Çin'de ekonomik büyümenin dört ana kaynağı var. Bunlar tüketim, yatırım, kamu harcamaları ve net ihracat. Gelişmiş ülkelerde, büyümenin ana kaynağı tüketimin ağırlığı yüzde 60 civarında. Yatırımlar yüzde 15 ila 20 yer kaplarken, kamu harcamaları yüzde 20 yer tutuyor. Net ihracatın payı ise nispeten düşük.
Büyüme kaynakları değerlendirildiğinde, gelişmiş ülke ekonomilerinin daralmaya devam edeceği söylenebilir. Bu konuda, Amerika Birleşik Devletleri'ni örnek alınabilir. Küresel krizden bu yana düşmek bilmeyen işsizlik oranları yüzde 9'un üzerinde seyrediyor. Ülkede ekonomik işsizlik oranları düşmek bilmiyor. Konut piyasasında istikrar sağlanamadı. Daha da önemlisi, tüketici güveni oldukça zayıf seyretmeye devam ediyor. Bu durumda, tüketimin büyümede güçlü rol üstlenmesi zor. FED başkanı Bernanke'ye göre, niceliksel genişleme programı çerçevesinde piyasaya sürülecek nakit sayesinde borsalar yükselecek. Kişisel servet genişleyecek ve tüketim hız kazanacak. Niceliksel genişlemenin ikinci evresi olarak kabul edilen plan kısmen işe de yaradı.
Fakat, konunun asıl önemli yönü, böyle bir büyüme anlayışının taşıdığı temel sakatlık. Çünkü, finans alanı reel ekonomiden kopuk genişliyor. Dolayısıyla, ortaya bir nevi balon çıkıyor. Borsaların gerilemesiyle birlikte, reel ekonominin durumu daha da kötüleşiyor. Büyüme, sağlam temellerden yoksun kalıyor.
Yatırımlar, ekonominin en iniş çıkışlı kesimini oluşturuyor. Buna karşın, Amerika Birleşik Devletleri'nde düşük faiz politikası yatırım talebi yaratmaya yeterli olmadı. Çünkü, ekonominin geleceğinden endişe eden şirketler, düşük faizleri yatırım yerine risk kaldıracı olarak kullanıyor.
Kamu yatırımları açısından bakmak gerekirse. Amerika Birleşik Devletleri'nde patlak veren finans kriz, kamu harcamalarınn büyümeyi tetiklemeye yetmediğini gösterdi. Finans krizi döneminde, yalnızca net ihracat ekonomik büyümeye etkin katkı sağladı. Ancak ihracatın göreli ağırlığı düşük olduğu için bunun ekonominin geneline etkisi sınırlı oldu.
Avrupa'nın ekonomi alanında yaşadığı kriz Amerika Birleşik Devletler'inden önemli ölçüde farklı. Avrupa'daki ülkelerin durumları da kendi aralarında ayrışıyor. Fakat, büyümenin temel dinamikleri açısından bakıldığında, Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri'nin paydalarının aynı olduğu açık.
Amerika Birleşik Devletleri ekonomisinin kısa dönemli görünümünün umut vermediği açık. Ancak, ekonominin uzun vadede resesyon yoluna gireceğini ileri sürmek hatalı olabilir. Çünkü, sermaye, teknoloji ve insane kaynakları bakımından dünyanın en zengin ülkesi söz konusu. İleri teknoloji ortamı, ülkeye dünyanın dört bir yanından yetenek çekmeye devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri, yenilik yaratma kapasitesi açısından potansiyelini koruyor.
Çin'in ekonomik yapısına bakıldığında, tüketimin payının son 10 yılda gerilediği görülüyor. Tüketim, 2000 yılında yüzde 62 seviyesindeydi. Oysa, 2010'a gelindiğinde yüzde 40'lara indi ve gelişmiş ülkelerin çok gerisinde kaldı. Öte yandan, Çin ekonomisinde ihracat ve yatırımların payı yükseldi. Bir başka deyişle, ekonomi ihracata ve yatırımlara dayalı hale geldi. Dahası, bu bağımlılık ciddi boyutlara ulaştı. Örneğin, küresel kriz sonrası yürürlüğe koyulan teşvik paketi, 2009 yılında ekonomik büyümenin yüzde 91'inin yatırımlardan kaynaklanmasına yol açtı. Çin'de net ihracatın büyüme hızının yüzde 10'un üstünde olduğu dikkate alındığında, ihracatın büyümeye katkısının da hiç de azımsanmayacak kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. İşte burada, dış ticarette değişen bir eğilime dikkat çekilmeli: İthalattaki artışa paralel olarak, net ihracatın ekonomik büyümeye katkısı giderek azalıyor.
Yatırım cephesinde de, kamu harcamalarındaki yavaşlamayla, yatırımlara bağımlılık hafifliyor. Örneğin, yapısal makro düzenlemeler neticesinde demiryolu yatırımları hız kesti. Bu, yatırımlar bakımından 2009 yılında oluşan durumun istisnai olduğunu ve devamlılık arzetmediği gösteriyor.
Tüketim cephesindeyse, hükümet tersine bir politika izliyor. Yani, tüketim son derece aktif biçimde teşvik ediliyor. Çünkü, uzun vadeli, sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın belkelmiğini, ancak tüketim oluşturabilir. Fakat, tüketimin payının artması zaman içinde gerçekleşmesi mümkün bir dönüşüm. Nitekim, bu çerçevede bazı önlemler alınıyor. Birkaç örnek vermek gerekirse. Vergiden muafiyet sınırları yükseltilerek, alt gelir kategorisindeki vatandaşların harcanabilir gelirleri yükseltiliyor. Asgari ücretler her yıl en az yüzde 20 oranında yükseltiliyor. Bu, işçi sınıfının tüketim güçlerini arttırıyor. Öte yandan, ithalatı teşvik edici önlemler alınıyor. Çin parası değerlendiriliyor. Bu suretle, yabancı malların Çin'deki fiyatları azalıyor.
Gayri safi yurtiçi hasılanın yapısı incelendiğinde, Çin ekonomisinin kısa vadede karşı karşıya olduğu bazı riskler beliriyor. Ekonominin çapının 6 trilyonu geçtiğini hatırlatalım. Ölçek genişledikçe, dönüşüm hızı tabiatıyla yavaşlamak durumunda. Saglıklı bir dönüşümün temel şartı da dönüşümün zamana yayılarak kök salması.
Bu arada, hemen güncel ekonomik büyüme rakamlarını da hatırlayalım.
Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin, yılın ilk üç çeyreğinde yüzde 9.4 büyüdü. Yaratılan gayri safi yurtiçi hasıla 30 trilyon 340 milyar yuan oldu. Cari döviz kuruyla ifade etmek gerekirse, üç çeyrekte 4 trilyon 770 milyar dolar katma değer yaratıldı. Ekonomi, yılın birinci çeyreğinde yüzde 9.7 büyümüştü. Oran, ikinci çeyrekte yüzde 9.5'e düştü. Hükümetin uyguladığı nispeten sıkı para politikası, kontrollü bir yavaşlama getirdi. Ancak, yavaşlama üçüncü çeyrekte, öngörülenden şiddetli gerçekleşti. Büyüme yüzde 9.1'a indi. Ekonomik büyümedeki genel yavaşlamaya rağmen, iki kritik veri oldukça pozitif geldi.
Büyümenin dayandığı payandalardan sabit yatırımlar, yılın birinci çeyreğinde yüzde 26.6 arttı. Büyüme hızında yavaşlamaya karşın, yatırımlar direncini korudu. Yılın üçüncü çeyreğinde, kısmi bir gerilemeyle yüzde 24.9'a tutundu.
Perakende harcamaları ise çok daha fazla direnç gösterdi. İç tüketimin ana göstergesi perakende satışları, yılın ilk çeyreğinde yüzde 16.3 genişlemişti. Oysa, ekonomik yavaşlama dinlemeyen iç tüketim, perakende harcamalarını üçüncü çeyrekte yüzde 17.3 büyüttü.
İşte bu noktada, ulusal politika haline gelen büyüme modelinin değiştirilmesi sürecinin adım adım ilerlediği görülebilir. Zira, Çin liderleri, ekonomik büyümenin dış ticaret yerine, iç tüketime dayalı hale gelmesini hedefliyor.
Dış ticaret demişken, rakamların hiç de kötü olmadığına dikkat çekilmeli. Çin, üçüncü çeyrekte yüzde 20'nin üstünde ithalat ve ihracat artışı sağladı. Ülkenin en büyük ticaret ortağı Avrupa Birliği borç krizinin ortasında. ABD'de durgunluk endişeleri dinmedi. Yerküre, ikinci bir durgunluk riskiyle yüzleşiyor. Oysa, Çin'in ihracatı böyle bir dönemde beşte bir genişledi.
Bu çerçevede, demografik bazı büyüme faktörlerine de göz atmak gerekiyor.