiyat ile piyasa arasında kendilerine yer buldu. Wang Suo ve Chi Li'nin temsil ettiği, sıradan vatandaşların zevklerini tasvir eden yazarların piyasalaşan yaratıcılığı, yeni bir manzara oluşturdu. Bu dönemde piyasalaşmaya karşı çıkan bir grup yazar kendi ekolünü oluştururken, bir de "kadın edebiyat"ı doğdu. Ayrıca gerçekler ve tarihdeki kusurların kökünün kazılması için "Kök Arama Edebiyatı" kendini gösterdi. Eski edebiyat ve geleneklerde maddi ihtiyaç ile ruhsal yaşam arasındaki uyum aranmaya başlandı.
*
"Nar Ağacındaki Kirazlar", çağdaş Çinli genç yazar Li Er'in ikinci uzun romanıdır. Romanda Çin'in bir köyündeki bir olay tasvir edildi: Çin Komünist Partisi Köy Komitesi başkanı seçimi başlayacaktır. Köydeki birçok kişi seçim için hazırlık yapar. Roman, yetkililer karşısında insanların saygınlığının sınanması ve yetkililerin tertemiz bir köye getirdiği zararı anlatıyor.
"Nar Ağacındaki Kirazlar", Nisan 2007'de Almanya'nın ünlü yayınevlerinden biri olan DTV tarafından yayınlandı. Dört baskı yapan kitap bugüne kadar 10 bin adet satıldı. Romanın Almanca çevirmeni Bayan Thekla, Li Er'in romanının hem modern roman tekniğini kullandığını, hem de güçlü bir gerçekçilik yansıttığını belirtti. Li Er'in romanı, yabancıların Çin'in modernleşme sürecindeki köylerini tanıma merakını giderdi.
Aslında Li Er'in ilk romanı Koloratür yurt dışında daha çok rağbet gördü. Koloratür'ün ana konusu, boş kahramanı olan Ge Ren'i aramaktır.
Romanda ortadan kaybolan Ge Ren'in hayatı, siyasi ideali ve aşkını tasvir eder. Li Er, romanını şöyle değerlendiriyor.
"Koloratür çok güzel. Başka bir dile çevirmek de çok zor. Ama çevirinin etkisi, "Nar Ağacındaki Kirazlar"dan daha büyük. Kore Cumhuriyeti'ndeki bir yorumcu bana kitabın kendi ülkesinde en az 20 yıl daha satacağını söyledi. Roman Almanya'da da iyi sattı. Romanım sosyalizmin ve piyasalaşmanın deneyimlerine değindi. Okurlar romanın içinden bir Çinlinin bu tür tecrübeler karşısında önündeki seçenekleri görebilir. Yabancılar bu romana büyük ilgi gösterdi."
1966 doğumlu Li E'in Koloratür adlı romanı, Ocak 2002'de yayınlandıktan sonra yurtiçinde ve yurtdışında büyük yankı uyandırdı. Roman 2001-2002 Dönemi En Seçkin Uzun Romanlar listesine alındı. Kitap, 100 bin adet satıldı. Çalışkan ancak yüksek verimli olmayan yazar Li Er, kendisini edebiyata adayan bir yazar olarak kabul ediliyor. Ses 2
"Edebi çalışmam, yaşamın birçok zevkinden beni mahrum bıraktı. Çoğu zaman evde yazıyorum, tıpkı ofiste çalışmak gibi. Yazarken birçok şeyi kağıda dökmek istiyormuş gibi hissediyorum. Yazarken dünyayla ilgili duygularını kelimelerle ifade etmelisin. Bir yazar ölürken neden bu dünyadan ayrılmak istemez? Güzel bir yapıt yazmadığı için değil, dünyayla ilgili çeşitli duygularını henüz kağıda dökemediği için ölmek istemez... Bu tür duyguların en sonu, ölüm."
Li Er, Çin toplumunun yaşadığı büyük değişim çağını bizzat yaşadı. Li Er, Çinlilerin 10 yılının Avrupalıların 100 yılıyla eşdeğer olduğunu savunarak, çağın kendisine sağladığı zengin geçmişten dolayı kendine edebi ilham kazandıran bu çağa teşekkür etti. Li Er edebi yaratıcılığını şöyle tanımladı:
"Gençliğimde duygularımı açık bir dille ifade ederdim. Yaşım büyüdükçe o kadar açık olamıyorum. Daha önce su ve dalgayı tasvir ederken, şimdi ise nehir yatağı ve taşları tasvir ediyorum. Yani daha soyut soruları araştırmak istiyorum. Dilim geçmişe göre daha sade, ama ifade ettiğim duygu daha karışık."
Li Er, en çok Konfüçyus'a saygı duyuyor. Li Er, günde en fazla 4 bin karakter yazıyor, ama en fazla bin karakteri kalıyor. Kendisine sık sık ifadesinin doğru mu yoksa yanlış mı olduğu sorusunu yöneltmenin sonucu, kazandığı para pek fazla değil. Ancak bundan şikayetçi olmayan Li Er, insanın iç dünyalara önem vermeyen bu çağda yazarın taviz vermemesi gerektiğini savunuyor.