CRI Hakkında | Eski Versiyonumuz
Salkımsöğüdün anavatanında manolya günleri
  2010-03-31 18:24:08  cri

 

    Adını hatırlayamadığım bir sanatçı, doğanın en fazla sanata, sanatın da en fazla doğaya yaklaştığı zaman güzel olduğunu söylemiş.

    Herhalde doğa sanata en çok Çin'de yaklaşıyordur. Çünkü burası doğanın başıboş bırakılmayıp bir sanat gibi işlendiği, güzelliğini dışa vurması için önündeki engellerin temizlenip yolunun açıldığı bir diyar. Çin'deki parkları gezenler bana hak verecektir.

*

    Doğadan söz edişim, bahar sarhoşluğundan galiba! Çünkü bu yıl nasıl geldiğini hiç anlamadım. Kapalı mekanlarda kala kala gelip çattığını fark edememişim bile. Karşılaşınca birden çarpılıverdim. Gerçi Nevruz Çin'de kutlanmıyor, ama onun havasını yine de hissettim. Demek ki doğa, yeryüzünün bu enlemlerinde de ruhumuzun o sevinçten uzak kalmasına razı olmadı.

    Geçen hafta sonu kısa bir gezinti niyetiyle Uluslararası Heykel Parkı'na gittim. Ağaçlar henüz yapraklanmamış. Ama yapraklar yeşil yeşil uç vermiş. Dallar sanki yeşil bir sisle, incecik yeşil bir tülle sarmalanmış gibi. Orada burada açıvermiş tek tük çiçekler de adeta geçen yılların bahar anılarını hatırlamamız için hafızamıza yapılmış birer birer çağrı...

*

    Ben de bu öncülerin çağrısına uydum ve manolya ağaçlarının bulunduğu bölgeye yöneldim. Geçen yıl orası ne güzeldi? O alana giden yol üzerinde salkımsöğütler var.

    Nedendir bilmem, oldum olası severim salkımsöğütleri. Belki soyum o ağaca dayandığı içindir.

    İnsanın soyu ağaca dayanır mıymış?

    Hayır, Darwin tartışmasına gönderme yapıp ağaçtan indiğimizi kastediyor değilim.

    Büyük tiyatro adamımız Tuncer Cücenoğlu, doğumgünümde hoş bir sürpriz yaparak Kelt astrolojisiyle ilgili bir yazı göndermişti. Eski Keltler, her insanın bir ağaçtan türediğine inanırmış. Hangi ağaçtan geldiğimiz ise doğduğumuz güne göre belirlenirmiş.

    Nazım Hikmet'in fala inanmasa da fal baktırması gibi, ben de ağaç falıma baktım.

    Salkımsöğütten geliyormuşum.

 

*

    Ama galiba, salkım söğütleri sevmemde asıl onun şiiri etkili oldu.

    "akıyordu su

    gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.

    salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!

    yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere

    koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!"

*

    Türkkaya Ataöv'ün "Nazım Hikmet'in Hasreti" adlı kitabında anlattığına göre, bu şiirin ilginç bir öyküsü vardır: Mihail Svetlov'un "Grenada" şiirinin kahramanı, İspanya'daki Grenada kenti için "Grenada, Grenada, Grenada maya" diye türkü söylerken bir kurşun yiyerek yere serilir. Ölürken sözünü bitiremeyip "Grena..." der kalır. O zamanlar henüz pek iyi Rusça bilmeyen Nazım Hikmet, ilk işittiğinde bu sözcüğü el bombası anlamına gelen "granat" olarak anlamış ve kendi şiirini de bu anlayışın etkisiyle yazmış. Böylece edebiyatımız bu güzel şiiri kazanmış.

    İnce uzun dalları önce göğe yükselen, sonra kıvrılıp yere eğilen salkımsöğüdün açık yeşil, ince, oval yaprakları daha yeni patlamış...

    Uzaktan sanki Zülfü Livaneli'nin müziği duyuluyor.

    "Eğil salkım söğüt eğil, bu benimki sevda değil."

    Sevda değilse nedir acaba?

    Neyse, şimdi bunu düşünmenin sırası değil.

*

    Yol üzerinde canlı boyutta sekiz muhteşem attan oluşan bir heykel grubu var. İnsan karşısında durup uzun uzun seyretmekten alamıyor kendini. Tabii, salkımsöğüt şiirinin devamı geliyor akla:

    "…nal sesleri sönüyor perde perde,

    atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

    atlılar atlılar kızıl atlılar,

    atları rüzgâr kanatlılar!

    atları rüzgâr kanat...

    atları rüzgâr...

    atları...

    at...

    rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!"

*

    Nasıl bitiyordu şiir?

     "ağlama salkımsöğüt, ağlama,

     kara suyun aynasında el bağlama!

    el bağlama!

    ağlama!

    Salkımsöğüt bu ülkede ağlamıyor. Burası onun anavatanı. Dünyaya buradan yayılmış. Başka yerlerde boynu bükük durması, vatanından ayrı düştüğü için mi acaba? Ama gittiği yerleri de vatan tutmamış mıdır? Bence, salkımsöğüt Türkler gibidir. Gittiği yeri benimseyiverir; her yere çok yakışır, güzelleştirir orayı. Bizim ülkemizde de su boylarına çok yaraşması ondandır. Saçlarını suya salan nazlı bir gelinimiz değil midir salkımsöğüt?

*

    Acaba, Babil'in Asma Bahçeleri'nden de kat kat sarkar, güzellikte Kraliçe Semiramis'in saçlarıyla yarışır mıydı? Salkımsöğüdün botanik literatüründeki Latince adı "Salix babylonica", yani Babil söğüdü. Demek, Çin'den sonra Babil diyarını da vatan tutmuş, başka yerlere oradan yayılmış ki, Linnaeus tasnifinde bu adı almış. Sınıflandırmada "Magnoliapsida" takımına ait. Mensup olduğu bölüm ise, "Magnoliaphyta". Demek ki manolyayla yakın akraba.

    Ben de akrabasını ziyarete gidiyorum.

*

    Manolyaların da insanlar gibi olduğunu bilmiyordum. Nefsini düşünmeyip bir önder olarak ortaya atılan kahraman manolyalar olduğu gibi, kendilerin sağlama almaktan başka şey düşünmeyen her devrin sinsi manolyaları da varmış.

    Oysa ben manolyaları hep Zeki Müren'in şarkısındaki o nazlı çiçek gibi bilirdim.

    Manolyalara, yalnızca güzellikleri için bile gidilir. Ama benim başka bir nedenim daha vardı.

    Saymadım ama, o alandaki manolya ağaçları yüzlercedir. Bir tanesi tâ uzaktan dikkatimi çekti. Beyaz beyaz açmış, adeta bir gelin gibi süslenmişti. Yanına gittim. İnsanı büyüleyen bir letâfeti vardı. Elimde olmadan bir süre sadece bu ağaca baktım. Neredeyse bütün çiçeklerine tek tek eğildim.

    Sonra yavaş yavaş çevreme bakınmaya başladım. Acaba diğer ağaçların ahvâli nasıldı? Beş-on metre ilerideki bir ağacın üzerinde de tek-tük çiçekler vardı. Ayrıca iri iri tomurcuklar da takınmıştı. Ama, bunun gibi sereserpe açmış değildi. Sanki biraz nazlanır gibi bir hali vardı. Aslında açmaya istekli ama, teşvik bekliyor gibi... Yani yapmak istediği şeyi bile egosunu okşatarak, kendini pışpışlatarak yapacak. Zeki Müren'in nazlı çiçeği bu olsa gerek... Oysa manolya gelin, kendi içinden geldiği gibi davranmış. Hiçbir hesaba kitaba girişmeden hepsinden önce varını yoğunu ortaya koymuş.

*

    Sonra öteki ağaçlara da göz gezdirmeye başladım. Bunların açılmış çiçekleri yoktu, ama bazılarının üzerinde tomurcuklar vardı. Kimi tomurcuklar daha iri, kimileri daha küçük. Sanki ağaç ne yapacağına karar verememiş. "Açsam mı açmasam mı?" diye düşünüyor, bir iki-iri tomurcukla deneme yapıyor gibi. Bunları birer algılayıcı olarak kullanıp duruma bakıyor. Hava ısınırsa ötekileri de açacak, ama soğursa kendini tehlikeye atmamış olacak.

    Bazı ağaçlar daha da temkinli. Onlar sadece birkaç küçük tomurcukla sondaj yapıyor. Demek ki, bunlar en fazla bir-iki tomurcuğu feda edebileceği hesabını yapmış. İçinden pazarlıklı bunlar.

*

    Bir de adamakıllı sağlamcı olanlar var. Dalları birer sopa gibi. Nesi var nesi yoksa içinde tutuyor, dışarı bir şey belli etmiyor. Soğuk çıkarsa, hiç don yemeyecek, bir şey kaybetmeyecek. Öylece durmuş, sinsi sinsi ötekilere bakıyor. Belki de içlerinden diğerleriyle alay bile ediyordur bunlar. Hele o cesur güzeli hem küçümsüyorlardır, hem de için için kıskanıyorlardır.

    Herkesin az veya çok fikrini açıkladığı, biraz da olsa rengini belli ettiği bir toplulukta, bunlar ne olumlu ne olumsuz hiçbir şey söylemiyor. Ketum. Duruma bakıyor. Havalar ısınırsa, ne âlâ; o da açılacak. Yok, soğursa, istifini bozmayıp, uslu uslu duracak yerinde. İşte o zaman o öncülük eden, kendini ortaya atan kahraman ağacın vay haline. Bütün çiçekleri donup simsiyah olacak. O zaman bunlar içlerinden şöyle konuşur: "Doğrusu hak etti! Neredeyse sadece çiçek açmakla kalmayacak, ağaç olduğunu bakmadan bir de oynayıverecek! Çek cezanı bakalım!"

    Eyyamcı bunlar! Her devrin manolyası...

*

    Manolya ağaçları arasında dolaşır, onlara bakarken, bu güzel bitkinin de tıpkı insanlar gibi davrandığını düşünmeden edemedim. Galiba sadece insanlar ile manolyalarda değil, bütün canlılar dünyasında böyle bu. Kimileri bazı şeyleri başkalarından önce seziyor, hissediyor, farkına varıyor, biliyor; kimileri ise geç kalıyor. Başkalarından önce içinde bu dönüşümü yaşayanların kimileri öz çıkarlarını düşünmeden, kendilerini öne atıyorlar. Öncülük, önderlik doğanın düzeninde var demek ki.

*

    Parkta manolyaların bulunduğu alana gidişimin nedeni, ne kadarının açtığını, görmek içindi. Doğrusu, o alana yaklaşırken beni uzaktan beyazlı morlu renklerin karşılayacağını sanmıştım. Yanılmışım.

    İlk çiçek veren ağaca, nazlı davranan bir diğeri de katılmış; mor renklerle hafifçe süslenmiş. Beyaz geline hayranlıkla bakanları görmemiş olamaz. Tomurcukları iri olan ağaçlar da yapraklarının ucunu açmış. Küçük tomurcukları olanlar, bazı tomurcuklarını irileştirmiş. Diğer bir iki tanesi ilk tomurcuklarını çıkarmış. Fakat o en tedbirli, en ketum, en sağlamcı, en hesaplı olanlarda henüz bir hareket yok. Hâlâ "Dur bakalım, belli mi olur" hesabı içindeler. Üzerinde küçücük bile olsa tek bir tomurcuk olmayan o ağaçlara kızgınlıkla baktığımı fark edince, kendimi kınadım. Ama, kimileri o gelinin bir metre uzağında duruyor. Toprağı aynı toprak, havası aynı hava. Bu kadar da olmaz ki!..

*

    Demek ki, manoyla deyip geçmemek lâzımmış! Hem ansiklopediye baktım, birçok türü varmış. "Manolya", zaten bitkiler aleminde takım adı: "Magnoliophyta takımı"na dahiller. "Kapalı tohumlular" da deniyormuş. O temkinli olanların bunca kapalı oluşlarının nedeni bu olabilir mi? Sınıf olarak "magnolipsida sınıfı"na, yani "iki çeneklilere" dahiller. Bu da onlara "iki ihtimali de düşünme, hesapçı olma" özelliği mi katıyor acaba? Takım adı "magnoliles" imiş. Hepsinin ortak adı buradan geliyor, soyadları gibi. Ama soyadları aynı olsa da aile içinde karakter farkı büyük. Familyası "magnoliaceae", cinsi de "magnolia". İşte bu cinse mensup pekçok tür var. Buradakiler beyaz ve mor çiçekli. Baktığım kaynakta doğru teşhis edebildiysem, beyazın botanik bilimindeki adı "magnolia wieseneri", öteki ise "Magnoli soulangeana".

*

    Aslında türlerin doğal yetişme alanı oldukça darmış. Kuzey Amerika'nın doğusu, Orta Amerika, Batı Hindistan ile Doğu ve Güney Doğu Asya'yı içeriyor. Yani, Çin doğal olarak yetiştiği bölgeler arasında. Çin'e özgü bir de "herdem yeşil Çin manolyası" var. Bunun botanikteki Latince adı "magnolia devavayi".

*

    Manolya, tür adını Fransız botanikçisi Pierre Magnol'dan alıyormuş. Acaba Pierre Magnol, adını verecek kadar yakından tanıdığı bu bitkilerden kimileri hakkında ettiğim bu sözleri duysaydı ne derdi?

    O ne derse desin, ben manolya mevsiminin başladığı Beijing'de bulunan dostlara bu güzelliği kaçırmamalarını, şu sıralarda buraya gelecek olanlara da imkanları varsa gezilerini manolya zamanına denk getirmelerini öneririm.

    Bejing'de Zaman'da gelecek hafta tekrar buluşmak üzere.

İlgili Haberler
Yorumunuzu Gönderin
Çin-Türkiye ilişkilerinde yeni kilometre taşı
Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Türk Lirası, Çin finans dünyasına ayak bastı.
Çinli kulüpler büyük transferlerine devam ediyor

Chelsea'nin yıldız orta saha oyuncusu Oscar, 60 milyon avroya Çin'e gelmeye hazırlanıyor. Peki Çinli kulüpler yabancı futbolcular için ne kadar para ödüyor? Bu sorunun cevabı ve haftanın ekonomi gündemine genel bir bakış için Ekodiyalog'a kulak verin.

Diğerler>>
Çin'de 2016'da neler konuşuldu? (1) (Çin Mahallesi)
Çin'de 2016 yılında gündemde neler vardı? Çinlilerin en çok dikkatini çeken gelişmeler nelerdi? Çin Mahallesi'nin sakinleri, 2016'yı nasıl geçirdi?
Çin'in 5. büyük icadı 24 Sezon nedir? (Çin Mahallesi)
Çinlilerin günlük hayatına yön veren bir takvim sistemi olan 24 Sezon'a kâğıt, pusula, matbaa ve baruttan sonra Çin'in 5. büyük icadı diyenler de var. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan 24 Sezon, bir kez daha gündemde.
Diğer>>
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (07-01-2015)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (19-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (05-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (08-10-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (24-09-2014)
Diğer>>
Anket
Soru-Yanıt
  • Nükleer Güvenlik Zirvesi'nde Çin'in gücü ortaya kondu

  • Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping 31 Mart-1 Nisan günlerinde ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenen ve dünyanın odaklandığı Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katıldı.
    Diğer>>
    İzleyici Postası
  • Koyun yılınız kutlu olsun (Pınar Koçak)

  • Koyun Yılının en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması dileğiyle...
  • Çin kadınlarına (Ali Güler)

  • Düşlerimde gelir bir güzel bana, alır götürür beni uzak bir diyara...

    Diğer>>
    Linkler
    © China Radio International.CRI. All Rights Reserved.
    16A Shijingshan Road, Beijing, China