Aydın CINGI
G20 toplantısı, Eylül'ün ilk günlerinde Çin'in Hangzhou kentinde yapıldı. Dünyanın en büyük 20 ekonomisine hükmeden liderler bu kentte toplanmış, küresel sorunları ele aldı.
G20 toplantı dizisi, uluslararası finansal istikrarı sağlamaya yönelik konuları üst düzeyde tartışmak amacıyla 1999'da kurulup kurumsallaşmış bir platform. İlk kez 2008'de toplanan G20, 2009 ve 2010 yıllarında her sömestr, yani yılda iki kez bir araya geldi. Ancak G20, Kasım 2011'den bu yana her yıl bir kez, üye ülkelerin başkanlarını ve ekonomi yönetimlerinin en üst düzey sorumlularını bir araya getiriyor.
Platformun üyeleri, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 19 en büyük ekonomiye sahip ülke ve söz konusu 19 ülke içinde yer alan Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya dışındaki AB ülkeleri adına Birlik temsilciliği. Sayılan ülkelerin gayri safi milli hasıla (GSMH) toplamı dünya GSMH'sının %85'ini oluşturuyor. Dünya nüfusunun 2/3 kadarının yaşadığı bu ülkelerin toplam dış ticaret hacmi de dünya dış ticaretinin %80'ine eşdeğer.
2015'te Antalya'da yapılmış olan toplantıdan sonra bu yıl G20 platformunu, dönem başkanlığını alan Çin'in Hangzhou kenti konuk etti. Çin'in doğusunda yer alan görece varlıklı Zhejiang eyaletinin başkenti olan Hangzhou, zengin bir tarihe sahip, Çin ölçülerine göre orta büyüklükte bir kent. Üstelik bugünlerde daha da tenha olduğu söyleniyor; çünkü G20 toplantısı için gelen liderlerin, her günkü kalabalığından arınmış bir kentte konuk edilmesi istenmiş. Bu yüzden de bir kesim işyeri tatil edilerek çalışanların kent dışına çıkması sağlanmış. Öyle ki, katılımcılar romantik ve tarihi Hangzhou kentinin güzelliği ile başbaşa.
Çin'in ve ABD'nin küresel topluluğa ortak armağanı
Toplantı açılırken Xi Jinping ve Obama, Çin ve ABD'nin Paris Zirvesi'nde benimsenmiş iklim değişikliği anlaşmasını onayladığını açıkladı. Gerçekten de, geçen yıl Paris'te yapılan anlaşmanın, yürürlüğe girmesi için, imzacı tarafların parlamentolarınca onaylanması gerekiyor. Çin ve ABD başkanları, 3 Eylül günü kendi parlamentolarının onayını ceplerine koymuş olarak buluştular. Aslında bu iki ülkenin onayı, Paris'te alınan küresel ortalama sıcaklık artışını, endüstri devriminin başından bu yüzyıl sonuna değin 2 derece santigrad ile sınırlama kararının dünya çapında uygulanabilmesi yolunda anahtar niteliğindedir.
Küresel ısınmaya yol açan başlıca etken olan sera etkili gazların hemen hemen %40'ı Çin ve ABD'den kaynaklanmaktadır. Gerçekten de Çin, yıllardır süren çok hızlı büyümenin bedelini çevreyi önemli ölçüde kirleterek ödedi. Paris Anlaşması'nın, getirdiği kısıtlamaların tüm dünyada geçerlilik kazanabilmesi için toplam küresel gaz salınımının %55'ine ve/veya daha fazlasına yol açan ülkeler tarafından onaylanması gerekiyor. Henüz ayak sürüyen Hindistan, Rusya ve hatta Türkiye gibi ülkelere karşın, en yüksek salınım oranlarına sahip Çin'in ve ABD'nin onayı, bu limite kısa dönemde ulaşılabileceğini gösterdi.
Xi Jinping ile Obama arasında her zaman ve her alanda tam bir anlayış birliğinin bulunduğu söylenemez. Ancak bu yaşamsal konuda olumlu bir ortak tavrın belirlenebilmiş olması, her iki başkanın da "yapıcı ve pragmatik" politikacı kimliğini bir kez daha ortaya çıkarmıştır.
İki dev ülke arasında tartışma konuları
Obama, 2009 başında başkanlığa gelirken, ABD'nin dış politika alanında ağırlığını Ortadoğu'dan Pasifik bölgesine kaydırmak istediğini belli etmişti. Ortadoğu'daki gelişmeler, bu isteğini başkanlık dönemi içinde gerçekleştirmekten onu büyük ölçüde alıkoydu. Ancak 2015 yılı sonunda ABD, Japonya ve bir dizi Pasifik ülkesi arasında imzalanan Trans-Pasifik Ortaklığı, salt bir ticaret anlaşması çerçevesini aşan bir jeopolitik girişim niteliğindeydi. Ne var ki, Çin'i kuşkulandıran bu ortaklığın günleri, bir olasılıkla sayılıdır; çünkü önümüzdeki dönem ABD başkanlığının her iki adayı da bu ortaklığa karşı olduklarını açıkladı.
Öte yandan Güney Çin Denizinde bulunan bazı adalara ilişkin Çin icraatı da ABD açısından bir sorun olarak görülmekte. Bu sorun da iki ülke arasındaki görüşmeler çerçevesinde bir konu başlığı olarak belirmeye aday.
Güney Kore'ye ABD füze savunma rampalarının yerleştirilme konusu ise bu kez Çin'i, kendi açısından haklı olarak, sinirlendiriyor. Nitekim Xi Jinping bu sorunu Güney Kore Başkanı Bayan Park Geunhye ile ele aldı.
Çin'in yönelimi ve diğer konular
Çin'in Hangzhou'da bir amacı da, ülke olarak, uluslararası düzlemde nüfuzunun ve itibarının kapsamını dünyanın gözü önünde sergilemek. Çin, BRİCS'in* öncüsü olarak, bu grubu son yıllarda özellikle finansal kurumlarla donatıp küresel ekonomik düzen çerçevesinde daha çok ağırlık edinmeye çalıştı. Çin, BRİCS'in bu arada ekonomik güçlüklerle boğuşan Brezilya ve Rusya yüzünden karşılaştığı sorunlara ve son yarıyıl içinde sağladığı %6,7'lik büyümeye rağmen, kendi yönetişim modelini öne çıkarma çabasında.
Katılımcıların ekonomi gündeminde, vergi cennetlerine karşı mücadele ve çok uluslu şirketlerin vergilendirmesi gibi konular da var. "Ekonomik büyüme" yine herkesin başını ağrıtan ve üzerinde durulacak olan bir konu.
Suriye ve terör, herkesin ama özellikle de Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görüşmelerde ele alacağı konular. Erdoğan, bu bağlamda Xi Jinping ile görüştükten sonra Hollande, Merkel, Renzi ile de bir araya geldi. Ancak onun esas muhatapları, Suriye ve Ortadoğu'da fiilen işin içindeki ülkelerin başkanları: Obama ve Putin. Onlarla anlaşabilirse, Türkiye'nin sınırındaki Suriye topraklarında, başta IŞİD olmak üzere tüm silahlı ve terörist gruplardan arınmış ve kendi kontrolünde bir bölge oluşturmak niyetinde. O, orada görüşme yaparken, Türkiye tankları da bölgede temizlik harekatı sürdürdü.
İzlenimler; iki kutupluluğa doğru gidiş mi?
Çin'in küresel ekonomi bağlamında dev adımlarla ilerlediği biliniyor. Çok çalışıp üretiyor ve çok satıyor; yıllardır tüm ülkelerin Çin'e karşı dış ticaret açığı var. Bu açığı önlemek isteyen bazı ticari partnerlerin Çin'e karşı ekonomik korumacılığa başvurduğu da bilinen bir gerçek. Nitekim Xi Jinping, açış konuşmasında vurguladığı küresel ekonomik risklerin yanısıra uluslararası ticarette korumacılığa sapmanın sakıncaları üzerinde de durdu. Ancak son dönemde göze çarpan şu: Çin, artık üretimini daha yoğun bilgi girdisi ile donanmış ürünlere yönlendiriyor. Bunun anlamı, Çin üretiminin gittikçe daha çok inovasyon, daha çok ileri teknoloji içeriyor olması. Dünya, bundan böyle Çin ekonomisine ve Çin ürünlerine bakışını da değiştiriyor. Hangzhou, işte bu yolda yeni bir vitrin düzenlemesi.
G20, dünya ileri gelenlerinin yılda bir kez bir araya gelip görüş alışverişinde bulunmaları ve olası sorunları daha tam belirginleşmeden, henüz uç verirken çözmeye çabalamaları için fırsat oluşturan bir platform. Bu bağlamda bazı ülkelerin önemlerinin azalmasına karşın, süreç içinde başka bazı ülke veya grupların da uluslararası düzlemde önem kazanmaları doğaldır. Çin, son dönemde küresel düzen bağlamında önemini gittikçe artırmış, epeydir küresel bir aktör olma kimliği edinmişti. Ancak Çin, çok kutuplu günümüz dünyasında, artık neredeyse en önemli iki kutuptan biri olma sürecine girdiği izlenimini veriyor. Hangzhou'da, biraz da kendi evinde bulunmanın verdiği güvenle Çin, bu küresel rolünü biraz daha belirginleştirmiş gibi görünüyor.
• (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika'nın oluşturduğu "hızla gelişen"ler grubu)