CRI Hakkında | Eski Versiyonumuz
Türklerin Marco Polo'su kimdi?
  2010-02-24 15:49:32  cri

    Ortaçağ'dan başlayarak yapılan çeşitli Çin gezileri olmasaydı, acaba bugün bildiğimiz biçimiyle "seyahatnâme" diye bir edebi tür olur muydu?

    Seyahatnâmelerin aslında Çin gezileri ile başladığını biliyordum. Ama Türk edebiyatında seyahatnâme türüne örnek olabilecek ilk eserlerin de Çin ile ilgili olduğunu yeni öğrendim. Yani Türklerin de Marco Polo'su ve İbn Batuta'sı vardı. Üstelik Çin'i gezdikleri ve hakkında kitap yazdıkları dönem aşağı yukarı aynı zaman kesitine denk düşüyordu. Bu bilgiyi de, öğrenmeyi bir mutluk kaynağı haline getirmiş olan uzaktaki yakınıma borçluyum.

*

    Elbette seyahatnâme yazarlığının Marco Polo ve İbn Batuta ile başladığını iddia edecek değilim. MS 2. yüzyılda yaşamış Pausanias gibi eski örnekler de var. Hemen hemen milâdi yılların başlarına yerleştirebileceğimiz Strabon'un ansiklopedik eseri "Geographica" da istenirse bu kategoriye konabilir. Ne de olsa, yazar malzeme toplamak için uzun yolculuklar yapmıştı. Hatta "Tarih"i için malzemesinin çoğunu gezerek topladığı düşünülecek olursa, Herodotos'un eseri de zenginleştirilmiş bir seyahatnâme sayılabilir. Tarihte daha da geri gitmek isteyenler, "Gılgamış Efsanesi"nin kimi bölümlerini bir tür seyahatnâme olarak okuyabilir.

    Ama seyahatnâmenin bildiğimiz tarzıyla bir tür olarak yerleşmesini sağlayan en önemli iki kitap, Marco Polo'nun "Harikalar Kitabı" ile İbn Batuta'nın kısaca "Rıhletü İbn Batuta" adıyla tanınan eserleri olmuştur. Bunlar herkesin malumu olan harcıâlem bilgiler sayılabilir, ama seyahatnâme türünün Türkiye'deki ilk örneklerinin de Çin gezileri sonucunda yazıldığı sanırım pek bilinmez. Ya da ben yeni öğrendiğim için belki bana öyle geliyordur, ama gene de bu keşfimizin öyküsünü anlatmak istiyorum.

*

    Onunla bir ara "ab-ı hayat" konusunu konuşuyorduk. Bana şöyle bir şey söyledi: "Bir kaynakta yazdığına göre, İbn Batuta abı-ı hayatın Beijing'in kuzeyinde olduğunu yazıyormuş."

     Hiç haberim yoktu… İbn-i Batuta Seyahatnâmesi'nin Sait Aykut tarafından özenle yapılmış çevirisini almış, belli bir yerine kadar okumuştum. Çin'e gelmeden önce bitirmeye fırsat olmadı. Dolayısıyla kitapta Çin ile ilgili herhangi bir şey yazdığını bile hatırlayabilecek durumda değildim. Kendi aramızda, "Acaba Çin'e gelmiş mi?" diye konuştuğumuzu da hatırlıyorum. O da bilmiyordu.

    Bir süre sonra konu gene açıldı. Bana, İbn Batuta'nın ab-ı hayat ile ilgili sözlerini Kâtip Çelebi'nin aktardığını söyledi. Ayrıca Profesör Ahmet Taşağıl'ın "Hanbalık" isimli makalesini okurken başka ayrıntılar da dikkatini çekmiş. Sonra İbn Batuta'nın kitabına da bakmış. Buna göre, İbn Batuta Çin'e gitmiş. Hatta Beijing'e de yolculuk etmiş.

*

    İbn Batuta'nın Çin yolculuğunun ilginç bir öyküsü var. Yani özel olarak anlatılmayı hak ediyor. Marco Polo ile birlikte Ortaçağ'ın en büyük iki seyyahından biri kabul edilen İbn Batuta, ya da tam adıyla Şerafeddin Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin İbrahim et-Tancî el Levâtî, 1303 yılında doğup 1369 yılında vefat etmiş. 66 yıllık ömründe Marco Polo'dan çok daha geniş bir alanı gezmiş. Hac maksadıyla memleketinden ayrıldığı zaman 22 yaşındaymış. Kuzey Afrika sahillerini takip ederek İskenderiye'ye gelmiş. Burada görüştüğü Şeyh Burhanedddin el A'rec'in telkinleriyle Hind, Sind ve özellikle Çin gibi ülkeleri görme hevesine kapılarak yönünü Doğu'ya çevirmiş. Bundan sonra gerçekleştireceği ve Çin'e kadar ulaşmayı hedeflediği sehayatlerinde yolda karşısına çıkan zorluklar nedeniyle zaman zaman duraklamış ve güzergâhı değişmiş. Böylelikle çok yer görme fırsatı bulmuş. O zaman varlığı bilinen üç kıtada gidilebilecek en önemli kültür merkezlerini görmüş. Ayrıca bulunduğu yerlerde evlilikler yaparak toplumsal ve siyasal hayata da karışmış. Tam adı "Tuhfetü'n Nüzzar fi Garaibi'l Emsar ve Acâibi'l Esfar" olan, ama kısaca "yolculuk" anlamına gelen "Rıhle" adıyla tanınan eser, seyyahın 28 yıl süren gezilerinin kâtip İbn Cüzey el-Kelbî'ye ham metin olarak aktarmasıyla oluşturulmuş. Yazımı 1356 yılında tamamlanmış.

*

    Tekrar yolculuklarına dönersek, Hac görevini yapan genç İbn Batuta, Hindistan'a gitmek üzere denize açılmış. İlk zorlukla da bu yolculuğunda karşılaşmış. Kızıldeniz'de yakalandığı fırtına onu Anadolu'ya ve daha kuzeye yöneltse de, pek çok yer gördükten sonra tekrar İpek Yolu güzergâhına girip, Delhi'deki Türk Sultanlığı topraklarına gelmiş. Burada hükümdar Muhammed bin Tuğluk'un himayesinde yedi yıldan fazla kadılık hizmetinde bulunmuş. Zaten yaşamı boyunca birçok ülkede kadılık yapan İbn Batuta, seyahatnâmesine de "Kadılık ve meşihat benim ve atalarımın mesleğidir" diye yazmış.

    Doğuya doğru yoluna devam etmek için ülkeden ayrılmak isteyen İbn Batuta'ya engel olamayan hükümdar Tuğluk, "Madem gitmekte kararlısın, o zaman Çin'e benim elçim olarak git" şeklinde bir öneride bulunmuş.

    Böylelikle, İbn Batuta elçi olarak Çin'e doğru yola çıkmış. Ama yolu üzerinde yine savaşlardan, fırtınalardan başını alamamış. Bu arada, Güneybatı sahil şeridini de görme fırsatını bulmuş. Halkının halim selim, dindar; ancak kadınların yeterince örtünmediğini söylediği Maldiv adalarına geçmiş. Burada bir buçuk yıl kadılık etmiş. Ada halkının serbest yapısı ile İbn Batuta'nın kuralcılığı uyuşmadığı için ayrılmak zorunda kalmış. Oradan Seylan'a, Bangladeş kıyılarına, Cava'ya, Sumatra'ya ve Kalküta limanına geçmiş.

    İbn Batuta tekrar denize açıldığında bir aydan uzun bir süre karaya ayak basmadan bir yolculuk yapmış ve bazılarınca efsanevî sayılan "Tavâlisi" ülkesine varmış. Türkçe konuşan bir prenses tarafından yönetildiğini söylediği bu ülkede kısa bir süre kaldıktan sonra tekrar denize açılmış

*

    Bir süre sonra "Zeytûn" dediği bir limana varmış; resmi görevli olması nedeniyle ilgiyle karşılanmış.

   Acaba Arapça "Zeytûn" olarak yazdığı bu liman neresiydi? Bunun Arapça "zeytin" anlamına gelen sözle bir ilgisi var mıydı? Bunu da o araştırıp bana bildirdi. İsmin zeytinle bir ilgisi yokmuş. Limanın adı Wade-Giles sisteminde "Tsia-tung" olarak yazılıyormuş. Pinyin yazılışıyla "Citong". Bunu tespit edince yerini bulmak kolay oldu. Demek ki, İbn Batuta bugün Çin'in güneyindeki Fujian eyaletinde yer alan Quanzhou şehrinde karaya ayak basmış.

    Anlatılanlara bakılacak olursa, burada gördüğü şey onu çok şaşırtmış. Karşısında pagoda benzeri bir cami varmış. Yapı 350 yıllıkmış. İbn Batuta orada dua etmiş. Bugün oraya gidenlere onun dua ettiği yer gösteriliyormuş.

    Dünyada en güvenilir yolculuğun yapıldığını yazdığı Çin'in içinde 9 ay yolculuk ettikten sonra Beijing''e kadar gitmiş Yolculuğunu gene Zeytûn'dan Hanbalık'a çıkan kanallardan yapmış. Kentte bir buçuk yıl kalan İbn Batuta, ülkedeki siyasi çalkantılar ve gerginlik kendini iyice hissettirince buradan ayrılmış ve geldiği yoldan geriye dönmüş.

*

    Gelgelelim, İbn Batuta'nın Hanbalık'a hiç ulaşmadığı da söyleniyor. Ama uzaklardaki yakınım bu konuda şöyle fikir yürüttü: Marco Polo'nun anlattıklarına çok benzeyen şeylerden söz etmesi, Hanbalık'ta görüştüğü kişilerle ilgili ayrıntılar vermesi, bunun doğru olmadığını düşündürüyor. Her seyahatnâmede elbette öznel bir taraf vardır. Ne var ki, İbn Batuta'da bu uydurmaya kadar varmamış. Çünkü gitmediği yerlerden, bunu belirterek söz etmiş. Örneğin, Sibirya'dan bahsederken "Arz ez-zulumât"a yani "karanlıklar ülkesi"ne hiç ulaşamadığını belirterek, orası hakkında sadece duyduklarını anlatmış.

    Onun bu söyledikleri bana da mantıklı geliyor.

*

    Bizim Kubilay Han olarak tanıdığımız imparatoru, Çinliler, "Çin'i birleştiren Yuan hanedanı imparatoru Yuan Shizu" olarak tanıyor. Bu, onun unvanı. Taşıdığı isim, "Hu Bilie". Kubilay'a benziyor.

    İngiliz Şairi Samuel Taylor Coleridge, ünlü şiirinde Kubilay Han'ı "Kublahan" olarak anıyor. Ben hiç bilmiyordum, o anlattı: Meğer bizim divan şairlerimizden ünlü Nef'î de ona "Kublağa" demiş. Yalnız anlaşılan o ki, Kubilay'ı pek sevmiyormuş. Önemli bir denizci olan Gürcü Mehmed Paşa için kaleme aldığı bir hicvinde, ona beddua gibi şu beyti yazmış:

    Sütûn-ı keştî-i hicv ile kâfir Kublağa olsun

    Frengistânı seyr itsün tolaşsın Berberistânı.

    Nef'î'nin, Kubilay Han'a kâfir demesinin nedeni, Marco Polo aracılığıyla Papa'ya, Fransa ve İngiltere krallarına verilmek üzere mektuplar göndermiş ve Hıristiyanlığı kendi halkına öğretmesi için din adamları talep etmiş olması. Marco Polo Kubilay Han'ın emrinde 17 yıl çalışmış ve onun adına birçok seyahate, sefere çıkmış, uluslararası görüşmeler yapmış, Kubilay Han'ın adını dünyaya duyurmuş. Kubilay Han'ın kendisi de, düzenlediği seferler için deniz yolculukları yapmış. İşte bu seferler ve deniz yolculukları Nef'î'nin beytinde böyle yer almış.

*

    Nef'î onu kâfir saysa da, aslında Kubilay Han birçok Müslüman'a devlet yönetiminde önemli görevler vermiş. Şehri inşa ettirirken, birinde Müslümanların, ötekinde Müslüman olmayan Çinlilerin çalıştığı iki rasathane yaptırmış. İbn Batuta bunların hepsini övgüyle anlatıyor. İşte ab-ı hayatın kaynağından da burada söz ediliyor. Şehrin kuzeyindeki bir dağa Farsça "Kûh-ı Buzene" deniyormuş ve ölümsüzlük suyu buradaymış.

    Beijing'in kuzeyinde bir dağa neden Farsça isim verilir? Daha da tuhaf olanı, Marco Polo'nun da bir köprüyü Farsça ismiyle "Pul-i Sengin" olarak adlandırması. Türkçesi "Taş Köprü". Bunun yerini Çinli arkadaşlarımın yardımıyla kolayca buldum. Bu, Japon Saldırganlığına Direniş Savaşı'nda da önemli bir yeri olan "Lu Gou" köprüsü. Yabancılar arasında "Marco Polo Köprüsü" adıyla da tanınıyor.

    Peki, "Kûh-ı Buzene", hangi dağ olabilir? "Buzene" nedir? İranlı bir arkadaşıma bu sözcüğü sordum, Farsçada öyle bir sözcük olmadığını söyledi. Ama "be" harfi üç noktalı olsaymış "puzine" okunurmuş ki, o da maymun anlamına gelirmiş. Bu ipucu, sözü edilen dağın yerini tespit etmekte çok işe yaradı. Çünkü dört ünlü Çin romanından biri olan "Batı'ya Yolculuk"ta "Huaguo Dağı"ndan söz ediliyor. İsmi "Çiçek ve Meyveler" anlamı taşıyan bu dağ, "Maymun Kral Sun Wukong"un da aralarında bulunduğu birçok efsanevi varlığın yurdu... Bu dağda, bir mağaranın önünü kapatan bir şelale var. Sun Wukong da aslında, Tang hanedanı zamanında Hindistan'dan Budizmin 81 sutrasını getiren Xuan Zang'ın dört yardımcısından biri.

*

    "Ab-ı hayat", İbn Batuta üzerinden bizi bu noktaya kadar getirdi. Ama bu küçük araştırma sırasında yeni bir keşif yapmamızı da sağladı. O da, en başta sözünü ettiğim "Türk edebiyatında seyahatnâme sayılabilecek ilk eserlerin de Çin ile ilgili olduğu" bilgisiydi.

    Bizim tespit edebildiğimiz kadarıyla, Türk edebiyatında bu nitelikte iki eser var. Bunlardan ilki, Çin sefiri Hoca Gıyaseddin Nakkaş'ın yazdığı "Acâibü'l-Letatif". Diğeri, tüccar Ali Ekber Hıtaî'nin Çin'le ilgili gezi kitabı "Hıtaînâme".

    Hoca Gıyaseddin, "Hıtay Sefaretnâmesi" adıyla da tanınan ve yazımını 1422 yılında tamamladığı seyahatnâmesinde, Timur'un oğlu Mirza Şahruh'un Çin imparatoruna gönderdiği elçilik heyetinin Herat'tan başlayan ve üç yıl devam eden yolculuğunu anlatıyor. Eser Farsça yazılmış. Üçüncü Ahmet zamanında Damat İbrahim Paşanın emriyle Şeyhülislâm esbak Küçük Çelebizâde İsmail Asım Efendi tarafından 1727 yılında Osmanlıcaya çevrilmiş.

    Büyük kitap tutkunu Ali Emirî Efendi Yanya ve İşkodra'da maliye müfettişi olarak görevli oluğu sırada kitabın Farsçasını ararken, İşkodra civarında Akçahisar kasabasında Osmanlıca nüshasını bulmuş ve İstanbul'da yayınlamış. Ben bu bilgileri, kitabı yeni Türkçe ile yayına hazırlayan Dr. Muhaddere Özerdim'in TBMM Kütüphanesi'nin internet sitesinde bulunan nüshasından kısaltarak aldım.

*

    Diğer kitap hakkında fazla bir bilgi edinemedim. O da ancak şu bilgilere ulaşabilmiş: "Hıtaîname", tüccar olan Ali Ekber Hıtaî tarafından yazılmış. Zaten ismine eklenen "Hıtaî" lâkabı da muhtemelen Çin seyahatinden sonra verilmiş. Çin ile ilgili bu gezi kitabı da Farsça yazılmış. Ali Ekber Çin'i 1500-1510 dolaylarında ziyaret etmiş. 1515'de bitirdiği seyahatnâmesini, önce Yavuz Sultan Selim'e, sonra da Kanuni Sultan Süleyman'a sunmuş. Kitap, Üçüncü Murat döneminde Türkçeye çevrilmiş. 1853'te, Mühendishane matbaasında "Kanunnâme-i Çin ü Hıtay" adıyla taşbaskısı olarak basılmış. "Hıtaîname"nin Farsça metni üzerinde çalışan Paul Kahle, Çin hakkındaki bilgilerin önemine dikkat çekmiş. Eserde, Moğollar ile Çinliler arasında 1500 yılları civarında geçen olaylar ayrıntılı biçimde anlatılıyor, savaşların nedeni de ekonomik gerekçelere bağlanıyormuş. Eserde ayrıca, Çin hanedanının İslamiyet'e duyduğu ilgiden de söz ediliyormuş.

*

    İlklerden olan bu iki eserin, Farsça yazılmasının nedeni, o yüzyıllarda İran edebiyatı ve dilinin Asya'nın birçok yerinde olduğu gibi Türk toplumunda da büyük yer tutması olarak açıklanıyor. Bu nedenle başka bir dille yazılmış olması yadırganmıyor. Yine de bu durum, yapıtların bir kaynak niteliği taşımasını engellemiş. Gerçi, ikisi de çok geçmeden Türkçeye çevrilmiş. Zaten Kâtip Çelebi "Cihannüma"da, Hıtay ülkesinden söz ederken, "Hıtayname"nin Türkçe çevirisinden yararlanmayı yeğlemiş.

*

    Gerek dünyadaki en ünlü seyahatnâmeler gerekse ilk Türk seyahatnâmeleri acaba neden Çin ile ilişkili?

    Seyahatnâmeler, Batı dünyasını Çin'e çeken bir şeyler olduğunu gösteriyor. O çekim etkeni elbette Çin uygarlığıydı. Seyahatnâme türü tabii ki doğduğu gibi kalmadı, birçok alt türü de oluştu. Bugün Çin yine bir atılım yapıyor. Bütün alt türleriyle ve teknolojinin getirdiği kolaylıklarıyla birlikte düşünülecek olursa gene en çok "seyahatnâme ve gezi yazısı" Çin ile ilgili olarak yazılıyor. Çin'e yapılan gezilerle doğan seyahatnâme türü, belki yine Çin sayesinde yeni bir düzeye ve niteliğe ulaşacak.

İlgili Haberler
Yorumunuzu Gönderin
Çin-Türkiye ilişkilerinde yeni kilometre taşı
Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Türk Lirası, Çin finans dünyasına ayak bastı.
Çinli kulüpler büyük transferlerine devam ediyor

Chelsea'nin yıldız orta saha oyuncusu Oscar, 60 milyon avroya Çin'e gelmeye hazırlanıyor. Peki Çinli kulüpler yabancı futbolcular için ne kadar para ödüyor? Bu sorunun cevabı ve haftanın ekonomi gündemine genel bir bakış için Ekodiyalog'a kulak verin.

Diğerler>>
Çin'de 2016'da neler konuşuldu? (1) (Çin Mahallesi)
Çin'de 2016 yılında gündemde neler vardı? Çinlilerin en çok dikkatini çeken gelişmeler nelerdi? Çin Mahallesi'nin sakinleri, 2016'yı nasıl geçirdi?
Çin'in 5. büyük icadı 24 Sezon nedir? (Çin Mahallesi)
Çinlilerin günlük hayatına yön veren bir takvim sistemi olan 24 Sezon'a kâğıt, pusula, matbaa ve baruttan sonra Çin'in 5. büyük icadı diyenler de var. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan 24 Sezon, bir kez daha gündemde.
Diğer>>
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (07-01-2015)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (19-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (05-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (08-10-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (24-09-2014)
Diğer>>
Anket
Soru-Yanıt
  • Nükleer Güvenlik Zirvesi'nde Çin'in gücü ortaya kondu

  • Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping 31 Mart-1 Nisan günlerinde ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenen ve dünyanın odaklandığı Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katıldı.
    Diğer>>
    İzleyici Postası
  • Koyun yılınız kutlu olsun (Pınar Koçak)

  • Koyun Yılının en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması dileğiyle...
  • Çin kadınlarına (Ali Güler)

  • Düşlerimde gelir bir güzel bana, alır götürür beni uzak bir diyara...

    Diğer>>
    Linkler
    © China Radio International.CRI. All Rights Reserved.
    16A Shijingshan Road, Beijing, China