Dünyanın sanayileşmiş sekiz ülkesinin liderlerinin katıldığı G-8 zirvesinin ana gündem maddesi Avrupa kriziydi.
G-8'den Avrupa'nın krizine çözüm değil 'öneri' çıktı! Zirve sonuç bildirisine, liderlerin "büyüme ve istihdamı artırma" konusunda görüş birliğine vardıkları belirtildi. Ancak bunun için gerekli olan kaynağın nereden bulunacağı sorunu çözümsüz kaldı.
Batı ülkelerinde dış yatırımlar için kaynak kalmadı diyoruz. Aslında Batı'nın kendi yarasına sürecek kadar bile melhemi yok anlaşılan!
ABD'nin Camp David kentinde toplanan ülkeleri hatırlayalım: ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İtalya, Kanada, İngiltere ve Rusya.
Rusya ve Almanya
Öte yandan, yukarıdaki sekizli içinden Rusya ve Almanya hem politik hem ekonomik olarak diğerlerinden ayrışmaya başladılar. İki ülke Batı bloğuna karşı Asya bloğuna yakın duruyor. Bu ayrışma G-8 zirvesinde de kendini gösterdi.
ABD Başkanı Barack Obama, Merkel'e karşı Fransa'nın yeni Cumhurbaşkanı François Hollande'ye arka çıktı. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in savunduğu 'krizi daralmayla ve kemer sıkmayla aşma' çizgisine karşı, 'büyüme ve istihdamı artırma' görüşünü savundular.
Ancak Avrupa ülkelerinin bir kemer sıkma-büyüme dengesi kurup kuramayacağına ilişkin yorumlar olumsuz.
'Soğuk Savaş'
G-8 zirvesinin gündemine Suriye ve İran sorunlarının alınmaya çalışıldığını anımsayacaksınız. Rusya'nın engellediği bu girişim, ABD'nin başını çektiği 'ekonomik krize askeri-siyasi çözüm' tutumunun bir parçası. ABD Ortadoğu bölgesinde çaldığı savaş tamtamlarına her düzlemde destek arıyor.
Bu arada ABD'nin Çin'e karşı aldığı tutum da giderek açık bir hal almaya başladı. Çin ordusu hakkında ABD yönetiminin hazırladığı rapor geçen haftanın gündem başlıklarından biriydi. Çin yönetimi söz konusu raporu çok sert eleştirdi. Raporun ardından, Çin-ABD ilişkileri konusunda 'soğuk savaş' terimi kullanılmaya başlandı.
Ardından ABD bir 'rapor' daha yayımladı. Sözde 'insan hakları' raporuyla Çin'i hedef alan ABD, bu kez daha sert bir yanıtla karşılaştı: İnsan haklarını yayılmacı emellerin için kullanma!
Çin, ABD'nin kendi ülkesinde ve dünya çapında yaptığı ihlalleri de gözler önüne serdi…
Çin, ekonomik gelişme tarzını dönüştürüyor
Sözünü ettiğimiz soğuk savaş ekonomik düzlemde zaten uzun yıllardır yaşanıyor.
Öte yandan, gelişmelerden anlıyoruz ki, Çin uluslararası ticarette yeni türden engellemelerle karşı karşıya.
Ticaret Bakanlığı Sözcüsü Shen Danyang, dış ticaret verilerini açıklarken dış ticaret artış hızının yavaşlamasının nedenlerini de anlatmıştı. Nisan ayında gerek ihracatta, gerekse ithalatta görülen yavaşlamanın nedenleri olarak Shen, dış talebin daralmasını, yurt içinde faktör fiyatlarının yükselmesini ve ticari anlaşmazlıkların artmasını gösterdi.
Çin'in Dünya Ticaret Örgütü mücadelesi
Çin, Dünya Ticaret Örgütü'ne girebilmek için beş yıl boyunca uğraş verdi; girdikten sonra da haklarından yararlanabilmek için. Ticaret Bakanı Chen Deming'in ifadesiyle "Çin Dünya Ticaret Örgütü üyesi olarak tanınıp güvence altına alınmış haklarını kullanabilmek, daha geniş kapsamlı ve çapraşık uluslararası işbölümüne katılabilmek için mücadele etti."
11 Aralık 2011, Çin'in Dünya Ticaret Örgütü'ne üye olmasının onuncu yıldönümüydü. Ticaret Bakanı Chen Deming, Örgüt'e girişlerini "Çin'in reform, dışa açılma ve modernizasyon sürecinde dönüm noktası" olarak yorumluyor. Onuncu yıl dolayısıyla yaptığı bir konuşmada Chen Deming, "Çin, Dünya Ticaret Örgütü üyeliğinden bu yana ekonomik ve sosyal gelişiminde katettiği ilerlemeyle dünyayı büyüledi" diyor.
Dış ticaret beş kat arttı
İşte o büyüleyici rakamlar: Son on yıl içinde, Çin'in ihracatı (4,9) ve ithalatı (4.7) beş katına çıktı. Yurtdışı yatırımları da yılda ortalama yüzde elli oranında büyüdü.
Çin, uluslararası ticaretin serbestleşmesi için Dünya Ticaret Örgütü içinde verdiği mücadelede de başarılı oldu. Tarife dışı engeller on yılda üçte birin üzerinde (15,3'ten 9,8'e) azaltıldı.
Çin, çok taraflı, ikili ve bölgesel ticareti, bölgesel ve alt bölgeler arası ekonomik işbirliğini geliştirmek ve serbest ticaret bölgeleri kurulmasını teşvik etmek için de çalıştı.
Sonuçta Çin bir dizi ülke ile serbest ticaret anlaşmaları yaptı. 2010 yılı sonu verileriyle, Çin; Japonya, Güney Kore, ASEAN, Avustralya ve Güney Afrika'nın en büyük ticaret ortağı haline geldi. Çin AB'nin ikinci, ABD'nin de üçüncü büyük ticaret ortağı.
Yeni ekonomik düzen umudu
Ticaret Bakanı Chen Deming, onuncu yıl konuşmasında, dünyada kurulacak yeni ekonomik düzenin bambaşka olacağı umudunu da aşılıyor:
"Kendimizi geliştirme arayışındayken uluslararası sorumluluklar üstlendik. Gelişmekte olan ülkelerin ortak çıkarlarının genişletilmesi için kendimizi adadık ve sonuç olarak yapıcı bir rol oynadık. Güney-Güney işbirliğine büyük önem verdik. Kapasitemiz dahilinde Dünya Ticaret Örgütü'nün gelişmekte olan üyelerine ekonomik ve teknik yardım sağladık."
Bakan Chen'in özetlediği tutumun somut sonuçlarını, Çin'in yatırım yaptığı Afrika ülkelerinde görmek mümkün.
Bakan Chen, son on yılda kazandıkları deneyimleri gözden geçirerek Çin'in ekonomik gelişme tarzını yeni koşullara uygun bir biçimde dönüştürecekleri mesajını veriyor.
Çok büyük hızla arttığını anlattığımız doğrudan dış yatırımlarını daha da artırmak, Çin'in bu yeni ekonomik gelişme stratejisinin önemli bir ayağını oluşturuyor.