Toptaş, yazarlık serüveninin başlangıcında uğradığı hayalkırıklıkları sonucunda yazmayı bırakması gerektiğine karar vermiş. "Edebiyat Tanrısı diye bir şey varsa benim bu kararımı duymuş olmalı ki, bana tuhaf jestler yapmaya başladı" diyen Toptaş, bugün en önemli ödüllere sahip olan ve eserleri yabancı dillere çevrilen başarılı bir yazar.
*
Toptaş'ın sonu maazallah "edebi ateizme" kadar varabilecek bu kuşkuculuğunu gidermek için hemen söyleyeyim: Evet, Edebiyat Tanrısı var!
Nereden mi biliyorum? Edebiyat peygamberliği taslayacak değilim, ama kanıtları var. Kanıtlar Çin mitolojisinde bol miktarda mevcut.
Bu kanıtları sunmadan önce, onları içine yerleştireceğim bağlamı betimleyecek bazı şeyler söylememe izin verilmeli.
*
Çin'de dinsel nitelikli sayılabilecek inançların üç kaynağı var: Konfüçyüsçülük, Taoculuk ve Budizm. Bunlardan ilk ikisi Çin'in yerlisi. Üçüncüsü ise dışarıdan gelmiş. Ama kaynağı olan Hindistan'dan doğrudan gelmemiş. İpek Yolu güzergâhını izleyerek Orta Asya üzerinden Çin içlerine ilerlemiş. Yol boyunca karşılaştığı öğeleri de özümseyerek değişip başkalaşmış. Deyim yerindeyse yavaş yavaş yerlileşmiş. Tabii öteki iki inançtan da önemli ölçüde etkilenmiş.
*
Kimi bilim adamları Konfüçyüsçülüğe "atalara tapma geleneği" diyor. Bu inancın din olup olmadığı tartışmasını da hatırlayacak olursak, uygun bir adlandırma sayılabilir. Budizme ait tanrı sembolleri zaman içinde Taocu tapınaklara konmuş; Taoculuğun ölümsüzleri de Budist tapınaklarda Buda heykellerinin yanında yerlerini almış. Hatta üç inancın kurucuları olan Konfüçyüs, Lao Zi ve Buda'nın birleştirildiği ve aynı tapınakta ibadet edildiği de olmuş.
*
Çinliler pratik insanlar. Her bir inançta kendilerine yararlı görüneni benimsemişler. Üç inancın da aslında bir bütün oluşturduğu ve amaçlarının aynı olduğu düşüncesi, bugünden bakınca bile harika bir buluş. Ama yine de Çin panteonunun, yani tanrılar topluluğunun üç başlı olduğunu hatırlamakta yarar var.
*
İşte Edebiyat Tanrısı da panteondaki yerini Konfüçyüsçülük'ten, yani atalara tapma geleneğinden kaynaklanarak almış. Kimi kaynaklar Edebiyat Tanrısı'nın Taocu gelenek içinde yer aldığını yazıyor, ama bana Konfüçyüsçülük'ten doğmuş olması daha mantıklı geliyor. Çünkü, Konfüçyüsçülük, daha çok eğitimli kesimlerin inancıdır. Onun için Edebiyat Tanrısı'nın panteona bu kanaldan girmiş olması daha muhtemel.
*
Tabii eğitimli kesimler derken, devlet görevlileri ve bilginler kastediliyor. O zamanın eğitiminde en önemli konular edebiyat ve tarihti. Devlet memuru alınırken yapılan sınavlar bile, edebi deneme ödevinden oluşuyordu. Atalara tapma geleneğinin içinde, kahramanlardan birinin evrilerek Edebiyat Tanrısı haline gelmesi anlaşılabilir bir gelişme.
*
Bu arada aklıma "Acaba bir 'Tarih Tanrısı' da var mıdır?" diye bir soru gelmedi değil. Ama o dönemlerde edebi bilgi, tarih bilgisini de kapsıyordu. Dolayısıyla tanrılar topluluğu içinde "Tarih Tanrısı" adıyla özel bir makam oluşmamış. O yüzden, bugünkü tarihçilik mesleğinin erbabları da kendilerini Edebiyat Tanrısı'nın âbidlerinden sayabilir.
*
Edebiyat Tanrısı nasıl ortaya çıkmış? Atalara tapma geleneği içinde zamanla tanrı haline gelen bir kahramana dayanması gerektiğine göre, öykünün yaşamış bir kişiyle başlaması gerekiyor.
Gerçekten de Edebiyat Tanrısı'nın Wen Chang diye bir özel ismi bile var. Çünkü ismiyle cismiyle belli bir insana dayanıyor.
*
E.T. Chalmers Werner'in 1922 yılında Beijing'de, Şebnem Duran'ın yaptığı Türkçe çevirisini de 2008'de İlya Yayınları'nın İzmir'de yayınladığı "Çin Mitleri ve Efsaneleri" isimli kitabında Edebiyat Tanrısı'na ilişkin bilgiler de var. Kimliğine ilişkin bilgileri büyük ölçüde bu kaynaktan aktarıyorum.
*
Hakkında, değişik Çin kaynaklarında farklı ayrıntılar veriliyormuş. Ama esas isminin Chang Ya olduğu, Tang hanedanı zamanında doğduğu ve Sichuan'da yaşadığı konusunda aşağı yukarı bir fikir birliği varmış. Zekâsı sayesinde Tören Kurulu Başkanlığı'na kadar yükselmiş.
*
Başka bir rivayete göre ise, adı Chang Ya Zi imiş. Bu da Zi Tong'un Ruhu anlamına geliyormuş. Qin hanedanı zamanında önemli bir görevde bulunmuş ve bir kavgada hayatını kaybetmiş. Öyleyse, bir kavgada ölen büyük İngiliz edebiyatçısı Marlowe ile düelloda yaşamını yitiren büyük Rus edebiyatçıları Puşkin ve Lermontov'un sadakatle Edebiyat Tanrısı'nın izinden yürüdükleri söylenebilir.
*
Bir başka kaynakta ise Sung hanedanı zamanında bir isyanı bastırdığı anlatılıyormuş. Söylendiğine göre, General Lei Yuzhong yörenin yerlilerine ucunda kağıtlar olan oklar yağdırmış. Kağıtta isyancılara teslim olmaları çağrısı yapılıyormuş. Bir merdivenin üzerinde aniden bir adam belirmiş ve şöyle bağırmış: "Zi Tong'ın Ruhu beni buraya, dokuzuncu ayın yirminci gününde şehrin düşman eline geçeceğini ve tek bir kişinin bile ölümden kaçamayacağını bildirmem için gönderdi." Kötü haber veren bu kâhini öldürme çabaları sonuç vermemiş, çünkü zaten çoktan yok olmuş. Şehir sözü edilen günde gerçekten de düşman tarafından zaptedilmiş. General de ödül olarak Zi Tong'un Ruhu'na ait olan tapınağın onarılmasını ve ona adaklar sunulmasını sağlamış.
*
Farklı dönemlerde değişik imparatorlar Edebiyat Tanrısı Wen Chang'a birçok unvanlar vermiş. Yuan hanedanı zamanında "Hanedanın Koruyucusu" ve "Canlandırıcı" gibi unvanlarla anılmış. Böylece kutsallaştırılmış ve Çin panteonundaki tanrılar arasında yerini almış. Daha sonra okullarda ona kurbanlar adanmış. Fakat özellikle sınava girecek olan bilginler Edebiyat Tanrısı olarak ya da onun ikâmet ettiği yer olarak Büyük Ayı takımyıldızındaki Kui yıldızına taparlarmış.
*
Bunun da ayrı bir öyküsü var. Onu da Werner'den alarak aktarıyorum:
Edebi meziyetleri kadar yüzündeki şekil bozukluklarıyla da ünlü olan bir bilgin, başkentteki sınavlarda birinci gelir. Geleneklere göre ödül olarak imparatorun elinden altın bir gül alacaktır. Adı Zhong Kui olan bilgin hakettiği ödülü almak üzere kendini tanıtır. İmparator bilginin yüzünü görünce ödülü vermekten vazgeçer. Çok üzülen adam gidip kendini denize atar. Tam boğulmak üzereyken gizemli bir balık onu sırtından tutup çıkarır. Zhong Kui gökyüzüne yükselir, Kui adıyla anılan yıldızda yaşamaya başlar ve edebiyatla uğraşan kişilerin kaderini belirleyen varlık olur.
İşte, yazdığı ilk öyküleri kendi parasıyla bastıran ve matbaa taksitlerini çalışarak ödemek zorunda kaldığı için hayatından bezip edebiyatı bırakmaya karar veren Hasan Ali Toptaş'ı işitip jestler yapmaya başlayan Edebiyat Tanrısı budur.
*
Bilginler, Edebiyat Tanrısı olarak Kui yıldızına tapmaya ve onu tanrının sarayı olarak görmeye başlamış. Zaman geçtikçe bu yıldız-tanrının akla yakın, somut bir temsiline ihtiyaç duyulmuş. Fakat bu ihtiyaca cevap vermek kolay olmamış. Çünkü Kui yıldızı, aslında Andromeda galaksisi. Yani Çinliler bu galaksiye de Kui adını veriyor.
*
Bir süre sonra onun yerini Büyük Ayı takımyıldızını oluşturan yıldızların bir bölümü almış. Fakat, bunun için de somut bir imge bulunamamış. O yüzden yazılı karakterin kendinde bir değişiklik yapılmış. Büyük Ayı'nın bir kısmı da Edebiyat Tanrısı'nın simgesi olarak kabul görmeye başlamış.
*
Bu olayın Zi Tong'un ruhuyla doğrudan ilişkisi olmasa da, Taocular Chang Ya'yı Büyük Ayı takımyıldızıyla ilişkilendirir. Tanrılar topluluğunun Yüce Yöneticisi Shang Di, yani Gök Tanrı, Edebiyat Tanrısı'nın sarayının yönetimini Wen Chang'ın oğluna bırakmıştır. Bilginler başarılarını Zi Tong'un ruhuna borçlu oldularını söylerler, edebiyat öğrencileri tütsüler yakarak dualarla mesleklerinin pirine taparmış. İlahileştirilmiş Zi Tong devletin resmi panteonunda Edebiyat Tanrısı olarak yer almış, ama yıldızlarda yaşayan tanrının edebiyatın koruyucusu olduğu düşüncesi daha baskınmış.
*
Chalmers'in kitabı günümüz için biraz eskimiş sayılabilir. İsimleri Wade-Giles sistemine göre yazıyor. Ben, yapabildiğim kadarıyla Pinyin'e çevirmek için epey uğraştım. Ama gene de önemli bilgiler veriyor. 1922 yılını kastederek "Günümüzde Wen Chang'a adanmış tapınaklarda tapınılan nesne Zi Tong'un Tanrısı, Tong Di Chun'dür" diyor.
Bir önceki paragrafta da şöyle yazıyor: "Çin'in her şehrinde özel kişiler tarafından yapılmış tapınaklara ek olarak devlet tarafından bu tanrıya adanmış tapınaklar yapıldığı görülebilir". Demek ki, 1922 yılında bile Edebiyat Tanrısı'na adanmış tapınaklar hâlâ varmış.
*
Sonra bu tapınaklara ne oldu bilemiyorum. Çevreme sordum çok az kaldığını söylediler. Sichuan eyaletinde büyük bir Edebiyat tapınağı varmış. Bazı başka tapınaklarda da Edebiyat Tanrısı'nın heykeli hâlâ duruyormuş.
*
Beijing'deki Konfüçyüs Tapınağı'nı ziyaret etmiştim. Diğer tapınaklardaki Edebiyat Tanrısı heykellerini belki de gördüm, ama tanıyamadım. Edebiyattan nasipsizlik mi bu acaba? Ama bundan sonra gözümü dört açacağım ve bir tapınakta heykelini görür görmez önünde diz çöküp bana güzel kitaplar okumayı kısmet etmesini dileyeceğim.
*
Peki, ya Sichuan'a gidip Edebiyat Tanrısı'na adanmış tapınağı ziyaret edebilirsem! Acaba sunağına ne adak sunulur?