Sami Kohen – Milliyet
19 Haziran 2009
TÜRKİYE, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın seçim "zaferini" ilk kutlayan ülkelerden biri oldu. Tahran'da "resmi" açıklamanın ardından seçim sonuçları muhalefetin itirazlarıyla karşılaşırken, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan, Ahmedinecad'ı telefonla arayıp kendisine tebriklerini ve iyi dileklerini ilettiler.
Batı ülkelerinin seçimin sonucu üzerindeki tartışmaların yatışmasını ve durumun netleşmesini beklediği bir sırada Ankara acaba bu konuda aceleci mi davrandı?
Üst düzey bir yetkilinin deyişiyle, Türkiye'nin konumu diğer birçok ülkeden farklı. "Türkiye, İran'ın komşusu. Ayrıca Türkiye'nin İran'la, diğer ülkelerden farklı ilişkileri ve ortak çıkarları var"...
Türk liderler açıkçası Ahmedinecad'a bu jesti yaparken, herhalde seçim sonucu üzerindeki itirazların ve tartışmaların bu kadar geniş boyutlar alacağını, sokak gösterilerinin çığ gibi büyüyeceğini ve Ayetullah Ali Hamaney'in dahi geri adım atacağını tahmin etmemişti...
"Jest İran'a"...
NE var ki, yetkililer bu jestin Türkiye'nin İran'a karşı duyduğu yakınlığın bir işareti olarak algılanması gerektiğini söylüyorlar. Bir kaynağın ifadesiyle, "İran'ın iç işlerine karışmamız söz konusu olamaz. Komşu ülkenin başında kim olursa, biz onunla çalışırız"...
Bununla beraber, aynı çevreler son zamanlarda Türk hükümeti ile Ahmedinecad arasında samimi bir diyaloğun kurulduğunu, bu arada Cumhurbaşkanı Gül'ün de Tahran'da İKÖ toplantısı sırasında Ayetullah Hamaney ile de uzun bir görüşme yapmak fırsatını bulduğunu da hatırlatıyorlar.
Türk analistlerine göre, İran liderleriyle kurulan kişisel temas ve diyalog, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi açısından önem taşıyor. Ama, sonuçta, İran'ın başında kimin olacağına İran halkı karar verecektir. Türkiye açısından önemli olan, komşu ülkenin istikrarsızlığa ve kargaşaya sürüklenmemesi ve şimdiki kriz sürecini hızla atlatabilmesidir.
Birçok başkentte olduğu gibi, Ankara'da da İran'ı yakından izleyen çevreler, bu ülkenin bir belirsizlik dönemine girdiğini, sokaklara yansıyan halk hareketinin nasıl sonuçlanacağını ve yönetimin bundan nasıl etkileneceğini kestirmenin şu anda neredeyse imkânsız olduğunu ifade ediyorlar.
Bu nedenle, resmi makamlar bu aşamada olup bitenlerin sağlıklı bir analizini yapmaya çalışmakla yetiniyorlar.
"Bekle-gör" pozisyonu
ASLINDA İran'daki kaypak durum karşısında, bütün dünyanın yaptığı şey de budur.
Özellikle İran'la yakından ilgilenen devletler, sonradan zor duruma düşmemek için, her türlü sürprize hazırlıklı olarak, temkinli davranmayı tercih ediyorlar.
Bu bağlamda, ABD'nin ve Batılı ülkelerin aldığı tutum anlamlıdır.
İran'daki seçim sonrası olaylar, Obama yönetimini güç duruma düşürmüş görünüyor. Başkan Obama, son haftalarda Ahmedinecad ile bir diyalog kurma (ve İran'a karşı ABD politikasını değiştirme) arzusunu göstermiş, bu yönde bazı önemli sinyaller göndermişti. Tahran'ın buna verdiği tepki de bazı umutlar yaratmıştı. Belki şu sırada seçimler olmasaydı, ABD-İran diyaloğunun yolu açılabilecekti.
İran'daki yeni durum karşısında, Obama resmi beyan ve davranışlarında, kendisini ne Ahmedinecad takımına ne de muhalefet cephesine angaje etmemeye özen gösteriyor. Bu temkinli tutumu ise, Cumhuriyetçilerin ve insan hakları aktivistlerinin sert eleştirilerine hedef oluyor.
Kısacası şimdi herkes İran'ın siyasal geleceğinin ne olacağı merakı içinde, "bekle-gör" pozisyonunu benimsemeyi yeğliyor.