CRI Hakkında | Eski Versiyonumuz
Şakayık Devri'nde Çin tanıklığı: Hıtay Sefaretnamesi
  2010-11-17 17:26:04  cri




    1421 yılının Kurban Bayramı, Ocak ayının ilk günlerinde kutlandı. Hoca Gıyaseddin Nakkaş, bayram namazını Çin İmparatoru'nun Müslümanlar için Beijing'de yaptırdığı camide kıldı.

    1420 yılının Kasım ayında, bir elçilik heyetiyle birlikte Beijing'e gelmişti. Orada gördüklerini ve başından geçenleri günü gününe kaydediyordu. O akşam da, kıldığı bu bayram namazını notlarına ekleyecekti.

    Beijing'e gelişini de şöyle anlatmıştı:

    "30 Kasımda sabaha doğru Hanbalık şehrinin kapısına varıldı. Henüz sabah olduğu için kapılar kapalı idi. Elçiler yeni yapılmakta olan hisar yerinden şehre girerek imparator sarayı önündeki meydana vardılar. Saray kapısına kadar yedi yüz ayak kadar tutan yer, yontulmuş taşla döşenmişti. Buraya gelince elçiler atlarından inerek sarayın kapısına kadar yaya yürüdüler."

*

    Hoca Gıyaseddin'in "Hanbalık şehrinin kapısına varıldı" derken kastettiği kapı herhalde Qianmen idi. "Elçiler atlarından inerek sarayın kapısına kadar yaya yürüdüler" diyerek sözünü ettiği kapı da şimdi Yasak Şehir'in girişindeki Tiananmen Kulekapısı olmalı. Namaz kıldığı cami ise muhtemelen Niujie Camii idi. Anlatılanların hepsi bunlara uyuyor.

*

    Hoca Gıyaseddin Nakkaş, Beijing'i Türk edebiyatında ilk seyahatname örneği sayılan "Hıtay Sefaretnamesi"nde anlatıyor. "Acaib-ül Letaif" ismiyle de bilinen sefaretname, Hoca Gıyaseddin Nakkaş'ın yaklaşık üç yıl süren Çin seyahatiyle ilgili notlarını, yolculuk dönüşünde bir araya getirip düzenlemesiyle oluşmuş.

*

    Türkçe yazılmış ilk seyahatname Çin'le ilgili olmuş. Fakat ismi "Çin Sefaretnamesi" değil de, "Hıtay Sefaretnamesi".

    Neden Hıtay?

    Tarihsel bağlamlarda Çin yerine sık sık bu sözcüğün kullanıldığını görüyoruz. "Divan-ı Lügat'it Türk"te de, Kuzey Çin'den "Kitay" veya "Hitay Sin" diye söz ediliyor.

    Bu ismin kaynağı, Kuzey Çin'de bir kabile olan Kitanlar… 10. yüzyılda Beijing'e yerleşip Liao hanedanı yönetiminde bir beylik kurmuşlar. Çin kaynaklarının çoğu bu hanedanı Çinli sayıyor. Liao beyliği, 1125'de Jin beyliği tarafından yıkılmış. Bir grup batıya kaçmış ve "Kara Hıtay" devletini kurup Orta Asya'ya egemen olmuş.

    Hoca Gıyaseddin Çin'e gittiğinde, Kitanlar çoktan ortadan kalkmıştı. Yönetimde Ming hanedanı vardı. Ama "Hıtay" veya uyarlamaları, kimi dillerde Çin'in adı olarak kaldı. Hatta bazı ülkelerde yakın zamana kadar Çin'e "Kitay" deniyordu. Ruslar Çin'i hâlâ "Kitay" olarak adlandırıyor.

*

    Hıtay Sefaretnamesi şu sunuş cümleleriyle başlıyor:

    "1419 yılının Kasımında Mirza Şahruh sultanın Hıtay İmparatoru'na gönderdiği elçilerle birlikte Baysungur Mirza'nın elçisi Hoca Gıyaseddin Nakkaş, arkadaşları ile 2 yıl 10 ay 5 gün dolunca Hıtay'dan dönerek saltanat merkezi Herat'a vardılar. Burada Hıtay İmparatoru'nun mektubu ile hediyelerini teslim ettiler.

    Hoca Gıyaseddin, Herat'tan yola çıktığı günden, döndüğü güne kadar her ne gördüyse günü gününe kaydetmiştir. Kendisi inanılır bir kimse olduğundan garaz ve taassuptan uzak olan hikâyesi kaydolunduğu gibi alınıp yazıldı…"

*

    Mirza Şahruh, ünlü hükümdar Timur'un oğlu. Moskova'dan Delhi'ye, Anadolu'dan Çin sınırlarına kadar pek çok yere seferler yapan Timur, "Yıldızlara Hükmeden Hükümdar ve Cihan Fatihi" unvanıyla anılmıştı. Son olarak Çin'i ele geçirmeyi düşünüyordu. Fakat Çin seferine başlarken 1405 yılında öldü. Çıkan taht kavgaları sonunda, tahta Mirza Şahruh geçti.

    Şahruh, babasının aksine barışçı ve merhametli bir hükümdardı. Çin ile ilişkileri de karakterine uygun nitelikte oldu. Ülke topraklarını fetihlerle genişletme ve askeri atılımlar yapmaktan çok, ekonomik ve kültürel gelişmeye önem veriyordu. Başkenti, Semerkant'tan sarayının bulunduğu Herat'a taşıdı. Şimdi Afganistan sınırları içinde kalan Herat, o dönemde Türkçenin Çağatayca lehçesinde pek çok eserin verildiği merkezlerden biri olmuştu. Şahruh'un karısı ve ülkenin en etkili isimlerinden olan Gevherşad'ın adına yaptırılan külliyenin inşası 1418'de tamamlanmıştı. Bunu 1417-1421 yılları arasında yaptırılan ve günümüzde Ragistan Meydanı'nda bulunan Uluğ Bey Medresesi ve 1435'de tamamlanan Şah-ı Zinda Külliyesi takip etmişti. Timur'un ülkesi, Şahruh zamanında Asya'nın ve dünyanın en gelişmiş uygarlık merkezlerinden biri haline geldi. Timur sülalesinin üyeleri bilime ve sanata düşkün, hatta kendileri de sanatçı olan kişilerdi. Aralarında adeta bir işbölümü vardı. Uluğ Bey astronomi, coğrafya ve matematikte önemli çalışmalar yapıyordu. Şahruh ve oğlu Mirza Baysungur da sanat ve edebiyata yoğunlaşmıştı.

*

    Çin'e giden heyetlerde hükümdarın ve her mirzanın, yani taht varisinin ayrı ayrı temsilcileri olurdu. Hepsi kendi alanında araştırmalar yapmak ve bilgilerini geliştirmek üzere yola çıkardı. Hoca Gıyaseddin de, Çin'e giden heyette Mirza Baysungur'un elçisi olarak bulunuyordu. İsmindeki "Nakkaş" sözcüğünden de anlaşılabileceği gibi, Hoca nakış sanatıyla ilgiliydi. Baysungur Mirza, onu Çin'e yeni nakış motifleri bulmak ve bu alanda yapılan çalışmaları öğrenmek üzere göndermiş. Ama Hoca sadece bunu yapmakla yetinmeyip bir seyahatname de yazmış. Böylece, edebiyatımızda ilk seyahatname, bir bakıma ünlü "İlim Çin'de de olsa gidip alınız" sözüne uygun olarak yapılmış olan bir gezinin sonucu olarak yazılmış.

*

    Ming hanedanı kayıtlarında, Timurlu devletinden Çin'e elçilik heyetlerinin en sık Şahruh döneminde gittiği yazılı. Bu seyahatlerin tamamı hakkında bilgimiz yok. Hoca Gıyaseddin'in seyahati, edebiyat alanında bir "ilk"e kaynak oluşturduğu için önemli.

    Fakat en az onun kadar önemli bir elçilik görevini de ünlü astronomi ve matematik bilgini Ali Kuşçu yapmıştı. Ali Kuşçu'nun babası Muhammed, Şahruh'un oğlu ünlü matematikçi ve gökbilimci Uluğ Bey'in kuşçusuymuş. Küçük yaşlardan itibaren astronomi ve matematiğe meraklı olan Ali Kuşçu, bu alanda ünlü bilginlerden dersler aldı. Genç yaşında, Uluğ Bey'in kurduğu Semerkant Rasathanesi'ne müdür oldu.

    Uluğ Bey, Şahruh'tan sonra tahta geçti. İyi bir devlet adamıydı, ama daha çok bilimsel çalışmalarla öne çıkıyordu. Zaten kendisi de, "İlimin hâkim olduğu bir ülkede, ilimle uğraşan bir kişi olmayı tercih ederim" demiş.

    Uluğ Bey, bütün çalışmalarında önemli roller üstlenen Ali Kuşçu'yu elçilik heyetlerinden biriyle Çin'e göndermiş. Ali Kuşçu'yla ilgili araştırmalarda bu seyahatten pek söz edilmiyor. Üstelik Ali Kuşçu seyahatiyle ilgili notlar da almış ve bir eser yazmış. Ne yazık ki eserin kendisi hakkında herhangi bir bilgiye rastlayamadım.

*

    Çinlilerin milattan önceki yıllarda da astronomi ile ilgilendikleri ve takvimler hazırladıkları biliniyor. Nitekim Ali Kuşçu Çin'de boylam dairesi üzerinde bir derecenin uzunluğu ve yerkürenin yüzölçümüyle ilgili çalışmalar yapmış. Döndüğünde, dünyanın yüzölçümünü şimdiki hesaplara yakın sayılarla tespit etmiş. Uluğ Bey, Ali Kuşçu'nun Çin'de edindiği bilgilere dayanarak genel dünya haritası hazırlatmış. Ali Kuşçu, Uluğ Bey'in, bugün yapılan uzay araştırmalarına yüzyıllar öncesinden ışık tutan ve "Zîc" adı verilen yıldız katalogunun hazırlanmasında da görev almış. Katalogda, gökyüzünün güneyinde kalan 48 takımyıldıza ait 1018 yıldızın konumları gösteriliyor.

    Rivayete göre Uluğ Bey kendi falına bakmış ve oğlu Abdüllatif'in kendisini öldüreceğini görmüş. Bu yüzden ondan hep uzak durmuş. Gerçekten de öngörüsü gerçekleşti ve ölümü oğlunun elinden oldu. Buna çok üzülen Ali Kuşçu, ailesiyle birlikte ülkesini terk ederek Tebriz'e yerleşti.

*

    Zamanında Çin'e elçi olarak giden Ali Kuşçu, önemli bir elçilik görevini de Tebriz'de üstlendi. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, ondan Osmanlı Devleti ile aralarındaki uyuşmazlık konusunda arabuluculuk yapmasını istedi. Bu isteği reddedemeyen Ali Kuşçu, İstanbul'a giderek Fatih Sultan Mehmet'in huzuruna çıktı. Fatih, ondan geri dönmemesini, İstanbul'da kalıp medreselerde astronomi ve matematik dersleri vermesini istedi. Ali Kuşçu bunu kabul ederek iki yıl sonra ailesiyle birlikte İstanbul'a geldi. Gelişinde Osmanlı sınırında ihtişamla karşılandı. Burada pek çok öğrenci yetiştirdi. Yaşamında gökyüzünü hem Beijing'den, hem İstanbul'dan izleme olanağı bulmuş bu gökbilimcinin ismi yüzyıllar sonra, haritasını ilk kez kendisinin çıkardığı Ay'ın bir bölgesine verildi. Bugün Ay'da bir krater de, ustası Uluğ Bey'in ismini taşıyor.

*

    O dönemde Çin'e sık sık elçilik heyetleri gitmesinin nedeni neydi? Çin'in içinde bulunduğu koşullar nasıldı? Bunları Hıtay Sefaretnamesi'nden de görebiliyoruz. Hoca Gıyaseddin, sefaretnamenin "30 Kasımda sabaha doğru Hanbalık şehrinin kapısına varıldı" diye başlayan bölümünden sonra şehrin, sarayın, imparatorun ihtişamından, gördüğü her türlü zenginlikten söz etmiş:

    "Saray kapısının iki yanında duran beşer filin hortumları arasından geçip içeriye girildi. Henüz ortalık aydınlanmamış olduğu halde buraya yüz bine yakın adam toplanmıştı. Bu kapının içerisinde büyük bir meydan vardı. Bu meydanın sona erdiği yerde otuz arşın tutarında bir temel üzerine kurulmuş ellişer arşın boyundaki direkler üzerinde büyük bir bina, bu binada üstünde uzunluğu altmış ve eni kırk arşın büyüklüğünde bir oda yapılmıştı. Bu köşkün üzerinde iki adam, İmparatorun çıkıp tahta oturmasını bekler bir vaziyette duruyordu. Kapının sağ ve soluna davul ve gong koymuşlardı. Bu yerde üç kapı vardı. Ortadaki büyük, yanlardaki ise küçüktü. Ortadaki kapıdan yalnız imparator geçerdi. Yukarıda sözü geçen meydanda kadın ve erkek olmak üzere üç yüz bin kişi toplanmıştı. Bunların iki bin kadarı muganni olup hem saz çalar, hem de okurlardı. Hıtay usulü ve lisaniyla imparatora dua ederlerdi. On bin kadar adam ellerinde, çomak ve gürz, uzun, kısa mızraklar, süngü, kılıç gibi silahlar ve Hıtay'a mahsus yelpazelerle ayakta durmuşlardı…"

*

    Elçilik heyetinin karşılaştığı manzara onları çok etkilemiş olmalı. Sefaretnamenin sonraki bölümlerinde sarayda yapılan eğlenceler, gösteriler, verilen yemekler, uygulanan kanunlar, törenler en ince ayrıntısıyla anlatılmış.

    Hıtay Sefaretnamesi'nde en çok İmparator'dan ve onun yaptıklarından söz ediliyor. Bir yerinde şöyle yazıyor:

    "Tahtın üzerine bir altın sandalye ve tahtın önüne basamaklı gümüş bir merdiven koydular. İmparator, haremden çıkıp tahtın üzerindeki sandalyeye oturdu. Orta boylu idi. Sakalı ne az ne de çoktu. Ancak iki üç yüz kadar kılı vardı ve o kadar uzundu ki sandalye üzerinde oturmuşken iki üç halka olmuştu. Sağında ve solunda boyunları ve yüzleri açık, saçları başlarının ortasında düğümlenmiş, kulaklarına büyük inciler takmış, ay yüzlü iki güzel kız ellerinde mürekkeplik ve kalem tutuyorlardı. İmparator ne söylerse yazıyorlardı. Yazdıklarını haremde imparatora gösterirler ve değiştirmek gerekmiyorsa, yazdıklarını taşraya gönderirler ve divan ehli de yazılana göre iş görürlerdi."

*

    Hıtay Sefaretnamesi'nde sözü edilen, Ming İmparatoru'nun adı Zhu Di. Zhu Di'nin, Şahruh ile ortak yönleri var. Her ikisinin babaları da savaşçı ve fetih siyaseti güden hükümdarlarmış. Zhu Di'nin babasının lakabı Hongwu. Bu, "sapına kadar asker" anlamına gelen bir unvan. Çin'i ele geçirmesine ramak kala ölen Timur da öyleydi. Şahruh da, Zhu Di de bilimlere ve sanatlara sanata önem vermişti. Bu alanlarda daha rahat çalışabilmek için ülkelerinin başkentlerini değiştirmişlerdi.

    İmparator Zhu Di'nin babası Zhu Yuanzhang, fakir bir köylü ailesinin çocuğuymuş. Annesi ve babası art arda ölünce, bir manastıra sığınarak keşiş olmuş. Yaşamını bir süre dilenerek geçirdikten sonra köyüne dönmüş.

    Ülke o dönemde Moğol kökenli Yuan hanedanının yönetimi altındaydı. Zhu Yuanzhang etrafındaki gençleri bir araya toplayarak Kızıl Sarıklılar örgütünü kurdu ve isyan başlattı. Kısa bir sürede isyanı büyüterek kurduğu orduyla önce Nanjing'i aldı. Tüm güneyi ayaklandırdıktan sonra kuzeye geçti ve Beijing'i ele geçirdi. Yuan imparatoru tahtını terk ederek kaçmak zorunda kaldı. Böylece Ming hanedanı kuruldu.

*

    Zhu Yuanzhang'ın başkenti, ayaklanma yıllarında önem taşıyan Nanjing'di. Fakat kuzey, devlet güvenliği için en tehlikeli yerdi. Burasıyla ilgilenmesi için oğullarından birini Beijing'e "kral naibi" tayin etti. Bu kişi Zhu Di'ydi. İmparator ölünce, yerine büyük oğlunun oğlunu imparator olarak tahta geçirdiler. Bunun üzerine Zhu Di, Beijing'den yola çıktı ve Nanjing'i zapt etti. Yeğeni yerine kendini imparator ilan ettikten sonra devlet merkezini Beijing'e taşıdı. Tam da bu sıralarda Timur, Ankara civarında Yıldırım Beyazıt'la savaşıyordu.

    Zhu Di, Yuan imparatorlarının kurdukları saraylarda yaşadı ve o dönemin lüksünü canlandırdı. Saraydaki görkem, sanatta, edebiyatta, bayındırlıkta, mimaride de kendini gösteriyordu. O yüzden Zhu Di'ye "Sonsuz Saadet İmparatoru" anlamı taşıyan "Yongle" lakabı takıldı. Fakat ülkenin ekonomik durumu bu lakaba pek uygun düşmüyordu. Çünkü babasının ona bıraktığı yönetim sistemi şaşaa içinde yaşamayı karşılayacak nitelikte değildi. İşte Timur da, bu zayıflığı fark ettiği için Çin'e sefer düzenlemişti. Bazı araştırmacılar, Timur ölmüş olmasaydı, girişiminin başarıyla sonuçlanacağını söylüyor.

*

    Zhu Di'nin adı Beijing'i başkent yapmasının yanında, kentin inşası ile birlikte anılıyor. Bu çalışmalar 14 yıl sürmüş. Bunun için 1 milyon işçi ve 100 bin usta çalışmış. Kentin duvarları 21 kilometre uzunluğunda ve 12 metre yüksekliğindeydi. Duvarlar yıkıldı. Bugün bunlardan geriye sadece "Ön Kapı" anlamına gelen Qianmen ve "Göksel Barış Kapısı" anlamına gelen Tiananmen kalmış durumda. İmparatorluk salonları ve Yasak Şehir nispeten iyi korundu. O zamanlarda, saray kompleksinde 9 bin oda varmış. Hoca Gıyaseddin'in kente girişte gördüğü büyük tören belki de Yasak Şehir'in tamamlanması dolayısıyla yapılan törendi…

*

    Zhu Di, Yuan hanedanı hâkimiyeti zamanında yapılan Büyük Kanal'ı yeniden inşa ettirdi, genişletti ve buna yeni su kapıları ekletti. Bu dönemin en önemli isimlerinden biri de ünlü denizci Zheng He idi. Amiral rütbesiyle dünyanın pek çok yerine seferler düzenledi. Zhu Di döneminde, Nanjing tersanelerinde on beş yıl içinde 2 bine yakın gemi yapıldığı söyleniyor. Denizcilik alanında birçok başarının kazanıldığı bu dönem Zheng He ile başlamış ve onunla son bulmuş. Çin'in bir daha 1900'lü yıllara kadar sözü edilebilecek bir deniz gücü olmadı.

*

    Zhu Di çevresine usta edebiyatçıları toplamış. Bunlar, hükümdarın fermanlarını büyük marifet gösterileriyle kaleme alırmış. Olayları öyle anlatırlarmış ki, herkes saraydaki ihtişam bütün ülkede yaşanıyor sanırmış.

    Ming döneminde, edebiyat çok gelişti. En güzel Çin dramlarının çoğu bu döneme ait. Bunlar arasında, Tang Xianzu'nun "Şakayık Köşkü" günümüzde de izleniyor. Ünlü oyuncu Mei Langfang'ın da sahnelediği "Şakayık Köşkü"nde, Çin edebiyatının en güzel aşk hikâyelerinden biri anlatılıyor. Bilinen klasik Çin romanlarının çoğu da Ming döneminde yazılmış.

    Müzikte de çok önemli gelişmeler olmuş. Hıtay Sefaretnamesi'nde 2 bin kişilik bir orkestradan söz ediliyor. Anlatılanlardan, toplumsal yaşamın her alanında müziğin önemli bir yeri olduğu anlaşılıyor. Müzikteki ve teknik konulardaki çalışmaların Avrupa'dakinden yüzyıllar önce yapıldığı görülüyor.

    Mimari alanında da büyük başarılar dikkat çekiyor. Yasak Şehir, başlı başına bir sanat eseri kabul edilebilir. Çin Seddi'nin önemli bir bölümü onarılmış. Beijing'in dış surları yapılmış. Yuan döneminde inşasına başlanan saraylar tamamlanmış. Çin mimarisi esas olarak Ming döneminde oturdu ve etkilerini günümüze kadar sürdürdü.

*

    Çin denince akla gelen birkaç şeyden biri de porselen. En ünlü porselenler de mavi-beyaz Ming porselenleri. Bu dönemden önce veya sonra bu güzellik bir daha tutturulamamış. Ming porselenleri Avrupa porselenlerini de etkilemiş. Bunların en güzel örnekleri İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda bulunuyor. Buradaki porselenlerle ilgili pek çok bilimsel çalışma yapıldı, kitaplar yazıldı.

    Zhu Di'nin yönetimde bulunduğu dönem hakkında yazılanlar zihinlere "Lale Devri" çağrışımı yaptıracak türden. Gerçekten de Ming porselenlerinin en iyi örneklerinin bulunduğu Topkapı Sarayı'nın yapıldığı 3. Ahmet dönemi de Zhu Di'nin hükümdarlık yıllarına benziyor.

    3. Ahmet 1703 yılında Edirne'de tahta geçmiş. Lale Devri boyunca Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile birlikte ülkeyi yönetmişler. Hattat ve şairmiş. Musikî ile de yakından ilgilenmiş. Edebiyatçıları ve sanatçıları korurmuş. Avrupa'ya ilk elçiler bu dönemde gönderilmiş. Oradaki gelişmeleri yakından izlermiş. İlk matbaayı o kurdurmuş. Kâğıt ve kumaş fabrikası, çini imalathanesi açtırmış. Köşkler, saraylar ve lale bahçeleri yaptırmış. Doğu kültürünün klasik eserleri ilk kez o zaman Türkçeye çevrilmiş.

    Zhu Di ile 3. Ahmet'in sonları da birbirine benziyor. Zhu Di'nin yaptırdığı sarayların çoğu bir yangın sonunda yok oldu. 3. Ahmet ve İbrahim Paşa'nın yaptıklarını israf olarak görenler de Patrona Halil İsyanı ile şehri tahrip etti. Sadabad Köşkü'nü yaktılar. "İşte üç çifte kayık iskelede amade/Yürü Servirevanım gidelim Sadabad'e" diyen divan şairi Nedim de bu isyanda ölmüştü.

*

    Zhu Di, Mirza Şahruh ve 3. Ahmet… Gerçek zenginliğin ve sonsuz mutluluğun sanatta, edebiyatta, bilimde olduğunu görmüşler. Siyasetlerini belirleyen bu bakış açısı ve yarattığı sonuçlar günümüz dünyasında hâlâ etkili oluyor. Bu zenginlik yüzyıllar sonrasından daha iyi görülebiliyor.

    3. Ahmet dönemine Lale Devri ismi sonradan verilmiş. Zhu Di dönemine de "Şakayık Devri" denemez mi?

*

    Lale Devri'nde Türkçeye çevrilen "Hıtay Sefaretnamesi"nin yazarı Hoca Gıyaseddin Çin'den ülkesine yeni motiflerle dönmüştü. Bu motiflere "hatayi motifi" demişler. Hatayi motifi İran yoluyla Anadolu'ya ulaştı. En yaygın kullanımı Osmanlı döneminde olmuştu. Hatayi motifinin en güzel örneği "şakayık motifi"ymiş. Ming şakayıkları Lale Devri'ndeki çini atölyelerinde de açmış. Ming şakayıklarını günümüzde yapılan İznik çinilerinde de görebiliyoruz.

    Biz İznik çinilerini en milli eserlerimizden sayarız. İsmi bile Çin'den gelen bu milli sanatımızdaki Ming şakayıkları, aramızdaki coğrafi mesafeye rağmen aslında ne kadar yakın olduğumuzu göstermiyor mu?

İlgili Haberler
Yorumunuzu Gönderin
Çin-Türkiye ilişkilerinde yeni kilometre taşı
Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Türk Lirası, Çin finans dünyasına ayak bastı.
Çinli kulüpler büyük transferlerine devam ediyor

Chelsea'nin yıldız orta saha oyuncusu Oscar, 60 milyon avroya Çin'e gelmeye hazırlanıyor. Peki Çinli kulüpler yabancı futbolcular için ne kadar para ödüyor? Bu sorunun cevabı ve haftanın ekonomi gündemine genel bir bakış için Ekodiyalog'a kulak verin.

Diğerler>>
Çin'de 2016'da neler konuşuldu? (1) (Çin Mahallesi)
Çin'de 2016 yılında gündemde neler vardı? Çinlilerin en çok dikkatini çeken gelişmeler nelerdi? Çin Mahallesi'nin sakinleri, 2016'yı nasıl geçirdi?
Çin'in 5. büyük icadı 24 Sezon nedir? (Çin Mahallesi)
Çinlilerin günlük hayatına yön veren bir takvim sistemi olan 24 Sezon'a kâğıt, pusula, matbaa ve baruttan sonra Çin'in 5. büyük icadı diyenler de var. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan 24 Sezon, bir kez daha gündemde.
Diğer>>
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (07-01-2015)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (19-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (05-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (08-10-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (24-09-2014)
Diğer>>
Anket
Soru-Yanıt
  • Nükleer Güvenlik Zirvesi'nde Çin'in gücü ortaya kondu

  • Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping 31 Mart-1 Nisan günlerinde ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenen ve dünyanın odaklandığı Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katıldı.
    Diğer>>
    İzleyici Postası
  • Koyun yılınız kutlu olsun (Pınar Koçak)

  • Koyun Yılının en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması dileğiyle...
  • Çin kadınlarına (Ali Güler)

  • Düşlerimde gelir bir güzel bana, alır götürür beni uzak bir diyara...

    Diğer>>
    Linkler
    © China Radio International.CRI. All Rights Reserved.
    16A Shijingshan Road, Beijing, China