Sadi KAYMAZ
2015 yılında anavatanım Türkiye'nin Antalya kentinde yapılan G20 Zirvesi, bu yıl ikinci vatanım Çin'in Hangzhou kentinde yapılıyor.
Anavatanımın, belki en güzel kenti Antalya, aynı zamanda doğup büyüdüğüm yer olduğu için geçen sene beni gururlandırmıştı, aynı zamanda küçük bir dertten de kurtarmıştı: Memleketimin neresi ve nasıl bir yer olduğunu anlatma derdinden. Çünkü, laojia, yani memleket kavramının çok önemli olduğu Çin'de, nerelisin sorusuna Türkiyeliyim cevabı kimi zaman yetersiz kalıyordu, ardından İstanbullu musun, başkentten misin sorularına yanıt aramak durumda kalıyordum. 'Wode laojia shi Antaliya...' (Memleket Antalya) dediğim zaman, genellikle 'A, Shi shoudu Ankala' (Aa, Ankara) cümlesiyle yüzleşiyor. Sonra 'Bushi, Antaliya' (Hayır, Antalya) diye yineliyor, fakat yine de memleketimi anlatmakta güçlük çekiyordum.
Lakin geçen seneki Antalya Zirvesi bir ölçüde derdime çare oldu. Çin televizyonlarında Antalya ve Antalya'nın güzellikleri hakkında günlerce süren yayınların etkisiyle, memleketim daha çok bilinir oldu. Fakat, bu yılki Hangzhou Zirvesi sorunu kökünden çözdü. Bu sabah bindiğim takside şoförle aramızda yine bir memleket diyalogu başlar başlamaz, 'Wo laojia shi Tuerqi de Hanghou' (Memleketim Çin'in Hangzhousu) deyiverdim! Taksici bastı kahkahayı, Nawozidao' (Biliyorum, biliyorum)...
İşin esprisi bir yana, beni asıl sevindiren, daha doğrusu umut veren nokta aslında bambaşka. Hangzhou Zirvesi'yle küresel ekonominde yepyeni bir sayfa açılıyor. Günü kurtarmakla meşgul dünyanın bakışları ufka doğru yöneliyor, Çin'in hazırladığı gündem sayesinde uzun vadeli çözümler hakkında tartışılıyor.
Bu benim için son derece önemli. Çünkü gençlik yıllarımda Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizler, bu krizlerin aileme etkileri nedeniyle ekonomiye karşı hep duyarlı oldum. Olmamam mümkün mü, mesela, Türkiye'de 1994 yılında gerçekleşen finans krizi nedeniyle, babamın borçları bir gecede neredeyse 3'e katlanmıştı. Küresel finans kriziyle yenilenen korkularım, aradan geçen 8 yıla rağmen aslında hiç dinmedi. Çin'in, ABD'nin, AB'nin ve Japonya'nın kriz ertesinde başlattığı aşırı genişlemeci para politikaları, bugün AB ve Avrupa'da hala devam ediyor. Devam ediyor ama, her gün etkisini kaybederek. AB ekonomisinin hali ortada. Gelecekte AB'nin mevcudiyeti dahi tartışılır oldu. Japonya'da Abenomics artık çalışmıyor. Japon ekonomisi durgunluğa saplanıp kalmış gibi. ABD'de niceliksel genişlemenin çoktandır geri sarması gerekiyordu. Ancak, her FED toplantısı, ekonomiye ilişkin endişeler nedeniyle faiz artırımı kararını bir sonraki toplantıya bırakıyor. Çin'de ise parasal genişleme bir başka yönüyle hala gündemde. 2009 yılında, dönemin başbakanı Wen Jiabao'nun başlattığı 4 trilyon yuan tutarındaki dev yatırım seferberliği, bugün ekonominin sırtında tonla yük bırakmış durumda. Çin ekonomisi özellikle Cumhurbaşkanı Xi Jinping'in göreve gelişinden bu yana, dev teşvik paketinin etkileri sebebiyle aşırı borçlanan yerel yönetimler, aşırı üretim kapasitesine sahip sektörler ve kredi borç yükü altında edilen işletmelerle ilgili sorunlara çözüm arayışında.
Çin'in Xi Jinping yönetiminde son senelerde edindiği ders gayet açık. Parasal genişlemeye dayalı büyüme artık sürdürülebilir değil. Üstelik, Mayıs ayında Renmin Ribao'nun baş yazısında bir otoritenin işaret ettiği gibi, borca dayalı teşvikler resesyona yol açabilecek kadar tehlikeli.
G20 öncesinde düzenlenen B20 Zirvesi'nde Cumhurbaşkanı Xi Jinping de bu bağlamda çok önemli bir noktaya dikkat çekerek, G20'nin kalkınmada kritik bir kavşakta bulunduğuna dikkat çekti. Bu yıl G20'nin ilk kez kalkınma meselesini küresel makro politika çerçevesinin merkezine koyduğunu belirten Xi Jinping, Çin'in G20 dönem başkanlığı döneminde, grubun dikkatini krize reaksiyon nitelikli politikalardan uzun vadeli müşterek çözüm yolları aramaya çektiğini kaydetti.
Bunun anlamı çok açık. Para basmaya, hükümet harcamalarına dayalı günü kurtarma modası artık geride kaldı. Dünya ekonomisi, sürdürülebilir ve güçlü biçimde büyümek için neden sonuç ilişkilerini, sorunların temel kaynaklarını iyi analiz etmeli ve buna uygun köklü çözümler üretmeli.
Örneğin, talebi suni biçimde para basmak ya da hükümet harcamaları yoluyla canlandırmak yerine, yapısal reformlara ağırlık vermeli ve inovasyona odaklanmalı. Üstelik, inovatif ve açık bir küresel ekonomi hedefi doğrultusunda, dünya ekonomisinin yüzde 85'ini temsil eden G20 ülkeleri el ele vermeli. Küresel ekonominin bütünleştiği, hiçbir büyük ekonominin kendi kendine var olamayacağı dünyada makro ekonomi politikaları arasında koordinasyon sağlanmalı.
Tabii ki, herşeyden önce, sonu –meli –malı ekleriyle biten bu cümlelerin, gelişi güzel söylenen laflar olmadığını tüm liderlerin ve yetkililerin, hepimizin anlaması gerekli. Dünya liderlerinin, Hangzhou Zirvesi'nde bu doğrultuda artık ortak eyleme geçmesi dünyanın geleceği için hayati önemde. Aksi taktirde, dünyanın bugünkü geçici çözümlerden kaynaklı yeni bir krize daha sürüklenmesi kaçınılmaz…
İşte bu yüzden, Hangzhou Zirvesi yalnızca benim, Çin'in, diğer büyük ülkelerin değil, tüm dünya ülkelerinin ve halklarının umudu… Xi Jinping'in söylediği gibi, tam olarak kritik bir kavşak…