CRI Hakkında | Eski Versiyonumuz
Çin roman geleneği
  2010-03-10 14:47:07  cri

    Batı'da son on yıllarda dikkat çeken, adından söz ettiren bir roman yazıldı mı? Son otuz-kırk yıl boyunca, Batı'da romanın artık tıkandığı, edebiyat eleştirmenlerince de sık sık dile getiriliyor. Her yıl Nobel Edebiyat Ödülleri veriliyor, ama özellikle son yıllarda, bir önceki yılın ödülünü alan yazarın adı hatırlanıyor mu?

*

    Bunun böyle olması belki doğal karşılanmalı. Çünkü roman Batı'da yükselen burjuva sınıfıyla birlikte doğmuş ve onunla gelişmiş. Batı'nın artık gerileme dönemine girdiği önde gelen Batılı aydınlarca da kabul ediliyor. Dünyada gelişme dinamikleri artık başka coğrafyalara kaydı. Bir zamanlar ilerici bir rol oynayan o egemen çevreler artık tam tersi bir konumda bulunuyor. Dolayısıyla bundan, ortaya çıkışında etkili olduğu sanatın da nasibini alması doğal sayılmalı.

    Batı, romandaki tıkanmayı aşmak için şimdiye kadar çeşitli çareler denedi. Örneğin, bir ara Latin Amerika edebiyatına yöneldi. Bu kıtadan yetişen romancıların eserleri art arda Batı dillerine çevrilerek yayınlandı. Önde gelen yazarları Batı ülkelerinde de ünlendi. Hatta aralarında Nobel Edebiyat Ödülü verilenler oldu. Bana kalırsa bu ödülü alan son büyük yazar Kolombiyalı Gabriel Garcia Marquez'di. Batı, başka bölgelerin romancılarına da ilgi gösterdi. Bizim Yaşar Kemal'imiz bir dönem büyük rağbet gördü. Sonra gözler Arap yazarlarına çevrildi ve aralarından Mısırlı Necip Mahfuz'a Nobel verildi. Bu arayışlar böylece devam etti...

    Dikkat edilirse, romanın Batı'da içine girdiği sıkıntı hep Batı dışındaki kaynaklarda yapılan arayışlarla çözülmeye çalışıldı. Oysa buralarda romanın doğuşu ve gelişmesi Batı'dakinden çok farklı oldu.

*

    Batı'da burjuvaziye özgü bir edebi tür diye bilinen roman, feodal düzenin yıkılmasıyla ortaya çıkmış. Bilindiği gibi, Roma İmparatorluğu'nun devlet dili Latinceydi. İmparatorluğun egemenliği altındaki ülkelerde konuşulan, Latinceden türemiş diller topluluğuna Roman dilleri denmiş. İşte, sözcüğün bu anlamından yola çıkılarak, Roman dillerinde kafiyeli ya da düzyazı halinde kaleme alınmış gerçek ya da uydurma olayları anlatan eserlere "roman" denmiş. Daha sonra serüvencilerin başlarından geçen olayların anlatıldığı pikaresk hikâyeler de bunların içine girmiş. Ama roman sözcüğü, 15. ve 16. yüzyıllarda yeni bir anlam kazanmış.

    Namık Kemal'in "Celal Mukaddimesi"nde yabancı bir kaynaktan aktardığı, ama nereden aldığını belirtmediği tanım şöyle:

    "Romandan maksat, güzerân etmemişse bile güzerânı imkân dâhilinde olan bir vak'ayı, ahlak ve âdât ve hissiyat ve ihtimalâta müteallik her türlü tafsilatile beraber tasvir etmektir."

*

    Demek ki, roman özü gereği toplumsal yaşama dönük olmalı. Amacı, gerçek ya da uydurma bir olayı sadece anlatmak değil, ahlak, töre, duygular ve olasılıklar göz önünde tutularak bütün ayrıntılarıyla betimlemek… Bu yönüyle de öteki edebiyat türleriyle karşılaştırıldığında oldukça yeni bir tür. İlk örnek sayılan Cervantes'in Don Kişot'u 17. yüzyılın ürünü. Bunu, İngiltere'de ve Fransa'da da bazı örnekler izlemiş, ama bunların aynı yetkinlikte olduğu düşünülmüyor. Kayda değer gelişmeler, ancak 18., 19. yüzyılda olmuş. Bunun nedeni de, çıkış noktasının feodalizmin yıkılıp burjuvazinin egemenliğinin kurulmuş olması.

    Romanın bir edebiyat türü olarak olgunlaşması bu egemenliğin pekişme sürecine paralel olmuş. Yani roman, bir toplumsal-ekonomik gelişme sürecinde doğmuş ve gelişmiş.

    Sanırım bu kadarı, Batı'da romanın doğuş koşullarını hatırlatmak için yeterli.

*

    Oysa Çin'de roman türünün gelişimi Batı'dakinden epey farklı olmuş.

    Tabii Çin'de de gelişiminin başlangıcında geleneksel anlatılar var. Bu gelenek, meddahlık…

    Evet meddahlık! Tıpkı Türklerdeki gibi… Bizde Ramazan geceleri masal anlatan meddahlar olduğu gibi, eskiden Çin'de de meddahlar varmış. Meddahlar hikâyelerini anlatmaya başlar, para toplar, sonra gene anlatmaya devam edermiş. Bunun bazen birkaç gün devam ettiği olurmuş.

    Daha Tang Dönemi'nde, yani 7. yüzyıl ile 9. Yüzyıl arasında, meyhanelerde, pazar yerlerinde para karşılığında masal anlatan meddahlar varmış. Bunlar, masallarını genellikle nesir olarak anlatırmış. Fakat telli çalgılar eşliğinde arada bir şarkı söyleyerek anlatanlar da olurmuş.

    İşte Çin romanının başlangıcının, bu meddahların anlattıkları masallar olduğu kabul ediliyor.

*

    Çin'de roman daha çok orta tabakaya ait bir türmüş. Arazi sahiplerinin, memurların ve bilginlerin oluşturduğu yüksek tabaka, daha çok şiir, hikâye ve tarihle ilgilenirmiş. Onun için Çin romanları halk dilinde, konuşma üslubuyla yazılırmış. Bu yüzden, edebi ve seçkin bir tür olmadığı düşünülmüş ve uzun süre Çinlilerce edebiyatın bir dalı sayılmamış. O bakımdan eski Çin edebiyat tarihlerinde romandan hiç söz edilmemiş.

*

    Çin meddahlarının anlattığı masalların tam metinleri zamanımıza kadar ulaşamamış. Sadece, Sung Dönemi'nden, yani 10. yüzyıl ile 13. yüzyıl arasındaki zamandan kalma masal temelleri veya özetleri denebilecek "hua-pen"lar kalmış. Bunlar masalları hatırlatmaya yarayan kısa metinlermiş. Bundan, ilk meddahların masalları doğaçlama anlattıkları, yazı yazmayı bilmiyor olabilecekleri sonucu çıkarılabilir. İşte, bu "hua-pen"lardan yaklaşık 10 tanesi günümüze ulaşmış. Çoğu Japon kütüphanelerinde bulunan bu metinler, ünlü romanların öncüleriymiş.

*

    Romanın en parlak çağı Ming Dönemi'nde, yani 14. yüzyıl ile 17. yüzyıl arasında başlamış. Zamanla, siyasetin ve toplumsal gelişmenin merkezinde, halkı kucaklayan bir edebi tür olmuş. Bu en belirgin olarak, Ming Dönemi'nde meydana gelen olaylardan anlaşılıyor. Bu zaman diliminde, hem meddahların anlattıkları hikâyeler tespit edilerek yazıya geçirilmiş, hem de meddahlar yazılı yeni hikâyeler anlatmışlar.

    Sung Dönemi'nde yazılmış olan masal özetleri "hua-pen"lar, bu işlerle ilgilenen ve adını bu yoldan duyurmak isteyen bilginler tarafından derlenmiş. Bilginler, 16. ve 17. yüzyıllarda romanlarını aynı şekilde yazmaya devam etmişler. Fakat iktidardakiler ile halk arasındaki uçurum artık daha derinmiş. İktidarı elinde tutanların mensup olduğu yüksek tabakaya dâhil olmayanlara, kârlı ya da nüfuzlu işlerden el çektirilmiş. Bu kişilerin ilgilenebilecekleri tek alan olarak sadece edebiyat kalmış. Onlar da vakit geçirmek için şiirler, hikâyeler, oyunlar yazmışlar. Yazdıkları romanları, pazarda ve çayhanelerde meddahlara anlattırarak eğlenmişler. Hanedana, yönetici çevreye, iktidara yakın bilginlere, din adamlarına ve geçerli olan ahlak kurallarına karşı söylemek istediklerini romanlarda dile getirmişler.

    Bu nedenle, Çin romanının eleştiriyle yükseldiği söylenebilir. Çürümeyi hep içinde barındıran iktidarları eleştirdiği için belli bir zamana ait değil; zaman içinde genel geçerli bir nitelik taşıyor. Her iktidar yozlaşır ve eleştirilir; eleştiriler yoluyla yıkılır, yenilenir, ülke yoluna devam eder. Çin romanı da bu toplumsal-tarihsel hareketin edebi türü olarak yola çıkmış. Bu yüzden, sabit, durağan, statükocu olarak doğan Batı romanından daha ileri olduğu söylenebilir. Tabii Batı romanı da öyle kalmadı; zamanla, sonunda kaybedeceği devrimci bir karakter edindi. Ama doğuşları bakımından bu önemli bir fark oluşturuyor. Yani, Çin romanının, daha doğuşundan itibaren toplumsal yaşama doğrudan müdahalesi var.

*

    Çin romanının doğuşunda eleştirel bir tarz benimsemesinin nedeni ne olabilir? Bu, belki şöyle açıklanabilir: Ciddi eserlerde yönetimi eleştirmek tehlikeliymiş. Roman pek ciddi bir edebi tür olarak görülmediğinden, daha cüretkârca yazılabiliyormuş. Çünkü bunlar sadece halka okunuyor ve halk arasında dolaşıyormuş. Yönetim bu eleştirilerin farkına varırsa, yazanlar isimlerini sakladığından olan meddahlara olurmuş.

    Belki de bu baskılarla, sonraki dönemlerde, romanlar yavaş yavaş meddahlardan ayrılmış; sadece okunan eserler haline gelmiş. Meddahlar küçük burjuvaların hayatında yaşamaya devam etmiş.

*

    Çinliler, romanları konularına göre belli gruplara ayırıp, her grup için temsili nitelik taşıyan bir klasik romanı örnek olarak göstermiş. Siyaset, psikoloji, toplumsal gelişme ve aşk konularını işleyen klasik romanlar, Çin tarihine tutulan bir ayna olarak da görülüyor.

    Bu klasiklerden, Shi Nai An'in yazdığı ve "Irmak Kıyısının Öyküsü" diye çevrilebilecek olan, ama "Bataklık Kaçakları" adıyla da tanınan "Shuihu Zhuan", Çin romanının çıkış noktasına yakın bir eser sayılabilir. Romanın ilk şekli 13. yüzyıla dayanıyor. Fakat en bilinen çeşitlemesini 16. yüzyılın ortasında aldığı düşünülüyor. Siyasi içerikli bir roman olan "Irmak Kıyısının Öyküsü"ndeki kahramanlar, "halkçı eşkıya" tipinde kişiler… Olaylar, Sung Dönemi'nde, yani 12. yüzyılda geçiyor. Memurların yozlaştığı, rüşvetin alıp yürüdüğü bu dönemde, bir grup dürüst insan, birçok haksızlığa uğradıktan sonra şehri terk etmiş ve sulak bir alana giderek çete oluşturmuş. Bu kişiler zamanla etkilerini arttırarak küçük bir yönetim kurmuş. Eşkıyalar, Robin Hood, Zorro, ya da bizim İnce Memet gibiymiş; sadece zenginleri soyuyormuş. Halk tarafından sevilip takdir edilen kahramanlar, çürümeye yüz tutmuş devletin bürokrasisiyle ve askerleriyle mücadele etmişler.

    Bu eser, siyasi-eleştirel romanlar için klasik bir örnek olmuş, ama sonra yazılan hiçbiri ona yaklaşamamış. Çin devriminin gelişmeye başladığı 20. yüzyıl başlarında roman bir hayli revaç bulmuş. Yani, konusuyla birlikte 400 yıldan fazla bir zaman yaşamış. İçindeki hikâyeleri meddahlarca en çok anlatılan roman "Bataklık Kaçakları" olmuş.

*

    Aşk romanlarına örnek olan klasiğin adı "Jin Ping Mei". Bu başlık Türkçeye "Altın Vazodaki Erik Çiçeği" olarak çevrilebilir. Çin'de cinsel ilişkilerden söz eden ilk roman sayılan "Jin Ping Mei" 16. yüzyılda yazılmış. Başlığı aynı zamanda, içindeki üç kadın kahramanın isimlerinin birleşmesinden de oluşan romanda, Çin adetlerinden ve dönemin toplumsal yapısından söz ediliyor.

    Romanın kahramanı olan eczacı, eline çok para geçmeye başlayınca, üç kadınla birden evlenir. Bununla da kalmayıp, barları gezerek hoş karşılanmayan ilişkilere girer, karanlık işler yapar, hırsız-uğursuz tipte pek çok kişiyle bağlantı kurar. Bu kahraman özelinde, iktidarı oluşturan yüksek tabakadan, rüşvetten, ticari sistemden söz edilir. Ayrıca, hiçbir romanda, kadınların kıskançlıkları, kavgaları ve hasetleri, bu romandaki kadar derinlikli olarak tasvir edilmemiş. Romanda, fahişelerle ve kocalarıyla sırf para için yaşayan kadınlarla geçirilen hayatın ne kadar anlamsız ve boş olduğu da anlatılıyor.

*

    Bir de tarihi romanlar var. Bu grubun klasik romanı, "Üç Krallığın Öyküsü diye Türkçeleştirebileceğimiz "Sanguo Yanyi". Çin'de MS 3. yüzyıl "Üç Krallık Dönemi" olarak biliniyor. Bu dönem, devletler kuran, hükümdarları için savaşan dahi önderler zamanı olarak niteleniyor. Zengin ve romantik bir içeriği olduğundan, meddahlar bu dönemle ilgili masalları anlatmayı çok severmiş.

    9. yüzyıldan 12. yüzyıla kadar, masallar anlatıldıkça sayıları çoğalmış. İlk kez 1320'de derlenip toparlanarak yayınlanmış ve bugünkü romanın öncüsü olmuş. 15. yüzyılda Lo Kuanchung, anlatılanları bugün okunan çeşitlemesiyle yazıya geçirmiş.

    Bu romanla ilgili bir ayrıntıya ayrıca değinmek gerekir. Bir kahramanın, ahlakça mükemmel olması, tehlikeli durumlarda cesur olması, mücadele için kendini adayacak kadar fedakâr olması beklenir. Fakat Çin kahramanının ahlak bakımından mükemmel olması zorunlu değil. Hep cesurca davranması da gerekmiyor. Romanda kahramanların firar ve mağlubiyet hikâyeleri de anlatılıyor. Ama her şeye rağmen Çinlilerin gözünde bunlar gene de kahraman. Çünkü onlara göre asıl kahramanlık, tehlikeli ve umutsuz durumlarda akıllıca bir çare bulmak.

    Burada aklıma, eski Atinalı devlet adamı ve hatip Demosthenes'e atfedilen bir söz geliyor. Edgar Allan Poe, bir öyküsünde, İngiliz şairi Samuel Butler'ın "Hudibras" adlı yergi şiirine gönderme yaparak savaşta Büyük İskender'in önünden kaçtığı için suçlanan Demosthenes'in şunu dediğini yazıyor: "Çünkü kaçan gene dövüşebilir, öldürülense asla yapamaz bunu."

    İşte bunun gibi, Çinliler de kahramanın savaşırken hasmı ile birlikte ölmesini kahramanlık değil, aptallık olarak değerlendiriyor. Kendini kurtarmalı ki, ileride hasımlarını yenebilsin. Bunun için kaçmak gerekirse kaçar. Hatta bu kaçışı kurnazca planlamışsa, bu da ayrı bir kahramanlık olarak görülür.

    "Üç Krallığın Öyküsü"nün başka bir yönü daha var. Çin anlayışına göre ancak meşru hükümdar Çin'e hâkim olabilir. Roman yazıldığı sıralarda Çin bilginleri arasında, üç hanedandan hangisinin meşru olduğuyla ilgili bir tartışma varmış. Roman, 12. yüzyılın klasik tarih kitaplarının bu konuda verdiği hükümden başka, o zaman kabul edilen tarihe aykırı bir hüküm vermiş.

    Çin edebiyatında sayısız tarihi roman varmış. Ama hiçbiri nitelik bakımından "Üç Krallığın Öyküsü"ne yaklaşamamış.

*

    Çin romanlarının en çok başarı kazandığı alanın psikolojik-sosyolojik roman türü olduğu düşünülüyor. Bunlar, Avrupa'da yazılmış psikolojik derinlikteki romanlarla boy ölçüşebilecek nitelikteymiş. Bu türdeki klasik romanın en tanınan örneği, Cao Xue Qin tarafından yazılan ve "Kızıl Köşkün Rüyası" olarak Türkçeye çevrilebilecek olan "Hong Lou Meng". Ülkemizde önemli bir sinolog sayılan Wolfram Eberhard, dört büyük Çin romanından biri sayılan "Kızıl Köşkün Rüyası"nın, Thomas Mann'ın "Buddenbrook Ailesi" adlı eseriyle kıyaslanabileceğini söylüyor.

    Toplumsal konuları işleyen başka bir klasik de, Wu Jingzi tarafından yazılan ve İngilizcesi "Scholars", yani "Bilginler" adıyla yayınlanmış olan, ama Türkçeye "Bilginlerin Tarihe Geçmemiş Öyküleri" adıyla çevrilebilecek olan "Ru Lin Wai Shi" adlı roman. 1750 yılında yazılan eser, o dönemdeki memur tabakasının ahlakını irdeliyor. Ayrıca toplum içindeki aksaklıkların düzeltilmesi için yollar öneriyor.

*

    Klasik romanların belki de en önemlisi, "Xi You Ji", yani "Batı'ya Yolculuk". Eser, Wu Chengen tarafından aynı isimli daha eski bir romandan yola çıkılarak16. yüzyılda yazılmış.

    Roman iki gerçek seyahatnameye dayanıyor. Tang Dönemi'nde Çin'den Hindistan'a giden keşiş Xuan-Zhang'ın seyahatnamesi günümüze kadar ulaşmış. Seyahatname, Orta Asya'nın o dönemdeki tarihi ve coğrafyası için en önemli kaynaklardan biri sayılıyor. İçinde Türklerin o zamanki yaşayışlarıyla ilgili bilgiler de var. Meddahlar bu romanın konusunu farklı şekillerde anlata anlata değiştirmişler. Daha sonraları Batı Asya'ya, Moğol hakanının karargâhına giden başka bir keşişin seyahatnamesini de bununla birleştirmişler. Ayrıca romana, pek çok Asya efsanesi, Çin masalı ve hurafe de ilave edilince, ortaya bambaşka bir şey çıkmış.

    Burada aktardığım bilgilerin çoğunu borçlu olduğum araştırma perisi bana şöyle dedi: "Budizm'in Türklere geçişiyle 'jataka' ve 'sutra'lara, 'catik' ve 'sudur' dendiğini öğrenmiştim. Catiklerin, bunları anlatan keşişlerce canlandırılarak sergilendiğini de okumuştum. Hatta bu canlandırmalara eski Uygurların 'görünç' demesi çok hoşuma gitmişti. İşte, Çin'de Budizm'i yaymaya çalışan bu keşişlerin de Çin romanına etkisi büyük olmuş. Hintlilerin mistik ve karışık felsefelerine realist Çinlilerin ilgi duymadıklarını gören keşişler, eğlenceli Hint catiklerini canlandırarak anlatır, sonunda da dini mesajlarını verirmiş. Çin romanı böyle böyle gelişme göstermiş."

*

    Demek ki, Çin romanı, en parlak dönemlerini Avrupa'dakinden çok önce yaşamış. 15. yüzyılda başlayan bu dönem 18. yüzyıla kadar sürmüş. Avrupa'da romanın parladığı 19. yüzyılda ise Çin romanı bir duraklama dönemi geçirmiş. Çin devriminin yeşermeye başladığı 1918-1919 yıllarında edebi devrimle yeni bir sürece girmiş. Bu devrimle yapılmak istenen, tüm edebiyat ürünlerinin halk diliyle yazılmasını sağlamakmış. Fakat bunun için ellerinde halk diliyle yazılmış olan klasik romanlardan başka bir örnek yokmuş. Bu açıdan da klasik romanlar, geçen yüzyılın başındaki dil devrimiyle ilgili tüm atılımlara örnek olmuş.

    Sonraki dönemlerde, Tolstoy'dan, Balzac'tan, Zola'dan tercüme edilen romanlar da halk dilinde yazılmaya başlamış ve okunması ülke çapında yaygınlaştırılmış.

*

    Klasik romanlar, tüm özellikleri ortaya konduğunda, Çin uygarlığının binyıllar öncesinden süzülüp gelen bir kültür birikiminin bir derlemesi gibi... Temeli o kadar sağlam ki, bir o kadar daha yaşayacağı şüphesiz... Yeniliğe ve gelişime yüzünü çevirmiş bir ülke olan Çin'de, yenilenmeyi özünde barındıran bu türün kalıcı olması kaçınılmaz...

*

    Tekrar başa dönüp romandaki tıkanmanın nasıl aşılacağı sorusunu hatırlayacak olursak, akla "Hiçbir sorun, ortaya çıktığı düzlemde kalınarak çözülemez" önermesi geliyor.

    Batı'daki tıkanıklık sadece romanla sınırlı değil. Tabii teknolojide Batı'nın hâlâ ön sıralarda bulunduğunu inkâr edecek değilim. Ama bilim teknolojiden mi ibaret? Özellikle toplumsal bilimlerde Batı artık ciddi bir durgunluk içine girdi. Aynı durumun felsefede ve sanatta da geçerli olduğu söylenebilir.

    Romandaki tıkanıklık da, doğduğu ortamda değil, roman geleneği farklı koşullarda oluşan ülkeler ve bölgelerdeki gelişmeyle aşılacak. Romanın gelişmesi ile tarihte ilerici rol oynayan güçlerin gelişmesi arasında bir bağlantı varsa, sıkıntı da, öteki alanlardaki ilerlemelerin meydana geldiği yerlerde atılan adımlarla çözülecek. Nitekim ekonomik, toplumsal ve bilimsel gelişmelerin olduğu yerlerde sanatlar da atılım yapıyor. Romandaki durgunluk belki Asya'da yükselen yeni uygarlığın sanattaki sıçramasıyla aşılacak. Ama bu, Batı gözlükleriyle değerlendirilip Nobel Ödülü verilen türde romanlarla değil, gerçek anlamda yeni bir açılım getiren eserlerle olacak

    Asya'da yükselen yeni uygarlıkta en önemli rolü Çin oynadığına göre, romanın içine girdiği tıkanıklığın aşılmasında da, bambaşka tarihsel koşullarda kendine özgü değişik bir roman geleneği yaratan bu ülke belirleyici katkılarda bulunabilir.

İlgili Haberler
Yorumunuzu Gönderin
Çin-Türkiye ilişkilerinde yeni kilometre taşı
Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Türk Lirası, Çin finans dünyasına ayak bastı.
Çinli kulüpler büyük transferlerine devam ediyor

Chelsea'nin yıldız orta saha oyuncusu Oscar, 60 milyon avroya Çin'e gelmeye hazırlanıyor. Peki Çinli kulüpler yabancı futbolcular için ne kadar para ödüyor? Bu sorunun cevabı ve haftanın ekonomi gündemine genel bir bakış için Ekodiyalog'a kulak verin.

Diğerler>>
Çin'de 2016'da neler konuşuldu? (1) (Çin Mahallesi)
Çin'de 2016 yılında gündemde neler vardı? Çinlilerin en çok dikkatini çeken gelişmeler nelerdi? Çin Mahallesi'nin sakinleri, 2016'yı nasıl geçirdi?
Çin'in 5. büyük icadı 24 Sezon nedir? (Çin Mahallesi)
Çinlilerin günlük hayatına yön veren bir takvim sistemi olan 24 Sezon'a kâğıt, pusula, matbaa ve baruttan sonra Çin'in 5. büyük icadı diyenler de var. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan 24 Sezon, bir kez daha gündemde.
Diğer>>
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (07-01-2015)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (19-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (05-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (08-10-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (24-09-2014)
Diğer>>
Anket
Soru-Yanıt
  • Nükleer Güvenlik Zirvesi'nde Çin'in gücü ortaya kondu

  • Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping 31 Mart-1 Nisan günlerinde ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenen ve dünyanın odaklandığı Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katıldı.
    Diğer>>
    İzleyici Postası
  • Koyun yılınız kutlu olsun (Pınar Koçak)

  • Koyun Yılının en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması dileğiyle...
  • Çin kadınlarına (Ali Güler)

  • Düşlerimde gelir bir güzel bana, alır götürür beni uzak bir diyara...

    Diğer>>
    Linkler
    © China Radio International.CRI. All Rights Reserved.
    16A Shijingshan Road, Beijing, China