Marco Polo'nun Batı'dan kalkıp Doğu'ya, Çin'e gitmesi ve burada gördüklerinin Batı'da anlatılması yüzyıllardır büyük ilgi çekmiştir. Pekiyi, acaba Çin'den kalkıp Batı'yla giden ve gördüklerini anlatan herhangi biri olmuş mu? Bir başka deyişle, bir tür tersine Marco Polo çıkmış mı?
Böyle bir soruyu sormuş olmamız bile, akla hemen geliveren bir kişinin bulunmadığı anlamını taşıyor. Ama soru yine de sorulmaya değer.
Yanıtı kestirmeden verilecek olursa, evet böyle bir kişi olmuş.
Bu kişinin varlığına ilk dikkatimi çeken kişi, Çin ile yakından ilgilenen ve kendi çabalarıyla Çin kültür tarihi üzerine araştırmalar yapan bir arkadaşım oldu. İlk ipucuna Doğan Avcıoğlu'nun "Türklerin Tarihi" adlı kitabında rastlamış. Bu ipucunun izini sürerek o kişinin varlığından haberdar olmuş. Bana da bulduklarını anlattı.
*
Doğan Avcıoğlu'nun kitabında, konuyla ilgili olarak okudukları özetle şöyle:
İran hükümdarının ordusunda savaşa katılan Hıristiyan Türk askerlerinden söz ediliyor. 580'li yıllarda II. Hüsrev ile Behram Çubin savaşmışlar. Bizans Hüsrev'i, Türkler de Behram'ı desteklemiş. Behram yenilince, tutsak düşen Türk askerlerinin çoğunun alnında haç işareti olduğu görülmüş. Hüsrev tutsakları fillere ezdirirken bunları ezdirememiş, çünkü Hıristiyanlar Bizans'ın himayesindeymiş. Tutsaklar, Bizans'a yollanmış. Bizans imparatoru şaşırmış, Türk tutsaklara haçın nedenini sorduğunda, bunu annelerinin yaptırdığını söylemişler. Bir salgın hastalık sırasında Nasturiler onları çocukların alnına haç işareti yapmaya ikna etmiş. Bu uygulama 560'lı yıllarda İran bölgesindeki Türkler arasında yayılmış.
*
Bu, Nasturiliğin Türkler arasında yayıldığını mı gösteriyor?
Evet. Nasturilik, 635 yılında Çin'e girmiş ve önce Doğu'daki Türk boyları Hıristiyan olmuş. Orta Asya'da 13. yüzyıla kadar Nasturi alfabesiyle yazılmış Türkçe kitaplar bulunmuş. Doğan Avcıoğlu'nun kitabında, Türk Nasturi rahibi Uygur Yabalah'ın Türkçeden başka bir dil bilmediği halde 1281'de Patrik seçildiği yazıyor.
Yabalah adlı bu kişi, işte sözünü ettiğimiz o "Tersine Marco Polo"nun çömezi. Üstelik üstad ile çömez, Marco Polo'nun çağdaşı. Beijing'den kalkıp bugün Fransa sınırları içinde bulunan Bordeaux'ya giden üstad, yolculuklarıyla ilgili bir günlük de tutmuş. Üstadın adı Rabban Mar Şauma.
*
Günlük, onun elinden çıktığı haliyle bugün de mevcut mu?
Şauma'nın günlüğü Süryaniceye de çevrilmiş. Fakat, hem aslı hem de Süryanice kopyaları kaybolmuş. Bu seyahat bir süre sadece Vatikan, Fransa ve İngiltere kayıtlarında yer aldığı şekliyle bilinmiş. Fakat aradan yüzyıllar geçtikten sonra, günlüğün Süryanice kopyası 1887 yılında İran'da bulunmuş. İngiliz bilim adamı Sir Wallis Budge tarafından İngilizceye çevrilmiş ve 1928'de yayınlanmış.
*
Peki, günlük neden Morco Polo'nun seyahatleri kadar ünlü olmamış?
Bu günlüğün Marco Polo'nunki kadar popüler olmamasını, bir Doğulunun Batı'yı tasvir etmeye cüret etmesinin Batılılarca hoş karşılanmamasına bağlıyanlar da var. Nitekim Şauma'nın anlatımı daha sıcak ve renkliymiş. Ama en önemli nedeni, aslının ve Süryanice çevirilerinin Ortaçağlarda kaybolması olsa gerek. Yoksa bir şekilde varlığından haberdar olunur ve bir yayıncı bunu yayınlardı.
*
Bu rahip Yabalah ve üstadı kim? Hakkında ayrıntılı bilgi var mı?
Rabban Mar Şauma, Ongut ya da Ak Tatar adıyla bilinen Türklerdenmiş. 1220 yılında Beijing'de doğmuş. Boyu, o dönemlerde Nasturi kilisesine bağlıymış, mensupları Çin ve Moğol saraylarında önemli görevlerde bulunmuşlar.
Moğollar'ın Uygur yazısıyla tanışmalarından hemen sonra "Cengiz Han'ın Sözleri" demek olan "bilik"lerin, "Yasa" adıyla yazıya geçirilmesinde bu boyun önemli katkıları olduğu sanılıyor.
Nasturiliğin 7. ve 10. yüzyıllar arasında Maveraünnehir'de ve Çin'de önemli bir cemaati varmış. Bu cemaatin üyesi olan Şauma 23 yaşında keşişliği seçmiş ve yedi yıl münzevi olarak yaşamış. Sonra Kubilay'ın sarayına yerleşip bilge bir öğretmen olarak ün kazanmış.
*
Bunlar hatırlanınca Nef'î'nin Kubilay Han'a neden "Kâfir Kublağa" dediği daha iyi anlaşılıyor.
Ne demiş Nef'î?
Önemli bir denizci olan Gürcü Mehmed Paşa için kaleme aldığı bir hicvinde, Nef'î ona beddua gibi şu beyti yazmış:
Sütûn-ı keştî-i hicv ile kâfir Kublağa olsun
Frengistânı seyr itsün tolaşsın Berberistânı.
Nef'î'nin, Kubilay Han'a kâfir demesinin nedeni, Marco Polo aracılığıyla Papa'ya, Fransa ve İngiltere krallarına verilmek üzere mektuplar göndermiş ve Hıristiyanlığı kendi halkına öğretmesi için din adamları talep etmiş olması.
*
Tekrar Şauma'ya dönersek, Kubilay Han'ın sarayında öğretmenlik yapmak onu pek tatmin etmemiş. Yanına çömezi Markos'u alarak 1275 veya 1276'da Hanbalık'tan, yani Beijing'den yola çıkmış. Amacı Kudüs'teki kutsal mekânları tavaf etmek ve ruhani yolculuğunu zirveye ulaştırmakmış.
Onun yola çıktığı tarih, bazı araştırmacılara göre, Marko Polo'nun Kubilay Han'ın Beijing yakınlarındaki sarayına vardığı tarihe çok yakındır. Ama Şauma ve Markos'un bu büyük rastlantıdan hiçbir zaman haberi olmayacaktır.
*
O dönemde insanlar çok zor koşullarda yolculuk ediyordu. İki keşişin başlarına kimbilir neler gelmiştir...
İki din adamı, İpek Yolu güzergâhının Taklamakan Çölü'nün güneyinden geçen koluna saparak Chenchen nehri boyunca 500 kilometre yürüdükten sonra Hotan'a ulaşmış. Daha sonra sırasıyla Kaşgar, Talas ve Tus şehirlerini ziyaret etmişler. Ardından Moğol-İlhanlı Devleti'nin başkenti Meraga'yı geçmişler. Sonra da, o yıllarda Nasturi Katoğikosluğu'nun başkenti olan Bağdat'a varmışlar.
1280 yılına gelindiğinde, açlık, susuzluk, haydutların saldırıları gibi birçok engeli aşmayı başaran Şauma ve çömezi, Kutsal Topraklar'a çok yaklaşmış. Ama bölgedeki karışıklıklar yüzünden bir türlü Kudüs'e geçemeyen iki keşiş diğer hac merkezleri olan Beth Garmai, Nizip, Mardin, Erbil ve Musul civarındaki kutsal mekânlara ziyaretlerde bulunduktan sonra tekrar Bağdat'a dönmüş.
Buradan Tebriz'e ve bir zamanlar Ermeni Krallığı'nın başkenti olan Ani'ye gitmişler. Gürcistan'daki kutsal mekânlara yolculuğa niyetlenmişken, yolların hiç de tekin olmadığını söyleyen dostlarını dinleyerek Meraga'ya dönmüşler ve burada yedi yıl süreyle adeta hapis kalmışlar.
*
Yedi yıl uzun bir süre... Acaba bu dönemde ne yapmışlar?
Rabban Şauma bu dönemde Nasturi Kilisesi'nin baş denetçiliğine atanırken, çömezi Markos önce Nasturi Kilisesi'nin Kuzey Çin Metropoliti unvanını almış, 1281'de de III. Mar Yahbh Allaha adıyla Bağdat Metropoliti olmuş. Sonraları daha çok Yabahalla adıyla tanınır olmuş.
Doğan Avcuoğlu'nun kitabında söz ettiği kişi bu olabilir mi?
Evet, Doğan Avcıoğlu'nun sözünü ettiği, Türkçe'den başka dil bilmeyen Bağdat Metropoliti'nin adı da Markos. Bu iki Markos çok büyük bir ihtimalle aynı kişiydi.
*
Markos Bağdat Metropoliti olduğuna göre, orada kaldı. Peki Şauma ne yaptı?
Bağdat Metropoliti Markos'un yaşamı artık Bağdat'ta geçecektir, ama Şauma için yolculuk henüz bitmemiştir.
Şauma yolculuğuna devam etmiş. İran'da o sırada İlhanlı hakanı olan, Budizme de ilgi duyan Argun Han hüküm sürüyordu. Argun Han, Mısır'ı işgal eden Müslüman Memluklara karşı Avrupalı güçlerle bir ittifak arayışına girince, bu iş için elçi olarak uygun bir kişi aramış. Akla gelen en uygun kişi Süryanice, Uygurca ve Çince bilen iyi eğitimli din adamı Şauma olduğu için görev teklif edilmiş ve o da kabul etmiş.
*
1287 yılında, yanında hükümdarın bir mektubuyla yolan çıkan Şauma önce Trabzon'a, buradan gemiyle Bizans'ın başkenti Konstantinopolis'e gelmiş. İmparator II. Andronikos Paleologos tarafından kabul edilmiş. Başta Ayasofya olmak üzere şehrin önemli mekanlarını gezdikten sonra İtalya'ya doğru yola çıkmış.
Deniz yolculuğunun bir noktasında, gündüzleri duman püskürten, gece de alev kusan bir dağ görmüş. Bu ilginç olaydan bir süre sonra heyet Napoli'ye varmış. Şauma orada, Irıd Şardalo dediği bir kralla buluşur. Bu, Kral II. Carlos olarak okunabilir. O dönemde, Şauma'nın Irıd Arkon, yani Aragon kralı dediği II. James ile savaşmaktadır. Günlüğe göre James'in orduları Carlos'un ordularını yenmiş ve 12 bin asker gemileriyle birlikte denize gömülmüştür. Modern araştırmalara göre bu olay 24 Temmuz 1287'de yaşanan Napoli/Sorrento Körfezi Savaşı'dır
"Gündüzleri duman püskürten, gece de alev kusan dağ" ile ilgili olarak başka kayıt var mı?
Gerçekten de savaştan altı gün önce Etna Yanardağı korkunç bir patlamayla lâv püskürtmeye başlamıştır. Yani, Şauma yolculuk sırasında bu yanardağın patlamasına şahit olmuş.
*
Napoli'den sonra rotasını Roma'ya çeviren Şauma şehre vardığında Papa IV. Honorios'un öldüğünü öğrenmiş. Yine de ilgi ile karşılanan Şauma, Kutsal Kardinaller Kurulu'nun huzuruna çıkarılmış ve Nasturilikle ilgili olarak sorguya çekilmiş.
O zamanki teoloji tartışmaları ve sonuçları akılda tutulacak olursa, Kardinaller Kurulu'nun karşısında zor durumda kalmış olsa gerek? Ama Şauma, Nasturiliğin Batı'da sapkınlık sayıldığını bildiği için soruları ustaca savuşturmuş ve şehirden ayrılarak, Cenova üzerinden "Frangestan" dediği Fransa'ya geçmiş.
*
Günlüğe göre, Paris'te, "Yakışıklı" lâkabıyla tanınan Kral IV. Philippe tarafından törenlerle karşılanmış ve bir ay süre ile çok güzel biçimde ağırlanmış.
Şauma'yı Paris'te gördükleri arasında en çok etkileyen şeyler, din kitaplarının yazım ve tercüme işlerinde çalışan binlerce bilim adamının bulunmasıymış. Ayrıca felsefe, konuşma sanatı, geometri, aritmetik ve astronomi konusundaki ateşli tartışmalar da çok ilgisini çekmiş.
Şauma sonra Paris'ten Bordeaux'ya geçmiş ve burada İngiltere Kralı "Uzun Bacaklı" I. Edward'la tanışmış, hatta bir Komünyon töreni icra etmiş.
*
Şauma buraya görevle geldiğine göre başarılı olup olmadığı sorulabilir.
Günlüğe bakılırsa dinsel misyonunu başarıyla yerine getirmiş. Ama elçilik görevinde başarılı olamamış ve Bordeaux'dan Roma'ya dönmüş. Burada yeni Papa IV. Nicolaus'la temaslarda bulunmuş ve Paskalya öncesi Pazar ayinine katıldıktan sonra da 1288'de Bağdat'a doğru yola çıkmış.
Avrupa dönüşünde Meraga'ya yerleşmiş ve misyonerliğe devam etmiş.
*
Şauma'nın Çin'den ayrılış nedeni Kudüs'ü görmekti. O nedenle akla, bunca yolculuktan sonra bu amacına ulaşıp ulaşmadğı sorusu geliyor.
Maalesef, Çin'den ayrılış nedeni olan Kudüs'ü görme mutluluğuna eremeden ölmüş. Hayata 1294'te veda ettiği sanılıyor.
Rabban Bar Şauma'nın seferi başarısız olmuş, ama çok da semeresiz sayılmamalı, çünkü ileriki yıllarda Moğollar ile Avrupa Kralları arasında pek çok başarılı ittifak anlaşmaları yapıldı.
*
Marko Polo da Çin'de kaldığı yıllar boyunca Çin hükümdarı için bir dizi görevler yapmıştı. Bunlar arasında diplomatik görevler de vardı. Başta, Marco Polo'nun Batı'dan kalkıp Doğu'ya, Çin'e gitmesi ve burada gördüklerinin Batı'da anlatılması gibi Doğu'dan, Çin'den kalkıp Batı'yla giden ve gördüklerini anlatan herhangi biri olup olmadığını sormuştuk. Rabban Bar Şauma'yla ilgili olarak anlattıklarımız onun da böyle bir kişi olduğunu ortaya koyuyor. Yani Rabban Bar Şauma bir bakıma tersine Marco Polo olmuş...